Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Refya'nın Köşesi

Yanıt
Konu Notu: 5 oy, 4,20 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 05-07-2003, 07:38   #31
Refya

 
Varsayılan Doktorunuz Diyorki

Türkiye artık onu çok yakından tanıyor.... Yüzlerce başarılı kalp ameliyatının yanı sıra son olarak "yapay kalp mucizesi"ne de imza attı.... Geçen gün Dr. Öz'ün de içinde bulunduğu ekip, Amerika'da 59 yasında bir hastaya yapay kalp nakletti.

İste Doktor Öz'unhastalarına tavsiye ettiği ilkeler:

1.Sigara içeni ameliyat etmem. Sigarayı bırakmayan hastayı kesinlikle tedavi etmem. Sigaranın belki de en büyük düşmanlarından biriyim. Çünkü insanı öldüren bir şey. Hasta kendini öldürmeye karar verdiyse ben ne diye onun için uğraşayım ki, şifa bekleyen onca hasta var, enerjimi onlara harcarım.

2.Sevgisiz insanın kalp riski yüksek. İnsanlara severek kızarım. Herkesin de böyle yapmasını tavsiye ederim. Cunku sevgisiz, kotuluk dusunen, beddua ve kufur eden insanın kalp krizi riski ve olum oranı cok daha yuksek.

4.Dogu tıbbı çok gerekli. Ben de " klasik " tıp adamıyım ama alternatif yani tamamlayıcı tıp yontemlerini reddetmiyorum. Akupunktura yuzde 100 inanıyorum... Cinliler bu minnacık ignelerin sırrını cozmus. Ama bu tur tamamlayıcı tedavilerde insanın istemesi cok onemli. Dogu tıbbında ozgur irade on planda.

5.Hipnoz etmeden ameliyat etmem. Ben ve ekibim ameliyatlarım oncesinde hipnoz kullanıyoruz... Cunku hasta heyecanlanıp kalp krizi gecirebiliyor. Sakinlestirici verdigimde de sorunu gecici olarak cozmus gibi oluyorum ama kokenine inmedigim icin problem devam ediyor... O nedenle hipnoz yapıp sorunun kaynagına iniyorum. Hasta daha cabuk saglıgına kavusuyor.

6.Her gun aspirin icmeli. Hayatımda ilaç kullanmadım. Zorda kalmadıkça kimseye de tavsiye etmem. Ama herkese her gun mutlaka bir aspirin icmesini salık veriyorum. Ben de iciyorum. Aspirinin kanı sulandırdıgını biliyorduk ama simdi yeni faydalarını da ogreniyoruz. Ornegin, vucuttaki bircok doku tahrişini önlediğini yeni öğrendik. Aspirin omru uzatıyor.



Sağlıklı beslenme dikkat edilecek önemli konular.



- Cay yerine ıhlamur içilmeli. Günde en fazla iki cay ya da kahve içebilirsiniz. Fazlası zararlı. Ancak ıhlamur kesinlikle zararlı degil, dilediginiz kadar için...

- Sarımsak muthis bir bitki... Vucudu koruyan hucreleri destekliyor, tansiyonu dusuruyor. Sarımsaktan cıkan maddeyi yuksek tansiyonlu kisiye kullandıgımızda, tansiyonu hemen dusuyor. Her gun birkac dis sarımsak yenmeli...



- Başka bir mucize sebze de ayşekadın fasulye. Türkiye'de bol üretilen bu sebze bence her öğün, özellikle de çiğ olarak mutlaka sofrada bulunmalı. Vucuda muthis yararlı bir bitki...

- Semizotu da içindeki Omega 3 nedeniyle son derece faydalı. Cig yenirse, daha da yararlı. Biz her gun ailecek obek obek cig semizotu yiyoruz.



- Et yiyecekseniz, yanında mutlaka çiğ domates de olmalı. Çünkü domatesin içindeki Lcyopin adlı antioksidan, etteki zararlı Omega 6'ları yararlı hale donusturuyor.

- Kayısı çok yararlı ancak 1 günde 1 avuçtan fazla yenmemesi gerekiyor. Karpuz ve kavunda ise ince bir dilim tercih edilmeli. Uzum ve muz, cok yuksek dozda seker içerdiği icin daha az tüketilmeli.

- Her sabah aç karnına içilen bir bardak ılık suyun ardından bir avuç ceviz çok iyi gelir. Ben her sabah alıyorum.

- Artık sütün de '"Sağlıklı olanı" çok zor bulunuyor. Hayvanlara verilen hormon ve antibiyotikler süte karışıyor ve saflığını yok ediyor. Çocuklara soya sütü içirilmeli... 35 yasın üzerindekilere sütün içindeki laktoz pek iyi gelmiyor. Laktozu alınmış süt yerine ise de bol bol su içilmeli.

- Balık hariç, kırmızı etle beyaz et aynı. Çünkü hem danaya, hem de tavuğa yuksek dozda hormon ve antibiyotik veriliyor. Et yenecekse, hepsi yenebilir. Fark etmez!

- Beyaz pirinç ve beyaz un son derece zararlı. Çünkü her ikisi de yanınca şekere dönüşüyor. Yani ha avuç avuc toz seker yemişsiniz ya da pilav ya da beyaz undan yapılan ekmek... Arada fark yok. Pilav ve ekmek için esmer un ya da esmer pirinci tercih edin.

- Lahana zayıflamak için çok ideal. Hazmı zor olduğu için tıkar ve kalorisi çok düşük.

- Şişmanlık en az sigara kadar tehlikeli. Hatta sigaradan da çok. İdeal kilodan daha düşük kilolu olan insanlar uzun omurlu oluyor...

- İdeal rejimler 1 haftada 1 kilo verdiren rejimlerdir. Diğerlerine aldanmamak lazım. Eğer haftada 1 kilodan fazla kaybediliyorsa, vücuttan sadece su kaybediliyordur dikkat!..
Old 09-07-2003, 03:00   #32
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Refya,

Sana insanın nasıl çamurdan biçimlendirildiğini anlatayım:
Tanrı çamura Sevginin soluğunu üflediği için.

Sana göklerin niçin her zaman döndüğünü anlatayım:
Tanrının tahtını Sevginin yansısı ile doldurmak için.

Sana sabah rüzgarının niçin estiğini anlatayım:
Sevginin gül korusunu yeniden çiçeklendirmek için.

Sana niçin gecenin dünyayı tüllere bürüdüğünü anlatayım:
Sevginin gelin çadırını kutsal gölgelikle örtmek için.

Tüm bilmecelerini anlatabilirim yeryüzünün sana:
Çünkü Sevgidir tek çözüm tüm bilmecelere.

Mevlana
Old 12-07-2003, 07:03   #33
Refya

 
Varsayılan Öykü

Dirseğini masaya dayamış, çenesini de avuçlamış, öyle düşünüyordu. Başını usulca kaldırıp pencereye baktı. Karanlıkta bir şey görünmüyordu. Masadaki şişeyle boşalan bardağı tekrar doldurdu; iri şişe boşalmak üzereydi.
Babasından iki ay önce gelen korkunç haber, beynine çakılmış bir mıh gibi duruyordu. Karısı hamile olduğu için onu anasının evine göndermişti. Göndermiş miydi, yoksa o mu gitmişti! Karısı onun açısını ne kadar paylaşırdı, ya da kaç gün daha dayanırdı?

Zaten iyi günde doğru dürüst geçinemiyorlar, sık sık tartışıyorlardı! Bu dayanılmaz yürek acısını gerçekten kaç gün daha onunla paylaşırdı? Üç gün, beş gün; bilemedin bir hafta sonra, onu içinde bulunduğu bunalımdan çıkartmak istermişçesine ufaktan başlardı: “Haydi kalk tıraş ol, duş al, giyin sokağa çık! Falana, filana gidelim biraz açılırsın!” ve sürdürüp giderdi dozajını arttırarak! Ardından da bağrışmalar, küskünlükler...
Elini iki haftalık tıraşsız yüzünden gezdirdi. Başını çaprazlama masaya koyduğu kollarının üzerine bıraktı. Beyaz badanalı duvara asılı çerçevenin içindeki fotoğrafa takıldı gözleri. İlk bakışta gelinliği anımsatan beyaz dantelli elbisesiyle Nursen ona gülümseyerek bakıyordu. Altın sarışı saçları omzuna düşmüş, beyaz elbisesinin üzerinde ışıl ışıl ışıldıyordu. Çocuksu yüzünü tatlı kılan bakışları öylesine mahzun ve etkileyiciydi ki, ona olan özlemiyle yüreğinde korkunç bir acı duydu! Gözlerinden dökülen yaşlar masadaki kollarına düştü. Yürekten gelen bir sesle:
“Günahsız gülüm! Zavallı kardeşim!” dedi ve hıçkırıklar konuşmasını engelledi.
O ara Nursen, ani bir sıçramayla aşağı atlayıp önüne dikildi!
Sami, yaş dolu gözlerini Nursen’e kilitlemiş, ne olup bittiğini anlamadan bakıyordu.
Nursen sokulup elini ağabeyinin omzuna koydu, yanağından öptü.
Nursen’in kan kırmızı dudakları, Sami’nin yanağına buz gibi yapışınca, irkildi! Şaşkın şaşkın bakıp:
“Olamaz, rüya mı görüyorum yoksa? Nursen bu!... Aman Allah’ım olamaz Nursen öldü! intihar etti, astı kedini!... Olamaz!” diye haykırdı.
“Benim abi ben!” dedi Nursen. Sesi kadife gibi yumuşaktı.
“Bedence yok olmak, o kişinin ölmesi demek anlamına gelmez! Ölmüş olabilmek için unutulmak gerekiyor. Bir kişi unutulmuşsa işte o zaman ölmüştür! Bak benimle konuşuyorsun, öykülerinden benden bahsediyorsun. Demek ki, senin için ben ölmedim, yaşıyorum. Yaşamasam, benimle konuşur, beni çağırır mısın, günde kaç kez adımı anıyorsun? Ölmüş bir kişi, çok seyrek anımsanır, ayda yılda bir adı anılır değil mi? Sen günde kırk kez beni anıyor, beni tüm benliğinde yaşatıyorsun! Ben hiç ölür müyüm abi?... Ölmüş olsam bile sen beni yaşatıyorsun!... Başka beni anan yok! Bir sen varsın! Ne zaman beni unutursan işte o zaman ölürüm abi!...”
“Affet beni güzel bacım, yüreğim özleminle kavrulur nice zamandır! Yokluğun benim için büyük bir kayıptı. Nasıl da özlemişim seni!” dedi Sami ve Nursen’i kollarının arasına alıp yanaklarım, saçlarını öpmeye başladı.
“Gelişim sürpriz oldu!”
“Ne iyi ettin geldiğine! Seni tekrar görmek, beni çok mutlu etti. Sevincim anlatamayacağım kadar büyüktür!”
“Sevineceğim biliyordum! Zor durumdasın herhalde abi! Seni sık sık duyarım, bir kurtarıcı arar gibisin, belki yardımım dokunur umuduyla çıkıp geldim! Ağlama abi! Benim de yüreğim yanık, gönlüm yaralıdır, biliyorsun! Ama önce seni konusalım!...”
“İyi değilim bacım! Umutsuzum! Karamsarlık içimi bürümüş, karartmış yüreğimi! Yaşam isteğim, sevincim körlenmiş!”
“Neden abi, neden? Oysa mutlu olman gerek! Zorla büyüdüğün çevreden koparılmadın, sevmediğinle de zorla evlenmedin! Sonra hep ileriyi görmek isteyen biriydin bu karamsarlık neden?”
“Şöyle bir çevrene bak bacım! Sokakları dolduran milyonlarca insanım diyen yaratık görürsün! Bunların kaç tanesinin kafa dedikleri organı sağlıklı düşünüyor? Çok azının tabii! O azınlığa da neler yapılmıyor ki? Hırsızı namussuzu, dolandırıcıyı, soyguncuyu tanıyan, gelecek olan her türlü tehlikeyi sezen o azınlık dövülüyor, kurşunlanıyor, hapishanelere dolduruluyor, susturulmak isteniyor! Günlük gazetelerin hangisinde hırsızlar, çeteler, talancılar, babalar, gündemin ilk sırasında değil? Hangi televizyon kanalı, onları gün boyu anlatmıyor? Kaç tane milletvekili şaibeli değil? Hangi başbakan önce kendini ve akrabalarını mal ve söz sahibi yapmadı? Kaç yazar, kaç haberci, faili meçhul olarak tarihe yazıldı? Kaç yazar, gazeteci, bilim adamı hapiste? Din tüccarları meydanı boş buldukları için alabildiğine at koşturmuyor mı? Hele bu yobazlar, sokaklarda kızları, kadınları çevirip giysilerini dahi eleştirmiyor mu? Aile içi baskılar had safhada değil mi? “Örneğin sen güzel bacım! Büyüdüğün çevrede yaşamak, sevdiğine kavuşmak, ev içine kapatılmamak; senin de hakkın değil mi? Seni buradan zorla alıp götürmek kimin hakkıydı? Senin kaderini kim belirleyebilir?... Ne yazık ki devlet dışarıda, komşular mahallede; ana, baba, abi, amca, dayı, ailede baskı yapar ve bir başkasının nasıl yaşaması gerekiyorsa, onlar tayin eder!” dedi Sami ağlıyordu.
“Üzülme abi, bir gün mutlaka her şey düzelir buna inan!...”
“İnanmak mı? Çok klasik bir kavram!... İnanmak diye bir kavram var ama, inanan yok! Kim kime inanıyor? Kanımca çok az inanan ya da inanılan kişi var!... Saçmalıyorum bacım bağışla! Aslında insanlar onları yaratana bile tam inanmıyorlar! Birbirlerine nasıl inansınlar?”
“Hiç umut yok mu dersin?”
“Bilmiyorum, belki de var?” dedi ve Nursen’in omzundaki kolunu çekip, “Çay içersin değil mi?”
“İçerim abı. Çok özledim çayı!” dedi Nursen.
Sami onun omzuna elini tekrar koyup mutfağa doğru götürdü. Kendisi ocağı yakıp çay suyu koyarken Nursen de oradaki bir sandalyeye oturdu, isteksiz bir tonla:
“Yengem nasıl?” dedi.
Sami bunu beklemiyordu. Su doldurduğu çaydanlığı ocağa koydu bir süre suskun bekledikten sonra:
“İyi!” dedi.
Nursen bu ‘iyi’ sözcüğünün geçiştirmek için söylemiş olduğunu ve özenle seçildiğini ayrımsamış, onun bir süre suskun kalışını da bu sözcüğü aramasına bağladı.
“Anlaşamıyorsunuz, öyle mi?”
“Çok yabancıyız birbirimize! Anlaşamamak için birleşmişiz sanki! Üç yıldır evliyiz, göstermelik bir evlilik ama, o da bitti! Annesine gitti iki ay önce. Ayrılacağız galiba!... Ayrılsak ne yapar tek başına diye düşünüyorum. Benimle kaçıp evlendiği için ailesi onu yanına almaz, alsalar da bin türlü işkence ederler. O da bilincinde bunun. O yüzden boynu bükük... Bu da beni çaresiz kılıyor boşanmayı çok istediğim halde boşanmıyorum! Sonra, her şeye boş vermiş gibi, mücadeleci biri değil. Kendi işini bile kendisi göremeyecek kadar zavallı! İlk günden beri onun kendi ayaklarının üzerinde durması için sürekli çaba harcadım, olmuyor. O zerrece değişmemek için adeta direniyor!”
“Varsın o da istediği gibi sürsün yaşamını abi! Yaşam onun değil mi?”
“Onun... Onun ama bunaltıyor, sıkıyor, insanı! Aynı, elinden tutulup gezdirilen bir kör gibi yaşanmaz ki! insan biraz atılgan olur, bir konuda fikrini söyler, doğru bulduğu şeyleri savunur, yanlış bulduklarını tartışır! Ama o böyle değil, kırmızıya sarı desen, bön bön bakar, yok o sarı değil, kırmızıdır demez! Bu da çok zoruma gidiyor. Ona karşı olan sevgimi saygımı silip götürüyor!”
Nursen başını eğip bir süre öylece kaldı. Sonra:
“Oysa ne zorluklarla evlendiniz!” dedi. Üzgündü! Düş kırıklığına uğramış gibi bir süre daha başı öne eğik düşündü.
Sami, Nursen’in başını ellerinin arasına alıp gözlerinin içine baktı, alnından öptü. Sonra demlediği çayın altını kıstı. Demliğin kapağını açtı, kapağın altından bir top buhar yükseldi tavana, suyun üzerinde toplanan çayı karıştırıp yeniden kapağı kapattı.
“Az sonra demlenir!” dedi.
Dolaptan iki bardak çıkartıp gelişigüzel suyun altına tuttu. Birer de kaşık attı içlerine, sonra bir eliyle bardakları avuçladı, öbür eline şeker kutusunu aldı. Yaptığını basit buldu. Elindekileri tekrar oraya bıraktı; dolapta çay tepsisini, bardak altlarını çıkarttı. Şekeri de tepsiye koydu, başka bir tabağa bisküvi doldurdu ve Nursen’e bakarak yumuşak bir tonla:
“Oturma odasına geçelim mi?” dedi.
Nursen, oturduğu yerden kalkıp ağabeyinin elindeki tepsiyi almak istedi.
Sami sevecen bir bakışla onu süzdü, gülümseyerek:
“Sen benim en kıymetli misafirimsin, sana bir çay ikram etmeme müsaade et benim talihsiz bacım!” dedi ve tepsiyi Nursen’e vermedi.
Oturma odasına girdiler. Nursen odayı gözden geçirdi. Duvarlardaki aile fotoğraflarını özlem dolu bakışlarla seyretmeye koyuldu.
“Evi yeniden düzmüşsün önceden böyle değildi.” dedi. Çiçeklerle süslenmiş bir çerçeve içindeki kendi fotoğrafını görünce, çocuk gibi sevindi!
“Şurada!” dedi, “Pencerenin önünde üçlü bir koltuk vardı. Orası babama aitti. O evdeyken başkası oturamazdı oraya. Boydan boya uzanır, ayaklarının dibine de beni oturturdu. O koltukta çektirmiştim bu fotoğrafı. Başımdaki fötr de babamın. Bak yanımda ayakları görünüyor. Bileklerinden kesmiş makine. Başka fotoğrafım var mı abi?”
“Var! Hepsini albümümde saklıyorum, kimde senin fotoğrafın varsa hepsini topladım! Bakamıyorlarmış, görünce yürekleri sızlıyormuş, bu yüzden yakmak istiyorlardı! Kızmıştım onlara ve ellerindeki tüm fotoğrafları aldım!”
Nursen ağlamaklı oldu! Yüzünü saklamak için arkasını döndü.
“Beni suçluyorlar, öyle mi?”
“Hayır Seni suçladıkları için değil!” dedi Sami ve sustu.
Nefret ettiği ölüm konusuna yeniden döndükleri için kendini suçladı.
Nursen de sustu. Yüzünü gizliyordu. Belli ki ağlıyordu, göz yaşlarını göstermemeye gayret ediyordu. Utanıyor muydu? Kim bilir?...
Sami, gerginleşen havanın etkisinden kurtulmak için olsa gerek, mutfağa gidip demlediği çayı getirdi.
Nursen, onun bardakları dolduruşunu seyretti. Sonra Sami’nin önüne sürdüğü bardağı alıp koltuğa sırtını yasladı. Buharı tüten çayı tam yudumlayacakken vazgeçip, bardağı masaya bıraktı:
“Kimsenin beni suçlamaya hakkı yok! Herkes vicdan azabından kurtulmak için bir suçlu arayarak, haklı görünmeye çalışıyor! Benim neler çektiğimi bilen var mıydı? Hangi acılara katlandığımı bilen var mıydı? Bir insanın kendi canına kıyması o kadar kolay mı?” dedi ağlamaklı.
“Kolay değil bacım! Ama bazı konuları anlamakta hala güçlük çekiyorum? Belki de anlayamadığımız için seni suçluyor gibi bir durum hasıl oluyorsa da bu suçlamadan ziyade, on sekizinde yok olan bir fidana duyulan acıma duygusu olduğunu zannediyorum!”
“Kimsenin bana acımasını da istemiyorum! Acınacak bir halim de yok zaten! Ben kendime uygun olanı yaptım! Bir insanın hayatını kiminle paylaşacağı, nerede ve nasıl yaşayacağı, başkaları tarafından kararlaştırılırsa, o insan da hayatını özgürce yaşayamayacağına inanırsa, benim seçtiğim bu onurlu yolu seçer! Yaşamımın bu şekilde sonuçlanmasında sorumlulardan biri de sensin abi!...”
“Neler söylüyorsun gülüm?”
“Babamın önüne geçemez miydin? Beni götürmesine karşı çıkamaz miydin? Götürme, yanımda kalsın, diyemez miydin? Şöyle diyemez miydin?”
“Dinler miydi sanıyorsun? Tanımıyor gibi konuşma!”
“Deneseydin! Ne kaybın olurdu?... Olsa olsa iki tokat atardı, ya da karşı geldiğin için azar işitirdin!”
“Peki sen niçin direnmedin bacım? Götürülmek istenen sen değil miydin?”
“Direnmedim mi?... Kim dinledi beni? Arka çıktın mı bana? Belki sen de gitmemi istiyordun!... Elimden gelen her şeyi yaptım gitmemek için!”
“Beni suçlama bacı! Beni suçlama! Bak senden sonra ne hale girdim! Senin verdiğin acı, beni hayata küstürdü! O günden sonra bir gün olsun gülmedim! Yolun sonuna gelmiş gibiyim! Ne olur beni suçlama!” dedi Sami, göz yaşları yanaklarından aşağı süzüldü.
“Kimseyi suçlamıyorum sadece gerçeği söylüyorum!” dedi Nursen ve susup, Sami’ye sokuldu.
Sami, kollarını Nursen’in boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldı. Gözlerin kapayıp, o günü anımsamaya çalıştı.
Nursen’in, eski bir binanın ağır kapısını iterek açıp içeri girdiğini gördü. Koşar adımlarla merdivenleri çıkıyordu. Üçüncü katta, önünde durduğu kapının zilini çaldı. Kapı açıldı, Emrah’ın annesini karşısında görünce heyecanla utangaçlığın verdiği duyguyla ona baktı.
“Hoş geldin kızım içeri girsene!” dedi kadın ve Nursenin içeri girmesi için kenara çekildi.
Nursen tedirgin ve çekingen adımlarla oturma odasına yürüdü. Odaya girmeden kapıda dikilip kaldı! Emrah’ın babasının evde olabileceği aklına bile gelmemişti. İyice tedirgin oldu, geri dönüp gitmeyi arzuladı.
Emrah da babası da kapıda donmuş gibi dikilen Nursen’e şaşkınlıkla baktı!
Emrah, oturduğu yerinden kalkıp Nursen’e doğru yürüdü:
“Ne oldu Nursen, bir şey mi var?” dedi.
Nursen donmuş gibi duruyor, utancından başını önüne eğmiş bekliyordu.
“Bir şey mi oldu? Konuş, Allah aşkına!”
Nursen başını usulca kaldırıp Emrah’ın babasına şöyle bir baktı.
“Çekinme kızım, bir şey mi oldu? Benzin sararmış, üstelik titriyorsun da, anlat ne oldu?” dedi. Emrah’ın babası, o da kalkıp yanına geldi.
“Beni götürüyorlar!” dedi. Fısıltı gibi çıktı sesi.
“Nereye?” dedi Emrah.
“Köye! Temelli dönüş yapıyoruz!”
“Nasıl olur, hani daha bir ay zamanınız vardı? Neden öyle ani karar verdiniz?”
“Kararı babam verdi, akşam sekiz uçağıyla uçuyoruz!”
“Ne diyorsun sen? Bu akşam mı?”
Nursen usulca başın kaldırıp Emrah’a baktı, fısıltı halinde:
“Evet, bu akşam!” dedi ve başını tekrar önüne eğdi.
“Ne yapacağız şimdi, nasıl geçeceğiz babanın önüne?” dedi Emrah bir babasına, bir annesine baktı. Tam bir panik içindeydi.
Annesiyle babası da bir birlerine bakıp durdular.
“Ben size gidip isteyin demedim mi? Ne yapacağız şimdi, söyleyin ne yapacağız?” diye bağırdı.
“Dür oğlum, dür hele! Bağırmakla çağırmakla olmaz, istedik vermediler!” dedi annesi.
“Ama duymadın mı, bu akşam gidiyorlarmış? Yani sekiz saat sonra!”
“Bir çaresini buluruz elbette!” dedi babası.
“Daha ne duruyorsunuz? Hemen gidip isteyin! Şurada birkaç saat zaman kalmış!” dedi Emrah.
“Sakin ol oğlum, yola çıkmak üzereler! Bu durumda gidip de kız istenir mi hiç? İnsana gülerler! Adreslerini alıp yazın izine gidince Allah’ın emriyle gidip isteriz!” dedi annesi.
Nursen tüm cesaretini toplayıp:
“Ben babamla köye dönmek istemiyorum! Buraya da gitmemek için geldim!” dedi, başı biraz daha öne düştü. Onların yüzündeki ifadeyi görmüyordu. Ama şaşırdıkları, uzun bir süren suskunluklarından anlaşılıyordu. Çünkü öyle bir şey beklemiyorlardı. İlk şaşkınlığı atan Emrah’ın babası oldu.
“İşte bu olmaz kızım, bu olmaz!” dedi. Onun duygularını incitmemek için ses tonu gayet yumuşatıp, “Seni telli duvaklı bir gelin olarak evime almak isterim! Annenin, babanın rızasıyla, dostlukla olsun isterim! Sana söz veriyorum, köyünüze gelip, seni Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile isteyip, telli duvaklı gelin edeceğim, buna emin ol!”
Nursen, arkasına bakmadan oradan ayrıldı! Son umudu da yıkılmış, tam perişan olmuştu! Yol boyunca hep ağladı! Tam bir çıkmazdaydı! Nasıl yol bulup çıkacağını bilmiyordu! Beyni durmuş, düşünce üreten hücrelerine kilit vurulmuştu sanki!
Yürüyerek Ren’in Kıyısına gitti. Bir ara köprüye çıkıp Ren’in azgın sularına atlamayı düşündü, etrafta birçok insan vardı! “Kurtarırlar da rezil olurum!” korkusuyla vazgeçti. Köprünün üzerinde hızla gelip, giden arabaların önüne kendini atmayı bile düşündü! Ama bir türlü beceremedi. Bir hayli bezgin bezgin dolaştıktan sonra, isteksiz olduğu halde, eve gitmek zorunda kaldı.
“Hatırlıyor musun abi, eve geldiğimde hepiniz telaş içindeydiniz! Senden başka bana gülümseyen olmadı herkesin suratı iki karıştı!” dedi Nursen.
Sami, kollarının arasındaki Nursen’i bırakıp, masadaki çay bardağına uzandı:
“O günü unutmam mümkün değil! Akşam sekizde uçacaktınız ama, saat üç olduğu halde sen evde yoktun! Annem huzursulaşmış, yerinde duramıyordu! Kaygısız rahat bir şekilde koltuğa uzanmış televizyon izleyen babamın tepesine dikilip:
“Bre herif, şu kız dört saattir gideli, hala gelmedi! Son günde başımıza bir iş açmasın?’ dedi, sinirliydi.
“Nereye gitti?’ dedi, babam da.
“Arkadaşlarına Allahaısmarladık demeye gitti.”
“ Gelir o zaman.”
“Gelir diyorsun ama, bak hala gelmedi! Zaten günlerdir ağlayıp duruyor, ‘İki oğlunu burada bırakıyorsun da beni niye götürüyorsun?’ diye başımın etini yedi! Aklıma kötü şeyler geliyor!”
“Pasaportunu iptal ettirdiğimizi biliyor! Artık iş işten geçti! Sonra kız başına burada kalıp ne yapacak?”
“Belli mi olur?... Cahil çocuk işte! Kalk Sami ile gidip bakın bakayım nerede kaldı! Zaman da kısaldı, daha yapılacak bir sürü işimiz var!”
Babam, uzandığı koltukta isteksiz kalktı. Pencereye gidip bir süre dışarıyı seyretti, sonra yavaş hareketlerle salona geçti, asılı ceketini alıp giydi, fötrünü de başına geçirip ayakkabısını giymek için dış kapıya giderken:
Old 14-07-2003, 18:56   #34
Refya

 
Varsayılan 8:15 Vapuru

Sekiz Onbes Vapuru


8:15 Vapuru



Cocukluguma dair hatiralarimda en cok yer kaplayan seydir vapurlar.

Bir numarali kuzenim Levent in yuruyup ama konusamadigini, iki numarali kuzenimin henuz dogmadigini ve rahmetli dedeminde hayatta oldugunu dusununce, uc ya ada dort yasindayim sanirim.

Simdilerde yeni zenginlerin alip, icini betonarme disini ahsap kapladigi, her biri kartpostallari susleyecek denli bakimli evlerin yerinde bulunan, kohne ama anilarla eskitilmis ve icinde nice guzel ailelerin yasadigi Arnavutkoy evlerinden birindeyiz. Dedem, sabunlu tras suyunu, her bir tarafi ezik buzuk ve hatta belki benim dis izlerimle dolu aliminyum kutuya doldurmus. Yaninda tombul fircasi kopuk icinde. Camin onunde bir tarafi insani kat kat buyuk, diger tarafi normal gozteren bir ayna, hani su metal bir askiyla kendi etrafindan donen cinsten.

Daha aydinlik olsun diye mi, yoksa denize duyulan sevgiden mi bilinmez, hep camin onunde tras olurdu dedem. Kucagina tirmanan ben ve ayaklari dibinde emekeleyen Levent ile. Yazin, bahceden tras oldugu cama dogru kivrila dolana tirmanan hanimeli ile, yapraklari neredeyse evin icine giren ihlamur agacinin yaydigi koku, dedemin tras sonrasi surdugu tutun kolonyasina karisirdi.

Neden sonra -Bak derdi dedem -Vapur geciyor, hadi el sallayalim da babana selam soylesin.

Levent, dedem ve ben el sallardik vapurun ardindan ve birden mucizevi bir tesaduf olur ve vapur bir yandan dumanini salar, diger yandan da dudugunu ottururdu. Sanki bunu bekliyormuscasina heyecanla, -Gordun mu, aldi selamimizi derdi dedem.

Bugun hala ne zaman dumanini salan bir vapur gorsem, aklima once dedem sonra Can Yucel gelir:

Kolay gelsin vapur dumani
Inersin sen de bir gun yeryuzune
Benim gibi yagmur diye
Iyi de edersin

Iste benim babama selam getirip goturen vapurlarla ilk tanismam, uc dort yaslarima rastlar. Simdilerde pek cok Istanbul lu nun Kadikoy-Besiktas arasi var oldugunu zannettigi Sehir Hatlari Vapur isletmesi, 70 li yillarin basinda, Bogazici nin irili ufakli tum semtlerine vapur seferleri duzenlerdi. Tipki bugunlerin belediye otobusleri gibi, o zamanlarda Beylerbeyi nden Vanikoy e vapurla gidilebilirdi.

Simdi ise o kucuk semt iskelerinin cogu kapali.





Beylerbeyi Camlica caddesindeki evimizden cikip, annemle el ele inerdik Beylerbeyi sahiline. Sonradan kapi komsumuz olacagini bilmedigimiz biletci Ismail Amca dan bir Arnavutkoy bileti alirdik. Ikinci duragimiz ise gisenin hemen yanindaki gazete bayisi olurdu. Vapurda oyalanmam icin, Aysegul serisinin son kitabini alirdi annem bana.

Suzulerek tek manevrada yanasirdi vapur iskeleye. Cimaci once ozenle eldivenlerini giyer, vapurdaki meslektasinin kendisine attigi her tarafi ligme ligme olmus halati dikkatlice baglardi en yakin babaya. Halat gerilir, vapur hafif acilir ve sonunda iyice yanasirdi iskeleye. Yillardir ne yapildigi malzeme, ne sekli ne de rengi degisen, ahi gitmis, vahi da gitmek uzere olan tahtadan kopru, vapur ile iskele arasina suruldumu atardik kendimizi karsi tarafa.

Icerisi hem deniz, hem insan hem de eski deri kokardi.

Beylerbeyi nden Arnavutkoy e yapilan vapur yolculugu sadece on dakika surerdi. Altin sarisi bukleli saclarima, bembeyaz tombik kollarima ve su yesili kocaman gozlerime hayranlikla bakip, beni azicik sevebilmek icin goz goze gelmeye can atan kadinlardan, kafami, Aysegul serisine gomerek kurtulmaya calisirdim, okuma yazma bilmedigim halde.

Karsi kiyiya varinca, gene ozenle giyilen eldivenler, halat baglama ve iskele verme seramonisi ardindan ver elini dedemin mis kokan yanaklari.

Gemilere kadin adi verilmesi adettendir ama bizim Sehir Hatlari vapurlarinin isimleri ya semt isimleri ya da cesitli savaslarda kahramanlik gosteren asker isimleri olurdu. Sehit Binbasi........, Sehit Ustegmen.........

Ama benim en sevdigim ve bir kac yil oncesine kadar da gururla gorevini surduren, Beylerbeyi vapuruydu. Turk tersanelerinde yapilan ilk vapurdu o ve yapildigi gunku orijinalligini yillar boyunca korumustu.

Hurdaya cikmis gemilerden jilet yapildigini ilk ogrendigimde yikilmistim. Yuregimden gecenleri Sunay Akin ne guzel dizelemis:

Kamaralarinda ciplak
Kadin resimlerinin asildigi
Savas gemisinden
Bozma bir jilet
Her tras olusumda
Hem oksar
Hem kanatir
Tenimi


Bir seyler icad ederek gunun birinde cok zengin olma hayalleri kuran Judge King Gilette, bulusuyla hurda gemilere yeniden hayat verecegini biliyor muydu acaba?







Cocukluktan ilk genclige gecis yillarimda, gene vapurlar tasirdi platonik universiteli askimi karsi kiyidan her sabah. Arnavutkoy den biner, Cengelkoy de inerdi vapurdan. Sonrasinda ise caddenin karsisina gecer ve beraberce otobuse binerdik benim gozlerim onda ama o benden habersiz.

Universite yasamim ile birlikte yeniden basladi karsi kiyiya tasinma maceram.

Yillarca vapur seferleri seyreklesse de 08:15 vapuru hep kaldi Cengelkoy den Arnavutkoy e.

O vapur olmasaydi, karsi kiyiya gecemeseydim, bebek sahilinden Guney Kampuse cikan o dunyanin en guzel yokusunda bana cok seyler katan o sohbetleri kimlerle nasil yapacaktim.

Bebek teki Bogazici Universite sinin tarihi kapisindan Guney Kampus e cikan o yokus yilin her gunu farkli guzellikte olurdu. Yerdeki iki yapragin yeri degisse, birden bambaska bir yer oluverirdi orasi. Yokus muydu, yoksa uzak dusmusluguyle burnumun diregini sizlatan, canimin ta ici Efe miydi vazgecilmez olan?

Gecenlerde bir kitap gecti elime. Nazim Hikmet adi verilen bir geminin Odesa limanindan denize indirilisi uzerine, Azeri bir sairin Suleyman Rustem in yazdigi bir siir vardi icinde:


Sen deniz sahilinde Istanbul da dogdun,
Deniz vurgunu oldun.
Dalgaya benziyordu yel vuranda saclarin,
Denizden soz dusende catilirdi kaslarin,
Goy denizden almisti gozlerin oz rengini,
Sozlerin ahengini.

........

Boyle gidiyor, bir kac dize daha ...

Nazim a yazildigi nasil da belli. Ama ben bana yazildigini hayal ediyorum. Neden etmeyeyim ki?

Denize sevdali ben, son sevdami da denizden ve hatta bir gemiden bulmadim mi?

Yesil isbasi uniformalari icinde, daha derin bakanini gormedigim, bir cift kahverengi goz, marti sesleri ve makine dairesinden gelen homurtular arasinda calmamis miydi kalbimi?

O yuzden degil mi, denizle buyuyen sevdamizin meyvesinin de Deniz koyduk adini, ozgur ve sonsuz guzellikte olsun diye.

Deniz, mih gibi yazilmis kaderime....

Marti sesi duymazsam nasil uyanirim ben sabahlari?




Deniz mih gibi yazilmis kaderime...

Uzaktan da olsa, o maviligi gormeden nasil yasarim ben?

Sahi, ya sen, nasil yasiyorsun yillardir denizi gormeden?
Old 14-07-2003, 19:03   #35
Refya

 
Varsayılan Telefon Denen Iskence Aleti

Telefonun yasamimizdaki yerini hic dusundunuz mu?

Telefon hakkinda bir yaziya baslamadan once, tum dunyanin duzelttigi kayitlari bir kez de burada yinelemek isterim. Cogumuz ilkokulda telefonu 1876 yilinda, Alexander Graham Bell'in icad ettigini ogrendik. Hatta kendi aramizda, telefonu sirf sevgilisi ile rahat konusmak icin icad ettigi soyleyerek sakalastigimiz bile olmustur. Ancak sonradan ogrendik ki, telefonu bulan Garagam Bell degil, bir Italyan gocmeni olan ve telefonun patentini, bugunku degeri ile 250 Amerikan Dolarini bulamadigi icin alamayan Antonio Meucci'ymis.

Nasil bir taihi yanilgi ama?

Su siralar okudugum muthis bir kitap var. Ismi "Ask Uzerine", tam bir basucu kitabi. Kitabin bir bolumunde yazar diyor ki: "Telefon aygiti, aramayan sevgilinin seytani ellerine dusmusse bir tur iskence aletine donusur. Oyku arayacak olanin denetimine girer, ancak arandiginda yanit verebilen edilgen bir izleyice donusuverir insan".

Hepimiz hayatimizin cesitli donemlerinde, hem arayacak olan, hem de telefon bekleyen kisi konumunda olmusuzdur. Hangisi daha cok sikar insani? Telefonun basinda beklemek mi, yoksa telefon basinda bekleyen birisi oldugunu bilmek mi? Bu turden bir analizi yapmak icin, aslinda neden telefon basinda beklenildigi hakkinda bir konu kisitlamasi yapmak gerekir, zira; sayfalarca yazsak isin icinden cikamayiz.

Cogu kisinin, onu yasamaktan, hakkinda yazmaktan ve okumaktan hoslandigi bir sey olan ask bence bu turden bir analiz icin de uygun bir konu olacaktir.

Sevgilisinden, sevgilisi olmayi umut ettigi kisiden bazen de eski sevgilisinden gelecegi vadedilen bir telefon icin, telefon aygitinin basinda bekleyen kisilerin ruh hali birbirine cok benzer. Onlar icin zaman gecmek bilmez, telefon aygiti, bir anda odadaki tek nesne halini aliverir. Onunla ayni odada olmaya, eger odadan cikmak gerekiyorsa da yakinda bir yere tasinmaya calisilir. Hatta arada sirada mutlaka, calisip calismadigi kontrol edilir. Sanki her insanin telekinetik gucu varmis ve sik sik da kullanirmis gibi, tum dusuncesini alete yonlendirip, "hadi cal" diyerek calmasinin saglayabilecegi dusunulur. Hatta bazilari, istenen kisi arka planda hoslandigi bir muzik dinlesin diye, eli teybin dugmesinde bekler. Bu arada kazara baska birinden telefon gelirse, olabilecek en kisa surede telefon kapatilmak icin elden gelen yapilir.

Teknik tum sorunlar halledildikten sonra, sira konusmanin provasina gelir. Beklenen telefon geldiginde, karsi taraftakine soylenmek uzere, onceden her sey hazirlanmistir. Tum detaylar dusunulur: Ornegin, ilk acis cok onemlidir. O kisiden gelecek telefonun heyecanla ve hatta aygitin basinda beklenildigi izlenimi, karsi tarafa asla yansitilmamalidir. Bu yuzden, acmadan once bir kac kez calmasi beklenecektir. Elden geldigince ilgisiz ve hatta nereden caldi simdi bu telefon der gibi acilacaktir. Bu izlenim icin en uygun ses tonu, uykulu olandir. Uykulu bir ses tonuyla acmak bir baska acidan da ise yarar: Bekleyen eger cok sabirsiz biri ise ve telefon bekledigi kisiyi dayanamayip aradiysa ve sesini duyup kapadiysa; ben uyuyordum, seni ben aramadim demek icin de bir on hazirlik olur.


Sonrasinda ise mumkun oldugunca sakin, gittikce neselenen ve karsi tarafa da rahatlik veren bir ses tonuyla daha cok karsi tarafin konusmasina izin verilerek konusma yonlendirilecektir. Telefonla konusurken, arada sirada baska bir sey ile ugrasiyormus gibi yapmak, biri seslenmis gibi bir dakika demek ve bazen de -kapi caldi bir saniye numarasi yaparak konusmaya ara vermek, kisiyi rahatlatan ve heyecani azaltan uygulamalardir.

Konusmanin sonuna yaklasildiginda hedefler degisir. Her seyden once telefon asla belirsiz bir sonla kapanmamalidir. En iyi sekilde, ya bir gorusme randevusu ya da bir sonraki aramanin kimin tarafindan yapilacagi belirlenmelidir. Muhtemelen prova edilen cogu sey soylenmeden bir heyecan icinde konusulur ama onemli olan telefonun gelmesi oldugundan, neler konusuldugu, ahize kapatildiktan sonra hatirlanmaz bile.

Telefon bekleyen degil de, kendisinden telefon beklenen kisinin ruh hali cogunlukla bu kadar karmasik degildir. Belki bu satirlarin yazari bir kadin oldugundan ya da genelde telefon bekleyenler kadin oldugundan, telefon beklemek olayi bu kadar karmasik ve detayli bir hal almistir. Kendisinden telefon beklenen kisi, islerini biritip, yapmasi gerekenleri yaptiktan sonra, yani zamani geldiginde, aramak istiyorsa, vadettigi konusma icin telefonun numaralarini cevirir. Aramak istemiyorsa da erteler.

Yukarida yazilanlar, cep telefonlari ciktiktan sonra, artik tarih olsa da, bence hala kimileri icin gecerliligini korur. Cep telefonunu cok sik kullanmayan ve yasi 20 li yaslari coktan asmis biri olsam da, gozlemlerim yukaridaki anlatilanlarin cep telefonu mesajlari seklinde, tekrar zuhur ettigi seklindedir.

Ancak, cep telefonu mesajlarinda kisaltmalar kullanan, baskalarinin yazdigi ve hatta kitapcik halinde bastirdigi, "cepten cebe sevgili mesajlari" ile birbirlerine sevgi sozcukleri gonderen, telefon numaralarini, cep telefonunun sim kartina kaydedip, gerektiginde tek tusla silebilen, kendisini istedigi zaman mesgul, istedigi zaman ulasilamaz konumuna getiren gencligin bile yuregini titreten bir seydir telefon beklemek.

Simdi siz hatirlayin bakalim, o karin agrisi ile karsinizda telefon gecirdiginiz saatleri.
Old 19-07-2003, 07:55   #36
Refya

 
Varsayılan Nasıl Biriyiz ?

Yaz mevsimin ilk günlerinden herkese merhaba. Bazen insanları anlamaya çalışmanın ne denli zor olduğunun farkına varıyoruz. Bu kişi çocuğumuz, eşimiz ya da etrafımızdaki herhangi biri olabilir. Bu yazımda sizlere çocuklarımızın kendimizin ve eşimizin nasıl biri olduğunu anlamanın eğlenceli ve keyifli bir yolunu yazacağım.

OCAK
Hırslı ve ciddi kişiliktedirler. Öğrenmeyi ve öğretmeyi severler. İnsanların zaaflarını ortaya çıkarmayı severler. Çok eleştiriler. Akılı, planlı ve programlıdırlar. Duyarlı ve derin hisleri olan insanlardır. İnsanı nasıl mutlu edeceklerini bilirler. Bünyeleri kuvvetlidirler. Zor heyecanlanırlar. Romantiklerdir ama aşklarını ifade etmekte zorlanırlar. Çocukları severler, evcil ve sadık birer eş olurlar. Kolayca kıskanırlar. Sosyal yönden zayıftırlar.

ŞUBAT
Somut şeylere önem verirler. Değişkendirler. Sessiz, utangaç ve ağırkanlıdırlar. Kendilerine güvenleri pek yoktur. Dürüst ve özgürlüklerine düşkünlerdir. Bazen saldırganlaşırlar ve kesin olmayan işlerden hoşlanmazlar. İnatçıdırlar, hayallerinin peşinden gitmeyi severler. Batıl inançlara eğilimlidirler.

MART
Çekicidirler. Esrerengiz, utangaç ve tutucudurlar. Rahatlarına düşkün ancak duyarlı insanlardır. Cömert ve sempatiktirler. Hizmet etmekten zevk alırlar ve kolay sinirlenmezler. Güvenilirlerdir ve nezakete önem verirler. İyi bir gözlemci ve aynı zamanda intikamcıdırlar. Seyahat etmeyi ve dikkat çekmeyi severler. Merakları dekorasyon, sevdikleri müzik tempoludur.

NİSAN
Aktif ve enerji doludurlar. Çabuk karar verip, çabuk pişman olurlar. Şefkatli, mantıklı ve diplomatiktirler. İnsanları teselli etmeyi sever, dostlarıyla yakından ilgilenirler. Cesur ve maceraperesttirler. Sevgisini ve ilgisi belli eden hafızası güçlü insanlardır. Baş ve göğüs hastalıklarına eğilimlidirler.


MAYIS
Sert yapılı, kolay sinirlenen ve aynı zamanda kolay ilgi çekebilen yapıdadırlar. Fiziksel güzelliğe önem verip, motivasyona ihtiyaç duymazlar. Sistematik çalışırlar ve hayal kurmayı severler. İleri görüşlüdürler. Kolay sakinleştirilebilen bir yapıları vardır ve anlayışlıdırlar. Kulak ve boyun bölgeleri hassadır. Edebiyata ve sanata ilgileri vardır. Evde oturmayı ve çocukları pek sevmezler.

HAZİRAN
Aynı anda birden fazla şey düşünebilirler. Nazik, tatlı dilli ve hassas insanlardır. Kararsız bunun yanı sıra komik ve eğlenceli insanlardır. Konuşkandırlar ve kolay arkadaşlık edinirler. Kolay incinirler ancak çok inatçıdırlar. Gribe yatkın bünyeleri vardır.

TEMMUZ
İyi bir sırdaş olmalarının yanı sıra anlaşılması güç insanlardır. Aşırı gururludurlar ve başkalarının düşüncelerine aşırı önem verirler. Sokulgan ve sempatiktirler. Asla kin tutmazlar. Yalnız olmayı severler. Kolay öğrenirler. Arkadaş sıkıntısı çekmezler. Mide sorunları vardır. Zor ikna edilebilen insanlar grubundadırlar. Ağır işleri severler.

AĞUSTOS
Şakalaşmayı severler, duyarlı ve ilgilidirler. Liderlik özellikleri vardır. Kokusuzdurlar. Ruh bilimiyle ilgilenirler. Kolay provoke dilebilir olmalarının yanı sıra dikkatli ve tedbirlidirler. Bağımsızlıklarına düşkündürler. Yol göstermeyi severler ve Romantiktirler.

EYLÜL
İnsanların hatalarını yüzlerine vurmayı severler. İyi birer konuşmacı olmalarının yanı sıra, detaylarla uğraşmayı severler. Sadık ve güvenilir insanlardır ve sorumluluk almayı severler. Bilgi ve kültüre önem verip, spor ve seyahati severler. İlişkilerde seçicidirler. Hislerini daima kendilerine saklayan insanlardandır.

EKİM
Herkesle sohbet etmeyi severler ve ilgi odağı olmak isterler. Yalancılığı ve yapmacıklığı sevmezler. Arkadaşlarına çok önem verirler. Çabuk kırılıp ancak çabuk toparlanırlar. Bencildirler, kendiliğinden yardım teklif etmezler. Başkalarının düşüncelerine önem verirler. Duygusal, kendilerine kolay güvenmeyen ve etraftan çabuk etkilenen bir yapıları vardır.

KASIM
Eğlenceli bir kişilikleri vardır ve insanları kolay etkilerler. Kontrolü ele almayı severler. Enerjik ve çevresini motive eden tiptedirler. İyi birer lider olurlar. İçten ve yardımseverdirler. Adil davranırlar. Sürprizleri sever, hataları affetmezler. İradeleri güçlüdür. Derin duygularla severler. Herkesi olduğu gibi kabul edip, iyi birer sırdaş oldukları söylenir.

ARALIK
Sadık, cömert ve sabırsızdırlar. Birlikte vakit geçirmek için ideal insanlardır. Azimlidirler. Sosyal yönleri oldukça kuvvetlidir. Dostlarını kendilerinden fazla düşünürler. Kızgınlıkları uzun sürmez. Sevildiklerini hissetmek isterler. Espri anlayışları gelişmiştir.
Old 19-07-2003, 08:06   #37
Refya

 
Varsayılan KOCAMA SANAL BİR MEKTUP

Birlikte dolaşırken, göz ucuyla bakıpta çok beğendiğim ayakkabıyı ertesi gün alıp getirecek kadar düşünceli olmalısın....

Kırk yılda bir aldığın çiçekleri E-5 in çingelenelerinden almamalısın...

Beni sevdiğini, ben sorduğumda değil, sık sık dile getirmelisin...

Taze fasulyeyi neden annen gibi yapamadığımı her defasında sormamalısın, demek ki beceremiyorum...

Çocuğunun ne kadar sana benzediği yorumlarını dinlerken, gülümseyip beni kızdırmamalısın, çünkü onu ben doğurdum...

"Saçımı kestireyim" mi dediğimde kendi fikrin ne olursa olsun evet demelisin, çünkü ben aslında kestirmek istiyorumdur...

Arabamı yıkatırken, bakıma götürürken, yağını, filtresi değiştirip, lastiklerini şişirirken bana "niye bunları yapmıyorsun" diye söylenmemelisin...

Arabamın benzini bittiği vakit bana sürpriz yapıp full'lemelisin...

Mağaza kabininde giyinip sana gösterdiğim her kıyafete daha şaşalı tepkiler vermelisin...

Tezgahtarlar ve başka müşterilerin yanında, "karnın çıktı, belin kalınlaşmış senin" gibi cümleler katiyyen sarf etmemelisin...

Annemi babamı ve kardeşlerimi en az benim kadar sevmeli, benimsemeli ya da iyi rol yapmalısın...

Seninkiler konusunda yorum yaparken sık sık araya girip "haklısın karıcım" demelisin...

Doğumgünü, yıldönümü gibi günlerin dışında da, sürpriz hediyeler alıp, önceden rezervasyonu yapılmış şık lokantalara götürüp parana kıymalısın...

Aldığım, giydiğim, söylediğim herşeyi koşulsuz onaylamalısın...

Dünyanın en güzel karısı, en çekici kadını ve en iyi annesi olduğumu bana duyurmalı ve belli etmelisin...

Başka kadınlara bakarken yakalanırsan eğer, şiddetle inkar etmelisin...

"Bak ne hoş bir kadın" dediğimde bile bakmayı reddetmeli ve gözünün benden başkasını görmediğini bana inandırmalısın...

Nevresimleri değiştirirken söylenmeden bana yardım etmeli, hatta bunu tek başına yapmayı öğrenmelisin...

Mümkün olduğu kadar sık bir biçimde akşam yemeklerini ve sabah kahvaltılarını hazırlama konusunda hevesli ve istekli olmalısın...

Dolabımızdaki gömleklerini ve giysilerini alıp, öteki odadaki dolaba yerleşmelisin ki, ben rahatça asayım giysilerimi...

Dans etmeyi bir an önce öğrenmelisin...

Araba kullanırken, küfür etmekten vazgeçip, medeni erkekler gibi davranmalı ve herkese yol vermeli, sellektör yakmamalı, korna çalmamalı ve beni germemelisin..

Arada bir de olsa ütülediğim gömleklerini giyip te "bunlar ütülenmedi galiba" diye sırıtarak eleştirmemeli ve ütüyle aramdaki soğukluğu pekiştirmemelisin...

Saçlarımın ne kadar çok döküldüğünü söyleyip, lavobadan ve yerden toplarken mırıldanmamalısın, hatta çorbandan çıkarsa çaktırmadan bir kenara koymalı ve başıma kakmamalısın...

Dekolteme, yıtmacıma, etek boyuma ne zaman karışıp ne zaman karışmaman gerektiğini çok iyi saptamalısın...

Editörüm ve redaktörüm olarak görevlendirmiş olsam da seni, benim tepkilerimi de göze almalı ve ona göre yorum yapmalısın...

Bıyığını kesmeden evvel bana da sormalısın...

Pijamanı ve ev eşofmanını olduğun yerde çıkartmamalı, katlayıp yerine koymalısın...

Diş macununa nerden bastırırsam bastırayım, karışmamalısın...

Saç fırçası benim elbet, ona dolanmış saçlarda benim olacak doğal olarak, bunun için söylenmemelisin...

Yeni koltuklarımızın, masamızın ya da sehpamızın çizilmesi hiç önemli değil, yeterli ruhumuz çizilmesin...

Kızının her güzel huyunu kendine, kötü huylarını da bana mal etmemelisin...

Benimle mutfakta ve özellikle iş yaparken bir tartışmaya girmemelisin, çünkü bundan sen ve elimdeki kapak veya tava zararlı çıkacaktır...

Benimle yatak odasında da kavga etmemeye özen göstermelisin, yoksa kanepede uyumak zorunda kalacaksın...
Hatta mümkünse benimle kendi çıkarların adına hiç kavga etmemelisin...

Geçen seneden beri almadığın deri eldivenleri bir an önce alıp, beni mutlu etmelisin...

İkinci bir çocuk yapmamız konusunda artık biraz daha uzlaşmacı davranmalısın...

Ayakkabı satın alma konusundaki sapıklığımı herkese açık etmemelisin...

Arada bir kızının kakasını sen temizlemeli ve bunun pekte keyifli bir iş olmadığını anlamalısın...

Albümlere bakarken "niye hep sizin resimlerle dolu da, ben yokum" deme, çünkü foroğrafları çeken sensin de ondan...

Kızının sana on defa "baba" demesine gerek kalmadan yada benim uyarıma gerek olmadan onu duymalısın...

Bulaşık makinasını kimin boşaltacağı konusunda tartışma yapmaktan vazgeçip, kaderine boyun eğmelisin...

Maaşımı iki gün içerisinde bitirdiğimde ve sana başvurduğumda manalı manalı kafanı sallamamalısın..

Bordo ojelerime bakıp, "ne kadar korkunç bir renk bu" dememelisin...çünkü bu sene moda...

Kadınlarım makyaj malzemeleri pahalıdır, bu tırnak kadar bir far içinde geçerlidir, bunun için artık piyasa araştırması yapmaktan vazgeçmelisin, çünkü bunlar yabancı marka...

Babamın yanında kaykılarak oturmamalı ve sana uymasa da benim hatırım için babamın fikirlerine karşı çıkmamalısın...

CD Player'a CD takarken "tırnaklarınla tuşları çizme lütfen" demeyi unutmalısın...

Kayınvalidem yerine bana kaynanalık yapmaktan vazgeçmelisin...

Evdeki pc sadece senin kullanımına sunulmuş değil, arada bir bana da fırsat tanımalısın...

Saçında bir tek tel beyaz saç olmamasına karşın, benim saçımda bu sene çıkan beyaz teller ile ilgili tek cümle dahi kurmamalısın...

Hayatının her gününü bana sürprizler hazırlayarak ve yeni sürprizler düşünerek tüketmelisin...

Cumhuriyet Gazetesinin Bilim Kültür ve Radikal'in diğer eklerini yıllardır saklamaktan vazgeçmeli, diğer renkli gazetelere de itibar etmelisin...

Evden çıkarken, benim seni bekleteceğim yerde tam tersi bir durumla beni bekletmekten vazgeçmelisin....

Kızının ismini sen koydun, bir çocuk daha doğurup, ismini koyma zevkini mutlaka bana tattırmalısın...

Benim kullandığım araba ile bir yere giderken benim yerime silecekleri çalıştırmamalı, el freni ile oynamamalı ve camı açarak elini kolunu sallayıp, bana yol vermeleri için muavinlik asla yapmamalısın...

Berberde neden bu kadar çok vakit geçirdiğimi sorma, röfle, dip boyası v.b. denen şey saatler sürüyor, sen bunu anlayamazsın...

Seyrettiğim Türk filmlerine ve dizilere karışmamalısın, ben de senin tartışma programlarına göğüs geriyorum, bunu unutmamalısın...

Tabiki tırnaklarımı bende evde kesebilirim ama buna manikür ve pedikür diyorlar, bilmem anlatabildin mi...

Asansöre her bindiğimizde alarma basıp apartmanı ayağa kaldırmamalı ve bu konuda kızımızı'da azdırmamalısın...

Stanley Kubrick'in "2001: A Space Odyssey" "A Clockwork Orange", John Cassavetes'in "Shadows" ve Frederico Fellinin'nin "8.5" gibi filmleri beni çok sıkıyor, bunun için kızma bana, ben yakışıklı erkeklerin başrol oynadığı ve içinde kıskanılacak aşkların yaşandığı, senin tabirinle içeriği olmayan ama gişe yapan filmleri seviyorum...

Bana gerçekten kulak vermelisin...

Arada bir, senin için zor da olsa, beni can kulağı ile dinleyip, anlamaya çalışmalısın...

"Niye beni afişe ettin" diye bana kızmamalısın, çünkü bu bir ifade şekli, bunu unutmamalısın...

Yukarıdaki listeyi print etmeli ve hangi seçeneklerin gerçek bir çağrı olduğu konusunda kafa yormalısın...(Demet Eşrefoğlu Vardar)
Old 25-07-2003, 19:59   #38
Refya

 
Varsayılan ERKEK ADAMIN YEMEK TARİFİ

ERKEK ADAMIN YEMEK TARİFİ


Domatesli Biberli Yumurta:


Buyukce bir tavaya yag domates ve biber koyup bir sigara yakiyoruz.
Sigaranin kulu yere dusmek uzereyse yumurtalari eklemenin zamani
gelmis
demektir. Yumurtalari kirip sigaramizi bitiriyoruz. Pismistir
herhalde
ocagin altini kapatiyoruz.


Biberli Domatesli Yumurta:


Her gun domatesli biberli yumurta yemekten sikildigimizda
yapabilecegimiz
bu enfes yemek tipki biberli yumurtali domates gibi pisiriliyor.


Makarna:


Bir tencere dolusu sicak suya makarna posetini bosaltip mac
izlemeye
basliyoruz. Ilk yarinin ortalarina dogru kalkip altini kapatiyoruz.
Tencerenin icinden sectigimiz makarnayi fayansa firlatiyoruz.
Yapisirsa
pismis demektir. Devre arasinda hala icinde su kaldiysa tencerenin
kapagini
kapatip lavabodaki en kirli tabagin uzerine dogru dokuyoruz.. (o
zaman hem
tabak temizleniyor hem de makarnalar catalla yenebiliyor) Uzerine
ketcap
sikip yiyiyoruz.


Not: Fayansa firlattiginiz makarnayi bi ara oradan alin. Sayica
fazlalastiklarinda bazen hangisini firlattiginiz karisiyo.


Tuzlu Makarna:


Yapilisi ayni makarnaya benziyor. Tek farki bu kez makarnalari
suya atmadan
once tuz koymayi akil ediyoruz .. Oyle daha guzel oluyor.


Pilav:


Pilav aslinda basit bir yemek degil. Aranan kriterler var. Tuzlu
yumusak ve
tane tane olmasi gerekiyor. Sonuncusu kolay. Pirincleri tek tek
pisirdiginizde tane tane oluyorlar ama uzun suruyor. Maharet
hepsini bir
arada pisirebilmekte; ama cok da sorun etmeyin. Nasil olsa icine
yogurt
koyup bulamac haline getirdigimizde hepsi birbirine yapisiyor.
Kisaca yag
koyup uzerine pirinc ekliyorsunuz. Sonra da su ve tuz koyup
pisiriyorsunuz.. Hem bunu suzmeye de gerek yok.


Patates Kizartmasi:


En kolay islerden biri. Patatesleri soyup parmak gibi kesiyorsunuz
ve
kizgin yaga atiyorsunuz. Tek yapmaniz gereken altini zamaninda
kapatmaniz.
Yoksa tencere alev alabiliyor. Bu yuzden sadece tv'de pembe dizi
varken
> yapin. Bir de diger yemeklerin aksine bunu tencereden yiyemiyoruz.
Mutlaka
tabaga koymak gerekiyor. Onun disinda cok kolay.


*ORTA ZORLUKTAKI YEMEKLER


Hazir Pizza:


Pizzamizi firinimiza atip pismesini bekliyoruz daha sonra firindan
cikarip
> yanik yerlerini bicakla kaziyoruz. Dikkat edilmesi gereken tek sey
kazirken
uzerindeki malzemeleri mutfak tezgahina yapistirmamak.


Hazir Kofte:


Bu da nispeten zor bir yemek. Bir miktar sivi yagi teflon tavaya
koyup
kofteleri icine diziyoruz. Kofteler tavayla ayni renk olmadan
altini
kapatmak gerekiyor. O yuzden basinda beklemek lazim.


*ZOR YEMEKLER


Konserve Turlu:


Bir miktar yag ve salcayi tencereye koyup konservenin icindekileri
dokup
uzerine su koyuyoruz. Pismesi cok uzun suruyor. O sebeple basinda
beklemiyoruz. Gidip tv izliyoruz. Her seferinde yandiklari icin
henuz
tadina bakamadim ama konservenin uzerindeki resme bakilirsa guzel
bi seye
benziyor.


Tavuk:


Yapilisi maarna gibi. Sicak suyun icine atiyoruz arada pisip
pismedigine
bakmak icin hayvanin kaba etine catal sapliyoruz. Bu yemek
pistikten bir
iki gun sonra uzeri jelibon gibi oluyor. Bu yuzden pisirirken
istege bagli
olarak bolca toz seker eklenebilir.


*ULTRA ZOR YEMEKLER

Kiymali Bamya:


Konserve turluye benziyor ama icine daha onceden kavrulmus kiyma
konulmali.
Kiyma kavurmak cok zor ve zahmetli bir is. Bu yuzden makarna
pisirmeyi
oneriyorum.





*PUF NOKTALAR


-·Yemekleri daima tencerenin icinden yiyin. Boylelikle tabak
kirletmemis
olursunuz.


-·Asla sade pilav yapmayin. Domatesli pilav yaptiginizda altini
tuttursaniz
bile renginden anlasilmaz.


-·Mutlaka soganli bir yemek yapacaksaniz asla sogana dokunmayin.
Ozellikle
rendelediginizde elleriniz cok kotu kokuyor. Bunun yerine sogana
ekmek
tahtasiyla bes alti kez vurmayi deneyin, ayni isi gorur.


-·Patates kizartacaksaniz soydugunuz patatesleri asla yikamayin.
Kizgin
yaga attiginizda cok kotu patliyorlar.


-·Yemekler asla kendi baslarina hareket etmezler. Sayet gecen ay
yaptiginiz
tavuk kendi kendine kimildamaya basladiysa kurtlanmis demektir.
Sakin
yemeyin.


-·Sebzeleri pisirdikce vitamin degerleri duser. Mumkun oldugunca
cig
tuketin.


-·Karpuz tabaga koyulmamasi gereken bir meyvedir. Ikiye ayirip
ortasindan
kasikla yiyebilirsiniz.


-·Tencere kapagi en mukemmel tabaktir.


-·Buzdolabinin sebzelik olarak adlandirilan kismi yemeyi
dusunmediginiz
seylerin saklanmasi icin idealdir. Bu bolume konan seyler nasil
olsa bir
sure sonra unutulur.

-·Sebzeligin kapagini sikikapatirsaniz curuyen seylerin kokusu
dolaba daha
az yayilir.


-·Spagetti pakedini acmak icin pakedi ortasindan sikica kavrayin
ve altini
tum gucunuzle fayansa vurun. Pakedin ust tarafi yirtilacaktir.
Belki bu
islem sirasinda makarna unufak olabilir ama risk almaya deger.
Ozellikle
misafirlerin yaninda yaparsaniz tavsiye ediyorum. Oyle daha guzel,
bu size
cok maco bir hava verir.


-·Sagda solda kulagima caliniyordu. Mutfak robotu denen bisey
varmis.
Birden icimi bir heyecan kapladi. Ulan madem bu isin robotu var
ben niye
kosturuyorum yillardir diye sinirlendim. Hemen gidip aldim bi
tane. Eve
gelip kutusundan cikardigimda itiraf etmeliyim ki hayal
kirikligina ugradim
biraz. Ben acikcasi ufo gibi bisey bekliyodum, bu bildigimiz
tencerenin
plastigi. Icindede vantilator gibi bisey var. Bununla birlikte bi
ton
plastik zimbirti daha cikti icinden ama bi ise yarayacaklarini
sanmiyorum.
Neyse fisini taktim denemek icin bi tane sogan attim icine.
Bakalim ne
yapacak diye bekledim. Kabuklarini bile soyamadi essogluesek.
Paramparca
etti birakti. Sinirlendim attim bi kenara yazdan beri duruyo orda.
Bir ara
yikayip o vantilator gibi olan seyi bilgisayarima takmayi
dusunuyorum.Belki
fan olarak is gorur. Onun disinda tamamen para tuzagi. ilerde
cikarsa
mutfak androidi almayi dusunuyorum.
Old 01-08-2003, 09:20   #39
Refya

 
Varsayılan PAPATYANIN KAÇ YAPRAKLI OLDUĞUNU HATIRLIYOR MU?

Evlilik nedir?

Evlilik, sözlük anlamı ile "Evli olma durumu" olarak açıklanmış. Tabi bu başvurduğum kaynak Türk Dil Kurumunun Sözlüğü elbet. Tek yetkili yazılı kaynak bile ancak bu kadar açıklayabilmiş bu karmaşık birlikteliği. Sırf kafa karıştırmamak için yapmış olabilirler mi? yoksa gerçekten bunu açıklayabilecek kelimeler mi yok ? Belki de "işte bu evlilik denen şey bu kadar, ancak bu şekilde ifade edilebilir" mi demek istemişler? Aslında ne kadar kısa ve ne kadar açık ifade edilmiş. Üç kelime ile sınırlandırılmış. Oysa ben sözlüğü açıp baktığımda maddeler halinde, sütun sütun, satır satır açıklamalar bulacağım ümidi ile çevirdim sayfaları.

Evlilik, karşı cinsten iki kişinin, birbirlerini sevdiklerini sandıkları, ömür boyu aynı saygı ve sevgi düşüncesi içinde olacaklarını umdukları, onun ailesine kendi ailesi gibiymişcesine içten ve samimiyetle sahip çıkacakları sözü ile bir yaşamı birlikte, aynı evde sürdürme arzusunun bir neticesi bana göre. Tabi bu verilen sözler, edilen yeminler, mahmur bakışlar, sarfedilen özlü sözler, özenli davranışlar, bir saati ayrı geçirmenin verdiği o dayanılmaz özlemler yerini, zaman içerisinde normal davranışlara terkedecektir. "Verilen sözler" unutulan sözler olarak evlilik tarihindeki yerine yerleşecek, "mahmur bakışlar ve özlü sözler" en kısa sürede unutularak bir daha asla hatırlanmayacaktır. "Özenli davranışlar" insanın evrim süresince, o da kendi evrimini oluşturarak "kaba davranışlar" olarak bu dönem içindeki son haline kavuşacaktır. Hani şu anlık ayrılıkların hemen ardından duyulan o yakıcı "özlemlere" gelince sıra, oda eski bekar günlerini özlemek olarak tamamen amacı dışında yeni şekline kavuşacaktır.

Aynı mekanda ama birbirinden yalıtılmış bölümlerde, ortak kullanımın da olduğu yaşam yerleri olmalı biz evliler için. Hani söyle bir düğmeyle, kendinizi bir anda öteki bölümden tamamen soyutlayabileceğiniz bir sistem olmalı. Retina testi denilen göz taranarak ya da parmak izi ile girilebilen bölümlerimiz olmalı. Hatta sık sık bunları karşı tarafa bildirmeden değiştirme yetkimiz de olmalı. Düşüncesi bile hoşuma gitti bu fikrin. Çok ütopik miş gibi geldiyse de önümüzdeki 20-30 yıl içinde mutlaka buna benzer şeyler olacaktır. Tabi bu yeni teknolojik gelişimler benim evliliğime katkı sağlayamasa da kızımın böyle bir gelişimle mutlu bir evlilik yapabilmesi umudu şimdiden heyecana düşürdü beni.

Hani bir de şu evliliğin "olmazsa olmazlarından" olan alyans varya, ona da çok kafayı takarım ben. Şu bizi işaretleyen, belirginleştiren, medeni durumumuzu gerekli-gereksiz herkese çığlık çığlığa duyuran, insanın gözüne gözüne sokan, güneşlenirken çıkarmayı unuttuğunuzda kışın yüzük takmasanız bile evli olduğunuzu tene uyumlu yüzük şekli ile ilan eden, altın ve mümkün olduğu kadar sade bir yüzük ve birde onu süsleyen, erkeğin cüzdani ile orantılı taşı olan tek taşlar. Niye bunu takmak gibi bir kuralı vardır bu evlilik kurumunun. Mesela bu zorunluk, yani takı işi, küpe ile şekillendirilmiş olsa idi bütün erkekler kulak mı deldirecekti? Hayır o zaman hepsi (ya da çoğu demek daha uygun) takmayacaktı. Bu yazıyı okurken bana soranınız varsa "ee bu kadar takıntılısın madem, sen takmıyormusun?", cevabım "evlenirken eşim bana tek taş elmas yüzük taktığı için mecburen takıyorum, ama farkında bile değilim!" şeklinde olup çok ta tatmin etmeyecektir sizi. Yani bir kişiye bakmadan evvel önce onun sağ veya sol yüzük parmağına bakmak mı gerekli ilkin. Niyeyse ilk tanıştığımız insandan kalan ilk intibalar genelde küçük bir liste halinde şu şekilde sıralanmıştır:

şişman veya uzun olup olmadığı
ayakkabılarının ve gözlerinin rengi
evli/nişanlı veya bekar olup olmadığı
o gün ne giydiği
Özellikle son maddeyi 4. veya 7. yılın sonunda hatırlamamak gibi bir gaflet ve delalet durumu içinde olursanız vay halinize. Ya o günü resmedip ilerde zehir olacak günleri şimdiden kurtarmanızı ya da iyice bellemenizi ve birlikte geçirdiğiniz her günün sonunda kendinizi sınamak için hazırladığınız mini testi yapmanızı öneririm ben. Mini test te ne gibi sorular olabilir derseniz;

İlk karşılaştığınız yıl, ay, gün ve saatin iyice bellenmesi.
O yıl içinde Türkiye'nin ithalat ve ihracat durumunu, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı, fındık ve çay alımları, tütün taban fiyatları, yurda giriş yapan turist sayısı, bankalardaki faiz oranların bilmek gerekir.
O ayki doğum oranlarını, Doların ve Euro'nın paritesini, Tofaş'ın kaç milyonuncu arabayı ürettiğini, world kartınıza topladığınız puanlarınızın geçmiş aylarla olan mukayesesini bilmekte yarar sağlayacaktır size.
O gün içinde oturduğunuz cafedeki pasta çeşitlerini ve caddeden geçen arabaların sayısını da bilmek ve mevcut döviz kurlarını da akılda tutmak iyi olacaktır.
Saçı ne renkti ve sağdan sola mı soldan sağa mı ayrılmıştı. Hatta şunu da hatırlarsanız iyi bir referans olur; balyaj mı vardı röfle li mi idi?
Eteğinin çiçeklerindeki papatyanın yaprakları dokuz adet miydi onbir adet miydi? Tırnaklarındaki ojenin rengi ve göz farının rengi de hatırlanması gereken renkler arasında olsa iyi olur gibi.
O gün hava sıcaklığı ve nem oranı neydi? Hatta civar illeri de bilirseniz bu da artı puan olacaktır bence.
Kirpik sayısını, diş fırçasının kıllarının rengi ve eğiminin kaç derece olduğunu da bilmek bence çok yerinde olacaktır.
Çantası iki gözlü mü tek gözlü mü idi?
Ben bu listeyi istenirse daha çok uzatabilirim. Ama kadın cinsinden biri olarak, bunların bilinmesi bizim tarafımızdan kabul görüneceğinin göstergesidir. Aslında zor gibi görünse de, cidden değil. Biraz hafıza gerekli o kadar. Yani 40 Gb'lık bir bilgisayar hafizasının 40 Gb'ının bize ayrılması gibi de düşünülebilinir.

Kadınlar için bir test isterseniz benden, bu daha kolay olacaktır.

Arabasının rengi ve modeli.
Kaç beygir olduğu ve hız göstergesinin en son kaçı gösterdiği.
Saatte kaç lt benzin yaktığı.
100 km hıza kaç sn'ye de ulaştığı.
Bunlara ek olarak motor ve şasi numarası, hatta lastiğinin ve jantının ölçüsünü bilmek super olacaktır.
Kadınlar bu beklenen meşhur soruları en olmadık zamanlarda sorarlarken, erkeklerin nerede bu sınava yakalanacağı belli olmayacağından sanırım işleri biraz daha zor. Ama erkekler her arabaya bindiklerinde bunu yüksek sesle tekrarladıklarından bizim hatırlayamamak gibi bir sorunumuz olmayacaktır.

Burçlarımızın aynı olması ya da uygun olması gerekir mi diyen ve her sabah gözündeki çapağı yıkamadan, geceden beri biriken idrar torbasındaki sıvıyı boşaltmadan, ritmik bir tempoyla sallana sallana, gününün nasıl geçececeğini gazetenenin kadın veya magazin ekinin iç sayfalarındaki üç dört cümleyle ifadelendirilmiş burç özetine bağlı yaşam süren gruptansanız diyecek bir dolu şey var. Bana kalırsa eşler arası burç uyumu gerekli. Bir koç burcu ile yengeç burcunun evliliği, hiç bir zaman olmayacak bir şey astrologlara göre. Onlar zaten baştan uyarıp "günah bizden gitti" diyorlar. Koç kadar aceleci, hayatı nefes nefese yaşan biri ile hiç bir şey umurunda olmayan, dünya yansa dönüp bakmayan bir yengeçin evlilik kurumu adı altında birlikte olabileceklerine inanabiliyormusunuz. Her ne kadar karga o meşhur kahvaltısını yapmadan burcuna göre gününü organize eden ve planlarını ona göre ayarlayanlara kızsam da, eskaza açtığım gazetenin sayfasındaki burçlar bölümüne de arada bir bakış attığımı itiraf etmeliyim. Ama her seferinde okuduğuma pişman olurum. Acaba bunu bilerek mi yapıyorlar diye de düşünmeden edemiyorum. Benim burcumda o gün için yazılmış "Ekonomik olarak rahatlayacağınız bir gün, işteki sıkıntılardan yavaş yavaş kurtulmaya başlıyorsunuz. Duygusal yaşamınızda ise canınızı sıkacak tartışmalar olabilir. Sağlığınıza biraz daha dikkat etmenizi öneririm"(1) ifadeleri varken, farkına varmadan eşiminkine de gözüm kayıyor ve aslında hiç okumamış olmayı diliyorum her seferinde. Onun burcundaki yazı ise "Sadece aşk hayatınız ile ilgili konulara yoğunlaşmışsınız. Sevdiğiniz kişi ile aranızda yaşanan gerginlik sizi hayli sıkıntıya sokmuş. Biraz çevrenizle de ilgilenmenizi öneririm. İş hayatınızda problem görünüyor" (2)

İlki benim, ikincisi ise eşimin burcu ve lütfen dikkatli okuyun. Ben iş hayatında rahatlama dönemine girerken eşimin iş hayatında riskli bir dönem başlıyor. Ben duygusal yaşamımda canımı sıkacak tartışmalar yaşarken eşim sadece aşk hayatına yoğunlaşmış. Ne demek şimdi bu? Peki biz nasıl anlaşacağız, nasıl mutlu olacağız, nasıl bir yaşamı paylaşacağız. Heleki ben duygusal anlamda sıkıntı yaşarken, onun aşk hayatındaki yoğunlaşma dönemini neye yorumlayacağım. Al bir sıkıntı daha. Cidden bu burç işini sıkıya bağlamak gerek.
Bende bu duruma aslında pekde inanamayanlardanım ama tek farkla. Ben inanmıyorum ama bu durumu bizzat yaşıyorum! Çünkü ben koç'um.

Hadi hatırlayın , kocamın burcu neydi ???

Burçlarla ilgili olarak başka bir örnek daha verecek olursak; burcunuzun grubu ateş ise ve sizde yetmiş milyonluk Türkiye'de hatta üç milyarlık dünya da bula bula su grubundan biriyle evlenme, aşık olma, çarpılma ve vurulma gibi aşkın çeşitli evrelerinden biri içine dalarsanız, sizin için yapacak pek bir şey kalmıyor. Bu birlikteliği göze aldıysanız, aslında henüz farkına varmadığınız riskleri de göze almışsınız demektir. Bu birliktelik sizin sonunuz olacaktır. Ateş grubunun su grubundan biri ile olan aşkı bir tarafın tamamen yok olması ile sonuçlanacaktır. Üzerinizden dumanlar çıkara çıkara ve sonsuza kadar bitiverirsiniz. Düşünün, siz ateşsiniz, gürül gürül, alevlerinizle dans ederek, etrafı aydınlatarak ve de ısıtarak yanıyorsunuz sonra yanınıza, zarif bir su geliyor. Kaynağında şişelenmiş ve dengeli mineral yapısı, düşük sodyumlu içimi ile kolay bir sofra içeçeği misalı bir bayan aklınızı başınızdan alıveriyor. Bu birlikteliğin sonu nedir biliyormusunuz? Kısa ve net bir cozz sesi ve sonrasında nereye gideceğini ve savrulacağını bilmez bir edayla şaşkın şaşkın dolanan duman olacaktır. Sonunuz bu, gerisini siz düşünün. Ha su grubunu merak ettiyseniz onun için endişelenmeyin, o söndürecek yeni ateşler bulacaktır kendine.

"İyi günde kötü günde" ile başlayan o meşhur dizeyi duyup ta sonuna kadar uyanınız varsa, diyecek tek bir kelimem dahi yok. Ama bu cümle şu şekilde de yeni baştan düzenlenebilir gibi geliyor bana: "iyi günde ve kötü günde seninle anlaşamayacağıma, iyi günde ve kötü günde ayrı gezeceğimize, iyi günde kötü günde her daim kavga edip uzlaşmayacağıma, iyi günde ve kötü günde sırf sana inat olsun diye zevklerimden ve hobilerimden vazgeçmeyeceğime , iyi günde ve kötü günde ne olursa olsun aynı frekansta buluşmayacağıma, iyi günde ve kötü günde ailene olan sempatimi (!) kaybetmeyeceğime, iy günde ve kötü günde senin çocuk için evet dediğine ben hayır diyeceğime,...." şeklinde dizilenebilir.

Ben evliliği önerecek kadar henüz kötü bir arkadaş olmadım. Bilesiniz. Niye yıkanacak çamaşırlara, bayramda bitmek tükenmek bilmeyen akraba gezilerine, paylaşılamayan çarşafa ve sonunda üşümekten titreyerek sonlanan sabahlara, ödenecek faturalara, gözünüzü açar açmaz yanıbaşınızda horlayarak kıpırdanıp duran biriyle karşılaşma riskine ortak edeyim ki sizi.

Sorun bakalım evli olan herkese "neden evlendin" diye. Çoğu aşık olduğu için, sevdiği için evlendiğini beyan edecektir. Ama bir kişi de çıkıp "ben mazoşist biriyim, ızdırap çekmek istiyorum, saçlarımı süpürge etmek istiyorum, başkalarının çamaşırlarını yıkamak, gömleklerini ütülemek istiyorum, çocuk doğurup 36 beden olan vücudumu hamilelik süresince 50 beden, luhosalıkta 46 beden, sonrasında da 42 beden yapmak gibi bir özel bir arzum var. Hem sonra ben şimdiye kadar istediğim tarzda kullandığım arabamın eşim tarafından kontrol altına alınmasını ve devamlı "ne biçim araba kullanıyorsun, bir lastiğini bile şişiremiyorsun, yağın dan haberin var mı?" cinsinden iğneleyici sorularına maruz kalmak istiyorum, lavabodan traş köpüğüne bulanmış sakallarını temizlemek, kurutma askısındaki 14 çift çorabı eşleştirmek için sabrımı sınamak istiyorum" gibi aslında gerçeği yansıtan cümleleri kurmayacaktır.

Benden söylemesi.

DEMET EŞREFOĞLU VARDAR

---------------------------
(1) 23 Temmuz 2003 Günaydın Kadın ekinden aynen alınmıştır
(2) 23 temmuz 2003 Günaydın Kadın ekinden aynen alınmıştır.
Old 01-08-2003, 22:42   #40
Refya

 
Varsayılan :)

Temel, İdris ve Oruç kahvede oturmuşlar, hepside en inatçı olanın
kendisi olduğunu iddia ediyorlar.
İdris:
- En inatçı benim! Geçen kış eve biraz geç kaldım, lapa lapa kar yağıyor, hava da kararmış. Kapıyı çaldım. Hatice içerden "Kim o?" diye seslendi. Bilmiyor mu o saatte benden başka kimsenin gelmeyeceğini?
Sabaha kadar ben kapıyı çaldım, o "kim o?" dedi. İnadımdan sesimi çıkarmadım.
Oruç atılmış:
- O da bir şey mi? Dişim ağrıyordu, dişçiye gittim. Ağrıyan dişimi çekiver dedim. Dişci "hangisi" diye sordu. O kadar okumussun, disci olmussun, sen
bilmeyeceksin de ben mi bilecegim dedim. Bir dişimi çekti, ikincisini çekti. Ancak 7. dişten sonra bulabildi.
Temel gülmüş:
- İkiniz de inatcısınız biliyorum, ama benim kadar olamazsınız. Fadime'yle evlendiğimiz gece "Başım ağrıyor, canım istemiyor" diye bir sürü bahane uydurdu, beraber olamadık. Ondan sonra da kendisi istedi ama, inadımdan o gün bugündür birşey yapmıyorum!
Oruç'la İdris atılmışlar:
- Atma be Temel! 17 yaşındaki Ayşe ile 14'ündeki Dursun kimden?
- Valla inadımdan onu da sormadım
Old 01-08-2003, 22:46   #41
Refya

 
Varsayılan :(

Yanlızlık ne kötü bu sitede normalde çok fazla kişi olmuyor ama geceleri hiç kimse olmuyor kendimi çok yanlız hissettim sitede olan üyeler kısmında isimler görünce sanki kurtuluyorum yanlızlıktan haklısınız tabii onca koşuşturmadan sonra birde nettemi olacaksınız
Old 30-09-2003, 19:32   #42
Refya

 
Varsayılan HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI

,
Old 30-09-2003, 20:10   #43
Admin

 
Varsayılan Ynt: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Alıntı:
Alıntı yapılan mesajın sahibi: refya
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Lütfen internette email yoluyla dolaşan bu tür zincir mesajlarının pek çoğunun ciddi olmadığını da dikkate alınız.

Bu tip mesajlar "şaka" amaçlı üretildiği gibi, bazen de kötüniyetli olarak belirli bir ticari ürünün itibarını zedelemek için de üretilebilir ve üretilmektedir de. (Bu nedenle mesajınızdaki ürün ve marka isimleri silmek zorunda kaldım)

Eğer böyle bir rapor gerçekten varsa, bunun Hacettepe Üniversitesinin websayfasında yayınlanması da kuvvetle muhtemeldir ve bu sayfaya atıf yaparsanız, mesajın gerçek olduğu da kolaylıkla anlaşılabilir.
Old 14-10-2003, 23:04   #44
Refya

 
Varsayılan :)

Kadının evinde cam kırılmıştı. Camcıyı aradı ve sipariş verdi. Yarım saat
sonra zil çaldı. Kadın megafondan seslendi:
- Kim o?

- Camcı bea..

Kadın kapıyı açtı ve camın takılacağı yeri gösterdi. Beş dakika sonra yine
zil çaldı.

- Kim o?

- Camcı bea..

- Yanlışlık var. Az önce bir camcı gelmişti.

- Düştük bea..
Old 14-10-2003, 23:26   #45
Refya

 
Varsayılan

>Fikra bu ya, yolcu gemisi, buzdagina çarpmis
>batiyormus... Kaptan,
>>> >ikinci Kaptani çagirip, "Bütün yolculara söyleyin,
>herkes gemiyi terk
>>> >etsin"
>>> >demis... Ikinci Kaptan on dakika sonra gelmis, ama
>yolcularin gemiyi
>>> >terk etmedigini söylemis. Kaptan, inmis asagiya ve bir
>süre sonra
>>> >yolcular, gruplar halinde gemiyi terk etmeye baslamis.
>Ikinci kaptan
>>> >sasirmis...Kaptana bu isi nasil basardigini sormus...
>Kaptan gayet
>>> >sakin
>>> >anlatmis:
>>> >"Önce Ingilizlerle konustum, gemiyi terk etmenin
>centilmenlik geregi
>>> >oldugunu hatirlattim..
>>> >Amerikalilara, yüzmenin faydali bir spor oldugunu
>anlattim...
>>> >Almanlara, bira denizinde oldugumuzu söyledim...
>>> >Araplara,soguk suyun cinsel gücü arttirdigini
>söyledim...
>>> >" Kaptani, agzi bir karis açik dinleyen ikinci kaptan,
>dayanamamis
>>> >"Peki
>>> >Türkler'e ne söylediniz?"diye sormus...
>>> >Kaptan: "Burada denize girmek yasaktir," dedim.
>>>


Arkadaşları ile kahvede vakit geçiren Temel, hafta sonunda saatlerin geri alınacağını duymuş ve hemen saatini satın aldığı yere götürüp geri vermiş...)
Old 15-10-2003, 10:12   #46
Refya

 
Varsayılan :)

zengin bir adam muhasebecisini, doktorunu ve avukatını biraraya toplamış ve sizlere büyük miktarda para vereceğim ancak bu borçtur. Ben ölünce bu parayı gömülürken tabutuma koyacaksınız, öbür tarafta lazım olur demiş. Hepsi parayı almış ve adam ölünce birgün mezar ziyaretinde karşılaşmışlar. Birbirlerine sormuşlar ne yaptın parayı cenazede tabuta koydun mu diye. Muhasebeci ve doktoru çok zor oldu parayı denkleştirmek ama koydum demişler. Avukata sormuşlar. Avukat koymaz olur muyum, rahmetli çok iyi insandı vasiyetie uydum tabii, bir çek yazdım tabuta koydum, güle güle harcasın demiş.
Old 15-10-2003, 10:32   #47
Refya

 
Varsayılan iNCE ZEKA !

iNCE ZEKA !

Aaron Hacker'in emlak bürosunun önünde New York plakalı kırmızı, spor
bir
araba durdu.
Arabadan inen şişman adam,büroya doğru yürüdü. Sıcaktan ter, ince
elbisesinin üstüne kadar çıkmıştı.50 yaşında
görünüyordu. Yüzü heyecandan kızarmış,fakat kısık gözlerindeki
kararlı,
donuk bakış değişmemişti.

İçeriye girince başıyla Aaron'a selam verdi. "Bay Hacker?"

Aaron gülümseyerek,"evet benim,sizin için ne
yapabilirim.Bay..?"

Şişman adam, "Dill" diyerek kendisini tanıttı."Zamanım
çok az,hemen konuya
girsek iyi olacak." dedi.

"Benim için de iyi olur Bay Dill. İlgilendiğiniz belli bir yer
var mı?"

"Doğrusunu isterseniz,evet. Kasabanın kenarındaki eski
bina."

"Sütunlu ev mi?"

"Ta kendisi.Yanılmıyorsam üzerinde SATILIK tabelası var."

Aaron kuru bir sesle,"Evet." Dedi.Bizim satış
listemizdedir." Kalınca bir
defterin yapraklarını karıştırdı.
Sonra daktilo ile yazılmış bir sayfayı işaret etti:

"160 yıllık bina.8 odası,2 banyosu,otomatik gaz fırını,geniş
terasları,çevresinde ağaçları var.Çarşıya,okula
yakın.750.000 dolar."diye okudu ve ekledi:

"Hala ilgileniyor musunuz?"

Adam oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı."Neden
olmasın. Olumsuz
bir yanı mı var?"

Aaron,"Aslına bakarsanız," dedi."Bu evi defterime
yalnızca yaşlı Sade
Grim'in hatırı için kaydettim.
Ev asla onun istediği kadar etmez.Uzun zamandır onarım görmemiş çok
eski
bir
binadır. Kirişlerden kimi bir kaç yıl
içinde çökecek durumda. Bodrumu ise yılın yarısında su ile
doludur."

"Öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor."
Aaron omuz silkti."Herhalde kendisi için manevi değeri olacak.
Çok eskiden
beri ailesine aitmiş."

Şişman adam gözlerini yerde gezdirdi. "Bu çok kötü." dedi.
Başını kaldırıp
Aaron'a baktı ve çekingen
bir biçimde gülümsedi.

"Hoşuma gitmişti.O,nasıl söylesem bilemiyorum,tam aradığım
evdi."

Aaron güldü. "100.000 dolara belki iyi bir alışveriş olurdu
ama,750.000
dolara...
Sanırım Sade'in düşüncesini de anlıyorum. Hiç bir zaman fazla parası
olmadı.Kendisine kentte çalışan oğlu bakıyordu. Sonra adam 5 yıl önce
öldü.
Onun için ev satmanın akıllıca bir iş olacağını biliyor.Fakat gönlü
bir
türlü evden ayrılmaya razı olamıyor.Bu yüzden eve kimsenin almaya
yanaşamayacağı bir fiyat koyuyor.
Böylece kendini avutuyor."

Üzgün bir ifade ile başını salladı.
"Dünya ne kadar garip değil mi?"

Dill soğuk bir sesle "Evet." dedi.Sonra ayağa kalktı.

"Kendisini bulup fiyatı biraz düşürmesini isteyeceğim."

Otomobilini Bn.Grim'in evinin önündeki yıkık dökük çürümüş tahta
parmaklıkların önüne park etti.
Evin çevresini tümüyle yabani otlar kaplamıştı.

Kapıya çıkan kadın kısa boylu,beyaz saçlı idi. Yüzündeki hatlar, küçük
inatçı görünüşlü çenesine kadar iniyordu.
Havanın sıcak olmasına karşın sırtında kalın,yün bir örme hırka vardı.

"Bay Dill olmalısınız."dedi,

"Aaron Hacker buraya gelmekte olduğunuzu telefonda söyledi.İçeri
girmez
misiniz?"

Dill,"İçerisi korkunç derecede sıcak." diye söylendi.

"Öyleyse içeri girin. Buzluğa biraz limonata koymuştum.
İçeriz."

İçerisi loş ve serindi. Pancurlar kapatılmıştı. Eski tarz geniş
koltuklarla
döşenmiş büyük bir salona girdiler.
Yaşlı kadın ellerini sıkı kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu.

Şişman adam öksürdü. "Bn. Grim,az önce emlakçınız ile
konuştum."

Kadın,"Tümünden haberim var." diye sözünü kesti.

"Aaron fikrimi değiştirebileceğiniz düşüncesi ile sizi buraya
yollamakla
akılsızlık etmiş.
Doğrusunu isterseniz amacımın bu olduğuna da pek emin değilim."

"Bayan Grim,sizinle biraz konuşabileceğimi sanmıştım."

Bn. Grim sallanan sandalyesini gıcırdatarak arkasına yaslandı.

"Konuşmak için para alınmaz,ne istiyorsanız söyleyin."

"Evet,haklısınız." Adam beyaz bir mendille yüzünün terini
sildi.

"İzin verirseniz anlatayım. Bir iş adamıyım. Bekarım. Uzun
yıllar çalıştım
ve iyi bir servet yaptım.
Artık dinlenmeyi hak ettim.Yaşamımın sonlarını geçirebileceğim sakin
bir
yer
arıyorum.Burayı
sevdim.Bir kaç yıl önce Albany'ye giderken buradan geçmiştim. O zaman
bir
gün
buraya yerleşebileceğimi düşünmüştüm. Bugün kasabadan tekrar
geçerken,burayı

gördüm.Tam istediğim yerdi."

"Burayı ben de severim, Bay Dill.Böyle oldukça yüksek bir fiyat
isteyişimin
nedeni de bu zaten."

Dill gözlerini kaldırıp yaşlı kadına baktı. "Oldukça yüksek bir
fiyat değil
mi?
Kabul etmelisiniz ki Bn.Grim,bu günlerde böyle bir ev en
fazla..."

"Yeter." diye bağırdı kadın."Bay Dill bu konuda
sizinle kesinlikle
tartışmak
istemiyorum. Eğer istediğim parayı
vermeyecekseniz,üzerinden durmayalım."

"Fakat,Bn. Grim."

"İyi günler Bay Dill."

Adamın da aynı şeyleri yapmasını belirten bir tavırla ayağa kalktı.
Fakat
adam kalkmadı.

"Bir dakika bayan,delilik olduğunu biliyorum ama,istediğiniz
parayı
ödeyeceğim."

Yaşlı kadın uzun süre adama baktı."Emin misiniz, Bay Dill?

"Kesinlikle,yeterince param var. Eğer evi satmanızın tek yolu
buysa, parayı
alacaksınız."

Grim hafifçe gülümsedi.

"Sanırım limonata iyice soğumuştur.Size getireyim. Siz içerken
ben de evi
anlatırım."

Kadın elinde tepsi ile geriye döndüğünde Dill yine mendille alnındaki
terleri siliyordu.
Limonatayı zevkle yudumlamaya başladı.

Yaşlı kadın sallanan sandalyesine yaslanırken "Bu ev." Diye
söze başladı.

"1902'den beri aileme aittir.Kasabadaki en sağlam ev olmadığını
da
biliyorum.
Oğlum Michael doğduktan sonra bodrumum su bastı. O günden bu yana da
bir
türlü kurutamadık.
Aaron bazı yerlerin çürüdüğünü de söylüyor.Yine de bu eski evi
severim.Bilmem anlatabiliyor muyum?"

Dill,"Evet." dedi.

"Michael 9 yaşında iken babası öldü.Ondan sonra sıkıntılar
başladı.Michael
belki de benden çok babasını özlüyordu.
Çok vahşi ve haşin bir çocuk olmuştu.Liseyi bitirince kasabayı
terkedip
kente gitti.Çok hırslı bir insandı.
Kentte ne yaptığını bilmiyorum. Fakat başarıya ulaşmış olmalıydı.Bana
düzenli para gönderirdi."

Gözleri nemlenmişti.

"Kendisini 9 yıl görmedim.Dokuz yıl sonra geldiğinde başı dertte
idi.
Zayıf ve yaşlanmış bir durumda bir gece yarısı çıka geldi.Yanında
ufak,siyah
bir valizden başka bir şey yoktu.
Valizi elinden almak istediğim zaman bana vurdu. Bana,annesine vurdu.
Ertesi
gün bir kaç saat için evi terketmemi
söyledi. Ne yapmak istediğini açıklamadı. Döndüğümde valiz ortadan yok
olmuştu."

Şişman adam gözlerini limonata bardağına dikmiş öylece dinliyordu.

"O gece evimize bir adam geldi. İçeriye nasıl girdiğini
bilmiyorum.
Michael'ın odasından sesler duydum. Oğlumun içinde bulunduğu
tehlikenin ne
olduğunu
öğrenmek istiyordum.Kapının arkasından dinlemeye çalıştım.Fakat
yalnızca
bağrışmalar tehditler ve..."

Bir an durakladı. Omuzları sarsılıyordu.

"...ve bir silah sesi duydum." Diye devam etti.
"İçeriye girdiğim zaman
yatak odasının penceresi açıktı ve
yabancı gitmişti. Michael'ım da yerde yatıyordu. Ölmüştü. Tüm bunlar
bundan
5 yıl önce
oldu. Ondan sonra polis bana olanları anlattı. Michael ve tanımadığım
o
adam
birçok suç işlemişler.
Bir sürü yerlerden bir kaç milyon dolar çalmışlar. Michael parayı alıp
kaçmış.
Parayı bu evde,hala bilemediğim bir yerde saklamıştı. Sonra diğer adam
hissesini almak için oğlumu arayıp
bulmuştu. Paranın yok olduğunu görünce de oğlumu öldürmüştü."

Başını kaldırıp adama baktı.

"İşte o zaman evimi 750.000 dolara satışa çıkardım.Bir gün
oğlumun
katilinin

döneceğini biliyordum. O bir gün gelip fiyat ne olursa olsun evi almak
isteyecekti.
Bütün yapacağım,yaşlı bir kadının köhne evine bu kadar çok para
vermeye
razı
olacak
adamı buluncaya kadar beklemekti."

Sandalyesini ağır ağır sallıyordu.

Dill bardağı yere bıraktı,diliyle dudaklarını yaladı."Uf!"
dedi.Bu limonata
çok acı..."

Bakışları canlılığını kaybetti, hafif titreme ile başı,omuzunun
üzerine
cansız düştü....


Give Justice A Hand
Old 15-10-2003, 11:03   #48
Refya

 
Varsayılan .

Hayat, skor tabelası tutmak değildir.
Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanız
da değildir.
Hayat, şu sıralar sevgilinizin olması değildir. Geçmişte kaç sevgilinizin
olduğu da değildir.
Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü
değildir.
Hayat, ailenizin serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar
güzel ya da çirkin olduğunuz değildir.
Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz
değildir.
Ne kadar akıllı olduğunuz değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç
değildir.
Hayat standart testlerin belirlediği kişiliğiniz de değildir.
Hayat, bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin
kabul ettiği de değildir.
AMA HAYAT;
Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir.
Dostluklarınızdır.
Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir.
İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır.
Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi
yapmak,
Hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.
Ve hayat bu seçimlerdir zaten.
Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.
Ve insanlar böyle büyürler...
Unutmayın;
Yaşama kendimizden ne katarsak, yaşamdan da onu alırız...
Old 19-10-2003, 13:41   #49
Refya

 
Varsayılan Evrende ışık hızında yolculuk. Mutlaka izleyin...

http://micro.magnet.fsu.edu/primer/j...f10/index.html

Evrende ışık hızında yolculuk. Harika resimler.
LUTFEN TIKLAYIN VE ACILACAK RESMI KENDI HALINE BIRAKIN....
Old 20-10-2003, 11:18   #50
Refya

 
Varsayılan Hayat hakkında birkaç kural...

1. insanlara beklediklerinden fazlasInI verin ve bunu gönülden yapIn.
2. Her duydugunuza inanmayIn.
3. Bütün paranIzI harcamayIn.
4. Her arzuladIgInIzla beraber olmaya kalkmayIn.
5. "Seni Seviyorum" dediginizde yürekten gelsin.
6. "Özür Dilerim" dediginizde karsInIzdakinin gözünün içine bakIn.
7. Evlenmeden evvel altI ay mutlaka deneme süreci yasayIn.
8. ilk bakIsta aska inanIn.
9. Kimsenin hülyalarIna gülmeyin.
10. Sevince tam ve derinden sevin. Sonuçta kalbiniz kIrIlabilir ama hayatI gerçek anlamda yasamanIn baska çaresi yoktur.
11. TartIsma her zaman olur, yeter ki isi küfürlü kavgaya çevirmeyin.
12. insanlarI degerlendirirken akrabalarInI bir kenara koymayI bilin.
13. HIzlI düsünüp yavas konusun.
14. insanlar cevabInI vermek istemediginiz bir soru sorduklarInda gülümseyin ve "Neden bilmek istiyorsun?" diye siz sorun.
15. Büyük asklar ve büyük basarIlar için büyük riskleri göze almak gerekebilir.
16. Annenizi ihmal etmeyin.
17. Biri hapsIrdIgInda "Çok Yasa" (bizce "iyi Yasa") demeyi unutmayIn.
18. KayIplarI kazanIlmIs derslere dönüstürün.
19. "Üç S" kuralIndan sasmayIn: Sev, Sevil, Sorumlu ol.
20. Küçük kIrIlganlIklarIn büyük dostluklarI bitirmesine izin vermeyin.
21. HatayI hissettiginiz anda durmasInI bilin ve hemen düzeltmek için çaba gösterin..
22. Telefona cevap verirken gülümseyin karsI taraf sesinizde mutluluk duyacaktIr..
23. Konusmaktan keyif aldIgInIz biriyle evlenin.
24. Ara sIra yalnIz kalIn ve kendinize vakit ayIrIn.
25. Degisime hep açIk olun ama degerlerinizi yitirmeyin.
26. Bazen en iyi cevap, cevap vermemektir unutmayIn.
27. Daha çok kitap okuyup daha az TV izleyin.
28. iyi ve dürüst bir hayat yasayIn. YaslanIp geriye baktIgInIzda keyfiniz kaçmasIn.
29. Allah'In ipine sarIlIn ama arabanIzI da kilitlemeden bIrakmayIn.
30. Sakin bir ev hayatI ortamI yaratabilmek için mümkün olan herseyi yapIn.
31. Sevdiklerinizle münakasa yapacak olursanIz sadece o günün konusunu tartIsIn eski dosyalarI açmayIn.
32. SatIr arasI mesajlarI algIlamayI ögrenin.
33. Bilgeliginizi paylasIn bu "efsane" olmaya giden yoldur.
34. Tabiat Ana'ya karsI nazik olun.
35. Dua edin! Muhtesem bir güç oldugunu göreceksiniz.
36. KarsInIzdakinin sözünü kesmeyin, hele sizi övüyorsa asla!!
37. BaskasInIn isine burnunuzu sokmayIn..
38. Öpüsürken gözü açIk kalan sevgiliden süphe edin..
39. YIlda en az bir kez, daha evvel hiç gitmediginiz bir yeri görün.
40. Çok paranIz varsa yoksullara yardIm edin. Zenginligin en güzel yanI budur.
41. Bazen istediginizin olmamasI ihtimali vardIr, unutmayIn!
42. Önce bütün kurallarI bilin sonra belki bir iki tanesini çigneyebilirsiniz.
43. En güzel iliskilerde karsIlIklI ask, karsIlIklI ihtiyaçtan üstündür.
44. BasarInIzI ona ulasmak için neler kaybettiginizle ölçün.
45. Karakteriniz bir anlamda alInyazIsIdIr, ona göre..



HAYATIN 40 ALTIN KURALI


01- Ucuz araba kullan ama, alabilecegin en güzel evi al.
02- Adam gibi üç fIkra ögren.
03- Sevinçlerini sakIn erteleme.
04- Esini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutlulugunun veya bedbahtlIgInIn %90'InI olusturur.
05- Her gün 30 dakika yürüyüs yap.
06- Her yemekten önce sükret.
07- Bir arkadasIna sIrrInI açmadan önce iki kere düsün.
08- Maas çekini imzalayan kisileri sakIn elestirme.
09- Kaybedecek seyleri olmayan insanlardan kork.
10- Gözünün önünde hep güzel seyler bulundur.
11- ÇocuklarIn, adet kelimesini duyduklarInda seni hatIrlayacak sekilde yasa.
12- Dinine ait kitabI tam anlamIyla okumak için kendine bir yIl süre tanI.
13- Kendini ve baskalarInI affetmesini bil.
14- ilkyardImI ögren.
15- Biri seni kucakladIgInda ilk bIrakan sen olma.
16- Her gün 6 bardak suyunu içmeyi unutma.
17- Seni seven insanlarI koru.
18- Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her seyi dene. Bu tatildeki anlar, hayatInIn en degerli anlarIndan biri olacak.
19- Kendine yapIlmasInI istemedigin hiçbir seyi baskalarIna yapma.
20- BasarIya, iç huzura kavustugun, saglIklI oldugun ve sevildigin zamanI degerlendir.
21- iyi ve basarIlI bir evliligin iki seye baglI oldugunu unutma :
a) Dogru insanI bulmak b) Dogru insan olmak.
22- Ebeveynlerini, esini ve çocuklarInI elestirmek istedigin zaman dilini IsIr.
23- Sevimsiz olmayacak sekilde ayrI fikirde olmayI ögren.
24- Cesaretli ol, hayatIna geri baktIgInda yaptIklarIn için degil yapmadIklarIn için üzüleceksin.
25- Çok mükemmel buldugun bir fikri baskasInIn engellemesine izin verme.
26- Keyifsizliklerini açIga vurma.
27- NasIl bir duygu oldugunu ögrenmek için 24 saat kimseyi ve bir seyi elestirme.
28- Evliligini güzellestirmek için her gün bir seyler yap.
29- iyilik dolu bir sözü ve iyiligin etkisini asla küçümseme.
30- ÇocuklarIn hakkInda baskalarIna iyi bir seyler söylerken, bIrak onlar da duysun.
31- Güç, sahip oldugun mallarla ilgili degildir. Unutma !!!
32- ÇocuklarInI anlamaya çalIs, yargIlamaya degil.
33- Kalem ve not defterini daima yanInda tasI.
34- Zaman ve kelimeleri bos yere harcama, ikisi de çok degerli.
35- insanlarIn yaptIklarI olumsuz seyleri degil, ileride yapacaklarInI düsün.
36- Senden az ya da çok parasI olanlarla, paran hakkInda konusma.
37- Bir seyi elde etmek çok caba sarf ettiysen, tadInI çIkarmak için zaman ayIr.
38- Birisinin kahramanI ol.
39- Neyi ve kimi destekledigini insanlara söyle.
40- Sadece ask için evlen.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Claw'un Köşesi cLaW Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 23 07-02-2007 10:17


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08163810 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.