Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

CMK 176, 179 ve Savunma Hakkının Kısıtlanması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 13-07-2008, 11:53   #1
Tractatus

 
Karar CMK 176, 179 ve Savunma Hakkının Kısıtlanması

İstanbul'daki ağır ceza mahkemelerinin birinde tutuklu olarak yargılanan müvekkil sanığın ilk duruşmasındayım. Mahkeme başkanı oldukça asabi ve sert bir görüntü çiziyor. Mübaşiri azarlamalar, bağırıp çağırmalar vs.

Duruşma başladı, başkan sanıkların sorgusunu yaparken sanığın söylemediği bir cümleyi zabta geçti. Hemen müdahale ettim ve "sanığın söylemediği bir ifadeyi zabta geçtiniz sayın başkan" dedim. Başkan, "avukat bey sanık zaten hazırlıkta böyle söylemiş" deyince, ben de "sanık hazırlıktaki ifadesini değiştirebilir, eğer hazırlıktaki ifadeyi aynen zabta geçecekseniz mahkemedeki sorgunun anlamı kalmaz" mealinde birşey söyledim. Başka çok bozuldu ama birşey diyemedi.

Savunmamı bitirdikten sonra hazırda bir savunma tanığının olduğunu söyleyerek tanığın dinlenmesini talep ettim. Başkan, adeta az önceki olayın intikamını almak istercesine tanık dinletme talebimi CMK 179'a göre "tanığı makul sürede bildirmediğim" gerekçesiyle reddetti! Ben de tanığın dinlenmesi konusunda ısrarcı oldum ve tanığın dinlenmemesi halinde savunma hakkımızın kısıtlanacağını söyledim.

Israrım üzerine başkan, savcıdan mütalaasını sordu. Savcı da bunu savunmaya ilişkin bir talep olduğunu söyleyerek konuyu mahkemenin takdirine bıraktı. Savcının bu mütalaasına rağmen başkan tekrar "tanığı makul sürede bildirmediğim" gerekçesiyle talebimi reddetti ve ara karara da "makul süre içerisinde tanığın bildirilmesi halinde gelecek duruşma dinlenmesine.." diye yazdırdı. Duruşmadan sonra başkana, "savunma hakkımızı ciddi olarak kısıtladınız" dedim. Başkan da "Yargıtay'a başvurursunuz o zaman" dedi.

Tutuklu bulunan sanığın suçsuzluğunu ispat için tanık dinlenmesini talep ediyorum, bu talebim hukuka aykırı olarak kabul edilmiyor ve talebimi reddeden hakim bana Yargıtay'a başvurmamı salık veriyor! Ben de kendisine "sadece Yargıtay'a başvurmakla kalmayacağımızı haksız olarak savunma hakkını kısıtladığı için kendisini Adalet Bakanlığı'na şikayet edeceğimi" söyledim ve şikayet dilekçemi de gerçekten Adalet Bakanlığı'na gönderdim.

Duruşmadan 1 hafta sonra Baro'dan yazı geldi, mahkeme heyetinin hakkımda tutanak tutarak tehdit suçu işlediğim iddiasıyla beni Baro'ya ve Cumhuriyet Savcılığı'na şikayet ettiğini öğrendim ve ilk tepkim kahkaha atmak oldu! Haklarını teslim ediyorum, tutanakta bana atfedilen "sizi Adalet Bakanlığına şikayet edeceğim" cümlesi doğruydu ve tamamen bana aitti, yanlış veya saptırılmış ifadeler yoktu. Bu bakımdan bir yandan sinirli şekilde gülerken diğer yandan hakimlerin dürüstlüğünü takdir ettim.

Baroya gönderdiğim cevabi yazıda "sizi Adalet Bakanlığına şikayet edeceğim" cümlesinin tehdit suçu oluşturmadığını açıklama gereği duymanın Baro'ya ve Baro üyesi avukatlara saygısızlık olacağını belirttim ve hakim hakkında yazdığım ikinci bir şikayet dilekçesini de yazı ekine ekledim. Başkanı ikinci kez şikayet etmenin nedeni ise iftira suçuydu, yani "işlemediğimi bildiği bir fiil nedeniyle haksız yere beni Baro'ya ve Savcılığa şikayet etmesiydi. Hakim ağır ceza başkanı ama "sizi Adalet Bakanlığına şikayet edeceğim" cümlesinin tehdit suçu oluşturduğunu sanıyor!

Şikayetimin ardından redd-i hakim talebinde bulundum ama kabul edilmedi. Sonuç alamayacağımı bildiğim için karara itiraz etmedim...

Mahkemenin ara kararına uymadım ve tanığı ikinci duruşma öncesi yine makul sürede bildirmedim. Ancak şikayetten haberi olan mahkeme başkanı bu sefer daha dikkatli olma çabası içindeydi ve tanığı "makul sürede" bildirmediğim halde bu sefer duruşmanın hemen başında "tanığınız hazır mı avukat bey" dedi. Hazır olduğunu söyledim, bu sefer Cumhuriyet Savcısı'na mütalaasını sormadan tanığı dinledi ancak müvekkili tahliye etmedi.

Tutukluluğa itiraz dilekçemin talep bölümüne mahkemenin "makul süre kavramından ne anladığını ve makul sürede bildirmediğim halde tanığın ilk duruşma dinlenmezken ikinci duruşmada dinlenmesinin sebeplerinin açıklamasını" talep ettim. Ancak bu talebim dikkate alınmadı. Müvekkil hala tutuklu.

Bu arada Adalet Bakanlığı, tanık dinletme talebinin reddilmesini mahkemenin yargı ve takdir hakkı kapsamında gördüğünden soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verdi. Adalet Bakanlığı'nın bu kararının iptali için idare mahkemesine başvurdum ve CMK 179'un iptali için da Anayasaya aykırılık itirazında bulundum, dava şu an devam ediyor...

---------------------------------------------------------
CMK’nın 179/1 maddesinde; “Sanık, doğrudan doğruya davet ettireceği veya duruşma sırasında getireceği bilirkişi ve tanıkların ad ve adreslerini Cumhuriyet savcısına makul süre içinde bildirir.” hükmü yer almaktadır. Buna göre, sanık doğrudan mahkemeye davet ettirmek istediği veya duruşma sırasında getireceği tanıkların ad ve adreslerini Cumhuriyet Savcısı’na bildirmek durumundadır. Görüleceği üzere, bu madde sonradan davet ettirilecek veya duruşmaya getirilecek tanıklara ilişkindir. Eğer tanık zaten duruşmaya getirilmişse bu hükmün uygulanma imkânı kalmamaktadır. Bir an için bu hükmün uygulanma imkânı olduğu düşünülse bile, ilgili maddenin gerekçesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı böylece bir sürpriz ile karşı karşıya kalmayacaktır.” ifadesi bu düzenlemenin tamamen Cumhuriyet Savcısı’na yönelik olduğunu göstermektedir. Madde gerekçesi okunduğunda, bu düzenlemenin amacının sanığın sürpriz bir tanık veya bilirkişi ile Cumhuriyet Savcısı’nı zor durumda bırakmasının önlenmek istenmesi olduğu anlaşılacaktır. Bunun sonucu olarak mahkeme, tanığın kimlik bilgileri Cumhuriyet Savcısı’na bildirilmemiş olsa bile, mahkemenin bu hususu re’sen dikkate alıp tanık dinletme talebini reddetme yetkisi yoktur. Mahkeme, bu hususu re’sen dikkate alsa bile Cumhuriyet Savcısı’nın görüşüne başvurmalıdır, zira bu düzenleme, mahkemeyi değil Cumhuriyet Savcısı’nı ilgilendirmektedir. Ancak yukarıda anlatılan olayda Cumhuriyet Savcısı tanık dinletme talebine itiraz etmemiş ve mahkemenin takdirine bırakmıştır. Fakat buna rağmen mahkeme başkanı, hazırda bulunan tanığı dinletme talebimi hukuka aykırı olarak kabul etmemiştir.

Bu olayda tartışma konusu olan CMK hükmü madde 179/1'dir. Hakim bu hükme dayanarak tutuklu olarak yargılanan müvekkil açısından önemli bir tanığı dinlemeyi reddetmiştir. Ancak yukarıda açıklandığı gibi bu hüküm doğrudan ve sadece cumhuriyet savcısını ilgilendiren bir hükümdür.

CMK madde 177/1'de yer alan hükme göre "Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.

Bu hükümde "makul süre" yerine "5 gün önce" ifadesine yer verilmiştir. Peki başkan, "duruşmadan 5 gün önce tanığı bildirmediniz, tanığınızı dinlemiyorum" diyebilir miydi?

Yine diyemezdi çünkü CMK madde 207’de açık hüküm var: “Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.”

Sonuç olarak hakim, hukuka aykırı olarak tanığı dinlemeyerek savunma hakkını kısıtlamıştır ancak gerekli şikayet mekanizması kullanılmasına rağmen şu ana kadar bir sonuç alınamamıştır.

CMK'daki bu hükümler kanımca tutuklu yargılamalarda uygulanamaz.Hatta tutuklu veya tutuklu ayrımı olmaksızın bu 2 maddenin savunma hakkını kısıtladığı inancındayım.

Görüşleriniz?

Saygılarımla...
Old 13-07-2008, 14:23   #2
Av.Barış

 
Varsayılan

Önce hakimin ilk kararının doğru olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.Zira yargılama sırasında tanık cmk 43/1'e göre çağrılmalıdır.
TANIKLARIN ÇAĞRILMASI

Madde 43 - (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.

(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.

(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.

(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.

(5) Bu Madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.

yani 1769-179 uyarınca duruşma gününden önce mahkemeye başvurmanız gerekmektedir.

dolayısı ile hakimin vermiş olduğu ilk karar yasa uyarınca doğrudur.
Fakat uygulamada bu konu ile ilgili olarak ve benim de daha önceden görmüş olduğum üzere bu konuda hakimin takdirine göre tanığı re'sen dinleyebileceğidir.
Savunma hakkınız kısıtlanması ayrı bir konu.CMK da o kadar çok müdafii ve sanık aleyhine hüküm var ki aslında her biri için ayrı ayrı AY'ye aykırılık iddiasında bulunulması gerekmektedir.
Aslında burada kaybeden Müdafii değildir.SAnık kaybeder.Çünkü dinlenecek olan tanık davanın esasına tesir ediyor ise ve usul hükümlerine göre dinlenmiyor ise bu sanık aleyhinedir.Hakimin sizin ile zıtlaşması sanığın aleyhine olmuştur.

YArgıtayın vermiş olduğu sayısız kararda belirtildiği gibi "yargısal yollara başvurma söylemleri tehdit" sayılmamaktadır.
Dolayısıyla sizin hakkınızda kovuşturmaya yer olmama ya da beraat kararından sonra hakim hakkında iftiradan dolayı suç duyurusunda bulunabilirsiniz.
Old 13-07-2008, 17:59   #3
Tractatus

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, belirttiğiniz hüküm tanıkların çağrılmasıyla ilgili. Benim bahsettiğim olayda ise hazırda bulunan bir tanık söz konusu.

Örneğin sulh ceza tutukluluk duruşmasına girmek üzerisiniz ve bir tanığı da hazır ettiniz. Burada çağrı prosedürü uygulanamaz.

Veya, duruşmaya 1-2 gün kala ortaya çıkan bir tanık var ve müvekkiliniz tutuklu, bu durumda yine "tanık çağırma" mekanizmasına başvurmak anlamsız, tanığı mahkemeye getirirsiniz.
Old 13-07-2008, 20:46   #4
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım,

177 ve devamını anlamak, 178'in varlığı karşısında oldukça güç.

Savunma tanıklarınız duruşma cereyan ederken dışarıda hazır bulundurulmuşlarsa ve duruşma esnasında dinlenmelerini talep etmişseniz, Mahkeme dinlemek "zorundadır". Aksi hal savunmanın kısıtlanması anlamına gelir. Tanıkların dışarıda hazır bulundurulduğu bir duruşma esnasında, 177 ve 179 hükümlerinin anımsatılması ise , 178'in varlığı karşısında oldukça anlamsız, diye düşünüyorum.

İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinden birinde , iki ayrı celsede, iki ayrı tanığımızı hazır ettik ve dinlenmesini istedik. Hiç bir engellemeyle karşılaşmadık. Savcılığın mütalaası soruldu ve dinlenmelerine karar verilerek, dinlendiler.

Sizin olayınızda da dinlenmeleri usulen reddedilen tanıkların, dışarıda hazır oldukları ve dinlenmeleri istemi yeniden talep edildiğinde -aynı celsede-, Mahkeme 178.maddenin emredici hükmü (.../dinlenir. ) karşısında tanıkları dinlemeliydi.

Saygılarımla...
Old 13-07-2008, 21:21   #5
Av.Barış

 
Varsayılan

yukarıda da belirttim.Kanun illa ki tanığı şu şekilde çağır diyor.Fakat hakim dinlememesi kanuna uygun fakat savunmanın kısıtlanması anlamına geldiği için adil yargılanmaya aykırıdır.

Yani yasaya göre biz duruşma sırasında veya hazırlıkta savcılığa yada mahkemeye "Tanığımız var,çağrılmalarını talep ediyoruz" şeklinde belirtip mahkeme ya da savcılık ta çağrı kağıdı ile ya da derhal tanığın çağrılmasına karar verir.

Sizin dediğiniz gibi sorgu da tanık dinletmek istersek ne olur sorusunun cevabı ise kanunda unutulan hükümlerden biri.Burda tanığın dinlenmesi sanık lehine olduğu için hakim dinlemek zorundadır.Tutuklu işlerde yani sizin duruşmanızda da hakim bu tanığı dinlemesi gerekirdi.
Old 24-07-2008, 21:11   #6
Y.Kurban

 
Varsayılan

Md. 178, anladığım kadarıyla md.177 ye doğrudan bağlı olan bir madde. Şöyle ki, md. 178 deki doğrudan delil getirme hakkını kullanabilmek için md. 177 ye göre sanığın veya katılanın talep etmiş olduğu (duruşma gününden 5 gün önce bildirmek kaydıyla) tanık veya uzman kişinin çağrılmasının reddedilmesi gerekir. Eğer ki, sanık veya katılanın duruşma gününden 5 gün önceki talebi kabul olmuşsa md.178 e gerek kalmayacaktır.

CMK md.207 ise, olayımıza tutukluluk söz konusu olduğundan mutlak olarak uygulanması gereken bir maddedir kanaatimce. Tutuklulu olan sanığın lehine ortaya konulabilecek hiç bir delil, geç bildirim nedeniyle asla reddedilememesi gerekir. Aksinin düşünülmesi telafi edilmesi imkansız bir tutukluluk süresine sebep olur ki, bu hakim kararıyla haksız olarak özgürlüğün yok sayılmasıdır.
Tam bu konuda delil getirme talebinin değerlendirilmesinde tutuklu tutuksuz ayrımı gerçekten çok anlam kazanıyor.
Bu önemli tartışmayı açan meslektaşıma teşekkür ediyorum.
Old 11-08-2008, 13:50   #7
duyurucu1

 
Önemli

Alıntı:
Yazan Tractatus


Görüşleriniz?

Saygılarımla...

Sevgili Tractatus,

İlk yapacağın şey hemen ve acilen İstanbul "Derin Baro "üyesi bir avukata vekalet veriniz.İşlerinizi bu arakadaş vekaleten takip etsin.

Siz ise mücadeleye devam.Haklı olduğunuza inandığınız davadan geri adım atmayınız.Yoksa kendinize saygınız kalmaz.

Selam ve sevgiyle kal

Old 11-08-2008, 14:08   #8
duyurucu1

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Tractatus



Duruşmadan sonra başkana, "savunma hakkımızı ciddi olarak kısıtladınız" dedim. Başkan da "Yargıtay'a başvurursunuz o zaman" dedi.

Ben de kendisine "sadece Yargıtay'a başvurmakla kalmayacağımızı haksız olarak savunma hakkını kısıtladığı için kendisini Adalet Bakanlığı'na şikayet edeceğimi"


Görüşleriniz?

Saygılarımla...

Sevgili Tractatus,

Hakimlerle duruşma sırasında duruşma konusu dışı ve duruşma bitip tutanak yazdırılmasını beklerken laf atmak,tartışmak çok yanlış.

a)Duruşma devam ederken bütün konuşmalarımız sadece duruşmanın konusuna hasredilmiş olmalı.Hakimlere ne yağ çekmek için ne de onlarla tartışmak,onlara bilgiçlik taslamak için tartışmaya girmeye gerek yok.

b)Tutanak almak için beklerken de hakimler laf atarak bitmiş duruşma hakkında görüş belirtmeğe gerek yok.

Onlar bizim düşmanımız değil.Ama dostumuz da değiller.Hakimler sadece ve sadece görevlerini yapan memurlardır.

Hakimler kendi işini yapsın biz de kendi işimizi yapalım.İşlerimizi yaparken ne onlar bize müdahale etsin
Old 11-08-2008, 23:54   #9
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

(Hakimler sadece ve sadece görevlerini yapan memurlardır.)

Sevgili, duyurucu;
Ne yazık ki bu tespitinize katılıyorum.Dünyanın hiç bir yerinde hakimler memur değildir.ama maalesef ülkemizde sizin de tespit ettiğiniz üzere memurdurlar.ve ülkemizde hukukun gelişememesinin en büyük nedeni avukatların hukukçu olamamsından sonra hakimlerimizin mememur olmasıdır kanaatindeyim.Yıllar önce televizyonda bir program seyretmiştim.Bu programda spiker bir hakime şimdi ne olduğunu hatırlamadığım bir konuda soru soruyordu.Soruyu hatırlamasam da cevabı hatırlıyorum.
'Ben devlet memuruyum konuşamam' bazı yabancı hakimler ise konuşma konusunda şu beyanda bulunuyorlar
'Hakim kararları ile konuşur.Hakim devletten yana değildir.devlet memuru değildir.Hakimdir'
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
limited şirket müdürünün haklarının kısıtlanması orhan6591 Meslektaşların Soruları 1 11-08-2012 01:48
Savunma Hakkının Kısıtlanması Av.Mustafa Çiçek Meslektaşların Soruları 3 03-03-2008 17:10
Alkolik ve Kumarbaz Eş - Tasarruf Yetkisinin Kısıtlanması onur lengerli Meslektaşların Soruları 5 16-08-2007 14:10
TMK 194 (Aile Konutu Şerhi )TMK 197( Tasarruf Yetkisinin Kısıtlanması) Av.Elvan Akkaya Kadın Hakları Çalışma Grubu 5 28-03-2007 17:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04106092 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.