31-12-2010, 23:12 | #1 |
|
Evlilik dışında koruma-4320 değişiklik tasarısı
Merhaba
KSGM den gelen maili aşağıya alıntıyorum.Keşke ölümler almadan bu değişiklik yapılabilmiş olsaydı. 4 Ocak 2011 tarihine kadar görüş bildirmemiz istenmiş. Değişiklik önerilerini acele paylaşmamız yararlı olacak. Önerilerimizi tasarı ile de sınırlı tutmamız gerekmez bence. Saygıyla Av.Habibe Yılmaz Kayar Ek: 1) Kanun Tasan Taslağı ve Genel Gerekçe ile Madde Gerekçeleri (5 Sayfa) AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI TASLAĞI MADDE 1- 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "MADDE 1- Türk Medenî Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık karan verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin veya evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin aile içi şiddete maruz kaldığını veya şiddete uğrama tehlikesi altında olduğunu kendilerininveya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak kural olarak duruşma yapmaksızın ve şiddetin belgelenmesini aramaksızın re'senaşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir: Şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireyin; a) Birinci fıkrada belirtilen bireylere karşı şiddete veya korkuya ya da tehdide yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması, b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin birincifikrada belirtilen bireylere tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine ya da bu bireylere yaklaşmaması, c) Birinci fıkrada belirtilen bireylerin eşyalarına zarar vermemesi, ç) Birinci fıkrada belirtilen bireyleri iletişim araçları ile rahatsız etmemesi, d) Varsa silah veya benzeri araçlarım genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi, e) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak şiddet mağduruna yaklaşmaması ya da şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması, f) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması. Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere ayları davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireye ihtar olunur. Eğer şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunanbirey aym zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise hâkim, bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak daha önce Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir. Bu Kanun kapsamındaki başvurular ve verilen kararın infazı için yapılan icraî işlemler harca tâbi değildir." MADDE 2- 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "MADDE 2- Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı kararın uygulanmasını genel kolluk kuvvetleri marifeti ile izler. Koruma kararma uyulmaması hâlinde genel kolluk kuvvetleri, mağdurların şikâyet dilekçesi vermesine gerek kalmadan re'sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireyler hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararma aykırı davranan şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireyler hakkında ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir." MADDE 3 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerim Bakanlar Kurulu yürütür. GENEL GEREKÇE 17/1/1998 tarihli ve 23233 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, aile içi şiddeti önleme konusunda reform niteliği taşıyan önemli bir yasal düzenlemedir. Ailenin Korunmasına Dair Kanunla Devlet, aile içi şiddetin önlenmesi için yükümlülükler üstlenerek; şiddetin kaynağında önlenmesini amaçlamıştır, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nİn (TBMM) 25/6/2005 tarihli ve 853 sayılı Kararıyla oluşturulan Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan TBMM Araştırma Komisyonu Raporu ve anılan Rapora istinaden hazırlanan, 4/7/2006 tarihli ve 26218 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddetin en etkin biçimde önlenmesini sağlamak amacıyla 4320 sayılı Kanunda da değişiklikler yapılması öngörülmüştür. Her ne kadar, 4/5/2007 tarihli ve 26512 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 26/4/2007 tarihli ve 5636 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla 4320 sayılı Kanunda önemli değişiklikler yapılmış ise de gerçekleştirilen bu değişiklikler yeterli olmamıştır. Tasarı, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesini temel amaç edinen 4320 sayıb Kanunun daha etkin tedbirler alınarak uygulanabilmesi, uygulamadan doğan tereddütlerin ve kavram kargaşasının giderilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Bilindiği üzere 4320 sayılı Kanunda, Kanunun uygulanmasından doğan aksaklıkların giderilmesi amacıyla 5636 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle Kanunun kapsamı genişletilmekle birlikte, Kanunla öngörülen koruma, tedbirleri, uygulamada sadece resmî evlilik bağı bulunan birlikteliklerdeki şiddeti kapsamakla sınırlı kalmaya devam etmiştir. Oysa ki, evrensel bir sorun olan kadına ve çocuğa yönelik şiddetin sadece resmî evliliklerde değil yakm yaşam arkadaşlığı şeklinde devam eden birlikteliklerde (zorla yaptırılan çocuk evlilikleri gibi) de kadına ve çocuğa yönelik olarak önemli bir tehdit oluşturduğu hatta şiddetin en üst boyutu olan ölümle sonuçlanabildiği gerçeği karşısında, 4320 sayılı Kanunun genel uygulama sonuçlan itibariyle sadece resmî beraberlik bağı içerisindeki aile içi şiddeti kapsaması, şiddet mağdurlarının eşit olarak korunamamasına ve telafisi imkânsız olumsuz sonuçların doğmasına neden olabilmektedir. Bu bağlamda, 4320 sayılı Kanunda yapılan olumlu değişiklikler uygulamada sadece 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kapsamında kurulmuş olan evliliklerdeki şiddete karşı koruma tedbirleri getirmekte, bu evlilikler dışındaki şiddet mağdurlarına karşı alınması gereken önlemleri kapsamamaktadır. Oysa ki, şiddete karşı koruma amacım taşıyan yasaların öncelikli ana hedefi insan hakları temelinde "şiddet gören veya şiddete uğrama tehlikesi altındaki kişinin korunması"dir. Devlet, gerek anayasal sorumluluğunun gerekse taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerinin bir gereği olarak da şiddet mağduruna bu korumayı sağlamakla yükümlüdür. Bilindiği Üzere, Türkiye'nin de 1985 yılında imzaladığı ve 1986 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin (CEDAW) 1 İnci maddesinde, "eşit haklar ilkesinin medeni durumuna bakılmaksızın bütün kadınlar için geçerli olduğu" hususu açık olarak düzenlenmiştir. Gerek taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler gerekse Anayasa'nın 90 ıncı maddesi ve iç hukukumuzdaki düzenlemeler, şiddete karşı koruma sağlarken şiddet mağdurunun medenî durumunun bu korumayı sağlamada araştırılması gereken yasal bir koşul olamayacağım açıkça göstermektedir. Her ne kadar bazı mahkemelerce 4320 saydı Kanun hükümleri geniş yorumlanarak resmî olmayan birlikteliklerde ve özellikle eski eşler tarafından şiddet uygulanması durumunda koruma tedbirlerine karar verilmekte ise de 4320 sayılı Kanun kapsamında verilen koruma kararlarına karşı kural olarak temyiz olanağının bulunmaması nedeniyle bu konuda uygulamada içtihat birliği sağlanamamıştır. 4320 sayılı Kanun kapsamında koruyucu tedbirlere hükmedebilmek için şiddetin gerçekleşmiş olması şartı aranmamalıdır. Kanunun ruhuna uygun olarak "şiddete uğrama tehlikesinin varlığı" koruma tedbirinin verilmesi için yeterlidir. Tasarı ile uygulamada bu konuda da yaşanılan tereddütleri gidermek amaçlanmıştır. Bu bilgiler ışığında Tasarı ile 4320 sayıh Kanunun; 1 inci maddesinin birinci fıkrasına "veya evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin" İfadesi ile "veya şiddete uğrama tehlikesi altında olduğunu" İfadesinin, 1 inci maddenin, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarına "şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan birey", 2 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarına "şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan birey" ifadelerinin eklenmesi uygun bulunmuştur. MADDE GEREKÇELERİ MADDE 1- Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti sadece resmî beraberlikler çerçevesinde kurulmuş olan aile içinde gerçekleşen şiddet olarak algılamamak gerekmektedir. Bu gerçeklikten hareketle de Devlet mağdurların medenî durumuna bakmaksızın, şiddet mağdurlarını koruma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Gerçekten de Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin (CEDAW) birinci maddesinde "eşit haklar ilkesinin medenî durumuna bakılmaksızın bütün kadınlar için geçerli olduğu" hususu açık olarak düzenlenmiştir. Gerek taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler gerekse Anayasa'nm 90 mcı maddesi ve iç hukukumuzdaki düzenlemeler şiddete karşı koruma sağlarken şiddet mağdurunun medenî durumunun bu korumayı sağlamada araştırılması gereken yasal bir koşul olamayacağım açıkça göstermektedir. Bu nedenlerle ve Kanunun uygulanmasında yaşanılan aksaklıkları gidermek amacıyla maddenin birinci fıkrasına "veya evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin*' ifadesinin eklenmesi gerekli görülmüştür. Koruma kanunlarının var olma nedenlerine uygun olarak, 4320 sayılı Kanun kapsamında koruyucu tedbirlere hükmedebilmek için şiddetin gerçekleşmiş olması şartı aranmamalıdır. Kanunun ruhuna uygun olarak "şiddete uğrama tehlikesinin varlığı" koruma tedbirinin verilmesi için yeterlidir. Tasarı ile uygulamada bu konuda da yaşanılan tereddütleri gidermek amacıyla maddenin birinci fıkrasında değişiklik yapılması gerekli görülmüştür. Maddenin ikinci fıkrasına birinci fıkrada yapılan değişikliklere paralel olarak "şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan birey" ifadeleri eklenmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasına birinci fıkrada yapılan değişikliklere paralel olarak "şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan birey" ifadeleri eklenmiştir. Maddenin dördüncü fıkrasına birinci fıkrada yapılan değişikliklere paralel olarak "şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan birey" ifadeleri eklenmiştir. MADDE 2- 4320 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına, "şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan birey" ifadeleri eklenmiştir. MADDE 3- Yürürlük maddesidir. MADDE 4- Yürütme maddesidir. PAGE 02/06 KSGM SOSYALSTATU 90-312-4302285 17/10/2007 03:12 2 90-312-4302285 KSGM SOSYALSTATU PAGE 01/06 17/10/2007 03:12 |
01-01-2011, 14:08 | #2 |
|
Değişiklik sadece yasanın öngördüğü şekilde oluşturulmuş yasal aileyi değil, aynı zamanda ‘resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek
çocuklarının veya diğer aile bireylerinin aile içi şiddete maruz‘ kalmasını göz önünde bulunduruyor ve şiddete maruz kalan kişileri koruyor. Bui fade şimdiye kadar korunmayan resmi evlilik dışı aile bireylerinin korunma altına alınmasından dolayı büyük bir açılım. 1. Bu açılıma uygun olarak AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN başlığı üzerinde düşünmek faydalı olur; ayrıca başlığın değiştirilmesi bu tür evliliklerdeki şiddet olaylarının toplumun odak noktasına yerleştirilmesine yol açar. Resmen kabul edilmese bile nikahsız birlikte yaşama ve imam nikahı Türkiye’nin gerçeklerindendir ve bu gerçeklerin göz ardı edilmemesi gerekir. Resmi evlilik yok gerekçesi ile olaya göz yummak, şiddete göz yummak anlamına gelir bence. 2 • Gözüme çarpan bir eksiklik veya tam olarak açıklığa kavuşturulması gereken bir konu: ‘evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının’ ifadesinin RESMİ EVLİLİK OLMAKSIZIN BİR ARADA YAŞAMIŞ OLUP BU BERABERLİKLERİ SONA ERMİŞ OLANLARI’ kapsayacak şekilde açıklığa kavuşturulması. Saygılarımla |
03-01-2011, 14:22 | #3 | |||||||||||||||||||
|
Burada şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan bireye ceza verilebilmesi için ihtar koşulunun aranmasının, şiddete uğrayanı korumada zaaf yarattığını düşünüyorum. Verilen tedbir kararlarına uymamasının sonuçları, şiddeti uygulayana; kararın verilmesinden 2-3 ay sonra ihtar edilebilmektedir.. İdarenin işleyişindeki yavaşlık, maddi sıkıntılar veya ihmal , şiddete uğrayanın hakkını korumayı etkilememelidir. Alınan tedbir kararları karar verildiği tarihten itibaren şiddetçi için gerekli sonuçları doğurmalıdır. Bireye ihtarı-ihbarı vs..ceza almasını engellememelidir. Sonuçta; gıyabında alınan kararlar sonrası bu defa şiddet uygulayan, eyleme geçmiştir. Tedbir kararının alındığını bilmese ne olacak? Suç teşkil eden eylem yaptığının net bilincinde olana karşı, usuli eksiklik, kanunun özünün önüne geçmemelidir. Kanunun etkinliğinin önündeki bu engel de kaldırılmalıdır. Kanunun adı değişmelidir. Şiddetin önlenmesine yönelik kanun demek yeterlidir. "Amaç" ve "kapsam" maddeleri ile gereği açıklanmalıdır.. Saygılarımla, |
03-01-2011, 15:56 | #4 |
|
Merhabalar,
Mevcut tasarı üzerinden bir çalışma yaptım.Ayrıca tasarıya ek olarak KAHDEM olarak daha önceki bildirilerde açıkladığımız sorunların çözümü için de önerileri ekledim.Bilginize ----------- TASARI METNİ ÜZERİNDEN EK ÖNERİLER *EK:Evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylere bu beraberlik son erdiğinde de koruma sağlanmalıdır. Madde 1:” evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin” Öneri: Resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan veya resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşamış olup bu beraberlikleri sona ermiş bireylerden birisinin satırının eklenmesi gerekmektedir. Gerekçe:Resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşayan şeklindeki yeni önerilen düzenleme genel olarak doğru ve yararlı olsa da bu beraberlikleri sona ermiş bireyleri koruma dışında bırakmakta ve yeni bir ayrımcılığa yol açmaktadır.Tasarıya göre resmi evlilik sona erse dahi yasanın korunmasından yararlanma olanaklı hale gelmesine karşılık resmi olmayan beraberlikleri sona erenlerin de şiddete uğrama ihtimalleri nedeni ile kanun kapsamında değerlendirilmeleri uygun olur. *EK:Evlilik birliği olmaksızın bir arada yaşayan bireylerin çocuklarının korunması için tarafların müşterek çocukları olma şartı aranmamalıdır. Madde 1 : :” evlilik birliği boşanma ile sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin ya da resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin Öneri:“resmî evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin” satırından müşterek sözü çıkarılmalıdır. Gerekçe: Resmi evliliklerin sona ermesi durumunda eski eşler ve çocukları kanun kapsamında korumaya alınırken çocuklar arasında tarafların müşterek çocuğu olup olmadığı açıklanmayarak tarafların müşterek veya müşterek olmayan tüm çocukları yasaca korumaya alınmıştır. Resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşayan bireylerin sadece müşterek çocuklarının yasa kapsamından yararlandırılması ,çocuklar bakımından ayrımcılık yaratacak eşitsiz bir düzenlemedir ve doğum durumlarına göre farklı korumaya yol açmaktadır. TASARIDA OLMAYAN EK ÖNERİLER: *EK: Başvurunun yapıldığı gün karar verilmelidir. Madde 1: Hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak kural olarak duruşma yapmaksızın ve şiddetin belgelenmesini aramaksızın re'senaşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir: Öneri: “kural olarak duruşma yapmaksızın ve şiddetin belgelenmesini aramaksızın re'sen” söznüne aynı gün sözü eklenmelidir. Tasarıya ek olarak ayrıca savcılık tarafından Aile Mahkemesine bildirilen talepler için de bildirimin olay tarihinde AYNI GÜN yapılacağına ilişkin ek açıklama yapılmalıdır. Gerekçe: Uygulamada yasadan yararlanmak isteyen yurttaşlar tevzi bürosuna başvurmakta ve acılan dava dosyaları tüm gün bu biroda toplanmaktadır.Dosyaların dağıtımı ertesi gün yapılmakta ve koruma kararı verecek hakimin önüne dosya en erken 24 saat sonra çıkmaktadır. Bu durum şiddetten şiddet gerçekleşmeden korunma amacına aykırılığa yol açmakta ve derhal karar verilme ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.Bu durum yurttaşın can güvenliğinin sağlanmamasına yol açmaktadır. Bu nedenle yasa metnine AYNI GÜN kelimesinin eklenmesi uygun olacaktır.Böylece 4320 sayılı kanun kapsamında yapılan başvuru dosyaları aynı gün beklenmeksizin görevli hakimin önüne gelecek ve aynı gün karar verilmesi mümkün olacaktır. Yine Uygulamada Savcılık tarafından haber alınan vakaların Aile Mahkemesine bildirimi olaydan çok sonra olmakta ve karar verilse dahi bu karar etkin ve yararlı olamamaktadır. Yasa metnine ek yapılarak doğrudan başvuru ve ihbarların da Aile Mahkemesine aynı gün bildirilmesi yükümlülüğü kolluğa ve savcılığa yüklenmelidir. *EK:Koruma kararının yazılı ihtarı uygulamasının önüne geçilmelidir. Madde 1 f) “Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması. Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere ayları davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireye ihtar olunur.” Öneri: Düzenlemenin sonunda “bireye ihtar olunur.” Cümlesi değiştirilmelidir. Cümle şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimâli bulunan bireye ihtar için ulaşılamaması durumunda kolluk tarafından ikametgahına bilgi bırakılır ve bu bilgi ihtar yerine geçer” veya bu amaca yönelik cümle eklenmelidir. Gerekçe: Uygulamada koruma kararını alan kolluk görevlileri çeşitlı olanaklar ile şiddet uygulayana ulaşmayı denemekte ve karardan haberdar etmeye çalışmaktadır.Fakat şiddet uygulayan konutunda ve işyerinde bulunamasa bu ihtar yapılamakta böylece aleyhine koruma kararı verilmiş birey koruma kararına aykırı davranmanın cezai sonuçlarından kaçınabilmektedir. Şiddet uygulayan kendisine ihtar yapılmasa bile “şiddet uygulamanın sonuçlarına katlanmalıdır”ilkesi gereğince ihtaratın yapılamamasının yükümlülükten kaçınma sebebi haline getirilmesi önlenmelidir. Kararın uygulanmasının sağlanması için,kararın uzun zaman alabilecek posta yolu ile karakola bildirilmesi yerine, kararın bir örneğinin mağdura verilmesi ve bu kararın karakola verilmesi yeterli sayılmalıdır. Koruma kararının şiddet uygulayana tebliği (yazılı bildirimi) yoluna gidilerek, karar ile tebliğ arasında kalan sürede mağdurun yeni saldırılara açık ve korumasız bırakılması kanunun amacına aykırıdır. Şiddetten etkin korunmanın önünde ciddi bir engeldir. *EK:Kanunun adı değişmelidir. Öneri:Kanunun adı Şiddetten Korunma Kanunu olmalıdır. Gerekçe:Kanunun adı değiştirilerek hatalı uygulamaya yol açan “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” söyleyişi yerine Şiddetten Korunma Kanunu veya bu amaca uygun yeni bir adlandırma gerekmektedir.Yasada aile sözünün geçmesi uygulamada resmi evlilikle kurulan ailelerin yasadan yararlanabileceğini izlenimini vermektedir.Bireylerin evlilik kurumu dışında korunma hakkını da ihlal edici olan bu biçim uluslar arası sözleşmelere de açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca mevcut düzenleme bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasını değil de ,aile kurumunun ne pahasına olursa olsun hatta şiddetin kaynağı aile olursa bile korunması gibi bir niyeti beslemekte, bu da yasa uygulayıcılar tarafından hatalı kararlar verilmesine yol açmaktadır. *EK:Hakim nafakanın kaynaktan ve doğrudan ödenmesine karar veremelidir. Madde 1: …Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir. Öneri:Bu cümleye “Hakim Türk Medeni kanunu Madde 198 gereği şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan bireyin borçlularına ödemenin doğrudan lehine karar verilene yapılamasına karar verir” cümlesinin eklenmesi gerekir. *EK:Yasada Aile Mahkemesi Hakiminin , öngörülen nafakanın,doğrudan ödeme kararı verebilmesi olanağı yasada yer almalıdır. İcrai işlemler zaman almaktadır ve mağdurlar aradan geçen sürede yeniden mağduriyet yaşamaktadır.Yasada açıkça belirtilmemiş olmasına karşılık hakimin doğrudan ödeme emri verebilmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum.Örneğin şiddet uygulayanın kira geliri varsa,kiracıya ,ödemenin diğer aile bireyine yapılması gerektiği emredilebilir yada işyeri muhasebesine yazılarak kaynaktan kesinti yapılmasına karar verilebilmelidir. Dayanak: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu:Madde 198: Eşlerden biri, birliğin giderlerine katılma yükümlülüğünü yerine getirmezse, hakim onun borçlularına, ödemeyi tamamen veya kısmen diğer eşe yapmalarını emredebilir. *EK:Koruma kararının ihlali karşısında verilecek ceza etkin ve caydırıcı olmalıdır. 4320 sayılı yasa gereği ,kararlaştırılan tedbirlerin ihlali sonucu verilen cezaların ertelenmeyeceği , hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmeyeceği yönünde yasaya bir düzenleme eklenmelidir. Uygulamada koruma kararına uymama sonucu açılan davada verilecek hapis cezası üç aydan altı aya kadar hürriyeti bağlayıcı cezadır.Bu sürede belirlenen yaptırım CMK gereğince ertelenme,adli para cezasına çevrilme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumlarının uygulanmasına elverişlidir.Bu durum şiddetle etkili mücadeleyi engellemekte ve fail bakımından ödüllendirici,mağdur bakımından ise adalete başvurmaktan caydırıcı etki yaratmaktadır. *EK:Şiddet türleri yasada açıklanmalıdır. Uygulamada şiddet kavramı,kollukça ve bazen karar vermesi talep edilen hakim tarafından sadece iz bırakan ,fiziksel şiddet ve darp olarak anlaşılmaktadır.Şiddetin sadece fiziksel değil,ruhsal,sosyal,cinsel ekonomik vb. türlerinin olduğu açıklanmalı veya en azından “herhangi bir şiddet türü” biçiminde açıklama yapılarak uygulamada çıkan sorunların bir kısmı önlenebilmelidir. Yönetmelikte şiddetin tanımı,çeşitleri ve özel ve kamusal alanda görülebilmesine ilişkin yapılan açıklamanın yasa metninde bulunması daha uygundur. *EK:Mağdurların başvurularında CMK ile sağlanan mağdurlara vekil atanması olanağından yasal düzenlemede bahsedilmelidir. Yürürlükteki CMK mağdurlara da vekil atanması olanağı sağlamıştır.Bu olanak aile içi şiddet mağdurları için de geçerlidir.Bu hak kadınlara hatırlatılmadığından süreç bir avukat tarafından etkin olarak takip edilememektedir.Böylece yasal olanağa rağmen etkili iç hukuk yollarına başvurma hakkı,etkin olarak kullanılamamaktadır. *EK:Şiddet sonucu can güvenliği sorunu yaşandığında sığınma evine mağdurun yerleştirilmesi konusu yasada yer almamaktadır. İlke olarak şiddet mağdurunun yaşam olanaklarının ve ortamının aynen korunarak,siddet uygulayanın gerektiğinde bu ortamdan uzaklaştırılması gerekmektedir.Fakat bazı durumlar olabilir ki şiddet uygulayanın ortamdan uzaklaştırılması kararı yetersiz kalır.Yaşam hakkının tehdit altında olduğu durumlarda etkin bir korumaya sığınma evi olanağı da katılmalıdır. *EK:Tedbir süresinde mağdura hukuki/psikolojik/sosyal/ekonomik vb destek olanağı yasada yer almalıdır.Şiddet sonrasında mağdur hayatını değiştirecek bazı kararlar vermek durumunda kalabilir.Bunlar boşanma,ayrılık velayet nafaka ve diğer sorunlardır.Mağdurun yasal hak ve olanaklarının ne olduğunu bilmeye ve ücretsiz hukuki yardım almaya hakkı vardır.Mağdura ulaştırılabilecek bu tür destekler şiddetin tekrarlanmasını da önleyebilir. Yine koruma süresince sosyal çalışmacıların mağdurla ilişkiye geçmesi ,tedbire ilişkin izlemede bulunması ve gerekirse düzenlenecek rapor ile koruma kararının süresinin uzatılması yönünde görüş oluşturması oldukça yarar sağlayacaktır. *EK:Yasa metninden "Aynı çatı" sözü çıkarılmalıdır. Aynı çatı sözü sorunlara ve bazı aile bireylerinin koruma dışında kalmasına yol açmaktadır. Bu düzenlemeden eşin,çocukların aynı çatı altında yaşıyor olma zorunluluğu olmaksızın korumadan yararlanabileceği ama diğer aile bireyleri için aynı çatı altında yaşayan olması gerekliliği belirtilmektedir. Bu biçimi ile diğer aile bireyleri ile ilişkiyi aynı çatı ile sınırlamış ve birlikte yaşamayan aile üyelerini koruma dışında bırakmıştır. Örneğin,aile bireyi başka bir şehirde yaşayan diğer aile bireyini-örneğin kardeşini- öldürmekle tehdit ederse "aynı çatı" altında yaşamamak sebebi ile tehdit edilen kardeş koruma kararı isteyemeyecektir. *EK:Aile Mahkemelerinin mesai saatleri dışında çalışmaması fakat şiddetin her gün ve 24 saat görülebilmesi sebebi ile haftasonu ve geceleri koruma kararı verilmesine ilişkin gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Şiddetin daha çok yaşanabildiği gece ve hafta sonlarında, koruma kararı verecek olan Aile Mahkemeleri kapalıdır. Yani mesai saatleri dışında kadınlar, şiddetten korunma olanağından yoksundur. Bu durum, şiddet uygulayan aile bireyi için suç işlemeye teşvik edici nitelikte olup, mağdurlar içinse yasa uygulayıcı tarafından şiddete maruz kalmaktan korunmanın mümkün olmaması ve mesai saatleri dışında şiddete boyun eğme ile sonuçlanmaktadır. Öneri : Bu çok önemli sorunun çözümü için, mesai saatleri dışında, gece ve hafta sonu süresince koruma kararı verilmesini sağlayacak bir yeni işleyişin planlanması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunun için, a) Kadınların insan hakları ve konuyla ilgili uluslararası sözleşme , standartlar ve kadına yönelik şiddet konusunda tüm savcıların eğitimden geçirilmesini, b) Nöbetçi savcıların koruma kararı verebilmesi için yasal düzenleme yapılmasını, c) Kolluk güçlerine yapılan başvurunun veya ihbarın savcılığa hemen bildirilmesi üzerine gerekli koruma kararlarının savcılıkça hemen alınmasını, d) Savcılığın vereceği koruma kararının kolluk gücüne beklemeksizin bildirilmesini ve hatta bu koruma kararının şiddet uygulayana tebliğ edilerek ihtarın kapsamının açıklanmasını, e) Kolluk gücünün, koruma kararının uygulanması için gerekli izleme görevine derhal başlamasını, savcılıkça verilen kararların, takip eden ilk iş gününde Aile Mahkemesinin onayına sunulmalıdır. *EK CMK da değişiklik yapılmalıdır.: Ön görülen cezanın üst sınırı dikkate alındığında, CMK'nın 100/4. maddesi ile çeliştiğinden, bu düzenleme korunacak ise CMK 100/3. maddeye ekleme yapılarak tutuklama tedbiri uygulanabilcek suçlar kapsamına alınmalıdır *EK;Kadına Yönelik Eş Şiddetini 3. Kişilerin de İhbar Edebileceği Hususu Yasada Yer Almalıdır Yasanın birinci maddesinde başvurabilecek kişiler sayılmıştır, ancak yönetmelikte, şiddet mağdurlarından başka, 3. kişilerin de şiddeti ihbar edebileceği ve ihbarın yazılı, sözlü veya başka şekilde olabileceği belirtilmiş ve şiddet türleri açıklanmıştır (m.5/3). Bu düzenlemenin yasaya alınması yerinde olur. *Ek:Mahkemelerde Çalışan Uzmanlardan Ön Rapor Alma Olanağı Yasada Düzenlenmelidir Olanak dahilinde angarya oluşturmayacak biçimde aile mahkemesinde çalıştırılan uzmanlardan zaman ve fırsat varsa ‘ön rapor’ alınmalı, takdir hakkı şüphesiz ki yargıca bırakılmalıdır. Aslında ilk başvuru sırasında bu uzmanlar başvuruyu yapan ve fırsat varsa şiddet uygulayan veya bu tehdidi barındıran tarafla da görüşmeli ve yargıç ‘afaki’ karar veriyor duygusundan kurtarılmalıdır. Kaldı ki Batı toplumlarında uzmanlar daha sağlık kuruluşu ya da karakol aşamasında iken ortada bir şikâyet olup olmadığı bile belli değilken olaya katılıp katkı sağlamaktadırlar ki doğru olan da budur. Öyleyse, 9.1.2003 tarih ve 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’ a ilişkin olarak çıkarılacak bir yönetmelikle de eşgüdüm sağlanarak Ankara Adliyesi gibi, mahkemelerde onlarca uzmanın çalıştırıldığı yerlerde, bu uzmanlara angarya oluşturmayacak biçimde doğrudan mahkemeye başvuru haliyle sınırlı olacak biçimde aile içi şiddete ilişkin yapılan başvurularda bir tür nöbet sistemi getirilmelidir. Öte yandan bu düzenlemede ceza mahkemesi yargıcının da somut olayı, yani başvurunun haklı ya da haksız olduğunu araştırmaksızın hukuk mahkemesi yargıcının kararıyla bağlı olduğu anımsandığında, olanak bulunması durumunda başvuru dilekçesini güçlendirecek önlemlerin alınmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü yasa kötü niyetli kullanımı önlemek için gerekli önlemleri içermemektedir. Bu durum birkaç kez haksız kullanımla karşılaşan yargıcın, sonraki olaylarda bu kararı vermekte isteksiz davranması tehlikesini içinde barındırmaktadır. Ancak tüm bu açıklamalar, yasanın acil servis niteliğini yani, derhal o an için bir tedbir uygulanması zorunluluğunu engellemek için mazeret oluşturmamalıdır. *EK:Şiddet Mağduru Kadına Mahkemece Nafaka Takdiri Halinde Kullanılmak Üzere Fon Oluşturulmalıdır “Tedbir nafakasına en çok kusurlu eşin ortak konuttan uzaklaştırılması halinde gereksinme duyulmaktadır. Anayasa’nın 5. maddesinde Devlet’e kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan ekonomik engelleri kaldırmak görevi verilmiştir. Bu görevin, aile bireyleri arasındaki uyuşmazlıklarda da dikkate alınması zorunludur. Nitekim bu husus 5636 sayılı Kanunûn gerekçesinde de yer almıştır. Özellikle şiddet uygulayan bireyin ailenin geçimini birinci derecede sağlayan kişi olması durumunda, bu kişinin eve ve aile bireylerine yaklaştırılmaması halinde, ailenin geçim sıkıntısına düşeceği bir gerçektir.” Yasada düzenlenen ve yargıç tarafından takdir edilen nafaka yükümlülüğünün, mağdur eş tarafından tahsil ve takibindeki güçlük göz önünde tutularak, nafakanın 2330 Sayılı Nakdi Tazminat Yasası’nda öngörüldüğü üzere devlet tarafından hemen mağdura ödenip daha sonra şiddet uygulayan eşten alınması yasanın uygulanması açısından yararlı olacaktır. Ayrıca Yönetmelikteki “tedbir nafakasına ilişkin kararın bir örneği re’sen ilgili icra müdürüne gönderilir. Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumu ile bağlantısı olması durumunda, nafaka, şiddet mağdurunun başvurusu aranmaksızın ilgilinin maaş ya da ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edilir( m.16/2).” biçimindeki düzenlemenin yasaya aktarılması, etkililik açısından yerinde olur. Hali hazırda yönetmeliğin bu maddesi hemen hemen ölü bir düzenlemedir. Eğer kusurlu kişi ailenin gelir ve giderleri konusunda yetkili ise evden uzaklaştırma tedbirinin uygulanması durumunda, evde barınanlar için ısınma, elektrik, kira, doğalgaz su gibi giderlerin ödenmesinde sıkıntı yaşanmakta, bazı olaylarda aboneliklerin iptali söz konusu olabilmektedir. Ankara 8. Aile Mahkemesi’nin çift numaralı dosyalarında verilen tedbir kararlarında, bu kişilerin elektrik, su, doğalgaz, kira gibi giderlere ilişkin yükümlülüğünün devam edeceği hususu da yer almaktadır. Bu önlemin yaygınlaşıp uygulanması için yasaya alınması, kadının ekonomik çaresizlik nedeniyle şiddete razı olmasını büyük ölçüde önleyecektir. *EK.Çocukların Velayet Hakkının Kararda Düzenlenmesi Sağlanmalıdır Şiddet uygulayan aile bireyinin müşterek konuttan uzaklaştırılması durumunda veya gerekli görüldüğü hallerde, tedbir süresince çocukların korunması, ve ihtiyaçları da dikkate alınarak velayet hakkının diğer eş tarafından kullanılmasına karar verilebilmesi olanağının yasada yer alması doğru olur. *EK: Şiddet Mağduru Kadının İstihdamı Sağlanmalıdır. 4320 sayılı Kanunda ya da ilgili diğer yasalarda yapılacak yeni bir düzenleme sırasında, 4787 sayılı yasanın 6. maddesindeki olanaklarla birlikte değerlendirilerek, gereksinme varsa şiddet mağduru kadının istihdamı sağlanmalıdır. Çünkü kadını şiddete katlanma noktasına getiren nedenlerin en başında çaresizlik duygusu ve ekonomik bağımlılık gelmektedir. Bu gerekçe yukarıda nafakanın devlet tarafından ödenip kusurlu kişiden geri alınması önerisi için de geçerlidir *EK;Birleşik Aile Mahkemeleri Kurulmalıdır 4320 Sayılı Kanunda yapılacak bu iyileştirmeleri taçlandırmak için 4787 sayılı yasadaki aile mahkemelerinin görev alanı, amaca uygun olarak yeniden tanımlanmalı, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanundaki ceza hükümlerinin uygulanması da sulh ceza mahkemelerinden alınarak, kararların asıl sahibi olan aile mahkemelerine bırakılmalıdır. Çünkü Nahide Opuz kararı, doğru okunursa, AİHM’nin de kadının eş şiddetinden korunmasında Devlet organlarının bir refleksi olmadığını, önlemlerin kopuk kopuk, koordinasyonsuz olarak alındığını işaret ettiği görülecektir. Mevcut durumda sorun sadece asayiş sorunu gibi algılanmakta ve polisiye ya da hukuki önlemlerle çözüm aranmaktadır. Oysa çözüm, koruma refleksinin oluşturulmasına bağlıdır. Bu da sorunu sahiplerine bırakmakla olur. Polis burada doğrudan çözüm mercii olamaz. Çözüm, sorunun sahiplerine bırakmakla olanaklıdır. Sorunun sahipleri alanda sosyal hizmetlere ilişkin sivil ve devlet kurumlarıyla, olay adliyeye bildirildikten sonra aile mahkemeleridir. Kadını şiddetten koruyacak önlemleri alacak olan aile mahkemelerinin bu tedbirlerin uygulanmasını da izleyip sorumluluk almaları eşyanın doğasına uygun olacaktır. Kurumlar arası iletişim ve işbirliğinin sağlanması için bu şekilde bir yetki temerküzü zorunludur. Görülen odur ki sadece hukuki önlemlerle sonuç alınmaz. Evde önlenmeyen şiddet, okula, sokağa, yaşamın her alanına sıçramaktadır. Öyleyse bunun bir toplumsal sorun olduğu bilinmeli, 2006/7 sayılı başbakanlık genelgesi kararlı bir devlet politikası olarak sürdürülmelidir. Kaynak: 1-KAHDEM 2008,2009,2010 yılı 25 Kasım Basın Açıklamaları 2-Hakim Eray Karınca Kadınlara Hukuki Destek Merkezi |
05-01-2011, 11:21 | #5 |
|
Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi'nin 4320 S.Y. değişiklik önerisidir.
AİLENİN KORUNMASI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN Kanun Numarası: 4320 Kabul Tarihi: 14/01/1998 Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 17/01/1998 Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 23233 Madde 1 - (Değişik madde: 26/04/2007-5636 S.K./1.mad) Türk Medenî Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin veya evlilik birliği sona ermiş olan eski eşlerden birinin veya çocukların veya diğer aile bireylerinin, resmi evlilik olmaksızın bir arada yaşamış ya da yaşayan bireylerden birinin veya bunların müşterek çocuklarının veya diğer aile bireylerinin, ortak çocuk paylaşan bireylerin şiddete maruz kaldığını veya şiddete uğrama tehlikesi altında olduğunu kendilerinin, başka bir şahsın veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak kural olarak duruşma yapmaksızın ve şiddetin belgelenmesini aramaksızın re'sen aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir: Şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan bireyin; a) Birinci fıkrada belirtilen bireylere karşı şiddete veya korkuya ya da tehdide yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması, b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin birinci fıkrada belirtilen bireylere tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine ya da bu bireylere yaklaşmaması, c) Birinci fıkrada belirtilen bireylerin eşyalarına zarar vermemesi, ç) Birinci fıkrada belirtilen bireyleri iletişim araçları ile rahatsız etmemesi, d) Varsa silah veya benzeri araçlarını genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi, e) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddet mağduruna yaklaşmaması ya da şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması, f) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması. Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre kararın şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulanan bireye bildirim tarihinden itibaren altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan bireye ihtar olunur. Eğer şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan birey aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise hâkim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak daha önce Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi gelirin belgelenmesi aranmaksızın tedbir nafakasına hükmedebilir. Nafakanın tahsil edilemediği durumlarda nafaka Devletçe ödenir. Devlet, şiddet uygulayana veya uygulama ihtimali bulunana rücu eder. Madde 2- Cumhuriyet Savcılığı şiddeti öğrendiği andan itibaren en geç yirmidört saat içinde Aile Mahkemesinden Koruma Tedbiri ister. Madde 3- Hakim şiddet mağdurunun barınması, geçinmesi, bir sağlık kuruluşunda ücretsiz tedavi ve rehabilite edilmesi için gerekli önlemleri alır. Bu Kanun kapsamındaki başvurular ve verilen kararın infazı için yapılan icraî işlemler harca tâbi değildir. Madde 4 - (Değişik madde: 26/04/2007-5636 S.K./2.mad) Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı kararın uygulanmasını genel kolluk kuvvetleri marifeti ile izler. Kolluğun izleme görevi, koruma kararının verildiği tarihte başlar. Koruma kararının şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan bireylere bildirildiği tarih kollukça ivedilikle Cumhuriyet Başsavcılığına, Cumhuriyet Başsavcılığınca da kararı veren mahkemeye bildirilir. Koruma kararına uyulmaması halinde genel kolluk kuvvetleri, mağdurların şikâyet dilekçesi vermesine gerek kalmadan re'sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan bireyler hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan bireyler hakkında ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur. Hapis cezası paraya çevrilemez, ertelenemez, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir. Madde 5 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Madde 6 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. GEREKÇE: BAŞLIĞIN GEREKÇESİ: Kanunun ve yönetmeliğin içeriği sadece Ailenin Korunmasını kapsamadığından, asıl amaç kadına yönelik şiddetin önlenmesi olduğundan kanunun başlığının da içeriğiyle uyumlu olarak “AİLENİN KORUNMASI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN” şeklinde değiştirilmesinin uygun olacağı, 1. MADDENİN GEREKÇESİ: a) "Aynı çatı altında yaşan aile bireyleri" yerine "aile bireyleri" yazılmasının daha uygun olacağı, evlenerek ayrılan kadının hem eşinin hem eşinin akrabalarının şiddetine maruz kaldığı hallerde Aile Mahkemesince eşin akrabalarıyla aynı çatı altında yaşanmadığı gerekçesiyle koruma kararı verilmediği, aynı şekilde bir çok olay yaşandığı ve yaşanabileceği, bu sebeple “aynı çatı altında” ifadesi bulunduğu sürece aynı gerekçe ile Aile Mahkemelerinin ayrı yaşayan diğer aile bireylerinden korunmaya yönelik talepleri reddedebileceği, b) Evlilik birliği nisbi butlan, mutlak butlan sebepleriyle iptal edilerek de sona erebileceğinden, taslak metinden “boşanma ile” kelimelerinin çıkarılmasının uygun olacağı, c) Taslak metinde halen birlikte yaşayanlar korunduğu halde, birlikte yaşamış ve ayrılmış olanlar korunmadığından “yaşamış ya da” ifadelerinin eklenmesinin uygun olacağı, d) İngiltere ve Amerika’daki düzenlemeler gibi kadınları yakın çevrelerinin şiddetinden koruma amaçlı olarak getirilen düzenlemeler dikkate alınarak “ortak çocuk paylaşan bireylerin” ifadesinin eklenmesinin uygun olacağı, e) Üstteki düzenlemeler “aile” olarak tanımlanamayacak bireyleri de kapsayıcı mahiyette olduğundan “aile içi” ifadesinin çıkarılmasının uygun olacağı, f) Yönetmelikte “ihbar” mekanizması da bulunduğundan, yönetmelikte kullanılan “başka bir şahsın” ifadesinin kanunda da yer almasının uygun olacağı, g) Şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulanan bireyin cezai sorumluluğunun başlangıç tarihinde netliği sağlamak maksadıyla “kararın şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulanan bireye bildirim tarihinden itibaren” ifadesinin eklenmesinin uygun olacağı, h) Bazı Aile Mahkemesi hakimleri şiddet mağdurunun da, şiddeti uygulayanın da gelirinin belgelenmesi koşuluyla tedbir nafakasına hükmettiklerinden, her birey için en az beş kuruma müzekkere yazma gerekliliği ve müzekkere masraflarının da şiddet görenden tahsili yoluna gidileceğinden “gelirin belgelenmesi aranmaksızın” ifadesinin eklenmesi gerektiği, I) Nafaka borçlusundan nafaka tahsil etmek neredeyse imkansız olduğundan –nafaka yükümlülüğünden kaçınmak için defalarca adres değiştirenler mevcut olmakla- Hazine alacaklarının ise AATUHK’na göre öncelikli alacaklar olması ve tahsil imkanının daha yüksek olması sebebiyle ayrıca şiddet mağdurunu fazladan ekonomik şiddet mağduru da yapmamak amacıyla “Nafakanın tahsil edilemediği durumlarda nafaka Devletçe ödenir. Devlet, şiddet uygulayana veya uygulama ihtimali bulunana rücu eder.” İfadelerinin eklenmesinin uygun olacağı, 2. MADDENİN GEREKÇESİ: Savcılıklara intikal etmiş şiddet vakalarında Savcının gerekli soruşturmayı yaptıktan ve Ceza Mahkemesine dava açtıktan sonra Aile Mahkemesi Hakimine başvurduğu, bu sürecin ise üç ay sürdüğü pratikte görülmektedir. Şiddet mağdurunun derhal koruma altına alınabilmesi için Savcılıkların Aile Mahkemesine 24 saat içinde başvurmasını öngören düzenlemenin zorunlu olduğu, 3. MADDENİN GEREKÇESİ: Şiddet mağdurunun korunmasının yanı sıra yemek, barınma gibi temel ihtiyaçlarının da giderilmesini zorunlu görmekteyiz. Şiddet mağduru için çoğunlukla şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmış olması korunması manasına gelmemekte, müşterek konutta yaşamaya devam etmesi ciddi can güvenliği sorunlarına sebep olmaktadır. Şiddet mağdurunun hayatını idame ettirmesi gerekliliğinin yanı sıra, şiddet sebebiyle yaşadığı travma ve psikolojik bozukluklardan kurtulmak için de profesyonel destek alması gerekmektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, sağlık güvencesi olduğu halde katkı payını dahi ödeyemeyecek durumda olan şiddet mağdurları için sağlık hizmetlerine ücretsiz ulaşma imkanı oldukça önemlidir. Barınma ihtiyaçları için ise hakimin gerek görürse kendiliğinden bir sığınma evine veya bulunulan il/ilçenin imkanları dahilinde şiddet mağdurunun Devlet himayesinde olabileceği başkaca bir yere yönlendirilmesinin mağduriyeti geçici de olsa gidereceği düşüncesiyle böyle bir düzenleme teklifi getirilmiş, madde numaraları kaydırılmıştır. 4. MADDENİN GEREKÇESİ: a) “Kolluğun izleme görevi, koruma kararının verildiği tarihte başlar.” İfadesi Yönetmelikte bulunmakla birlikte kolluğun görevini sıklıkla ihmal ettiği, koruma kararını şiddet uygulayana bildirdiği tarih itibariyle izleme görevine, -dolayısıyla şiddet mağdurunu korumaya- başladığı pratik edilmekle bu düzenlemenin kanunda da bulunmasının vurgulayıcı olacağı, yönetmelikten daha bağlayıcı bir hüküm olarak bulunmasının uygun olacağı, b) “Koruma kararının şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan bireylere bildirildiği tarih kollukça ivedilikle Cumhuriyet Başsavcılığına, Cumhuriyet Başsavcılığınca da kararı veren mahkemeye bildirilir.” Yönlü düzenlemeyi pek çok açıdan gerekli görmekteyiz. Öncelikle kolluk kuvveti karar infaz edilmediği, yani koruma süresi dolmadığı sürece infaza ilişkin hiçbir bilgiyi Cumhuriyet Başsavcılığına iletmediğinden infazın başlangıç ve bitiş tarihleri bilinebilir durumda olmamakta. Şiddet uygulayanın cezai sorumluluğunun başlangıç tarihi şiddet mağduru tarafından bilinmediğinden karara muhalefet sebebiyle şikayet süresinin başlangıç tarihi de bilinememektedir. Yanı sıra, şiddet tehlikesi devam ederken sürenin dolup dolmadığı bilinmediğinden yeni bir koruma kararına ne zaman başvurmak gerektiği de bilinememektedir. c) “Hapis cezası paraya çevrilemez, ertelenemez, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” Yönlü düzenlemenin koruma kararlarına muhalefet açısından nispeten caydırıcı olacağı, şiddet mağdurunun kendisini daha güvende hissedebileceği görüşündeyiz. Cezanın paraya çevrilmesinin “parasıyla değil mi, döverim” inancını pekiştirici mahiyette olduğu, ertelenmesinin veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının ise şiddet mağdurunun yargılama biter bitmez daha da vahim boyutta bir şiddete maruz kalmasına zemin hazırlayıcı uygulamalar olabileceği, bu sebeplerle cezalar açısından böyle bir düzenlemenin gerekli olduğu müşahede edilmiştir. ANKARA BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Tanık Koruma Yasa Tasarısı | Av.Suat Ergin | Hukuk Haberleri | 10 | 22-07-2008 11:15 |
4320 Koruma Kararını İhlal Eden Eşe Hapis Kararı | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 09-07-2008 19:12 |
Boşanmış Kadına Koruma Kararı (4320) | Doç. Dr. Özge Yücel | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 7 | 12-05-2008 14:47 |
Boşanmış Kadına Koruma Kararı (4320) | Doç. Dr. Özge Yücel | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 06-05-2008 19:09 |
Çocukları Koruma Kanunu Tasarısı Üzerine Görüşler | av.sevdacan | Çocuk Hakları Çalışma Grubu | 0 | 22-06-2007 21:08 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |