Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın Haberleri 2005

Yanıt
Old 09-01-2005, 16:12   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kocalar Sırttan Vuruyor


Komiser Ceylan'ın "kadın cinayetleri" araştırmasına göre kadınları en
çok hayat arkadaşları "erkekler" öldürüyor. Kocalar daha çok sırttan,
sevgililer göğüsten vuruyor. Cinayetler eşlerin bir arada olduğu
hafta sonu ya da bayram tatillerinde yoğunlaşıyor.

----------------------------------------------------------------------
----------
Uçan Süpürge
07/01/2005
----------------------------------------------------------------------
----------
BİA (İstanbul) - İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Adli Tıp
Enstitüsü'nde yüksek lisans eğitimini sürdüren Üsküdar İlçe Emniyet
Müdürlüğü Olay Yeri Büro Amiri Komiser Beyhan Ceylan, bitirme tezini
İstanbul'da işlenen cinayetler üzerine yapmış.

2000- 2003 yılları arasında İstanbul'da işlenen cinayetleri
araştırmaya karar verdiğinde yüzlerce cinayetle karşılaşınca,
danışmanı Yard. Doç. Dr. Neylan Ziyalar'ın da tavsiyesiyle
araştırmasını sadece kadın cinayetleriyle sınırlamış.

Olay Yeri İnceleme Amirliği 1997'de kurulduğu ve ancak 2000'den sonra
sağlam verilere ulaşılabildiği için 2000'den sonra işlenen kadın
cinayetleri istatistiklerini araştırmış. Çalışmasında tüm verilerin
toplandığı Gayrettepe Olay Yeri İnceleme Şubesi'ndeki dosyalardan
yararlanmış.

Ceylan araştırmayı yaparken kadınların nerelerde, kimler tarafından,
daha çok hangi silahlarla öldürüldüğünü ortaya koymayı amaçladığını
söylüyor. Bu araştırmanın erkek ve çocuk cinayetleriyle de devam
edeceğini söyleyen Neylan Ziyalar, böylelikle İstanbul'da cinayete
kurban gitmiş kişilerden yola çıkarak bir mağdur profili çıkarmayı
hedefliyor.

Komiser Ceylan, araştırma sırasında "cinayetleri yorumlamadığını"
belirtiyor; "Cinayet nedenlerini araştırmadım, çünkü nedenleri ve
sonuçları araştırma alanının dışındaydı" diyor.

Yine de, genel olarak kadın ve erkek cinayetleri arasındaki başlıca
farkın cinayeti işleme amacı olabileceğini söylüyor. Erkekler daha
çok aralarında alacak verecek gibi konularda çıkan tartışmalar
yüzünden cinayet işlerken, kadın cinayetleri cinsel nedenlerden ya da
aile içi şiddetten kaynaklanıyor.

Yaklaşık 164 cinayet verisi üzerinde çalışan, ancak 20 olayda veriler
net olmadığı için sadece 144 olguyu temel alan Ceylan'ın sadece olay
yerinde ele geçirilen verilerden yola çıkarak yaptığı araştırma
oldukça ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.

En çok kadın cinayeti Şişli'de

Söz konusu yıllar içinde nüfusla doğru orantılı olarak en fazla
Şişli'de kadın öldürülürken, Adalar ve Şile'de hiç kadın cinayeti
işlenmemiş.

Araştırmanın danışmanı Neylan Ziyalar'a göre Şişli'nin kadınlar için
daha tehlikeli olmasının nedeni ilçenin kozmopolit yapısı: "Şişli
farklı insanların, yalnız yaşayanların olduğu bir ilçe. Gece
hayatının, eğlence dünyasının yoğun olması da etken olabilir."

Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de faillerin büyük bir
çoğunluğunun mağdurenin kocası ya da sevgilisi olması. Bu da aslında
kadınlara hayati tehdit oluşturan kişilerin yabancılar olmadığını,
tam tersine evlerinin içinde, yataklarında beraber oldukları insanlar
olduğunu gösteriyor. Failler listesinde koca ve sevgiliyi eski koca,
kendi çocukları, anne-baba, kardeş, akraba ve arkadaşlar izliyor.

Kocalar daha çok sırttan, sevgililer göğüsten vuruyor. Katil sevgili
ise sadece ateşli silah ve kesici aletleri kullanıyor. Ancak kocalar
eşlerini boğarak da öldürüyor. Kocalar daha hınçlı olduğu için 5-6
darbe vuruyor. Sevgililer 2 darbeyle cinayet işliyor. Cinayetler
eşlerin bir arada olduğu hafta sonu ya da uzun bayram tatillerinde
yoğunluk kazanıyor. (SD)
Old 11-01-2005, 19:39   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Töre'nin Reddi

"Katil Olmamak İçin Kaçıyorum"

Karısı evi terk edince aile meclisinin, "Eşini öldür" dediğini anlatan Erşan Baran, "Katil olmamak için kızımla Batman'dan kaçtım" diyor.



--------------------------------------------------------------------------------
Milliyet
10/01/2005 Şakir AYDIN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Erşan Baran (28), bir akşam eve döndüğünde eşini bulamadı. Bir yaşındaki kızı ise beşikte yatıyordu. Ertesi gün telefon çaldı. Arayan eşinin annesiydi. "Kızımı rahat bırak, artık seninle yaşamak istemiyor" diyordu.

Baran, bu durumu ailesine anlatınca, töre kuralları devreye girdi. Aile, önce Baran'a kızını götürüp annesine vermesini söyledi. Ancak Baran, kızını çok sevdiği için bunu kabul etmedi.

"Babam yerimizi buldu"

Birkaç gün sonra toplanan aile büyükleri, Baran'ın eşini öldürmesi gerektiğine karar verdi. İki ay boyunca ailesinin bu konudaki baskısı altında ezilen Baran, sonunda kızıyla Şırnak'a kaçtı.

Baran, "8 ay Silopi'de kaldım. Şoförlük yaparak geçimimi sağlıyordum. Ailem yerimi bilmediği için rahattım. Ama babam ve kardeşlerim bir gün beni buldu. Babam yanında getirdiği silahı uzatarak, 'Ya gider eşini öldürüp namusumuzu temizlersin ya da seni öldürürüz' diye tehdit etti. Ben de İstanbul'a geldim" dedi.

Tek amacının küçük kızına güzel bir hayat sağlamak olduğunu anlatan Erşan, bir aydır İstanbul'da saklandığını, ancak parası bittiği için kalacak yeri olmadığını belirterek, yetkililerin kendisine yardım eli uzatmasını istedi.(BB)
.....
.....
Old 11-01-2005, 20:03   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan 7. Kurultay Sonuç Bildirgesi Açıklandı

7.Kurultay Sonuç Bildirgesi Açıklandı


Kurultayın sonuç bildirgesinde kadınlar, "sığınaklar, danışma/dayanışma merkezleri"; "medya"; "töre, namus, cinsellik, cinsel şiddet, cinsel özgürlük" ve "yasal düzenlemeler"e ilişkin öneri ve eleştirilerini sıralayıp geçtiğimiz bir yılı değerlendirdiler.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
04/01/2005 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Çanakkale'de 3-5 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen 7. Kadın Sığınakları ve Danışma / Dayanışma Merkezleri Kurultayı'nın sonuç bildirgesi açıklandı.

"Hem sığınakları istiyoruz, hem de sığınaklara gerek duyulmayacak günleri" sloganıyla gerçekleştirilen kurultayın sonuç bildirgesinde kadınlar, yerel yönetimlerin kadın sığınaklarını zaman geçirmeksizin açmalarını; şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmasını sağlayacak 4320 sayılı yasanın uygulamasının yaygınlaştırılmasını; Yerel Yönetimler Yasası Kadın Sığınakları Uygulama Yönetmeliği'nin evrensel sığınak ilkeleri doğrultusunda hazırlanmasını istediler.

"Kadına Yönelik Şiddet ve Cinsel Suçlarla Mücadele Birimi kurulsun"

Töre ve namus cinayetlerinin sadece belirli toplumlara mal edilmesini eleştiren kadınlar, namus gerekçesiyle ölüm tehdidi altında yaşayan kadınların can güvenliklerinin sağlanmasını ve Emniyette "kadına yönelik şiddet ve cinsel suçlarla mücadele birimi" kurulmasını talep ettiler.

Kadınların haklarını öğrenirken ana dillerinde bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayan kadılar, Aile Mahkemeleri Yönetmeliği'nin çıkartılması ve her ilde Aile Mahkemeleri kurulması çağrısı yaptılar.

Kadının Statüsü Genel Merkezi (KSGM) Yönetmeliği'nin kadın örgütlerinin görüşleri doğrultusunda hazırlanmasının önemini vurgulayan kadılar, Medeni Kanun'un yürürlük tarihi ile ilgili yasanın 10. maddesinin kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda değiştirilmesini de istediler.

"Kurban değiliz, gücümüz var"

Kadınların yaşamları tehlikede iken sığınakları açmayan, kadının yaşam hakkını hiçe sayan iktidarları eleştiren kurultay katılımcıları, 2005 yılı gündemlerini, "yukarıdaki taleplerin hayata geçirilmesi için çalışmak" olarak belirlediler.

Sağlanan fonları değerlendirebilecekleri ortak bir havuz oluşturmayı tasarlayan kadınlar, kadın hareketinde eşcinsel kadınların görünmez olmaktan çıkartılması için eşcinsel örgütleriyle karşılıklı deneyim aktarımı yapılmasını planladılar.

Kurultay katılımcıları, kendi aralarında bilgi ve deneyim aktarımı sürecini hızlandırmak, ortak bir dil oluşturabilmek için çalışma grupları oluşturmayı; medyada kadına yönelik şiddet haberlerini toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla gerçekleştiren çalışanları desteklemeyi kararlaştırdılar.

Bir yılın değerlendirmesi

Kurultay sonuç bildirgesinde geçtiğimiz bir yılı değerlendiren kadınlar, altıncı kurultayda ileri sürdükleri taleplerden bazılarının gerçekleşmesinden sevinç duyduklarını belirttiler:

* Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) hazırlanması ve yasalaşması sırasında kadın hareketinin yürüttüğü mücadele, TCK'da kadınların lehine hükümlerin çıkmasını sağladı.

* Çeşitli bölgelerde birçok danışma ve dayanışma merkezi açıldı.

* Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı'nda "Kadın Sığınakları" açılması konusunda hükümlerin yer alması üzerine, kadına yönelik şiddetle uğraşan kadın örgütleri 5 Temmuz 2004'de ortak dilekçe eylemi gerçekleştirdi.

* 2004'te meydana gelen namus cinayetlerinden sonra kadınlar etkili eylemler düzenlediler.

* Kadın örgütleri arasında bilgi, belge, deneyim aktarımı sağlamak, ortak bir dil oluşturmak, eğitim programları hazırlamak ve uygulamak, iletişimi hızlandırmak ve sürekli kılmak için Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın girişimiyle "İletişim Merkezi" kuruldu.


* Şiddete karşı örgütlü mücadelenin en önemli araçlarından biri olan kadın örgütleri arasında bilgi, belge, deneyim aktarımı sağlamak, ortak bir dil oluşturmak, eğitim programları hazırlamak ve uygulamak, iletişimi hızlandırmak ve sürekli kılmak için Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın girişimiyle "İletişim Merkezi" kuruldu.

* İzmir Barosu'ndan Av. Ayten Tekeli'nin başvurusu sonucu "evli kadının yalnızca kendi soyadını kullanabilmesi" konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) oldukça önemli bir karar çıktı.

Kurultayda "gündeme gelenler"

Kurultay'da, Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMUK) ile ilgili olarak İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'nin hazırladığı talepler tartışıldı ve bu talepler için toplanan imzalar, kurultay sırasında Meclis Başkanlığı'na ve milletvekillerine iletildi.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün (KSGM) 13-14 Aralık 2004 tarihleri arasında Cenevre'de yapılacak Birleşmiş Milletler Pekin+10 Ön Toplantısı'na katılacak Hükümet Dışı Kuruluşların hangileri olacağı konusunda kadın kuruluşlarına hiç bilgi ve haber vermeden kendisinin uygun gördüğü kuruluşları seçmesi kınandı.

Ayrıca Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün adının, teşkilat yasasının çıktığı şu günlerde, Türkiye'de kadının hiçbir sorunu kalmamış gibi yansıtan ifadesiyle "Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü" olarak değiştirilmesi de eleştirildi.

Atölye başlıkları ve kararlar

Bildirgede kadınlar, "Kadın Sığınakları ve Danışma / Dayanışma Merkezleri", "Yasalarda Kadına İlişkin Hükümlerin Uygulanması, Yaygınlaştırılması ve Değişiklik Önerleri", "Kadın ve Medya", Kadın Örgütleri, Yapı ve Bağımsızlık Sorunu ve Feminist Etik" ile "Töre, Namus Kavramları, Cinsel Şiddet, Cinsel Özgürlük" başlıklı atölye çalışmalarının ardından aldıkları kararları şöyle dilendirdiler:

Sığınaklar, Danışma / Dayanışma Merkezleri

1. Kadınlara yönelik harcamalar, şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayan kadınlara destek programlarının hayata geçirilebilmesi için kamu ve yerel yönetim bütçelerinden ödenek ayrılması ve bütçelerin toplumsal cinsiyet bakış açısıyla hazırlanması zorunlu hale getirilmeli.

Bu konunun Avrupa Birliği Mevzuatına da girmesi için bu yılki çalışma programına "kadına yönelik şiddetle mücadele"yi alan Avrupa Kadın Lobisi nezdinde girişimlerde bulunulmalıdır.

2. Yerel Yönetimler, öncelikle bağımsız kadın kuruluşlarının açacakları bağımsız sığınakları, iç işleyişine müdahale etmeden, mekan ve finansman olarak desteklemelidir. Bu amaçla Yasa'nın Kadın Sığınakları Uygulama Yönetmeliğinin, evrensel sığınak ilkeleri ve bağımsız kadın hareketinin görüşleri göz önüne alınarak hazırlanması için karşılıklı girişimlerde bulunulmalıdır.

3. Yerel Yönetimler ve bağımsız kadın örgütlerince açılacak-işletilecek sığınaklarda aşağıdaki evrensel ilkeler gözetilmelidir:

* Sığınakların adresleri gizlidir ve başvuran kadınlar hakkında bilgiler gizli tutulur.

* Kadınlar arasında yaş, cinsel tercih, sınıf, sakat olma, din, mezhep, dil, meslek, medeni hal, milliyet, renk, siyasi görüş vb. durumuna göre ayrımlar gözetilmez.

* Sığınaklarda hiçbir kadına veya çocuğa baskı ve şiddet uygulanamaz.

* Sığınaklarda çalışmalar yalnızca kadın bakış açısına sahip kadınlar tarafından yürütülür.

* Sığınaklar kadınları ve çocukları birlikte kabul eder.

* Sığınaklar kadınların ve çocukların güvenliğini sağlamak zorundadır.

* Kadınların şiddeti yaşıyor olmaları esastır ve kadınların söyledikleri geçerlidir.

* Sığınak ortamı, kadının şiddetten kurtulmanın yol ve yöntemlerini kendisinin bulabilmesi için teşvik edici olmalıdır. Kadınlara şiddetsiz bir hayat kurabilmek için ihtiyaç duyduğu tıbbi, psikolojik, hukuki danışmanlık, meslek kursları ve iş bulma olanakları ile çocuk bakım desteği sağlanmalıdır. Sığınakta kadının özgüvenini yeniden kazanmasını sağlayacak bir yaşam ortamı yaratılmalıdır.

* Hem sığınakların adreslerinin gizliliği, hem de kadınlara sığınak dışındaki gerekli destekleri vermek için sığınakların mutlaka kadın danışma merkezleri ile birlikte açılması gereklidir.

4. "Kadın Korunma Evi", "Konuk Evi" gibi kavramlar yerine "sığınak" sözcüğü kullanılmalıdır.

5. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Ankara Kadın Dayanışma Vakfı sığınaklarının en kısa zamanda yeniden açılması için gerekli kadın dayanışması ve güç birliği sağlanmalıdır.

6. SHÇEK'e bağlı toplum merkezleri ve sığınakların yerel yönetimler yasası uyarınca yerel yönetimlere aktarılması halinde kadın bakış açısına sahip, Toplumsal Cinsiyet Eğitimi ve Kadının İnsan Hakları Eğitimi almış ve alanında uzmanlaşmış kadın personelin kadro kıyımına uğramaması için alanlarında çalışmalarının devam etmesi gerekmektedir.

7. Ulusal medyada reyting uğruna yapılan, kadınları yanlış yönlendiren, şiddeti sorgulamayan ve kadınları yargılayan program ve yayınlar teşhir edilmelidir.

8. Medyada kadınları güçlendiren program ve haber yapanları desteklenmelidir.

9. Medya çalışanlarının eğitimi konusunda, basın-yayınla ilgili kuruluşlarla ilişki kurulmalı ve basın yayın okullarında toplumsal cinsiyet dersleri konulmalıdır.

10. Kadına yönelik şiddetle ilişkili çalışan kadın gruplarında toplanan bilgi, belge, istatistikler ve araştırmaların kamuoyuna aktarılması konusunda medya ve kadın örgütlerinin ortak çalışması gerekmektedir.

Töre, namus, cinsellik, cinsel şiddet, cinsel özgürlük

11. Töre, namus, cinsellik, cinsel şiddet, cinsel özgürlük gibi kavramlara açıklık getirmek ve ele almak, mücadeleyi kadınlar lehine güçlendirecektir:

* Namusun olumlu tanımı yoktur. Namus, kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki güçlü, yaygın,örgütlü ve içselleştirilmiş bir ataerkil tahakküm mekanizmasıdır. Namus, cinsel şiddete ve ölüme neden olur. Cinsel özgürlüğü yok eder. Namus, cinsellik yaşamımızı tek tipleştirir, sınırlandırır ve kendi bedenimize kendimizi yabancılaştırır. Namus, kadınların yaşadığı insan hakları ihlallerini dile getirmelerini engeller. Erkeklerin iktidar ve statü elde etmesine neden olur. Kadınların bedenini metalaştırır.

* Töre ve gelenekler namus anlayışını güçlendirir, ama tek başına namusu ifade etmez. Töre ve namus suçları dünyanın ve Türkiye'nin her yerinde yaşanan bir gerçek olduğu için sadece Kürtlere mal edilemez.

* Cinsel özgürlük, namus kavramından ve törelerden uzak bir şekilde duygusal ve cinsel haz alma hakkına sahip olması ve kadının kendi bedeni ve cinselliği üzerindeki söz hakkının kendisine ait olmasıdır. Cinsel özgürlük, kadınların özgürlüğünün en önemli alanlarından biridir ve farklı cinsel kimliklere açık olmaktır.

* Türkiye'de kadın hareketinde heteroseksist bakış açısı sorgulanmalı, eşcinsellerin görünür olmaları için eşcinsel örgütleriyle bağlantılar kurulmalı ve deneyim aktarımı yapılmalıdır.

12. Kadın örgütleri bulundukları illerdeki barolarda kadın komisyonları ya da kadın hakları uygulama merkezi kurulması konusunda çalışmalar yapmalıdır. Kurulan ya da kurulacak komisyonlar feminist yöntemlerle çalışmalı ve kadın avukatlardan oluşmalıdır.

13. Valilikler, kadın örgütleri ile birlikte emniyet, il sağlık, jandarma,diyanet,muhtarlık,tabipler odası,üniversiteler vb. arasında çalışma grupları oluşturmalı. Buralarda toplumsal cinsiyet, kadına yönelik şiddet ve yasalarla ilgili eğitim çalışmaları yapılmalıdır.

14. 4320 sayılı yasanın uygulamaya yönelik sorunlarının giderilmesi için gerekli idari önlemler alınmalıdır. Emniyet güçleri, hekimler, hakimler, savcılar ve avukatlar arasında meslek içi eğitimler düzenlemelidir.

15. Kadınlar haklarını öğrenirken ana dilde bilgilendirilmeli. Ana dilin kullanılması eğitim politikasında da desteklenmelidir.

16. Emniyet'te "Kadına Yönelik Şiddet ve Cinsel Suçlarla Mücadele Birimi" kurulması için İçişleri Bakanlığı'na, CMK yasasında Adli Kolluk Sistemi kabul edilirse Adalet Bakanlığı'na başvurulmalıdır.

17. Aile Mahkemeleri Yönetmeliği çıkarıtılmalı ve bu mahkemeler her ilde kurulmalıdır.

18. Kamu Yasa tasarısına bağlı olarak yerel yönetimlerde kadınlar erkeklerle eşit düzeyde yer almalıdır.

19. Bilgi edinme yasası doğrultusunda, CEDAW'ın Türkiye raporu; 4320 sayılı yasa değişikliği ile ilgili Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru sonuçları; KSGM Yönetmeliği'nin taslağı kadın kuruluşlarına verilmeli ve kuruluşların yapacakları öneriler dikkate alınmalıdır.

20. KSGM Yönetmeliği kadın örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanmalı ve bir an önce kabul edilmelidir.

21. Yasalardaki kadına yönelik ayrımcılık yaratan maddelerle ilgili Anayasa'ya aykırılık itirazına gidilmeli, Medeni Kanunun yürürlüğüne ilişkin yasanın 10. maddesi kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda bir an önce değiştirilmeli.

22. Ceza İnfaz Yasası Tasarısı incelenerek, kadınlar lehinde gözden geçirilmelidir.

77 kadın kuruluşu Çanakkale'de buluştu

"Birleşmiş Milletler (BM) Kadınlara Yönelik Şiddete Son Günü" kapsamında, altı yıldır düzenlenmekte olan ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın girişimiyle başlatılan "Kadın Sığınakları ve Danışma / Dayanışma Merkezleri" kurultaylarının yedincisi, 3-5 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirildi.

Her yıl başka bir kentte ve farklı bir kadın kuruluşunun ev sahipliğinde toplanan kurultay, bu yıl Çanakkale'deydi. Türkiye'nin çeşitli illerinden 77 kadın kurum, kuruluş ve grubunun bir araya geldiği Çanakkale buluşmasının ev sahipliğini ise, Çanakkale El Emeğini Değerlendirme Derneği (ELDER) üstlendi. Kurultayın organizasyon çalışmalarını İletişim Merkezi yürüttü, Heinrich Böll Vakfı da destek verdi.

Kurultay katılımcıları:

Adana: Adana Kadın Kuruluşları Birliği; Amargi Kadın Kooperatifi; Adana Kadın Danışma Merkezi ve Sığınma Evi
Adana Kent Konseyi Yerel Gündem 21

Ankara: Kadın Dayanışma Vakfı; SHÇEK Genel Müdürlüğü; Toplumsal Gelişme İçin Kadın Gençlik Kültür ve Çevre Derneği; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü

Antalya: Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği
Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi; SHÇEK

Aydın: Söke Kadın Sığınma Evi Yaptırma ve Yaşatma Derneği

Bartın: Bartın Kadın Dayanışma Derneği

Batman: Batman Kadın Danışma Merkezi; Batman Kadın Platformu; Batman Belediyesi-TİLDA

Bingöl: Bingöl Ka-mer

Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yerel Gündem 21; Bursa Barosu Kadın Hukuku Komisyonu; SHÇEK; Nilüfer Yerel Gündem 21; Günyüzü Kadın Dayanışma Kooperatifi

Çanakkale: Kadın El Emeğini Değerlendirme Kadın Danışma Merkezi; Çanakkale Toplum Merkezi; Çanakkale Barosu; Çanakkale Anneler Derneği; Çanakkale Yerel Gündem 21; SHÇEK; Çanakkale Belediyesi; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi; CHP Kadın Kolları; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği; Yaşlılarla Dayanışma; DEMAP; ÇKBD

Denizli: SHÇEK

Diyarbakır: Selis Danışmanlık Organizasyon ve El sanatları; Epi-Dem Kadın Eğitim ve Psikolojik Danışma Merkezi; Diyarbakır Ka-mer; Bağlar Belediyesi; Kardelen Kadınevi; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi-Dikasum

Eskişehir: Eskişehir Barosu Kadın Hukuku Komisyonu

Hakkari: Hakkari Ka-mer

İstanbul: Amargi Kadın Akademisi; Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı; Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı; Kadınlarla Dayanışma Vakfı; Şahmaran Kadın Dayanışma ve Araştırma Merkezi; Gökkuşağı Kadın Derneği; Pazartesi Dergisi; İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi; Uluslararası Af örgütü-Türkiye Temsilciliği; Yeditepe Üniversitesi; Kadın Eserleri Kütüphanesi; Bizim Bedenlerimiz Bizim Cinselliğimiz Projesi; Filmmor Kadın Kooperatifi; Akıllara Zarar Dergisi; Türkiye Sakatlar Derneği; Ülkede Özgür Gündem Kadın Eki

İzmir: İzmir Yerel Gündem 21; SHÇEK; Günışığı Kadın Dayanışma Merkezi; Ege Kadın Dayanışma Vakfı; Aliağa Belediyesi Kadın Sorunları Danışma Dayanışma Merkezi; Kazete; İzmir Kadın Dayanışma Grubu

Kars: Kars Ka-mer

Kocaeli: Kadav Köseköy Yeni Adım Kadın Eğitim ve Kültür Sitesi; Kızılay Psikososyal Toplum Merkezi; Değirmendere Kadın Destek Merkezi; Kocaeli Yerel Gündem 21

Küçükkuyu: Küçükkuyu Kadın Dayanışma Grubu

Mardin: Mardin Ka-mer; Kızıltepe Kad-mer

Mersin: Bağımsız Kadın Derneği

Van: Van Kadın Derneği; Yaka-Koop SS Yaşam Çevre Kadın Kültür ve İşletme Kooperatifi
Old 17-01-2005, 17:57   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Cedaw Gölge Raporu

Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık Sürüyor

CEDAW Türkiye Komitesi'nin raporuna göre, Türkiye'de karar alma mekanizmalarında kadınlar yer almıyor; kadınların yüzde 97'si hayatları boyunca en az bir kez şiddete uğruyor. Yasal reformlara rağmen, kadınlara yönelik ayrımcı düzenlemeler de sürüyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
14/01/2005 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Türkiye kadınlarının sorunları, New York'ta, Birleşmiş Milletler Merkezi'nde gerçekleştirilecek özel oturumda konuşulacak.

Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı ve Uçan Süpürge, hazırladıkları "gölge raporları" 20 Ocak'ta Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Komitesi'ne sunacaklar.

100 kadından 97'si şiddete maruz kalıyor

CEDAW Türkiye Komitesi temsilcileri, raporlarını, dün (Çarşamba) basına ve kamuoyuna açıkladılar.

Uçan Süpürge'nin 81 ilden 453 kadının katılımıyla hazırladığı "Gölge Rapor" a göre, Türkiye'de karar alma mekanizmalarında kadınlar yer almıyor; evli erkeklerin üçte biri eşine cinsel saldırıda bulunuyor; kadınların yüzde 97'si hayatları boyunca en az bir kez şiddete maruz kalıyorlar.

Reformlar tamam, eşitsizlik sürüyor

Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı'nın hazırladığı rapor ise, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci çerçevesinde gerçekleştirilen yasal reformlarda kadın erkek eşitsizliğine yol açan düzenlemelere işaret ediyor.

Raporda, namus cinayetleri, bekaret kontrolleri, olumlu ayrımcılık, kadının siyasete ve iş gücüne katılımı, Yerel Yönetimler ve Kamu Reformu ve Medeni Kanun'daki Mal Rejimi ile ilgili eşitsizlikler ele alınıyor.

Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı, hazırladığı CEDAW Gölge Raporu'nda, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadele için somut çözümler öneriyor.

"TCK hak ihlallerinin meşrulaştırıyor"

Rapora göre, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda hâlâ, kadınlara karı ayrımcılık yaratan ve kadının insan hakları ihlallerini meşrulaştıran düzenlemeler bulunuyor.

Rapor, namus cinayetleri, bekaret testleri, ayrımcılık ve 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkileri maddelerindeki ayrımcı düzenlemelerin kaldırılmasını ve bu maddelerin kadın ve gençlerin hak ve özgürlüklerini koruyacak şekilde düzeltilmesini öngörüyor.

"Kadın sığınma evleri kapatılırsa..."

Yerel Yönetimler ve Kamu Reformu, sayısı zaten çok yetersiz olan kadın sığınma evlerinin ve toplum merkezlerinin kapatılması tehlikesini getiriyor.

Raporda, devletin kadına karşı şiddeti önleme konusundaki tüm yükümlülüklerini yerel yönetimlere devretmesi eleştirilerek, hem merkezi yönetimin hem de yerel yönetimlerin bu konuda sorumluluk almasının esas olduğu vurgulanıyor.

Eşitlik mekanizmaları devreye

Geçtiğimiz Nisan ayında değiştirilen Anayasa'nın 10. maddesi hâlâ, kadın ve erkek eşitliğinin hayata geçirilmesi için gereken olumlu ayrımcılık perspektifini taşımıyor. Madde bu şekliyle, kadınlara fırsat eşitliği yaratmak üzere alınacak geçici önlemleri dahi engelleyebilecek nitelikte.

Raporda, 10. maddenin olumlu ayrımcılık ilkesine göre düzeltilmesi, Eşitlik Çerçeve Yasası'nın hazırlanması, bir Eşitlik İzleme Komisyonu ile Cinsiyet Eşitliği Ombudsmanlığı'nın oluşturulması gerektiği ifade ediliyor.

Kadınların işgücüne katılımı

Raporda, Medeni Kanun'daki "evlilik süresince edinilmiş malların ortak paylaşımı" ilkesinin geriye yönelik işletilebilecek şekilde düzenlenmesi; kadınların siyasi hayata katılımını artırmak için yüzde 30'luk kota sisteminin getirilmesi ve hükümetin 2010 Lizbon kriterleri ışığında kadınların iş gücüne katılım oranının artırılması için gerekli bütün önlemleri alması öngörülüyor.

Siyasi kültür, kadınların önünde engel

Uçan Süpürge'nin açıkladığı "Gölge Rapor"da ise, Türkiyeli kadınların durumları, "yasalar ve kanun önünde eşitlik ilkesi"; "siyaset ve karar mekanizmalarına katılım"; "ekonomi, çalışma hayatı ve yoksulluk"; "kadına yönelik şiddet"; "evlilik, aile ilişkileri, geleneksel roller"; "eğitim"; "medya" ve "kadın sağlığı" gibi kriterler ışığında değerlendiriliyor.

Raporda, kadınların karar alma mekanizmalarında yer almadığı ve Türkiye'nin bu konuda 119 ülke arasında 103. olduğu belirtiliyor. "Siyasi partilerin erkek egemen yapısı", Türkiye'de kadınların siyasal temsilinin önündeki en önemli engeller arasında sıralanıyor.

Çalışma hayatında ayrımcılık

Türkiye'de kadınların işgücü piyasasına erkeklerle eşit bir biçimde katılamadığını belirten rapora göre, "içselleştiren kalıp yargılar, kadına yönelik ayrımcılığın fark edilmesini" de engelliyor.

Raporda, 2003'te çıkartılan İş Kanunu'na rağmen yasal düzenlemelerde kadınların dikkate alınmadığı belirtiliyor. Kadının istihdamını artırmaya yönelik bir istihdam politikası oluşturulması, kadınlar lehine geçici özel önlemler alınması, kredi borçlanma ve sigorta konularında pozitif ayrımcılık uygulanması, Tarım İş Yasası'nın çıkartılması öneriliyor.

Namus cinayetleri: 4 yılda 54 kadın öldürüldü

Uçan Süpürge'nin Gölge Raporu'nda, Türkiye'de kadınların öldürüldüğü, intihara zorlandığı ve tecavüze uğradıkları belirtiliyor. Rapor, namus cinayetlerine de dikkat çekiyor ve 2000-2004 yılları arasında basına yansıyan namus cinayeti kurbanı kadınların sayısının 54'e ulaştığı vurgulanıyor.

Türkiye'deki kadın sığınma evlerinin azlığına dikkat çeken raporda, yılda en az 3 sığınma evinin açılması gerektiği; kadına yönelik şiddetle mücadele ulusal eylem planına ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor.

Rapor, ensest ilişkinin yasalarda suç sayılması gerektiğini ifade ediyor; kadına yönelik şiddetin kadın-erkek eşitsizliğinden kaynaklandığını belirtiyor. Bekaret testlerinin yasaklanması uyarısında bulunan kadınlar, eşcinsellere yönelik ayrımcılığın da suç sayılmasını istiyorlar.

Erken yaşta, nikahsız evlilik

Raporda, Türkiye'de ataerkil aile düzeni ve kalıplaşmış cinsiyet rollerinin kadına yönelik; aile yapısındaki bölgesel farklılıkların ise kadınlar arasında ayrımcılığa yol açtığı belirtiliyor.

"Türkiye'de aile kurumunun dokunulmazlığı, kadınların daha iyi bir hayat sürmesine engel olan ayrımcı davranışların meşrulaşmasına ve adetler şeklinde gelenekselleşmesine ortam hazırlamaktadır. Kadın ve aile ile ilişkili konularda gelenekçiliğe aşırı vurgu yapılarak, özel alanda dindarlık ve muhafazakarlık sürdürülmekte ve kadınlar tarafından da taşınmaktadır" denilen raporda, eşit haklara yönelik en önemli engeller, şöyle sıralanıyor:

"Gelenek, töre ve dini anlayışlar; ataerkil aile düzeni; kalıplaşmış cinsiyet rolleri; eğitimsizlik; ekonomik bağımlılık."

Raporda, bu engellerin ortadan kaldırılabilmesi için kararlı bir devlet politikasına ve bu politikayı uygulama iradesine ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor.

Raporda, eğitimde, medyada ve kadın sağlığı alanında kadına yönelik ayrımcı uygulamalara ve bunların ortadan kaldırılmasında devletin sorumluluğuna da dikkat çekiliyor. (BB)
Old 28-01-2005, 00:34   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Üniversite Mezunu Daha Çok Dövüyor

Üniversite Mezunu Daha Çok Dövüyor

Prof. Dr. Şahika Yüksel, "Üniversite mezunu erkeklerin yüzde 24'ü, hiç eğitim almayanların ise yüzde 2'si eşlerini dövüyor. Genellikle şiddet, evliliğin ilk 14 ayında kendini gösteriyor. Kadınların 3'te 2'si ayda en az bir kez şiddete maruz kalıyor" dedi.



--------------------------------------------------------------------------------
Milliyet
18/01/2005 Kerem KURUL
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Edirne) - İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, kadınlara uygulanan şiddetin eğitim düzeyiyle ilişkisi olmadığını belirterek, "Üniversite mezunlarının yüzde 24'ü kadınlara şiddet uygularken, bu oran hiç eğitim almamışlarda yüzde 2'lerde kalıyor. Ekonomik yokluklar ve ataerkil toplum yapımız, kadınlara uygulanan şiddeti tetikliyor" dedi.

"Aile içi şiddet" konulu konferansa katılan Yüksel, alkol kullanan, aşırı kıskanç, kumar oynayan ve başka kadınlarla ilişkisi olan erkeklerin, kadınlara şiddet uygulamaya daha eğilimli olduklarını kaydetti.

Balayında bile şiddet var

Balayında bile şiddet uygulayan erkekler olduğunu ifade eden Yüksel, şunları söyledi: "Genellikle şiddet, evliliğin ilk 14 ayında kendini gösterir. Kadınların 3'te 2'si ayda en az bir kez şiddete maruz kalıyor. Erkeklerin 3'te 1'i sopa, kemer gibi aletlerle dövüyor. Şiddet tanımına, namus cinayetleri, cinsel şiddet, zorla çalıştırma ve duygusal şiddet de giriyor." (BB)
.....
.....
Old 13-02-2005, 00:51   #6
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Valiler de şiddete dokunacak



İstanbul'dan sonra İzmir Valiliği de kadın sağlığı, hukuku ve haklarıyla ilgili çalışma yürüten sivil toplum kuruluşlarıyla aile içi şiddeti masaya yatırıyor

Çok sayıda sivil toplum örgütü ve kadın kuruluşları temsilcilerini geçtimiz yıl içinde biraraya getiren İstanbul Valiliği bir yandan SHÇEK'e ait kadın konukevlerinin işleyiş ve yapısal sorunlarını mercek altına alırken bir yandan da kadına yönelik şiddete karşı Hükümet dışı kuruluşlar ve kadın örgütleriyle birlikte 'acil müdahale birimleri' oluşturulması için çalışmalar yapıyor.
İstanbul Valisi Muammer Güler, Türkiye'nin; kadınların toplumun etkin, saygın ve yaratıcılıkları ile vazgeçilmez üyesi oldukları gerçeğini pek çok batı ülkesinden önce uluslararası belgelere imza atarak kabul ettiğini hatırlatarak 'Buna karşın toplumsal hayatımızda kadının yeri ve toplumsal rolü ile ilgili aşılması gereken bazı önyargılar, aile içi şiddet ve zaman zaman yaşanan töre cinayetleri gibi, ulusumuzun çağdaşlık hedefi ile örtüşmeyen sorunlar bulunmaktadır' dedi. Vali Güler, kadına yönelik şiddet ve namus cinayetlerini önleme konusunda Valilik ve kadın kuruluşlarını temsilen kadına yönelik şiddete karşı çalışacak kalıcı bir eşgüdüm kurulunun oluşturulması için SHÇEK ile işbirliği yapılacağını söyledi. İstanbul Valiği İnsan Hakları İl Masası Başkanı Av. Vildan Yirmibeşoğlu'nun çabalarıyla geçtiğimiz aylarda oluşturulan Kadının Statüs' Birimi, aile içi şiddetle mücadelede şu önerileri geliştirdi:

' İstanbul Valiliği ve kadın kuruluşlarını temsilen Kadına yönelik şiddete karşı çalışacak kalıcı bir eşgüdüm kurulu oluşturulmalıdır.
' Bu eşgüdüm kurulu'ndaki çeşitli kuruluş temsilcilerine SHÇEK ve kadın STK'larla işbirliği içinde meslek içi eğitim verilmelidir.
' SHÇEK Genel Müdürlüğü'ne 183 Alo Şiddet hattının 24 saat etkin biçimde kullanılması için öneri götürülmelidir.
' Aile içi şiddet mağdurları için emniyet, hastane, sığınak, baro, kadın danışma merkezi vb. Acil Müdahale Birimleri oluşturulmalıdır.
' Şiddete uğrayan kadınların ilk başvurdukları sağlık ocakları, hastaneler, jandarma ve polis karakollarındaki muhataplara, şiddet ve buna ilişkin 4320 sayılı Aileyi Koruma Yazası, Medeni Yasa ve TCK ile ilgili eğitim verilmelidir.
' SHÇEK kadınkonukevlerine kabul kriterleri kolaylaştırılmalıdır. Aile içi şiddet mağduru kadınlardan rapor ve kanıt istenmesi, ikametgah sorunu gibi bürokratik işlemler asgariye indirilmelidir.
' Polis radyosu ve TRT'de şiddetle ilgili programlar yapılmalıdır.
' 4320 Sayılı Aileyi koruma Yasası'nın uygulanması ve mağdura haklarının yazılı-sözlü anlatılması sağlanmalıdır.'
İZMİR VALİLİĞİ'NDE KOMİTE OLUŞUYOR
Öteyandan İzmir Valiliği'nde de kadın haklarıyla ilgili çalışma yürüten çeşitli sivil toplum örgütlerinden gelen talep üzerine İnsan Hakları İl Kurulu bünyesi'nde 'aile içi şiddet ve sığınma evleriyle ilgili çalışma yapacak komite oluşturulması kararlaştırıldı. İzmir Vali Yardımcısı Güneş , makamında kabul ettiği YG 21 Aile İçi Şiddet ve Sığınmaevi Grubu, Bağımsız Kadın İnsiyatifi, EKDAV, Uluslararası Af Örgütü, Karşıyaka Kadın Danışma Merkezi, Bağımsız Kadın Dayanışma Gurubu, Günışığı KDM temsilcileri ile görüşerek, soruna dönük çözüm önerilerini dinledi ve bu örgütlerin kendi aralarında seçecek 5 kişilik bir komite oluşturmasını istedi

Kazete
Old 27-02-2005, 00:56   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Sünnetine Karşı Kampanya

Kadın Sünnetine Karşı Kampanya

Nijer'de bölgeden bölgeye değişmekle birlikte her üç kadından biri sünnet ediliyor. UNICEF işbirliği ile yürütülen kampanyalar ve yasal değişiklerle, dört bölgede bu gelenek yasaklandı. Sünnet, hastalıklara ve travmaya yol açıyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
11/02/2005
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Nijer) - Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Nijer'de hala binlerce kızın sünnet edildiğini fakat geçtiğimiz yıllarda sürdürülen kampanyalar ve yapılan yasal değişikliklerle bir miktar gelişme sağlandığını açıkladı.

UNICEF Nijer bürosundan Natalie Fol, yapılan çalışmaların bölgeden bölgeye değişmekle birlikte Nijerli kadınların yüzde 5 ila 30'unun sünnet edilmiş olduğunu söyledi.

Tillaberi ve Diffa bölgelerinde her üç kadından biri bu geleneğin mağduru.

Fol, kadınların anestezi ve steril malzemenin yokluğunda sünnet edilmesinin acı, travma ve HIV/AIDS'e yakalanma riskini arttırmasının yanı sıra adet ve doğum problemleri gibi uzun vadeli sorunlara da yol açtığını belirtti.

UNICEF ülkede medya, dini liderler ve kamu görevlileri ile birlikte duyarlılık yaratma kampanyaları yürütüyor.

Yakın zaman önce de yasal değişiklik yapılarak kadınların sünnet edilmesi yasaklandı.

Bu değişikliklerin sonucunda geçtiğimiz yıl Komba ve dört diğer bölgede uygulamalar durdu. Bir zamanlar tabu olan konu okullarda, hastanelerde ve hükümet düzeyinde tartışılabilir hale geldi. (EÜ/BB)
.....
.....
Old 11-04-2005, 23:09   #8
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Alo, kurtarın beni


İstanbul'dan sonra Tunceli'de de açılan Alo 183 Kadın ve Çocuk Sosyal Hizmet Hattı, aile içi veya dışı ihmal ve istismara uğramış kadın, çocuk, yaşlı ve özürlülere ücretsiz olarak yardım hizmeti verecek



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
04/04/2005 Hüsniye KARAKOYUN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Tunceli) - 2002 yılının eylül ayında İstanbul Valiliği bünyesinde kurulan Alo 183 Kadın ve Çocuk Sosyal Hizmet Hattı Türkiye genelinde yaygınlaştırılıyor. İlk olarak 20 ilde daha kullanıma giren hizmet hattı, Tunceli'de de çalışmaya başladı.

Ankara'daki Behice Eren Çocuk ve Gençlik Merkezi'nde oluşturulan Danışma Hattı'nda, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişimcisi ve psikologdan oluşan 4 meslek elemanı, haftada 7 gün 24 saat süreyle başvuruda bulunanların sorunlarının çözümü için yol gösterici görevini üstlenecek ve bulunduğu bölgedeki ilgili kuruluşa yönlendirecek.

Alo 183 hattı, aile içi veya aile dışı ihmal ve istismara uğramış kadın, çocuk, yaşlı ve özürlülerin bizzat kendileri yada çevresindeki kişiler tarafından acil durumlarda yardım istemek üzere ücretsiz olarak aranabilir.

Tunceli'deki uygulamayla ilgili bilgi veren Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü görevlisi Betül Yüksel, Alo 183'ün henüz yeterince bilinmediğini, fakat önümüzdeki günlerde yapacakları tanıtım çalışmalarıyla bu hizmeti duyurmayı amaçladıklarını söyledi.

Şu anda Tunceli'de Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bünyesinde 1 erkek 2 bayan toplam 3 sosyal hizmet uzmanının görevlendirildiğini ifade eden Yüksel, şiddete uğrayan kadın ve çocukların kendilerine başvurmaları ya da 183'ü aramaları halinde koruma altına alınacaklarını söyledi. Sosyal Hizmet Uzmanı Yüksel, 183 numaralı telefon arandıktan sonraki işleyiş hakkında şu bilgileri verdi:

Öğretmenler dikkatli olmalı

"Şiddet veya istismara uğrayan biri bu numarayı aradığında Ankara'daki merkezimizdeki kişi tarafından kendisine ne yapılabileceğine dair bilgi veriliyor. Şayet arayan kişinin durumu aciliyet arzediyorsa, bizi arıyorlar. Hangi saatte olursa olsun gidip o kişiyi bulunduğu yerden alıyoruz ve en kısa sürede belli illerdeki merkezlerimize ulaştırıyoruz. Müracaatçıların yerleri kesinlikle gizli tutulur."

Sosyal Hizmet Uzmanı, özellikle öğretmenlerden, bu yönde öğrencilerinde gözlemledikleri bir durum olduğunu anladıklarında kendilerine bildirmelerini istedi. Tunceli'nin sosyal ve kültürel yapısının kadınlarla çocukların bu hizmetten yararlanmasını adeta imkansız kıldığını bildiklerini, fakat yine de herkesin bu hattı bilmesinde yarar olduğunu belirtti.

Ayrıca Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından birçok aileye para yardımı yapıldığını söyleyen Yüksel, bunların bir kısmının kendilerinin başvurduğunu, bir kısmının ise yardım dağıtmak için gittiklerinde sosyal hizmet uzmanlarınca tespit edildiğini söyledi.

.....
.....
Old 18-05-2005, 13:24   #9
devran

 
Varsayılan Eşitsizlikler dünyası

Eşitsizlikler dünyası

Dünya Ekonomik Forum'unun (DEF) yayınladığı 'Toplumsal Cinsiyet Uçurumu' raporuna göre hiçbir ülkede kadın-erkek eşitliği yakalanmış değil. Raporda İskandinav ülkeleri eşitsizliğin en az olduğu ülkeler arasında yer alırken, Türkiye sondan ikinci ülke olarak yer aldı.

MHA/FRANKFURT

Dünya Ekonomik Forumu'nun (DEF) 58 ülke "Toplumsal Cinsiyet Uçurumu" raporununda, eşitsizliğin en fazla yaşandığı ülkeler ile en az görülen ülkeleri sıraladı.

Rapora göre, kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin en az görüldüğü ülkeler İskandinav ülkeleri olarak dikkat çekerken, Türkiye sondan ikinci sırada yer aldı.

Forum, ilk beş sırayı alan İsveç, Norveç, İzlanda, Danimarka ve Finlandiya'yı selamladı. Raporda, "Cinsler arası eşitlik kriterlerin tümü kapsamında, en iyi not olan 7 üzerinde sadece 5 Kuzey ülkesi ortalama 5 notunu aldı." denildi.

DEF'in Global Competitiveness Programı direktörü ve ekonomist şefi Augusto Lopez-Claros, "Kuzey ülkelerinin tecrübesi iyi bir referans kaynağıdır" diyerek, "Kuzey ülkelerinin DEF'in dünya planında da ön sıralamada yer almaları bir tesadüf değildir" şeklinde konuştu.

Eşitlik hiçbir yerde yok

Raporda, Avrupa Birliği üyesi kuzey ülkelerinin dışında diğer Avrupa Birliği ülkeleri de ilk 15'te yer alırken, raporda tüm Avrupa ülkeleri için "güzel bir sonuç" belirlemesi yapıldı. Avrupa ülkeleri 7. sırada yer alan Kanada'nın ardında yer alıyor. Buna göre, İngiltere (8), Almanya (9), Fransa (13) ve Hollanda (14) üst sıralarda yer alırken, kadın-erkek eşitliği konusunda Avrupa'nın en kötü ülkeleri İtalya (45) ve Yunanistan (50) olarak dikkat çekiyor.

Forum raporunda "Hiçbir ülke cinsler arası eşitsizliği ortadan kaldırmayı başaramadı" değerlendirmesi yapıldı.

Forumun hazırladığı rapor 5 ilke ile sonuçlandırılıyor: ekonomik katılım (eşit çalışma, eşit ücret), ekonomik fırsatlar (düşük ücretli, vasıfsız işlerle sınırlı olmayan iş pazarına erişim), politik güce giriş (karar organlarında kadınların temsili), eğitime erişim (kadınların ilk, orta ve yüksek öğretimdeki oranları), sağlık ve refah (sağlık hizmetlerinden yararlanma)

Türkiye sondan ikinci

Öte yandan, Forum'un raporunda ABD 17. sırada yer alırken, İsviçre 34, Japonya 38, Brezilya 51, Hindistan 53. sırada yer aldı.

Türkiye ise en sonda yer alan Mısır'dan sonra 57. sıradaki yeri ile, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğinde en kötü ülkelerin başında yer aldı. Türkiye ayrıca, kadınlara sunulan ekonomik fırsatlarda da son sırada. Buna göre, eğitime erişimde 55, politikada 53, sağlıkta ise 50. sırada bulunuyor.

Dünya Ekonomik Forumu raporunda nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan yedi ülke de kadın-erkek eşitsizliğinin en fazla yaşandığı ülkeler olarak gösterildi. Raporda, Bangladeş (39), Malezya (40), Endonezya (46), Ürdün (55), Pakistan (56), Mısır (58) ve Türkiye için "Geleneksel, derin muhafazakar tutum, kadınların kamusal etkisi olan karar verici yapılara girmelerini aşırı derecede zorlaştırıyor" belirlemesinde bulunuldu.

Raporda yer alan 58 ülkenin hepsi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne (CEDAW) taraf olmalarına karşın, çoğunluğunun kadın hakları ile ilgili politikaları benimsemediğine dikkat çekildi.
Old 24-06-2005, 23:19   #10
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Batman'da Kadınlar "Hala" İntihar Ediyor
Vali Ala OHAL'in bitmesiyle intiharların azaldığını iddia ederken, yazar Müjgan Halis, yerel medyanın haberlere "sansür" uyguladığını söylüyor: "Topluma ne kadar yukardan bakılırsa bakılsın, Batmanlı olmaktan vazgeçilemiyor. Kadınlar ölüyor" diyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
21/06/2005 Ayşe DURUKAN aysedurukan@yahoo.com
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Batman eski Baro Başkanı Sabih Ataç, "Batman'da kadın, köyden kente göç ettiğinde, kendisini katı inanç kümesi kalıpları içersinde buluyor. Aileler zaten istemeden geldikleri kentte erozyona uğramamak için kendilerini daha da kapatıyorlar. Bu da en çok kadını etkiliyordu. Bir yandan töre ve din baskısı, öte yandan terör kadını intihara sürüklüyordu" diyor.

OHAL gitti, intihar bitti!

Aynı doğrultudaki başka bir görüş de, Batman Valisi Efkan Ala 'dan geldi.

Yeni Şafak gazetesi'nin 16 Haziran tarihli sayısında, Abdullah Muradoğlu 'nun, "Faili Meçhul Cinayetler ve İntiharlar Kenti"başlıklı yazı dizisine konuşan vali, kadın intiharlarının azalmasını Olağanüstü Hal'e (OHAL) bağlıyor:

"İntihar oranı 1999 ve öncesinde Türkiye ortalamasının üç katına çıkmış, sonraki yıllarda Türkiye ortalamasının altına düşmüştür. Batman'daki intihar vakalarının diğer illerden çok fazlaymış gibi bir imajla sunulması doğru değil. OHAL'le intiharlar azalsa bile, diğer OHAL uygulanan illerde neden yok. Batman'daki intiharların birkaç boyutu var"

Gelinlik seçti, sonra intihar etti

"Batman'da Kadınlar Ölüyor" adlı kitabın yazarı gazeteci Müjgan Halis 'e göreyse, kadın intiharlarında bir değişiklik yok ve intiharlar hala sürüyor:

"İntiharların azaldığına katılmıyorum. Onu söyleyenler ne kadar aydın olurlarsa olsunlar, topluma ne kadar yukarıdan bakarlarsa baksınlar Batmanlı olmaktan vazgeçemiyorlar. Son bir kaç ayda kaynaklarımdan gelen intihar haberlerini biliyorum. Bizi çözüm mercii gibi görerek bilgi veriyorlar. Çok yakın bir arkadaşımın kızı, kendisine gelinlik seçtikten iki gün sonra, Hasankeyf'de intihar etti. Görünürde bir sorun yoktu".

Vali Efkan Ala, idarenin yapabileceği her şeyin yapıldığını, aile danışma merkezleri ve psikologların devrede olduğunu söylerken, Müjgan Halis "Ne oldu da intiharlar bitti? Benim bildiğim bu anlamda ciddi bir çözüm yok. Geliştirilmiş bir proje yok. Batman da doğru dürüst bir sosyal bilimci ve psikiyatr yok. Olsa bile o kadınlara ulaşma şansları yok" diyor.

Batman sokakları kadına hala yasak

Müjgan Halis'e göre, faili meçhul cinayetlerle ve kadın intiharlarıyla anılmak Batmanlıyı rahatsız ediyor ve Batman üzerindeki bu lekenin silinmesini istiyor.

Tüm entelektüel birikimlerine karşın Batmanlılar, kadın intiharlarını yadsımaktan yanalar. Halis, kadın intiharların azalmasına ilişkin gösterilen nedenlerin yeterli olmadığı kanısında:

"Bir zamanlar faili meçhullerin başkenti olarak ve kadın intiharlarıyla anılan Batman'da birden intiharlar durdu. Böyle bir söylemin doğru olduğunu sanmıyorum. Köyden kente gelenlerin uyumsuzluğunun hala sürdüğünü düşünüyorum. Feodalizm hala var. Batman sokakları 20 yıl önce de kadına yasaktı, hala yasak. Dinsel baskı hala var. Dinin etkinliğinin azalttığını söylemek doğru değil."

Dini baskı grupları legalleşti

Eski Batman Baro Başkanı Sabih Ataç, şehir dokusuyla sağlanan uyuma gönderme yaparken, "Hizbullah terörünün sona erdi. Bu da dini baskı gruplarının legal siyaset alanına soktu ve Batman islami dernekler çoğaldı. Kadın üzerindeki baskı hafiflettiğinden, intihar olayları da azaldı" yorumunu yapıyor.

Müjgan Halis, bu saptamanın da genelleştirilemeyeceğini belirterek, "İntiharlar, son 4-5 yılın ürünü. Hizbullah'ın yoğun olduğu dönemde intiharlar yoktu. Hizbullah terörünün bittiği nokta intiharlar başladı" diyor.

İntiharların azaldı gibi görünmesinin ana nedeni olarak, konulan yasağı gösteriyor Müjgan Halis:

"İntiharların başladığı ilk günlerde Valilik tarafından, intihar haberlerine sansür konuldu. Valilik yasakladı. Bir de batman da, çok kuvvetli bir yerel medya var. 11 kadar sanıyorum gazete çıkıyor.Sansürden sonra İntihar haberleri yapmamaya başladılar. Yapıyorlarsa da ulusal medya kullanmıyor. Önemsemiyor. Tabii Batmanlı gazetecilerin oto sansürünü gözden uzak tutmamak gerek."

İntihar savaş sonrası sendromudur

Müjgan Halis'e göre, intihar olayları, toplumsal bir olayın ardı sıra gelen bir sonuç. Psikiyatri de, savaş sonrasi semptomlarından biri de "intihar" olarak gösterilir diyor Halis:

"Zaten savaş sonrasında intiharların yaygın olduğu üzerine bir söylem vardır. Savaşta yakınlarını kaybeden, bizzat kendileri savaşa katılanların hayallerinin gerçekleşmemesine dayandırılır. Batman göz önüne alındığında, kadın intiharlarını, 15-20 yıllık çatışma ortamından, umutların, gerçek hayatla çakışmamasından doğan umutsuzluğa bağlıyorum"

İntihar, baskıdan kurtuluş mu?

Faili meçhul cinayetler ve kadın intiharlarıyla öne çıkan Batman, Türkiye illeri içinde en fazla göç alan illerden biri. Köyden kente göç kadar, çevre illerden de göç alan Batman'da etnik ve dini nedenlerle kimlik bunalımı yaşayan gençler bir yalnızlık içine itiliyor.

Görünürde bir neden olmasa da, kadın cinselliği üzerine kurulu olan şiddetin verdiği tepki, "intihar" oluyor. Yaşları 13 ile 24 arasında değişen intihar eden genç kız ve kadınların "kurtuluşu" intihar da bulması da bu ülkenin bir gerçekliği oluyor.(AD)
Old 01-07-2005, 19:50   #11
Merhaba

 
Varsayılan Türkiye Birinci Oldu...

Türkiye aile içi şiddette birinci ...

Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, aile içinde fiziksel şiddetin boyutları oldukça büyük. Araştırmalara göre, Türk kadınlarının yüzde 57’si fiziksel, yüzde 47’si cinsel şiddete maruz kalıyor, yüzde 8’i ise tecavüze uğruyor.


NTV-MSNBC

Güncelleme: 06:55 ET 01 Temmuz 2005 Cuma-İZMİR

Worldwatch Institute tarafından 2002 yılında 50 ülkeden kadınlar üzerinde yapılan araştırmaya göre en fazla şiddete uğrayanlar yüzde 58’le Türk kadınları. Türkiye’yi yüzde 47’yle Bangladeş, yüzde 45’le Etyopya , yüzde 40’la Hindistan, yüzde 34’le Mısır izliyor.



Ege Üniversitesi’nde “Türkiye’de Üreme Sağlığı Programı ve Cinsiyete Dayalı Şiddet ve Şiddetin Üreme Sağlığına İlişkin Araştırma” kapsamında hizmet içi eğitim programı başladı.

Farklı meslek gruplarından uzmanların eğitim gördüğü programda ilginç veriler de sunuldu.

Worldwatch Institute tarafından 2002 yılında 50 ülkeden kadınlar üzerinde yapılan araştırmaya göre en fazla şiddete uğrayanlar yüzde 58’le Türk kadınları. Türkiye’yi yüzde 47’yle Bangladeş, yüzde 45’le Etyopya , yüzde 40’la Hindistan, yüzde 34’le Mısır izliyor.

Türkiye’de 12 ilde 4 bin aileyle yapılan bir başka araştırmada ise bu rakamlar doğrulanıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’deki ailelerin yüzde 34’ünde aile içi şiddet yaşanıyor.

Hizmet içi eğitim danışmanı, Marmara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Eğitim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Polat Türkiye’deki aile içi şiddet durumunu şöyle açıkladı;

“Kadınların, özellikle cinsel şiddete maruz kalanların yaşadıklarını söylemeye çekindiklerini, korktuklarından dolayı bu konuda konuşmak istemediğini biliyoruz, buna rağmen yüzde 70’lere yüzde 80’lere varan bir fiziksel şiddetten bahsetmek mümkün, bununla birlikte yüzde 25 oranında cinsel şiddet yaşanıyor. yani her 4 kadından biri cinsel şiddete maruz kalıyor. Bunlar son derece büyük oranlar. Aynı zamanda durumun vahimliğini ortaya koyan ayrıca Worldwatch Institute diye uluslararası bir örgütün çalışması var. Bu çalışmada yapılan araştırma Türkiye’de kadının gördüğü aile içi şiddetin yüzde 58’lere vardığını görüyoruz. Üstelik Türkiye bu konuda dünyada bir numara.”


EĞİTİMLİ KADINLAR DA ŞİDDETE MARUZ KALIYOR

Özellikle çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetle ilgili çalışmaları bulunan Oğuz Polat, sanıldığı gibi yalnızca düşük sosyo ekonomik sınıflardan kadınların değil, ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınların da şiddet gördüğünü belirtti.

Oğuz Polat; “Erkek egemen bir toplumdan geçişi ya da demokratik yaşamı sürdürebilme gibi bir geleneğimizin olmaması gibi sebeplerden dolayı, şiddetin yoğun olması eğitimin yüksek olmasına rağmen sürüyor. Yani eğitimi yüksek bir kadın da yine eğitimi yüksek kocasından dayak yiyebiliyor, şiddet görebiliyor” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yemişçigil, pek çok kadının kendilerine “ben şiddet görüyorum” diyerek başvurmadığını, hizmet içi eğitim programının bu anlamda şiddet gören kadınları fark etmek ve yardımcı olabilmek adına da çok önemli bir adım olduğunu dile getirdi.

Yemişçigil; “Bir doktor ya da avukat şiddeti tek başına engelleyemez, şiddet gören kadının sorunlarını çözemez. Şiddet gören kadınla ilk kez görüşen hemşire, doktor, sağlık personeli yada şikayetçi bulunabileceği yerler, sığınabileceği sosyal hizmetler gibi pek çok aşaması var bu işin. Biz bu sebeple pek çok meslek grubundan insanlarla çalışıyoruz” diye konuştu.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan hizmet içi eğitim programı İzmir’den sonra Aydın, Ankara ve Elazığ’da devam edecek.
Old 25-07-2005, 15:11   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Haberleri 2005

Mustafa Bumin'den boşalan Anayasa Mahkemesi başkanlığına Tülay Tuğcu seçildi. Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin ilk kadın başkanı oldu.


Bugün yapılan seçimlerinden ardından gazetecilere açıklamalarda
bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanı Vekili Haşim Kılıç, Tülay Tuğcu'nun 6 oyu alarak, başkanlığa seçildiğini bildirdi. Kılıç, şunları
kaydetti:

"Sizlerin ve kamuoyunun çok yakın ilgisi, mahkemeyi zaman zaman
sıkıntıya soktuysa da demokratik bir süreç olduğundan dolayı
arkadaşlarımız hür vicdanıyla hiçbir baskı ve telkin altında kalmadan kendi vicdanlarında yaptıkları değerlendirme sonucunda böyle bir sonucu hasıl etmişlerdir. Belki biraz zor olmuştur, ama uygun olan bir şekilde Anayasa Mahkemesi başkanlığı için belki problem olan düğüm bugün çözülmüş oluyor. Bu vesileyle yeni başkan seçilen Sayın Tuğcu'ya başarılar diliyorum. ülkemize, devletimize ve mahkememize çok iyi işler yapacağı inancını taşıyorum."

Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin ilk kadın başkanı oldu.

"ÇALIŞMALARIMIZDA BİR DEĞİŞİKLİK OLMAYACAK"


Tuğcu, başkan seçildikten sonra yaptığı açıklamada, başkanlık
seçiminin rutin ve yasal bir işlem olduğunu söyledi.

Tuğcu. çağdaş hukuk kurallarına, insan haklarına ve Atatürk ilke ve
devrimlerine, laik ve demokratik hukuk devletine bağlı olarak
çalışmalarına devam edeceğini belirtti.
Tuğcu, Anayasa Mahkemesi bundan önce nasıl çalıştıysa, aynı şekilde
çalışmaya devam edeceğini bildirdi.
Anayasa Mahkemesi'nin erkek üyelerinin oylarıyla başkan seçildiğini
belirten Tuğcu, bunun da erkek üyelerin ne kadar eşitlikçi ve demokrat
olduğunu gösterdiğini vurguladı.

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI TUĞCU'NUN ÖZGEÇMİŞİ

Tülay Tuğcu'nun özgeçmişi şöyle:

H. Tülay Tuğcu, 1942 yılında Ankara'da doğdu. Tuğcu, ilk ve orta
öğrenimini TED Ankara Koleji'nde tamamladı. Ankara Hukuk
Fakültesi'nden 1965 yılında mezun olan Tuğcu, bir süre serbest
avukatlık yaptı. 1969 yılında Danıştay sınavlarını kazanarak Danıştay
Yardımcısı olarak göreve başlayan Tuğcu, 1974 yılında Amme İdaresi
Enstitüsü'nü bitirdi. 1982 yılında Danıştay Birinci Dairesi Kıdemli
Tetkik Hakimliği'ne getirilen Tuğcu, 1992 yılına kadar bu görevi
yürüttü.

1992 yılında Danıştay üyeliğine seçilerek Altıncı Daire'de göreve
başlayan Tuğcu, 3 yıl burada çalıştıktan sonra Danıştay Onuncu
Dairesi'ne geçerek Anayasa Mahkemesi Üyeliği'ne seçilinceye kadar bu
Daire'de görev yaptı.

Tuğcu, Danıştay Genel Kurulu'nca belirlenen üç aday arasından 9.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 22.12.1999 tarihinde Anayasa
Mahkemesi Üyeliği'ne seçildi.

Tülay Tuğcu'nun seçilme şansı, dört yıllık görev süresini tamamlamadan
emekliye ayrılacak olması nedeniyle de yüksek gösteriliyordu.

"Suçluların İadesi" ve "İdarenin Takdir Hakkının Yüksek Yöneticilerde
Kullanılması" konulu tezleri ve "Verimlilik" konulu çevirisi bulunan
Tuğcu, evli ve iki çocuk annesi.

(Hürriyetim)
Old 27-07-2005, 12:53   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kocadan kaçıp bir köy kurdular


Kenya'daki 'sığınma köyü'nde 48 kadın turistlere takı satarak para kazanıyor.



LONDRA - Kenya'da sadece kadınların yaşadığı bir köy var. Ancak eşlerinin kötü
muamelesinden bıkıp evi terk eden kadınların kurduğu köyde erkek tacizi eksik
olmuyor.
Eşlerinin davranışlarından dolayı evlerini terk edip, 1990 yılında Umoja köyünü
kuran 15 kadın, bu hareketleriyle geleneksel Afrika ataerkilliğini kırdı. O
tarihten bu yana genişleyen Umoja köyünün şimdiki nüfusu 48. Kadınlar
geçimlerini, kabileleri Samburu'ya has olan parlak boncuklardan yaptıkları
kolyeleri turistlere satarak sağlıyor. Ancak yaptıkları 'devrim', kendilerine en
yakın kasaba olan Archer's Post ahalisinin nefretini uyandırmış. Ceplerinde
paraları olmayan kızgın erkekler, minibüslerle bölgeye gelip turistleri
yakınlardaki Samburu'ya götürüyor ve Umoja'ya uğramamaları konusunda
uyarıyorlar. Köyün çevresindeki çiti atlayan erkekler, kadınları çalılıklara
kaçırıp sopalarla dövüyor ve evlerini ateşe vermekle tehdit ediyorlar. Köyün
kurucularından Rebecca Lolosoli, artık köyde huzurlarının kalmadığını, parasız
erkeklere kazançlarını vermedikleri için erkeklerin kızgın olduğunu söylüyor.
Lolosoli, "Dayak yediğimiz için kaçtık. Şimdi hayatımızı değiştirmeye
çalışıyoruz. Başarılı olduğumuz için tekrar şiddete maruz kalıyoruz." diyor.
Erkekler Umoja'nın elindekilere de göz dikerek, son aylarda defalarca köydeki 10
ineği çalmaya çalışmış... (The Telegraph)

27.07.2005, Radikal
Old 28-07-2005, 10:53   #14
Armağan Konyalı

 
Varsayılan Pakistanlı Kadınların Oy Hakkı Kaldırılıyor

PAKİSTANLI KADINLARIN OY HAKKI KALDIRILIYOR

İSLAMABAD - 'Taliban Pakistan'da kök salıyor' uyarısına koşut olarak ülkenin kuzeybatısında Peştuların yaşadığı Yukarı Dir ve Battagram'da kadınların oy kullanması yasaklandı. 2002'den beri radikal İslamcıların iktidarda olduğu Kuzey Batı Sınır Eyaleti'nde yer alan iki bölgede aşiret liderleri ve siyasi partiler, kadınların ağustostaki yerel seçimlere katılamamaları kararı aldı. Merkezi hükümet bu karara karşı harekete geçerken Seçim Komisyonu da, kadınlar men edilirse seçimlerin iptal edileceğini duyurdu. İnsan hakları örgütleri uyarının işe yaramayacağını belirtiyor. (Reuters, aa)

kaynak : http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=159888
Old 21-09-2005, 19:03   #15
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadına Yönelik Şiddet ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun
Kanunun çıkarılmasının birinci yılında iki ay içinde Türkiye'de 1727 dava açıldı. Ege'deki 564 davadan 476'sı İzmir'de açılırken İstanbul'da 256, Eskişehir'de 149, Elazığ'da 31, Diyarbakır'da 28 dava açıldı. Şiddete başvuranların yüzde 88'i erkekti.



--------------------------------------------------------------------------------
İstanbul Barosu
15/09/2005 Nazan MOROĞLU
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürlüklerini ve onurunu zedeleyen bir eylemdir.

Kadına yönelik şiddet olaylarına işyerinde, sokakta, okulda, gözaltında, savaşta rastlanmaktadır. Ama ne yazık ki kadınlar, en korunduğu yer diye düşünülen "aile içinde" de, hatta daha yaygın bir şekilde şiddete uğramaktadırlar.

Hakaret, tehdit, dayak, aşağılama, cinsel taciz, tecavüz, yaralama hatta öldürme biçimindeki bu gibi eylemler, genellikle erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik sağlaması amacıyla uyguladıkları güç gösterisidir.

"4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun"

Kadına yönelik şiddet konusu ülkemizde 1980'lerde gündeme girmiştir. Toplumun bu konuda duyarlılığının geliştirilmesi için konferanslar, paneller düzenlenmiş ve yapılan çalışmalar sonucu "kadına yönelik şiddet" görünür kılınmıştır.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de aile içi şiddetten en çok kadınlar etkilenmektedirler. Toplumun yarısını oluşturan kadınların büyük bir bölümünün şiddete uğraması, Anayasamızda toplumun temeli olduğu kabul edilen ailenin dolayısıyla giderek toplum yapısının bozulmasına neden olmaktadır.

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre ailelerin yüzde 34'ünde fiziksel şiddet, yüzde 53'ünde sözlü şiddetin uygulandığı ve ev içi şiddetin yoğun olarak yaşandığı açıklanmıştır.

Uluslararası hukuk alanda yaşanan gelişmeler ve ailenin korunmasını güvence altına alan Anayasa'nın 41. maddesi de göz önünde tutularak, bu tür olumsuzlukların önüne geçebilmek için iç hukukumuz açısından çok önem taşıyan özel bir yasanın çıkarılması sağlanmıştır.

14 Ocak 1998 tarihinde "4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun" kabul edilerek bu önemli adım atılmıştır.

Yasanın adı her ne kadar "Ailenin Korunması" ise de içeriğinde esas itibariyle kadının şiddetten korunması amaçlanmış olduğu görülmektedir. Bu nedenle de hakimin hükmedeceği tedbirler sayılırken Kanunda görüldüğü gibi, bu tedbirler "kusurlu eş" açısından düzenlenmiştir.

Yasanın getirdiklerine kısaca değinecek olursak;

Aile içi şiddete maruz kalan eşin veya aile bireylerinden birinin ya da olaya tanık olan 3. bir kişinin başvurusu veya Cumhuriyet Savcılığının bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi resen (kendiliğinden) olayın niteliklerini göz önünde bulundurarak Kanunda yazılı tedbirlerin birine, birkaçına veya hepsine birden hükmeder. Bu tedbirler:

Kusurlu eşin;

a) şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,

b) müşterek evden uzaklaştırılması, evin (aile konutunun) şiddete uğrayan eşe ve çocuklarına tahsis edilmesi, şiddet uygulayan eşin eve yaklaşmaması,

c) ev eşyalarına zarar vermemesi,

d) aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,

e) varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,

f) alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta gelmemesi,

Hakim bu tedbirlere en çok 6 ay süre için hükmedebilir.

Kusurlu eşe, kararda hükmolunan tedbirlere uymazsa tutuklanacağı ve tedbir süresinin hapis cezasına dönüşeceği ihtar edilir.

Hakim, şiddete uğrayanın yaşam düzeyine uygun bir tedbir nafakasına da hükmeder.

Başvurular harca tabi değildir.

Koruma kararının bir örneği Aile Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Savcılık kararın uygulanmasını zabıta (ve gerektiğinde psikolog, sosyal çalışmacı gibi uzman kişiler) aracılığıyla izler. Kusurlu eşin karara uymaması halinde, zabıta mağdurun şikayetine gerek kalmaksızın evrakı resen Savcılığa iletir.

Savcı da karara uymayan kusurlu eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar.

Yasanın Uygulanması

Kanun yürürlüğe girdikten sonra, şiddete uğrayan bir kadının İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu'na başvurması üzerine, kendisine yardımcı olunmuş ve bir üyemiz aracılığıyla bu Kanun çerçevesinde ilk davayı açılmıştır.

Yasanın uygulanmasında karşılaşılan ilk zorluk, hakimin tedbir kararını derhal vermesini sağlamak konusunda olmuştur. "Tedbir Kararının Derhal Verilmesi" gerekir, bu husus Yasanın Gerekçesinde de önemle vurgulanmıştır:

"Aile Mahkemesi, mağdurun tekrar şiddete uğrama ihtimalini göz önüne alarak, başvurunun hemen ardından tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir" denilmiştir.

Uygulamada tedbir başvurusu üzerine mahkemenin acilen karar vermemesi, duruşma günü vererek tedbir kararını bir süre sonra vermesi gibi aksaklıklar söz konusu olmaktadır, ancak bu durum Yasanın gerekçesine ve amacına aykırıdır. Zira şiddete uğrayanın mahkemeye başvurusu da yeni bir şiddet sebebi olabilecektir.

Uygulamadaki bu gibi yanlışlardan dönülerek, usulüne uygun başvurusu ve özellikle doktor raporu bulunan olaylarda hakim derhal tedbiri vermelidir.

Ayrıca, uygulamada en çok şikayet edilen diğer bir konu, şiddete uğrayan kadınların başvuru sırasında karşılaştıkları zorluklardır.

İlk başvurusunu genellikle karakola yapan kadın, polisin göstereceği olumsuz ve ters davranış karşısında, adeta ikinci kez şiddete uğramış olacaktır. Bu nedenle, özellikle semt karakollarındaki polislerin yasa konusunda bilgilendirilmesi ve bu konuda hizmet içi eğitim verilmesi önem taşımaktadır.

Almanya'da şiddetin önlenmesi konusunda çıkarılmış olan benzer bir yasanın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için; ilkin pilot bölgeler oluşturulmuş ve "şiddet türleri" ve "fiziksel şiddetin kişileri ruhsal açıdan ağır biçimde zedelediği ve giderek bu durumun toplumsal açıdan da olumsuz etkisi olacağı " konularında polis merkezlerinde çalışanlar bilgilendirilmiştir.

"Bize Güvenin - Şiddete Son Verelim" projesiyle polislerin şiddete uğrayanlara duyarlı davranmalarının sağlanmasına çalışılan bu bölgelerde (Polizeipraesidium Niederbayern) beş yıl sonra yapılan araştırmada aile içi şiddet olaylarının yüzde 30 oranında azalmış olduğu görülmüştür.

Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un, ilk başvuru yeri olan polis karakolunda ve daha sonra mahkemede Yasanın çıkarılış amacına uygun şekilde uygulanması, zaman içinde kuşkusuz kadına yönelik şiddet eylemlerini önleyici, caydırıcı rol oynayacaktır.

Kanunun çıkarılmasının birinci yılında (1.10.1999 - 1.12.1999) iki ay içinde Türkiye genelinde 1727 dava açılmış olması dikkate değerdir. Bu davaların 564'ü Ege Bölgesinde, bunun 476'sı İzmir'de açılmıştır. İstanbul'da 256, Eskişehir'de 149, Elazığ'da 31, Diyarbakır'da ise 28 dava açılmıştır.

İstanbul mahkemelerinde yapılan bir araştırmada 4320 sayılı Kanuna dayanarak açılan davaların yüzde 92'sinde DERHAL tedbir kararı verildiği görülmüştür.

9 Ocak 2003 tarihinde Aile Mahkemelerinin kurulması ile birlikte, 4320 kapsamındaki olayların Aile Mahkemesinde görülecek olması "şiddetin önlenmesi açısından" olumlu bir katkı sağlayacaktır.

Aslında aile içi şiddet, rakamlara yansıyanlardan çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Şiddete uğrayanların ancak yaklaşık yüzde 20'si resmi makamlara başvurmaktadır. yüzde 88 olayda şiddet erkek tarafından uygulanmıştır.

Şiddete maruz kalan kadının neden başvuruda bulunmadığına bakıldığında, ekonomik bakımdan güçsüz olması, bir işte çalışmaması dolayısıyla cesareti olmaması veya iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı endişesi içinde olduğu görülmektedir.

Şiddete uğrayan sessizlik çemberini kırıp, Kanunen kendisine tanınan hakkını kullanmak istediğinde, karakoldan başlayarak mahkemede ve tedbirlerin uygulanması safhasında 4320 sayılı Kanunun getiriliş amacı her zaman göz önünde tutulmalı ve amaca uygun şekilde uygulanmalıdır.

Bazı eksikliklerine rağmen bu Yasanın çıkarılmış olması büyük kazançtır.

Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi için, önlemlerin hukuk alanıyla sınırlı kalması, yasal düzenlemelerin yapılması tabii ki yeterli değildir.

Kanun konusunda bilgilendirme toplantıları yapmada Barolara, bu bilgilerin yaygınlaştırılmasında görsel ve yazılı medyaya, kanunun uygulanmasında adli tıptan, sosyal hizmetlere; polis teşkilatından yargı mekanizmasına kadar herkese görev düşmektedir.

İş Kanunu da "taciz"i önleyecek şekilde değiştirildi

AB'ye uyum açısından İş Kanunu'nda yapılan değişiklikle, 20 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilen İş K. 24. maddesinde "iş yerinde cinsel tacizin" işçinin iş sözleşmesini derhal fesih edebilmesi için haklı neden oluşturduğu kabul edilmiştir. Bu maddeye göre:

İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

MADDE 24.- Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.

Uluslararası hukuk alanında kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalar

Aslında kadına yönelik şiddet yeni bir olgu olmamasına rağmen, bir sorun olarak nitelenmesi ile şiddetin önlenmesi, mağdurun korunması ve şiddet uygulayanın cezalandırılması için yapılan çalışmalar ancak 1970'li yıllardan sonra gündeme gelebilmiştir.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve üye ülkelerin onayına sunulan Uluslararası Sözleşmeler, başta Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Ek İhtiyari Protokol olmak üzere ve daha sonra özellikle"kadına yönelik şiddet" konusunda kabul edilen BM Bildirgesi, devletlerin iç hukuklarında da bu yolda düzenlemeler yapılması açısından yol gösterici olmuştur. Bölgesel Sözleşmeler de bu açıdan önem taşımaktadır.

"Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge"

Uluslararası hukuk açısından kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin ilk önemli belge, 20 Aralık 1993 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen "Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge"dir.

Bütün dünya ülkeleri bu Bildirge'nin kabul edilmesi için, "Kadın Haklarını Çiğnemek İnsan Haklarını Çiğnemektir" sloganıyla yürütülen bir imza kampanyasına destek vermişlerdir.

Dünyanın her yerinde kadınlara karşı uygulanan şiddet konusunda acilen önlem alınması talebiyle açılan bu imza kampanyasında Türkiye koordinasyonunu İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi üstlenmiş ve NGO'larla işbirliği içinde imzaların toplanmasına destek vermiştir.

Kampanyaya katılan ülkeler arasında Türkiye 30 binden fazla imza toplayarak birinci sırayı almıştır.

* "Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge"de, şiddetin önlenmesi, failin cezalandırılması ve şiddete uğrayanın korunması konusunda Devletlere düşen sorumluluklar ve görevler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

* Bildirge'de, devletlerin iç hukuklarında ceza, medeni, idare ve iş hukuku ile ilgili kanunlarında "şiddet uygulayanın cezalandırılması ve kadınların sahip oldukları haklar konusunda bilgilendirilmeleri ve bu konuda NGO'larla işbirliği yapılması" öngörülmüştür.

* Ayrıca, özellikle şiddete uğrayanların güvenliği ve fiziksel ve psikolojik rehabilitasyonu için Hükümet bütçesinde yeterli ödenek ayrılması hususu da önemle vurgulanmıştır. Birleşmiş Milletler uzman kuruluşlarının rolüne de değinilen Bildirge'de kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bilginin yaygınlaştırılmasına ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

Bildirge, hukuki bağlayıcılığa sahip olmadığı halde, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi açısından içerdiği ilke ve kurallar, tüm devletlerce dikkate alınmakta ve yapılan iç hukuk düzenlemelerine dayanak oluşturmaktadır.

Kadınlara Karşı Şiddeti Önleme, Cezalandırma ve Ortadan Kaldırmaya İlişkin İnter Amerikan Sözleşmesi

Bölgesel bir Sözleşme niteliğinde olan "Kadınlara Karşı Şiddeti Önleme, Cezalandırma ve Ortadan Kaldırmaya İlişkin İnter Amerikan Sözleşme"sinde ise şiddet fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddet biçiminde ve üç ayrı kategoride ele alınmıştır.

*Aile içi şiddet:dayak, hakaret, cinsel istismar, evlilik içi tecavüz vb.

*Toplum tarafından uygulanan şiddet: işyerinde, eğitim kurumlarında, sokakta, cinsel taciz, sindirme, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama vb.

*Devlet kaynaklı/ devletin işlediği ya da göz yumduğu şiddet: işkence, göz altında ve silahlı çatışmalarda tecavüz vb.

Hem BM Bildirgesinde hem de İnter Amerikan Sözleşmesinde, özel
ya da kamusal alanda uygulanan kadına yönelik şiddeti önleme, soruşturma ve cezalandırmada, Devletlerin etkin ve kararlı bir politika izlemeleri ve bu yolda gereken özeni göstermeleri konusundaki yükümlülükleri önemle vurgulanmıştır.

Bunun yanında "Devletin veri toplama ve istatistiklere dayalı araştırma yapma görevi" olduğu da belirtilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Avrupa düzeyinde, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi'nde (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde) ve Avrupa Konseyi çerçevesindeki diğer insan hakları belgelerinde "kadının şiddete karşı korunması" bakımından özel bir düzenleme mevcut değildir.

Ancak, kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik özel bir düzenleme olmamakla beraber, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan "işkence yasağı, insanlık dışı ve kötü muamele yasağı ve zorla çalıştırma yasağı" gibi kurallardan hareketle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "BM Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine İlişkin Bildirge"deki ilkelerle ve kurallarla örtüşen kararları olduğunu görüyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları yanında, ayrıca Avrupa Birliği'nde işyerinde cinsel tacizin önlenmesine ilişkin Avrupa Komisyonu Tavsiye kararları ve Daphne Programı'nın kurulması kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda atılmış somut adımlardır.

Başlangıçta Ekonomik Topluluk kurmak amacıyla oluşan günümüzdeki adıyla Avrupa Birliğinde; Avrupa Komisyonu Tavsiye Kararlarında görüldüğü gibi, kadına yönelik şiddet konusu iş yerinde cinsel tacizin önlenmesi çerçevesinde, diğer bir ifadeyle çalışma yaşamı çerçevesinde ele alınmaktadır.

Avrupa Komisyonu'nun "İşyerinde Kadın ve Erkeklerin Onurunun Korunması Hakkında 27.11.1991 tarihli Tavsiye Kararı"nda: 'İşyerinde cinsel nitelikli istenmeyen davranışın üstün veya astın yapmış olması, cinsel tacizin varlığı bakımından bir farklılık yaratmaz' denilerek cinsel tacizin önlenmesi ve mağdurun korunmasında izlenmesi gereken ilke ve yöntemlere yer verilmiştir. Ayrıca cinsel tacizin fiziksel veya sözlü ya da sözsüz şekilde gerçekleşebileceğine de dikkat çekilmiştir.

Avrupa Parlamentosu 1997 yılında aldığı "Avrupa Çapında Kadınlara Karşı Şiddete Sıfır Hoşgörü" başlıklı kararıyla "1999 yılının Avrupa Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Yılı" ilan edilmesini ve bu çerçevede bir kampanyanın başlatılmasını önermiştir.

Bu kararda, üye devletlerin iç hukuklarında özel düzenlemeler yapılması, böylece cinsiyete dayalı şiddete uğramış kişilerin korunması ve cinsel tacizin önlenmesi öngörülmüştür.

Avrupa Parlamentosunun önerisi doğrultusunda yapılan izleme toplantıları sonunda hazırlanan Rapor'da; Avusturya'da aile içi şiddete ilişkin federal bir yasanın çıkarıldığı, İspanya ve Finlandiya'da Ceza Kanunlarına şiddeti cezalandıran kurallar konulduğu, diğer üye ülkelerde de bu yolda çalışmaların sürdüğü belirtilmiştir.

Ayrıca, 1999 yılında kurulan Avrupa Birliği Kadın Hukukçuları Derneği (EWLA) üyeleri ve Avrupa Kadın Lobisi (EWL), Avrupa Antlaşmalarında herhangi bir yasal dayanağı bulunmayan "kadına yönelik şiddet" konusuna, hazırlanmakta olan Avrupa Konvansiyonunda (Convention for the Future of Europa) yer verilmesi için etkinliklerini sürdürüyorlar.

24 Ocak 2000 tarihinde Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu tarafından Daphne Programının kabulü, Avrupa düzeyinde kadına yönelik şiddeti önleme konusunda atılmış olan somut bir adımdır.

Daphne Programı kapsamında "şiddet" en geniş anlamıyla yorumlanmıştır. Buna göre; cinsel taciz, tecavüz, aile içi şiddet, ticari sömürü, kadın ticareti, işyerinde, eğitim kurumlarında tehdit ve sindirme amaçlı konuşmalar, baskılar ve bu gibi davranışlar "cinsiyete dayalı şiddet" olarak kabul edilmiştir.

Avrupa Komisyonunun önerisi üzerine dört yıllık bir Topluluk Programı haline dönüştürülen (1.1.2000 - 31.12.2003) Daphne programına ayrılan bütçe 20 Milyon Euro'dur. Daphne aday ülkelerin projelerine de açılmıştır.

Ancak, Türkiye henüz katılım payını yatırmadığı için bu programdan yararlanamamaktadır. Ama diğer AB ülkelerinin projelerine partner olarak katılabilmesi mümkündür.

Avrupa Birliği'nde çıkarılan son Yönerge'de, Avrupa Birliği Hukuku çerçevesinde ilk kez "cinsel taciz" kavramına yer verildiği görülmektedir. Üye ülkeleri bağlayıcı nitelikte olan Yönerge, 23 Eylül 2002 tarihinde kabul edilerek 5 Ekim 2002'de AB Resmi Gazetesinde yayınlanmıştır. Söz konusu Yönergede:

"İşyerinde cinsel tacizin 'erkek ve kadına eşit davranma ilkesine' aykırı düştüğü ve bu nedenle önlenmesi gerektiği ve bu gibi ayrımcılığın engellenmesi için özellikle işe alınma ve hizmet içi eğitim aşamalarında özen gösterilmesi gerektiği" kabul edilmiştir.

Yeni Yönergede yer alan kuralların üye ülkelerce en geç 5 Ekim 2005 tarihine kadar iç hukuklarına yansıtılması, bu yolda düzenleme yapılması gerekmektedir. Ayrıca, ülkelerin bu konuda idari önlemleri de alması gerektiği belirtilmiştir. (Official Journal L 269, 5/10/2002; No.73; P. 0015-0020).

İç hukuk

AB'ye uyum açısından İş Kanunu'nda yapılan değişiklikle, 20 Mayıs 2003 tarihinde kabul edilen İş K. 24. maddesinde "iş yerinde cinsel tacizin" işçinin iş sözleşmesini derhal fesih edebilmesi için haklı neden oluşturduğu kabul edilmiştir. Bu maddeye göre:

İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

MADDE 24.- Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa. (NM/EK)
Old 05-10-2005, 14:00   #16
devran

 
Varsayılan Burun kesme vahşeti

Burun kesme vahşeti


Özgür CEBE/DİYARBAKIR, (DHA)
Diyarbakır'da 12 yaşındayken kendisini hamile bırakan tecavüzcüsüyle imam nikahı kıyılan ve sokakta gezdiği için burnu kesilen R.G. yaşadığı dehşeti tüm ayrıntılarıyla anlattı.
Henüz 12 yaşındayken kendisine tecavüz ederek hamile bırakan Sabahatttin Gezginci'yle imam nikahıyla evlendirilen ve dışarıda fazla dolaştığı gerekçesiyle ‘İbret olsun’ diye burnu ekmek bıçağıyla kesilen 15 yaşındaki R.G.’yle ilgili ikisi tutuklu 4 sanığın yargılanmasına devam edildi.
Talimatla ifadesi alınan R.G., “Beni fuhuşa zorladılar, karşı çıkınca bana ‘o.....luk yapıyorsun’ diyerek burnumu kestiler. Çok kan akınca burnuma arpa buğday haşlayıp tıktılar. Hepsinden şikayetçimiş” dedi.

3 yıl önce mahalle komşusu Sabahattin Gezginci'nin tecavüzüne uğrayan R.G. hamile kalınca başına gelenleri ailesine anlattı. R.G., 2002 yılında ailesinin baskısı üzerine henüz hamileyken, imam nikahıyla Gezginci'yle evlendirildi.

Gezginci, R.G.'yle evliyken 2003 yılında 7 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz etmekten tutuklanıp cezaevine kondu. Gezginci'nin ailesiyle kalmaya başlayan R.G., dışarda fazla dolaştığı gerekçesiyle geçen 11 martta ‘ibret olsun’ diye burnu ekmek bıçağıyla kesildi.
R.G.'nin bağrışlarını duyan komşularının ihbarı üzerine olay yerine gelen polis, kanlar içindeki kızı hastaneye götürdü. Tedavisi yaptırılan R.G.'nin şikayeti üzerine gözaltına alınan 3 kayınbiraderi ile kayınpederi tutuklanarak cezaevine kondu.

Önceki duruşmalarda ikisi tahliye edilen ve haklarında ‘reşit olmayan mağdureyi zorla ayıkoymak, burnunu kesmek’ suçundan 15'er yıl hapisleri istenen 4 sanıktan tutuklular Feyyat Gezginci, Turan Gezginci'nin hazır bulunduğu Diyarbakır 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya müdahil avukatlar da katıldı. Duruşmada suçu tek başına üstlenen Feyyat Gezginci savunmasında şunları söyledi: “Kardeşim cezaevine girince isteğimiz dışında babasının evine gidiyordu. Birkaç defa getirdik. Sabah çıkıp geç vakitte geliyordu. 3 gün devam edince kendisini takip ettim ve 4 erkekle konuştuğunu gördüm. Eve geldiğinde o kişilerin kim olduğunu sorduğumda bana, ‘Sen karışamazsın’ dedi. Bunun üzerine kendisine tokat attım ve ellerini dizimin altına alıp bıçakla burnunu kestim.”

Can güvenliği nedeniyle duruşmaya çağrılmayan ve talimatla ifadesi alınan R.G. ise, evde uyuduğu sırada sanıkların el ve ayaklarını bağlayıp kendisine tecavüz etmek istediklerini belirterek şöyle konuştu: "Benim O.....luk yaptığımı, çevreye ‘ibret olsun’ diye burnumu keseceklerini söylediler. Beni fuhuş yaparak para kazanmaya zorluyorlardı. Kendilerine kardeşim gibi olduklarını söylediğimde bana, ‘Biz seni alıştırırız’ dediler. Burnum kesilince çok kanama oldu. Kanı durdurmak için arpa ve buğday haşlayarak burnuma tıktılar. Sabahattin bana tecavüz ettiği için kendisiyle evlenmek zorunda kaldım. Kendisi de 7 yaşında bir erkek çocuğuna tecavüz ettiği için 2 yıldır tutukludur. Hepsinden şikayetçiyim.”

Mahkeme heyeti R.G’nin kesilen burnu ve uğradığı fiziksel şiddet nedeniyle Diyarbakır Devlet Hastanesi’nden aldığı iş göremez raporunun istenmesine, sanıkların işledikleri suçun cezasının 5 yıldan fazla olması nedeniyle tutukluluk hallerinin devamına karar verip duruşmayı erteledi.

ISTE AB YOLUNDAKI TURKIYE GERCEGI......
Old 16-10-2005, 18:53   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Güldünya'dan Sonra Şahsenem

Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde tartıştığı karısını silahla ağır yaralayan koca, karısının ölmediğini öğrenince geri döndü. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yoğun bakım ünitesinde tedavi gören Şahsenem'e bu kez ölümüne kurşun yağdırdı

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
10/10/2005
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Diyarbakır) - Güldünya da yaşam mücadelesi verdiği İstanbul'daki hastane odasında erkek kardeşinin kurşunlarından kurtulamamıştı. Tıpkı Şahsenem gibi. Kocası Mehmet Sayan tarafından vurularak ağır yaralanan Şahsenem Sayan, kaldırıldığı hastanede kocasının hastanedeki ikinci saldırısından kurtulamadı.

Olay, Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde meydana geldi. Henüz tartışma nedeni öğrenilemeyen Mehmet Sayan'ın, karısını silahla ağır yaralamasıyla sonuçlandı.

Dicle Üniversitesi (DÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılarak ameliyat edilen Şahsenem Sayan'ın, zemin kattaki Plastik Cerrahi Kliniği'nde tedavi altına alındığı ve anne Saliha Çelik'in de (51) yaşam mücadelesi veren kızının yanında refakatçi olarak kaldığı öğrenildi.

Saldırıdan sonra kaçan ve her yerde aranan Mehmet Sayan'ın, ertesi gün akşam saatlerinde DÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'ne geldiği ve bir gün önce yaraladığı eşi Şahsenem Sayan'ın tedavi gördüğü Plastik Cerrahi Kliğini'ne girerek karısının odasını bulduğu öğrenildi.

Mehmet Sayan, karısına yine tabancayla kurşun yağdırıp öldürdü. Yanında refakatçi olarak kalan annesi Saliha Çelik engel olmaya çalışırken ağır yaralandı.

Mehmet Sayan doğan panikten yararlanıp kaçarken ağır yaralanan kayınvalidesi aynı hastanenin Yoğun Bakım Servisi'nde tedavi altına alındı.

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne gelen Mehmet Sayan, daha önce yaraladığı eşi Şahsenem Sayan'ın tedavi gördüğü plastik cerrahi kliğinine gelişi hastanenin güvenlik kamerası tarafından saniye saniye görüntülendi.

Polis, olaydan sonra kaçan Mehmet Sayan'ın eşkalini güvenlik kamerasından belirleyerek 81 ilin emniyet müdürlüklerine gönderdi.(AD)
Old 18-10-2005, 22:16   #18
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadına uygulanan şiddetin maliyeti de büyük

Kadına uygulanan şiddetin Türkiye’ye maliyeti yıllık 1-7 milyar dolar.

İSTANBUL - Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Hürriyet Gazetesi Aile İçi Şiddete Hayır Kampanyası Organizasyonu,‘Türkiye’de Kadına Karşı Şiddet Kampanyaları’ konusunda TÜYAP Kitap Fuarı’nda bir panel düzenledi. Panelde yeni dönemde gerçekleştirilecek projelerin yanısıra kadına karşı şiddetin maliyeti konusunda da çarpıcı bilgiler verildi.


BM Nüfus Fonu Proje Koordinatörü Meltem Ağduk, Türkiye’de kadınlara uygulanan şiddetin maliyetinin bir yılda yaklaşık 1-7 milyar dolar olduğunu ve bundan sonra şiddetin ekonomik boyutuna daha çok vurgu yapacaklarını söyledi.

10-11 Kasım’da İstanbul’da düzenlenecek ”Aile İçi Şiddet- Dünyadan İyi Örnekler Uluslararası Sempozyumu” ile ilgili bilgi veren Hürriyet Kurumsal İlişkiler Direktörü Temuçin Tüzecan da, sempozyumun dünyada şimdiye kadar yapılmamış bir bilgi değişimi toplantısı olacağını söyledi.



Temuçin Tüzecan: Dünyadaki bütün önemli sivil toplum kuruluşlarından üst düzey yöneticilerin katılacağı BM’nin direktörlerinin katılacağı, şimdiye kadar teyit edilmiş iki bakan var biri İngiltere biri İsveç, konuyla ilgili şirketlerin başkan yardımcılarının katılacağı dünyada şimdiye kadar yapılmamış bilgi değişimi toplantısı olacak. Iki yılda bir belki her yıl yapmayı planlıyoruz.10-11 Kasım’da. Biz sivil toplum kuruluşu, şirket ve BM örgütü olarak İstanbul’u sosyal bir sorunun çözümünde merkez haline getirecek bir girişim başlatıyoruz.



Meltem Ağduk: Bu sempozyumda üç çalıştayımız olacak. Bunlardan iki tanesi; Hollanda ve Kanada’nın tamamen erkeklerle çalışan erkek örgütleri. Ama kadına karşı şiddet konusunda çalışan erkek örgütleri. Bu ikisi de dünyanın en iyi örnekleri. Kurucu üyeleri geliyor bu derneklerin. Ciddi bir deneyim paylaşımı olacak. Türkiye’de ilk kez böyle bir şey yapılacak. Böyle bir program uygulanacak. Bunun için de aslında Hürriyet Gazetesi’ne teşekkür etmek gerekiyor. Dünyada da neredeyse hiç olmayan bir örnek. Özel şirketler kadına karşı şiddet konusunda çalışıyorlar, çeşitli ülkelerde kendi aralarında ittifak kuranlar bile var. Ama bir medya kuruluşunun başından sonuna kadar böyle bir konuyu ele alıp, eğitimlerle, kampanyalarla işin içine girmesi gerçekten ilk örnek.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Proje Koordinatörü Ağduk yürüttükleri kampanyalarla ilgili şu bilgileri verdi:
Biz 30 yıldır Türkiye’de çalışan BM örgütüyüz. Özellikle kadına karşı şiddet son 10 yılda çalışma alanımızın içine girdi. 2004 Kasımından itibaren ‘Kadına Karşı Şiddet Kampanyası’ yürütüyoruz.

Gençler özellikle odak noktamızı oluşturuyorlar. Onları bu işin dinamosu olarak görüyoruz.Bizimki eğitim ayağı olan bir kampanya değil, daha çok farkındalık yaratma, kamuoyunda bilinç yaratma kampanyası. Ve biz biraz daha farklı yerden bakmak istedik. Kadınlara değil de erkeklere odaklanmaya karar verdik kampanyamızda. Türkiye Futbol Federasyonu ile bir ortaklık yaptık ve bütün birinci lig takımlarıyla geçen yıl aralık ayının ilk haftasonu oynanan birinci lig maçlarında tüm takımlar bizim kampanya logomuzu ve sloganımızı içeren tişörtlerle çıktılar sahaya.

Türk Silahlı Kuvvetleri’yle de birlikte bir çalışmamız var. Silah altına alınan genç erkeklere 1 günlük zorunlu eğitim veriyoruz. Bu yıldan itibaren kadınlara karşı şiddetle mücadele ile ilgili bir bölüm de koyduk bu programa. Amacımız erkeklerin bu işin içine katılmasını sağlamak.

Temuçin Tüzecan:
“Aile İçi Şiddete Son Kampanyası” için yaklaşık bir yıl önce yola çıktık. Ve bu projeyi başlatan ekibin lideriyim diyebilirim. 18 ekim’de yola çıktığımızda açıkçası bir pilot projenin bu kadar büyüyeceğini düşünmüyorduk. Bir otobüsle, İstanbul’un dört ilçesinde başladık. İnsanların tepkisinin ne olacağını bilmiyorduk. Mantığımız şuydu: Hürriyet’in büyük bir erişim gücü var. Bu erişim gücünü toplumsal dönüşüm içinde olumlu bir amaç için nasıl kullanabiliriz? Ve Türkiye’de görmezden gelinen özellikle kadına, çocuklara, yaşlılara dönük aile içi şiddetin önlenmesi için biz ne yapabiliriz? Bu düşünceden yola çıktık. Hürriyet’in İcra Kurulu Başkanı, bu konularda duyarlı genç bir kadın,Vuslat Doğan Sabancı’nın yeşil ışık yakmasıyla projeyi başlattık. Nedir bu proje? Öncelikle bizim sorun çözmeyi bilmediğimiz, insanların sorun çözmeyi bilmediği gibi psikolojik bir saptama var. Okullarda öğretilmiyor bu. Geriliyoruz, öfkeleniyoruz ama bir türlü karşımızdaki kişiyle sorunumuzu çatışmadan çözemiyoruz. Bu o kadar zor bir şey değil aslında. Bu bildiğimiz bir takım şeyleri bilmemeye ve unutmaya başlamamızla çözülecek ya da çözüm yolunda ilk adımlar atılabilecek bir şey. Bunu bilmiyordum ben de yeni öğrendim. Ve bir eğitim programı geliştirdik. Geliştirenler 16-17 kişilik bir psikolog ekibi. Bu eğitim programının özü çatışmadan problemi çözebilmek. Bu yaklaşık iki saatlik bir eğitim. Cesaret edenler geliyor. Kendi deneyimleri de sorularak interaktif bir şekilde eğitim veriliyor. Gaziosmanpaşa’da ilk ders verildi. Bugün yaklaşık bir yıl doldu. Bu eğitim şimdi İstanbul’un bütün ilçelerinde veriliyor ve belediyelerle işbirliği içinde veriliyor. Eğitici eğitimlerine başlıyoruz. Gönüllü ordusu oluşturuyoruz. Çünkü psikologların söylediği, özellikle kadınlar aile içi şiddete maruz kaldıklarında polise ya da hukukçulara gitmeden önce ya komşularına ya ablalarına ya annelerine genellikle aile dışında güvendikleri birine aktarıyorlar. Özellikle Türkiye’nin sosyal ortamında bunun böyle olduğunu bütün araştırmalar gösteriyor. 100 civarında gönüllümüz var ve bu gönüllüler Türkiye’nin her yerinde görev yapıyorlar. Ellerinde bizim eğitim kitlerimiz var. Zincirin en altında gençler var. Aile içinde şiddet görenler daha sonra kendi kurdukları ailelerde şiddeti yeniden üretiyorlar. Ve hedefimiz o zinciri ta ilk başından kırmak. Şiddet görmeyen aileler içinde yaşayan gençlerin sağlıklı ilişkiler kurabilmesini sağlamak. Kuşkusuz bizim projemizin bu konuya yüzde yüz deva olmak gibi bir iddiası yok olamaz da. Çünkü dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile bu sorun çözülebilmiş değil.

Bu konu bence en önemli global konu. Çevre konusu kadar önemli global bir konu. Dünyanın her yerinde özellikle kadınları çok büyük baskı altında tutan, cebren baskı altında tutan bir düzen var ve insanların bu düzenin neresinde olduğu çok önemli. İşte biz Hürriyet olarak, kadınları baskı altında tutan, kadınların gelişmesini engelleyen bu düzenin yok edilmesi çabalarına katkı vermek için buradayız. Proje bu. Şimdiye kadar İstanbul’da 16 bin 17 bin kişi bizim otobüsün ön kapısından girip arka kapısından çıktı; yaklaşık iki saatlik eğitimler aldı. Belediye görevlileri eğtildi, doktorlarla, hastanelerle konuşuyoruz. Sandığınızdan çok var bu olay. Sandığınızdan çok farklı toplamsal katmanlarda var. Gaziosmanpaşa’da Gültepe’de var da Nişantaşı’nda yok değil. Gültepe’de kadınlar bununla ilgili konuşabiliyorlar, Nişantaşında’ki kadınlar konuşamıyorlar, utanıyorlar. Çok dehşet verici öykülerle karşılaşıyoruz. Hürriyet olarak Hürriyet gazetecilerinin yararlanacakları bir ‘aile içi şiddet haberleri nasıl yazılır?’ kılavuzumuz da var ve biz bunu diğer gazetelerdeki muhabir arkadaşlara da gönderdik.Yakında küçük bir kitapçık haline getirip web sitemize de koyacağız.

ŞİDDETİN PROFİLİ
Meltem Ağduk: Ekonomi ve yoksulluk bir risk nedeni olmakla birlikte tek neden değil. Baktığımızda kişinin dini, rili, etnik kökeni, sosyo-ekornomik durumu, zenginliği, hiç birşey şiddet görmesini engellemiyor. Kadın hakları konusunda çok gelişmiş olduğunu düşündüğümüz bir ülkeyle Danimarka ile karşılaştıralım ülkemizi. milyon. 5 milyon nüfuslu Danimarka’da her yıl 60 bin kadın hastanelik olacak derecede şiddet görerek hastanelere başvuruyor.

Bütün dünyada 5 kadından biri tecavüze uğruyor. AB ülkelerinde ve Türkiye’de dahil olmak üzere 3 kadından 1’i hayatının belli bir döneminde fiziksel şiddete uğruyor.

Şimdiye kadar şiddet olgusunu kadının insan hakları ihlali olarak gördük. Ama bir yandan da ekonomik tarafına bakalım istiyorum şiddetin. Bu konuda daha fazla çalışması gereken tarafların ilgisini daha fazla çekebiliriz.

Kadına yönelik şiddetin inanılmaz maliyeti var. Sağlık kurumları, hukuk kurumları, polis…Maliyet hesabı yapıldığında iki örnekle açıklamak gerekirse; 20 milyon nüfuslu Avustralya’da kadına karşı şiddetin devlete bir yıllık maliyeti 6.3 milyar dolar. Amerika’da bu rakam neredeyse 13 milyar dolar. Türkiye’de bu rakam henüz hesaplanmış değil. Bir küçük hesap yaptık; bu rakamın 1 -7 milyar dolar arasında değişebileceğini hesapladık. İnanılmaz maliyet. Bu 7 milyar doları yoksulluğun giderilmesinde kullanabiliriz.

Kadına yönelik şiddet, bir yandan da kadınların istihdamdan uzak kalmalarına neden oluyor. Örneğin Hindistan’da şiddete uğrayan kadınlar en az 7 gün işyerinden uzak kalabiliyorlar.

Şimdiye kadar hep sosyal tarafından baktık soruna. Ama biraz ekonomik tarafından da bakmak gerekiyor ki soruna politikacıları da sarsalım, çünkü başka türlü bunun ne kadar önemli bir sorun olduğunu anlamayacaklar.

Temuçin Tüzecan: Geçen Kasım’da yeni Yerel Yönetimler Yasası Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Nüfusu 50 binin üzerinde olan belediyelerin kadın sığınmaevi açma zorunlulukları getirdi. Ancak bu kanunun uygulanabilmesi için yönetmeliklerin çıkarılması gerekiyor. Bu hazırlanmış değil, bir sene geçti. Bu ne demek? Devlet bir yandan Avrupa Birliği istiyor diye kanun çıkartıyor ama bunun uygulanmasını sağlayacak adımı atmayarak hem gaza hem frene aynı anda basıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Ama bizim devlet geleneğimizde gaza ve frene aynı basma denen bir olay var. Bu yüzden de her konuda iki ileri bir geri gidip geliyoruz.

Temuçin Tüzecan: Bir küçük haber daha. Henüz ayrıntılar netleşmedi ama, aile içi şiddetle ilgili yayınları kitaplaştırma gibi bir niyetimiz var. Doğan Kitap’la bunu büyük ihtimalle yapacağız. Hürriyet aile içi şiddet doğan kitap kitaplığı olacak. Ve tabii o sempozyumda sunulacak olan tebliğlere bakmak lazım. Bir ihtimal onları da yayınlayabiliriz. 10- 11 Kasım’da konuşulanlar suya yazılmış olarak kalmayacak, inşallah herkesin satın alıp kütüphanesine koyabileceği ve konuyla ilgilenen herkesin derinlemesine içine girebileceği bir eser haline gelecek.

Yasemin Arpa: Kendi kurum çalışanlarınıza da aynı yönde bir eğitim - aile iç şiddete karşı- veriyor musunuz?
Meltem Ağduk: BM’nin iç eğitimleri sürekli oluyor. Bu konuda da oldu. Zaten çok küçük bir ekibiz, Türkiye’de 10 kişi çalışıyoruz. Ama bizim en temelde yapmaya çalıştığımız şey kendi çalışanımız yanısıra bu konuda en çok söz söyleyen, toplumu yönlendiren medya çalışanlarını eğitmek, onlara destek olmaktı. Yaygın medya değil, yerel medyayla daha çok çalışmamız var. Bine yakın, yerel gazetede çalışan gazetecilere eğitim verdik.

Temuçin Tüzecan: Meşhur üçüncü sayfa haberleri, oradaki dilin nasıl olduğu kuşkusuz çok önemli. O konuda ciddi atılımlar yapmayı sürdüreceğiz. Bu birincisi. İkincisi, şirket içi eğitim henüz yapmadık. Bir kampanya yapacağız.O sırf Hürriyet’te değil, şirketlerde, diyelim fabrikası olan ya da çok sayıda adam çalıştıran iş yerlerinde bunu kurumsal olarak eğitimi yapma ve sürdürülebilir şekilde bunu insane kaynakları politikasının içine sokma gibi bir niyet var. Çünkü herkesin davranmayı öğrenmesi lazım.

CNBC-E
17 Ekim 2005 Pazartesi
Old 21-10-2005, 21:14   #19
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Deniz Gökçe'ye 'eş dövmek'ten ceza


Ekonomist-Yazar Deniz Gökçe, eşi Gülü Leman Gökçe’ye kafa attığı gerekçesiyle 844 YTL para cezasına çarptırıldı. Ertelenen bu ceza, Deniz Gökçe’nin 2 yıl içinde aynı suçu işlemesi halinde yürürlüğe konulacak.



NTV’de Eko-Diyalog programını hazırlayan Deniz Gökçe, geçen Aralık ayında kötü giden evliliklerini konuşmak için Erenköy’deki evlerinde, eşi Gülü Leman Gökçe ile bir araya geldi. Gökçe çifti, arkadaşlarının yanında sert şekilde tartıştılar.



Güllü Leman Gökçe, tartışmanın ardından Deniz Gökçe’nin kendisine, arkadaşlarının gözleri önünde kulaklarından tutarak kafa attığı iddiasıyla dava açtı. Gülü Leman Gökçe, Amerikan Hastanesi’nden aldığı 5 günlük iş göremez raporunu delil olarak mahkemeye sundu. Deniz Gökçe ise eşini dövmediğini, tartışma sırasında sinirlenip Gülü Leman Gökçe’yi ittiği sırada kafasını bir yere vurmuş olabileceğini söyleyerek kendisini savunmuştu.



Kadıköy 3’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nde, 9 aydır görülen davanın karar duruşmasına taraf avukatları katılırken Deniz Gökçe ve Gülü Leman Gökçe gelmedi. ‘Aile efradına kötü muameleden’ hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle açılan davada mahkeme Deniz Gökçe’yi 844 YTL para cezasına çarptırdı. Ancak verilen para cezası sanığın 2 yıl içinde aynı suçu işlemesi durumunda ödeme şartı konularak ertelendi.


21 Ekim 2005 / Cuma
Old 02-11-2005, 23:00   #20
devran

 
Varsayılan Erkekler yargılanacak !...

Erkekler yargılanacak



Emekçi Kadınlar Birliği, şiddete karşı İstanbul merkezli "Kadın Adalet Mahkemesi" kurmaya hazırlanıyor.


Emekçi Kadınlar Birliği (EKB), "Şiddete karşı kadınlar adalet istiyor" sloganıyla ezilen kadınların adaletini somutlaştırmak ve erkek egemen sistemin kadına dönük şiddeti yargılamak konusunda atmadığı ve atamayacağı adımların kadın örgütleri ve kadınlar tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla İstanbul’da merkezi bir "Kadın Adalet Mahkemesi" kurulması önerisini bugün düzenleyeceği basın toplantısıyla açıklayacak.

KADINLAR HER ALANDA ŞİDDET GÖRÜYOR

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye’de her 100 aileden 34’ünde kadına yönelik fiziksel şiddet uygulanıyor, dünyada ise her 4 kadından birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kaydeden EKB’li kadınlar, işçi ve emekçi kadınların hala ucuz işgücü olarak görüldüğünü ve "eşit işe eşit ücret" talebinin karşılanmadığına dikkat çekti. Yoksulluğun en çok kadınları etkilediğini belirten Emekçi Kadınlar Birliği, ev emekçisi kadınların, yemek yapmak, evi temizlemek, çamaşır yıkamak, çocuk bakmak gibi bütün gün yaptığı işler ve harcadığı emeğin görülmediğini, ücretlerine, patronları ve eşleri tarafından el konulduğunu belirtti. Jandarma ve polis karakollarında, cezaevlerinde cinsel tacizden tecavüze kadar cinsel şiddetin her biçimine maruz kaldığına da işaret eden EKB’li kadınlar, sokakta, evde, işte, okulda, cezaevinde, karakolda, otobüste, kafeteryada, yaşamın her alanında cinsel şiddetin mağduru kadınların, kimi zaman bedenini satmaya zorlandığını, kimi zaman da aile meclisi tarafından verilen "namus", "töre" cinayetleriyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekti.

KİTLELERE ULAŞMAK İÇİN

EKB, kadınların "adalet" talebinin, ataerkil sistem tarafından kurulamayacağından yola çıkarak, kadınların şiddete karşı "adalet" talebini öne çıkarmak ve şiddetin yargılanmasının zorunluluğunu geniş kitlelere kabul ettirmek için bu mahkemenin kurulacağını bildirdi.

EKB mahkemenin kuruluş gerekçelerini şöyle sıraladı: "Kadınların ev içinde, sokakta, iş yerinde, gözaltında maruz kaldığı her türlü şiddet biçimine, erkek egemen şiddetin örgütlü duruşuna karşı örgütlü bir karşı duruşu ifade etmek ve aynı zamanda çözüm üretmek için, namus cinayetleri olarak tanımlanan kadın katliamlarına karşı ceza yaptırımlarının dışında, aynı zamanda önleyici tedbirlerin de alınmasını sağlamak için; barınma evleri, iş olanakları gibi kadınların yaşamlarını şiddetten uzak kurabilecekleri alan ve olanakların yaratılması gerekliğinin ortaya konulması ve somut biçimlerinin tartışılması için; kadınlara dönük devlet kaynaklı şiddetin karşısında bir bütün sistemin sorgulanır kılınması için; TCK’daki düzenlemelerin somut sorun ve eksikliklerinin masaya yatırılması için; uluslararası düzlemde savaş ve işgallerde kadına dönük şiddetin özel olarak uygulanmasının tartışılması için; tüm bunların kadınların adalet talebi ile bizzat kadınlar tarafından yargılanır kılınması için."

NASIL ÖRGÜTLENECEK

"Kadın Adalet Mahkemesi’yle, yaşam içerisinde silikleştirilen, boğulan kadına dönük şiddet ve şiddetin cezasızlığı gerçeğini ve bu gerçek karşısında kamuoyunun duyarsızlığını, kanıksamışlığını yargılamak istiyoruz" diyen EKB’li kadınlar, kurulması önerilen Kadın Adalet Mahkemesi’nin nasıl örgütleneceğine ilişkin ise şu bilgileri verdi:

".Kadına yönelik şiddetin (fiziksel, ekonomik, ideolojik) görünür, tartışılır kılınması amacıyla ulusal ve uluslararası düzeyde demokratik kadın örgütlerinin, avukatların, doktorların katılımı sağlanacak.
.Örnek dosyalar üzerinden, gerçek ve profesyonel bir alternatif mahkeme kurgusu içerisinde yargılamalar gerçekleştirilecek.
.Merkezi mahkeme öncesinde her düzeyde tanıtım çalışması gerçekleştirilecek.
.Hazırlanan dosyalar TBMM’ye, Adalet Bakanı’na ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı’na gönderilecek.
.Mahkeme sonuç ve kararları, Avrupa ve Dünya Sosyal Forumu gibi uluslar arası düzeye taşınarak, her yıl bir ülkede "Kadın Adalet Mahkemesi"nin oluşturulması fikri tartışmaya açılacak."

YARGILAMA 25-31 KASIMDA

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde düzenlenecek basın toplantısıyla mahkeme önerisini kamuoyuna ve ilgili örgütlere açıklayacak olan EKB’nin Kadın Adalet Mahkemesi, "Kadına Yönelik Her Türlü Şiddete Karşı Mücadele Haftası" olarak kabul edilen 25-31 Kasım günleri kurulacak.
Old 28-11-2005, 23:12   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadına Şiddet AB'nin Toplumsal Sorunu
Avrupa Kadın Lobisi, Avrupa Komisyonunu ve Konseyini, kadına karşı her türlü şiddetle mücadele etmek için bir Avrupa yasal çerçevesi çizmeye çağırdı. Bu çerçevenin de, göçmen kadınların karşılaştığı birden çok ayrımcılığı içermesi istendi.


---------------------------------

BİA Haber Merkezi
25/11/2005

---------------------------------

BİA (İstanbul) - Avrupa Kadın Lobisi (EWL), 25 Kasım olan "Uluslararası Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü"nde, Avrupa Birliği (AB) ülkelerini, erkek şiddetiyle karşı karşıya olan göçmen kadınların özellikle zor durumlarını dikkate almaya çağırıyor.

"Avrupa, Göçmen Kadınları Şiddetten Korumak İçin Ne Yapıyor?" başlığıyla Avrupa Kadın Lobisi'nin yayınladığı açıklamada, "Kadınlara karşı şiddet yalnızca bir insan hakları ihlali değil, aynı zamanda AB'deki toplumsal sorunlardan biridir" deniliyor.

"Mücadeleye karşın kadının koşulları iyileşmiyor"

Avrupa Kadın Lobisi, "Aile içi şiddet olarak bilinen kişisel ilişkilerdeki şiddet, kadınların beşte birinden fazlasını etkilerken, ne sınıf ne de kültürel sınır tanıyor" saptamasında bulunurken, sürdürülen mücadelelere karşın, göçmen kadınların koşullarının iyileştirilmediğine dikkat çekiliyor.

Açıklamada, "Kadın örgütlerinin, gerek Avrupa Parlamentosu üyelerinin sürekli taleplerine karşın, hâlâ kadına yönelik şiddetle mücadele edecek bir Avrupa yasası yok. Şiddetin sonuçları, yasal ve toplumsal statülerinde güvenceden yoksun olan göçmen kadınlar için özellikle ağır" denildi.

Avrupa Kadın Lobisi'nin (EWL) Başkanı Kirsti Kolhoff ise "Şiddet durumunda, göçmen kadınlar sınırdışı edilme korkusuyla yardım arayamıyorlar" dedi.

Göçmen kadınların özellikle, aile birleşmesi sırasında sorunlarla karşılaştıklarına işaret edilirken, AB ülkelerinin ailelerin birleştirilmesiyle ilgili yasalarını da iyileştirmesi istendi.

Kadın lobisi açıklamasında, otonom bir oturma izni garantisi sağlayan ailenin, 'Yeniden bir araya gelmesi hakkına dair Avrupa Yönetmeliği'nin iyileştirilmesiyle, şiddetle ilgili gelişme sağlanacağı belirtildi.

Açıklamada, aile içi şiddetle ilgili kadının insan hakkı ihlalleri görülmesine karşın, "Ancak, son tarihi geçirmiş olmalarına karşın, çoğu AB ülkesi bu yönetmeliğin iç hukuka dahil etmiş değil " denildi.

EWL Genel Sekreteri Mary Mc Phail, şiddet gösteren kocalarından ayrılmak isteyen göçmen kadınlara dikkat çekerek, "Bu kadınlara oturma izni verilmesini öngören esnek yaklaşımın benimsenmesi, Avrupa Konseyi'nin tavsiyesidir ve AB ülkeleri bu tavsiyeye uymalıdır" dedi.

EWL, AB üyesi ülkelere bu fırsatı kullanarak göçmen kadınları kişisel ilişkilerdeki şiddetten koruyacak güçlü politikalar geliştirmeye çağırıyor.

EWL Avrupa Komisyonunu ve Konseyi, kadına karşı her türlü şiddetle mücadele etmek için bir Avrupa yasal çerçevesi çizmeye ve bu çerçevenin göçmen kadınların karşılaştığı birden çok ayrımcılığı da içermesine çağrı yapıyor.(AD/EÖ)

* EWL, Avrupa Birliği'ndeki 400'den fazla üye örgütüyle, AB'deki en geniş kadın örgütleri koalisyonu. (www.womenlobby.org)
Old 02-12-2005, 23:24   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Son 5 Yılda 100 Namus/Töre Cinayeti İşlendi
İstanbul Valiliği Kadın Hakları Komisyon Başkanı Yirmibeşoğlu'nun Vali Güler imzasıyla komisyona sunduğu rapor, Emniyet ve Jandarma verilerine dayanıyor. Namus cinayeti nedenlerinden biri erkeğin, kadının duygu ve bedeni üzerinde hak iddiası.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
01/12/2005 Ayşe DURUKAN ayse@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - İstanbul Valiliği Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Vildan Yirmibeşoğlu'nun TBMM Töre/Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonuna sunduğu raporun özelliği, ilk kez bir Valiliğin, töre/namus cinayetlerine ilişkin hazırlattığı bir rapor olması.

Yirmibeşoğlu'nun hazırladığı raporda, töre ve namus cinayetinden kaçarak İstanbul'a gelenler ile öldürme İstanbul'da uzun süreli yaşayıp da töre ve namus cinayetlerine karışan yok denecek kadar az.

Töre/namus cinayeti: Kadın bedeni üzerinde hak talebi

Yirmibeşoğlu, töre/namus cinayetlerine ilişkin hazırladığı raporda, cinayetlerin nedenleri arasında, ailenin veya erkeğin, kadının duygu ve bedeni üzerinde kendini hak sahibi görmesini gösteriyor.

Komisyona verilen rapora göre, kadınların isteyerek veya istemeyerek karşı cinsle yaşadığı bir ilişkinin de yol açtığı cinayetlerde ailenin ya da erkeğin kendini kanun koyucu, kanun ve yargı yerine koyup kadını yargıladığı belirtiliyor.

Raporda töre/namus cinayetlerinin diğer nedenleri arasında şunlar gösteriliyor:

* Namus veya törel değerler,

* Çevre, toplum baskısı,

* Kadının bir mal, köle gibi veya kirlenmiş bir eşya gibi görülmesi,

* Bilinçli bir cinayetle namus ve şerefin temizleneceği inancı,

* Kadının öldürülmesi ile failin toplum ve çevrede saygınlık kazanacağı inancı.

Kadına şiddet bahanesi: Beklenti ve çıkara aykırı hareket

Rapor, töre/namus cinayetlerinin yanı sıra kadına yönelik şiddetle ilgili de bilgileri içeriyor. Bu bilgilere göre kadına yönelik şiddet uygulayan aile üyelerinin ya da erkeklerin çeşitli bahaneleri söz konusu.

Aile üyelerinden biri veya eş, sevgili, arkadaş, işveren gibi kişiler, benimsedikleri kurallar, beklentiler veya çıkarlarına aykırı saydıkları davranışları bahane ederek; kadınlara fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik şiddet uyguluyor.

Rapora göre töre ve namus cinayetlerinde 2005 yılında geçmişe göre bir azalma olduğu gözleniyor. 2004 yılında polis ve jandarma bölgesinde 22 cinayet işlenirken, bu sayı 2005 yılında dokuza düşüyor.

Kadınların yardım başvuruları

İstanbul Valiliği'ne2005 yılı içersinde, 267 kadının yardım başvurusunda bulunduğu belirtiliyor. Kadınların yardım ve sığınma istemelerinin nedenleri şöyle sıralanıyor:

* Namus cinayeti tehdidi

* Namus nedeniyle yaralanma

* Dayak

* Aile içi taciz ve tecavüz

* Psikolojik ve ekonomik şiddet

* İşyerinde taciz

Emniyet Müdürlüğü'nün verileri: 5 yılda 100 cinayet

İstanbul Valiliği'nin Emniyet Müdürlüğü kayıtlarına dayanarak verdiği rakamlara göre, İstanbul'da son beş yılda töre/namus cinayeti nedeniyle işlenen 100 cinayet var. 2000 yılında 18, 2001 yılında 19, 2002 yılında 16, 2003 yılında 24, 2004 yılında 17 ve 2005 yılında altı6 töre/namus cinayeti işleniyor.

2004 yılı içerisinde aile içinde kadın ve çocuklara yönelik, altı İlçede olay meydana gelmezken; 26 İlçedeki 262 olayda 245'i kadın ve 23 'ü çocuk olmak üzere 263 kişi mağdur oluyor.

Jandarma verilerine göre:2 yılda 8 cinayet

Yine İstanbul Valiliği'nin Jandarma Komutanlığı kayıtlarına dayanarak verdiği son iki yılın rakamlarında 8 töre/namus cinayetine rastlanıyor.

2004 yılında beş, 2005 yılında ise üç kadın İstanbul'da namus/töre nedeniyle öldürülmüş. Ayrıca 2005 yılında iki çocuğun ebeveynleri tarafında öldürüldüğü de kayıtlardan anlaşılıyor. (AD)
Old 05-12-2005, 16:07   #23
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Modern Magandalar, Teflon Adamlar Ve Depresif Dayakçılar

Dayakçı erkeklerin 3 tipi var

Birsel SANCAR

*Deniz Akkaya'nın sevgilisinden tokat yediğini iddia etmesiyle gündeme gelen
dayakçı erkekler konusuna, Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof.
Dr. Nevzat Tarhan bilimsel bir şekilde yaklaştı. Tarhan, dayakçı erkek
profilini 'modern magandalar', 'teflon adamlar' ve 'depresif dayakçılar'
olarak üçe ayırdı.*

Kadınları döven erkeklerin popüler psikiyatrideki profilini çizen Memory
Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 'Dayakçı
erkekleri kadınların ayaklarına güller döken modern magandalar, depresif
dayakçılar ve teflon adamlar yani kendi üzülmeyip karşısındakini
çıldırtanlar olarak 3 grupta inceliyoruz' dedi.

Kadına yönelik şiddetin tüm dünyada önemli bir sorun olduğunu belirten Prof.
Tarhan, 'Fransa'da ayda 6 kadın, koca dayağından ölürken, Amerika'da her yıl
1500 kadın eşi tarafından öldürülüyor, 21 bin kadın ise kocası tarafından
dövülüp hastanelik ediliyor' diye konuştu.

*MODERN MAGANDALAR İTAAT BEKLİYOR

*Dayakçı erkekler grubundaki 'modern maganda'ların tarifini yapan Prof.
Tarhan, bu kişilerin özelliklerini şöyle sıraladı: 'Modern magandalar şık
giyinmeye özen gösterir. Kadına yönelik tüm davranışları abartılıdır.
Gittikleri eğlence mekanında kadının başından güller döker, ona pahalı
hediyeler alırlar. Çünkü tüm bunların karşılığında koşulsuz itaat
beklerler.'

İtaat etmeyen kadınların modern magandalar tarafından dövüldüğüne değinen
Prof. Tarhan, 'Kadın kendi kişiliğini ortaya koymaya kalkınca, modern
maganda şiddetli bir öfke krizine tutulur ve kadını döver. Kadın bu öfke ve
bağırış çağırış sırasında 'Seni anlamıyorum, biraz daha yavaş konuş' derse,
öfkenin hızını azaltmış ve onu düşünmeye davet etmiş olur. Çünkü modern
maganda düşünmeden hareket eder' diye konuştu.

*TEFLON ADAM KADINI ÇILDIRTIR

*Prof. Tarhan, popüler psikiyatride 'teflon adam' olarak bilinen kişilik
tipindeki erkeklerin ise 'kendisi yanmaz içindekini yakar' misali beraber
yaşadıkları kişileri çıldırttıklarını söyledi: 'Bu tür erkekler, asla
yaptıklarından ötürü acı çekmez, pişmanlık duymaz, karşı tarafın üzülüp acı
çekmesinden haz alırlar. Şiddet uygulamaktan da çekinmezler.'

Diğer gruptaki depresif dayakçıların aslında sakin yaradılışlı ve şiddetten
uzak olduklarına değinen Prof. Tarhan, 'Bu kişiler aslında çok sakinken,
depresyon nedeniyle çok öfkelenirler ve birlikte yaşadıkları kişilere şiddet
uygularlar. Tedaviden sonra şiddeti keserler' dedi.

*EĞİTİMLİ KİŞİLER YÜKSEK EGODAN DÖVÜYOR

*İyi eğitim aldıkları halde kadınlara şiddet uygulamaktan çekinmeyen
erkeklerin egosunun çok kabarık olduğunu belirten Prof. Tarhan, 'Bu kişiler
aynı zamanda narsisttir. Narsistlerin de eleştiriye tahammülü yoktur. Hemen
öfkeye kapılıp karşılarındakine şiddet uygularlar. İyi üniversiteleri okuyup
çok para kazanan kişi olmakla, kişiliğini eğitip, olumlu ve olumsuz
yönlerinin farkında olan insan olmak farklıdır' diye konuştu.

Hürriyet Gazetesinden 05/12/2005
Old 25-12-2005, 23:21   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kimya Değil Nakış Öğren...

Kimya değil nakış öğren...


25/12/2005 Radikal Gazetesi

BETÜL KOTAN

ANKARA - Altındağ Belediyesi'nin yeni evlenenlere dağıttığı 'Nikâh ve Evlilik' kitapçığı 'birbirinden özlü' sözlerle tepki çekerken, temizlik, çamaşır ve dikiş-nakışın kadın için kimya ve fizik öğrenmekten daha yararlı olduğu mesajı da veriyor.
Altındağ Belediyesi, geçen yıl evlenen çiftlere Sağlık Bakanlığı'nca dağıtılan broşürlerle birlikte 'Nikâh ve Evlilik' adlı kendi kitapçığını da dağıttı. Baskısı tükendiği için artık dağıtılmayan kitapçıktan bazı bölümler şöyle:

'Diplomalı Kız' başlığı altında AKP hükümetinin başlattığı 'Haydi Kızlar Okula' kampanyasıyla çelişen şu fıkraya yer veriliyor:
Kız büyük bir sevinçle ve heyecanla babasına diplomasını gösteriyordu:
- "Baba, nasıl diplomam? Kimya, fizik, edebiyat, matematik, felsefe, müzik, resim... Hepsi pekiyi? En iyi notlar benim!"
Babasının cevabı şuydu:
- "Oh oh... Çok memnun oldum kızım! İnşallah yemek pişirmesini, çocuk bakımını, dikiş dikmesini, çamaşır yıkamasını, ev temizliğini iyi bilen bir kocaya düşersin de mutlu olursun!"

"Kadın kendi başına ne gül goncasıdır ne de diken. Koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur."

"Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma!"

"İnsanı vezir de eden rezil de eden kadındır."

"Erkek sel kadın göl" derler. Yani erkek çalışır ve getirir, kadın ise korur ve yerli yerinde kullanır.

"Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya."

"Erkek hissettiği, kadın göründüğü yaştadır."
Old 26-12-2005, 16:15   #25
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Soru Çokeşlilik Yasalara Meydan Okuyor

Çokeşlilik yasalara meydan okuyor



The Economist dergisi son sayısında Türkiye'deki çokeşliliğe geniş yer verdi. Dergi, yetkililerin kırsal kesimde çokeşliliği görmezden geldiğini yazdı.

The Economist dergisi, çokeşliliğin, aşiret ve dini kuralların ağır bastığı, Kürt kökenli vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaygın bir gelenek olduğunu vurguladı. Dergi, son sayısında erkeklerdeki çokeşliliği araştırdı. Güçlü çokeşlilik geleneğinin Türkiye'nin bunu suç sayan yasalarına nasıl meydan okuyabildiğini, Diyarbakır'dan izlenimlerle aktaran The Economist, DTP lideri Ahmet Türk'ün de ölen kardeşinin eşini ikinci eş olarak kabul ettiğini yazdı.

Diyarbakır'a bağlı Sarıdal köyünün iki eşli, 13 çocuklu 60 yaşındaki muhtarı Abdülkadir Sümer'in ‘torunlarının sayısını bilmediğini’ aktaran The Economist, Sümer'in bu durumu ‘Görevim, Kürt nüfusunu artırmak’ diye açıkladığını belirtti. Sümer'in kardeşi Süleyman'ın da iki eşi olduğunu vurgulayan dergi, köy imamı Tevekelli Yıldırım'ın ‘Kuran erkeklere dört eşe kadar izin veriyor’ sözlerine de yer verdi. Sümer kardeşlerin, gelenek ve modernitenin bazen birlikte yaşadığı, bazen de çatıştığı bir ülkede yasaları çiğnediğini hatırlatan dergide ‘Kentli Türk kadını ise, Avrupa'nın çoğunda olduğu gibi, sadakatsizliği boşanma nedeni olarak görüyor. Ancak yetkililer, Türkiye'nin 71 milyonluk nüfusunun üçte birine ev sahipliği yapan kırsal kesimde poligamiyi görmezden geliyor’ ifadeleri yer aldı. (SD)




Kaynak: Milliyet, 23 Aralık 2005
Old 26-12-2005, 16:19   #26
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Şiddet sadece dayak değildir, cinayet ise sadece cinayettir!

Cumartesi, 24 Aralık 2005

Sibel Astarcıoğlu soruyor: ‘Şiddet nasıl bir döngüye dönüşebilir? Bahanesi ne olursa olsun kadınların yaşam hakkı ellerinden alınırken ‘ben’ ve ‘biz’, nasıl bu döngünün dışında kalabiliriz?

Uçan Süpürge Haber Merkezi- Bir insan hakları ihlali olan kadına yönelik şiddet; güven içinde yaşama ve kadının kendisini bir birey olarak gerçekleştirmesinin önünde ciddi bir engeldir.

Şiddet sadece dayak değildir. Şiddet fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet gibi farklı biçimlerde tanımlanabilir. Ayrıca günümüzde, kadına karşı şiddeti teşhir ederek haber yapma anlayışından vazgeçemediği için kadınların mağduriyetini kamçılayarak haber yapan medyanın kadınlara uyguladığı şiddeti de farklı bir ‘tür’ olarak tanımlamak gerekir.

Şiddete maruz kalmak farkındalıkla ilgili bir durumdur. Şiddetin nasıl tanımlandığı, bizim şiddeti nasıl tanımladığımız, nasıl algıladığımız ve kendi haklarımızın ne kadar farkında olduğumuz, şiddeti engellemenin önündeki en önemli sorulardır.

‘Vücut bütünlüğüne zarar veren her türlü davranış’ fiziksel şiddet olarak tanımlanır. Ruhsal açıdan kişiye acı ve zarar veren her türlü söz ve davranış psikolojik (duygusal) şiddettir. Ekonomik açıdan gelirinizi, malvarlığınızı ve emeğinizi sömüren her tür davranış ekonomik şiddettir. Cinsel şiddet ise, isteğiniz dışında sizi cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel ilişki sırasında size fiziksel ve duygusal açıdan zarar vermek, zorla ters ilişkide bulunmak olarak tanımlanır.

4320 sayılı ‘Ailenin Korunmasına Dair Yasa’da kabul görüldüğü biçimiyle aile içi şiddet ise ‘bir aile bireyinin diğer aile bireylerinden birine fiziksel, sözel, duygusal davranışları kapsayacak şekilde uyguladığı ve bireyin yaralanmasına, sindirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekilde hareket veya muamele’ olarak tanımlanmaktadır.

T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün, 1997 yılında, 4287 görüşme ve 525 hane ile yapılan derinlemesine görüşmeler sonucunda aile içi şiddetin çok yaygın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel şiddete, yüzde 53’ünde sözlü şiddete rastlanmıştır.

Aslında şiddet söz konusu olduğunda araştırmalar ve bulgulardan önce kişi ve kurumların yaptığı şiddet tanımını gözeterek günlük hayatımızda ne kadar çok şiddete uğradığımızı düşünmemiz gerekmektedir. İzlediğimiz dizilerde bu şiddetin nasıl pekişitirildiğine, kadının haberde, sinemada, iş yerinde, sokakta, araba kullanırken ve günlük hayatın her adımında şiddete maruz kaldığına tanık olmakta ve bizzat bu şiddetin mağduru olmaktayız kadınlar olarak.

Aile içi şiddet ve buna gösterilen tahammül, kadının her alanda söz sahibi olmasının ve güçlenmesinin önünde önemli engeller oluşturmaktadır. Türkiye’de kadınların, şiddeti haklı bir muamele olarak görmemesi için ve şiddet için haklı sebep olamayacağı konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Kadına yönelik her türlü şiddet kadının insan haklarının ihlali olarak yorumlanmalıdır.

Kadına yönelik şiddetin -ki bunu şiddet olarak tanımlamanın bu vahşeti ifade etmeyeceğini bile bile- en uç noktası namus adına işlenen cinayetlerdir. Namus, töre, kıskançlık ya da gerekçesi her ne olursa olsun cinayet sadece ‘cinayet’tir. Kıyafetimize, ilişkilerimize, oturup kalkmamıza, kaşımıza gözümüze karışan zihniyet, kontrol edemedikleri ve edemeyecekleri duygularımıza müdahele ettiklerinde kendi vicdanlarını rahatlatabilmek için işledikleri ya da işleyecekleri cinayetlerin savunmasını da ‘namus’, ‘töre’ gibi kavramlarla yapmaktadırlar.

Melek Ulagay Taylan’ın yönetmenliğini yaptığı ve İsveçli fotoğraf sanatçısı Ulla Lemberg’in de çekimlerinde yer aldığı ‘Karanlıkta Diyaloglar’ belgeselini izledikten sonra bir sosyolog olarak günümüz kimlik sorununu takip eden ve yaşadığımız ‘gerçekliği’ sorgulayan bir insan ve bir kadın olarak soruyorum kendime; şiddet nasıl bir döngüye dönüşebilir, ülkemizde ve dünyada bahanesi ne olursa olsun kadınların yaşam hakkı ellerinden alınırken ‘ben’ ve ‘biz’, nasıl bu döngünün dışında kalabiliriz diye.

Belki hepimize düşen görev kendi öz kardeşlerini, kızlarını, sevgililerini ve eşlerini öldürenlerin kurbanları ile göz göze gelmelerini sağlamaktır. Ne şiddetin herhangi bir biçimine ne de bunun en uç noktası cinayetlere sessiz kalınmaması için yazıyorum. Öncelikle medyanın teşhircilik anlayışından arınması ve hem erkeklerin hem kadınların bu konudaki farkındalıklarının arttırılması gerekmektedir. Ayrıca, şiddetin ve cinayetlerin vuku buldukça değil, sürekli kamuoyunun gündeminde tutulması da bize yol almakta yardımcı olacaktır. TBMM Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu çalışmalarının, bu konudaki belgesellerin, akademik çalışmaların, raporların, kampanyaların, bilinçlendirme toplantılarının daha çok kişiyle paylaşılması ve bu utançtan bir an önce kurtulmak dileği ile ben de sizlerle 8 yıldır yürürlükte olan Ailenin Korunmasına Dair Yasa’yı bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Ailenin Korunmasına Dair Yasa, boşanmayı gerektirmiyor, bu sadece özel bir tedbir. Ayrıca ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle Avukatlık hizmetinden yararlanamıyorsanız, Ankara Barosu Adli Yardım Bürosu Avukatlık hizmetinden ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Özellikle, yasa uygulayıcılara da şiddetin sadece fiziksel olmadığını ve kanıtının da sadece Adli Tıp fiziksel şiddet raporu olmadığını anımsatmak isterim. Bu çirkinlikten, bu zihniyetten kurtulmak için cinayete bahanemizin, şiddet kanıtı olarak da mühürlü kağıtlara ihtiyacımızın olmaması gerektiğine inanıyorum.
Old 27-12-2005, 23:35   #27
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Evlilik rehberi Meclis'te



Ankara'da AKP'li Altındağ Belediyesi'nin yeni evli çiftlere dağıttığı ve
içinde "Alacağın kimsenin soyu, sopu ve ailesi iyi olsun, kendisinin de haya (namus) ve takva sahibi (İslam'ın şartlarını yerine getiren,
şeriata uyan), temiz olmasına dikkat et!" gibi sözlerin yer aldığı
"Nikah ve Evlilik Rehberi" Meclis gündeminde.

Ankara'da AKP'li Altındağ Belediyesi'nin yeni evli çiftlere dağıttığı ve
içinde "Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma", "Karını gözünle değil kulağınla seç" gibi ilginç sözlerin yer aldığı "Nikah ve Evlilik Rehberi" Meclis gündeminde.

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Altındağ Belediyesi'nin "Nikah ve Evlilik Rehberi"ni soru önergesiyle Meclis'e taşıdı. Karademir, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun yanıtlaması istemiyle ayrı ayrı verdiği soru önergesinde, "Laik, demokratik ve sosyal hukuk devlet anlayışını kabul etmiş Türkiye Cumhuriyetinde dini kuralların önerilmesi sizce doğru mudur?" diye sordu.

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Altındağ Belediyesi'nin verdiği ve kadına yönelik aşağılayıcı ifadelerin yer aldığı belirtilen "Evlilik ve Nikah Rehberi" kitapçığını bir soru önergesi ile Meclis gündemine taşıdı.

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, TBMM Başkanlığı'na verdiği soru önergeleriyle, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'ya ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya Altındağ Belediyesi'nin "Evlilik ve Nikah Rehberi" adlı kitapçığını sordu. Karademir, kitapçıktaki, "Alacağın kimsenin soyu, sopu ve ailesi iyi olsun, kendisinin de haya (namus) ve takva sahibi (İslam'ın şartlarını yerine getiren, şeriata uyan), temiz olmasına dikkat et! Alacaksan el değmemiş ve senden başka erkek yüzü görmemiş bir aile kızını almaya çalış", "Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at, kapında varsa kaldır at" şeklindeki ifadeleri anımsattı.

Karademir, Çubukçu'ya, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti
anlayışını kabul etmiş Türkiye Cumhuriyetinde dini kuralları
önerilmesinin doğru olup olmadığını sordu. Karademir, bu kitap
hazırlanırken bakanlıktan görüş alınıp alınmadığı konusunda da bilgi isterken, "Kadından ve aileden sorumlu Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak, Kadını aşağılayan ve kadını ikinci sınıf yurttaş yerine koyan söz konusu kitapçığı hazırlayanlar ve dağıtanlar hakkında suç duyurusunda bulunacak mısınız? Anayasa, Türk Medeni Yasası ve Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne aykırı olduğu
görülen bir kitabın kamu kurumu eli ile dağıtılmasının AB'ye girme
sürecinde Türkiye'yi ne gibi olumsuzluklar beklemektedir?" sorularını yöneltti.

Karademir, İçişleri Bakanı Abdülkedir Aksu'nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde de, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye'de, bir kamu kurumunda, dini kuralların uygulanmasını tavsiye eden bir kitabın hazırlanması ve dağıtılmasının yasal dayanağının ne olduğunu sordu.

Karademir, bu kitapçık hazırlanırken bakanlığa görüş sorulup sorulmadığı konusunda da bilgi isterken, "Dini kuralları tavsiye eden bu kitapla, toplumun bir kesimine mesaj mı verilmek isteniyor?" dedi.

Aksu'ya "Belediye Başkanının evliliğinin, kitapta yazılan kurallara göre gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda kamuoyunu bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz?" diye soran Karademir, Altındağ benzeri uygulamalar yapan başka belediyeler olup olmadığı ve bu belediyelerle ilgili ne gibi işlemler yapıldığı konusunda da bilgi istedi.




KİTAPTAN ÖĞÜTLER

"Alacağın kimsenin soyu, sopu ve ailesi iyi olsun, kendisinin de haya (namus) ve takva sahibi (İslam'ın şartlarını yerine getiren, şeriata uyan), temiz olmasına dikkat et! Alacaksan el değmemiş ve senden başka erkek yüzü görmemiş bir aile kızını almaya çalış", "Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at, kapında varsa kaldır at."

"Evlilikle İlgili Hikmetli Sözler"

"Kadın kendi başına ne gül goncasıdır ne de diken. Koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur. Kadın vardır çörden, çöpten aş eder, kadın vardır pişmiş aşı taş eder. Kayınvalidene nasıl muamele edersen, gelinin de sana öyle muamele eder. Bekarın parasını it yer, yakasını bit. Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma. Karını gözünle değil kulağınla seç. Erkek sel, kadın göl derler. Yani erkek çalışır getirir, kadın ise korur ve yerli yerinde kullanır. Erkek hissettiği, kadın göründüğü yaştadır. Kadın herşeyi affeder, fakat asla unutmaz"

Hürriyet İnternet
Old 28-12-2005, 11:13   #28
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

RADİKAL - İSTANBUL - Yıllarca güneş ışığından ve insanlardan uzakta bir
yaşam sürdürmek zorunda bırakılan 35 yaşındaki Zahide Koç'un dramı
Anadolu'nun ücra köşelerinde kadınların yaşadığı eziyetin son örneği
oldu.
Hakkari Yüksekovalı Zahide Koç'un dramı 10 yıl önce halasının oğlu ile
evlendirilmesiyle başladı. Evlendikten bir süre sonra üzerine kuma
getirilen genç kadına evde şiddet uygulandı, ardından da babasının evine
gönderildi. Genç kadının bundan sonraki yaşamı evin arka bölümünde,
ahırın içindeki küçük bir bölmede geçti. Koç, altı yıl boyunca
insanlardan uzak tutuldu, güneş yüzü göremedi.

Baba zorla ikna edildi
Koç'un dramı iki ay önce Özgür Gündem gazetesinde haber olunca Yüksekova
Belediyesi ve bölgedeki kadın örgütleri harekete geçti. Oluşturulan bir
heyet, Büyükçiftlik beldesindeki eve gitti. İlk girişim başarısız oldu.
Baba Asker Koç ikna edilemedi. Heyet bir süre sonra ikinci kez eve
gitti. Baba ikna edildi ve Zahide Koç kurtarıldı.
Heyetteki kadınlardan Nurhan Aslan, gördüğü manzarayı ve sonrasında
yaşananları şöyle anlattı: "Buradaki geleneklere göre, 'kadının
babasının evine bırakılması yadırganıyor, aile şerefi lekelendi' diye
bakılıyor. Babası da onu ahıra kapatmış. Onu almaya gittiğimizde içerisi
karanlıktı. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bir köşedeydi. Açtı.
Oradan çıkardık, temizledik ve hastaneye götürdük. Şu anda sadece bize
güveniyor. En azından gülüyor. Hafızasını kaybetmişti ama şimdi kesik
kesik bir şeyler hatırlamaya başladı. Zahide'nin delirmemesi onun ne
kadar güçlü olduğunu gösteriyor."

Başkan: Tarihi bir suç
Yüksekova Belediye Başkanı Mehmet Salih Yıldız da genç kadının
kurtarılması sürecini şöyle anlattı: "İlk gittiğimizde babasını ikna
edemedik. Sonra ikna oldu. Bir köşeye sıkışmıştı. Ayakları çıplaktı.
Titriyordu. Önünde kuru ekmek parçaları vardı. Burada tarihi bir suç
işlendiğini gördüm. 'İnsanlık öldü mü?' diye düşündüm. Kimse bunu
görmemiş miydi? Baskı altında kaldığı için paranoyak bir yapısı var.
Babası da aciz bir insan. Kızına neler yaşattığını düşünemeyecek kadar
cahil bir insan."
Zahide Koç, şimdi psikolojik olarak tedavi altında alınacak, ardından da
sığınmaevinde yaşayacak. Baba Asker Koç ise aynı yerde yaşıyor. Onunla
ilgili kimse suç duyurusunda bulunmadı. Çünkü onun da çaresiz ve aciz
olduğunu düşünüyorlar. Hukukçular ise basındaki haberleri savcılığın
ihbar kabul ederek yeni Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen 'aile
bireylerine eziyet' suçu kapsamında soruşturma başlatılabileceğini
söyledi. Babanın cezai ehliyetinin sorgulanabileceğini belirten
hukukçular, olayla ilgili başka azmettirenler varsa bunların da ortaya
çıkarılması gerektiğini ifade etti.

Radikaş 28.12.2005
Old 28-12-2005, 21:17   #29
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Evlilik ve Nikah Rehberi"nin Dağıtımı Durdu
Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'nın başlattığı imza kampanyasına katılan kadın derneklerinin protestosu sonuç verdi. Altındağ Belediye Başkanı Tiryaki, Müdür Kiremitçi'yi görevden aldı; kadını yok sayan "Evlilik ve Nikah Rehberi"nin basımını da durdurdu.

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
28/12/2005 Ayşe DURUKAN ayse@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Ankara) - Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'nın açtığı imza kampanyasına katılan çeşitli kadın örgütlerinin temsilcileri, Altındağ Belediyesi önünde toplanarak, belediye tarafından hazırlanan "Evlilik ve Nikah Rehberi" kitapçığının dağıtılmasını protesto ettiler.

Kadın Dayanışma Vakfı adına Zehra Tosun'un başlattığı imza kampanyasına destek veren "Ankaralı Feministler", "Mor Çatı", "Kadın Eğitim ve İstihdam Derneği" ve "Yaşam Evi" gibi çeşitli kadın sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsilcileri adına, Altındağ Belediyesi önünde "Altındağ Belediyesi Nasıl bir Çağa Özlem Duyuyor" başlıklı basın açıklamasını yaptı.

Ayaz: Kadın yok sayılıyor

Kadın Dayanışma Vakfı Genel Sekreteri Nurşen Ayaz, "Evlilik ve Nikah Rehberi" isimli kitapçıkla erkeklere hitap edildiğini ve kadının varlığının yok sayıldığını belirtti.

Kitapçıkta, evlenen çiftlere, "mutluluğa giden yol, kadının erkeğin kölesi olmaktan geçer" görüşünü içeren tavsiyeler bulunduğunu ifade eden Ayaz, basın açıklamasında şunları söyledi:

"Altındağ Belediyesi'nin, bu kitapçıkta yer verdiği 'Anasına bak kızını al, babasına bak oğluna var' ifadesiyle, evliliği kadını bir mal gibi almak-vermek şeklinde algıladığı, 'Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at kapında varsa kaldır at' ifadesiyle, erkeği, kadını ve çocuğu istediğinde kapı dışarı edebilecek bir sahip olarak gördüğü, 'Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir" ifadesiyle de kadının tek başına bir hiç olarak gördüğü ortadadır.

"Biz kadınlar, belediye başkanının kitapçığın önsözünde 'Çağı yakalamış bir neslin özlemini çekiyoruz' gibi bir ifade kullandıktan sonra, çiftleri mutlu bir evliliğe hazırlamak adı altında, erkeğin istek ve talepleri doğrultusunda oluşan bir evlilik kurumunu onaylamasının ne tür bir çağa özlemin ifadesi olduğunu soruyor ve erkeği kadından üstün kılan, kadının sahibi gibi gören erkek egemen görüşün, insanlara mutluluk reçetesi gibi sunulmasını reddediyoruz."

Belediye: Kitabı Halkla İlişkiler Müdürü Kiremitçi hazırladı

Kadın örgütlerinin açıklamasının ardından, belediyenin bir görevlisi, basına, Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki imzalı bir açıklama dağıttı.

Açıklamada, "kitapçıkla ilgili basında çıkan birtakım olumsuz haberlerin izlendiği" belirtilerek, şöyle denildi:

"Yaklaşık 1 yıl önce belediyemiz Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini yürüten İsmet Kiremitçi tarafından hazırlatılmış ve basımı sağlanmış olan ilgili rehberin, dağıtımına başlatılmasından bir süre sonra, içerik olarak uygun görülmediğinden dağıtımı durdurulmuş ve ilgili müdür görevinden alınmıştır.

"Ancak belediyemize yapılan evlendirme müracaatlarında toplam beş kitaptan oluşan, set halindeki kitapçıkların (Ailem Türkiye, Bir Yastıkta Bir Ömür, Aile Ev Rehberi, Aile Hukuk Rehberi, Sağlık Rehberi ve Yaşadığım Yer) dağıtımı sürdürülmektedir." (AD)
Old 06-01-2006, 22:21   #30
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kurul: Yasadaki Kusurlu Eş İbaresi Değişmeli

Diyarbakır Barosu, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası'yla ilgili yapmış olduğu araştırmada sorunlara dikkat çekerek, bir öneri paketi sundu. Araştırma, kadına ilişkin şiddetin tekerrürüyle ilgili yasada bir maddenin olmadığını ortaya koydu.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
05/01/2006 Ayşe DURUKAN ayse@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Diyarbakır) - Diyarbakır Barosu , 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu ile ilgili olarak yapmış olduğu araştırmada önerilerde getiriyor.

"Herkes İçin Adalet" Projesi Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Koordinatörlüğü'nün yaptığı araştırmada önce sorunlara dikkat çekiliyor.

Diyarbakır Barosu Herkes İçin Adalet Projesi Kadın Hakları Koordinatörü Av. Nadide Kurul, sorunun; bölgedeki çatışma ortamı nedeniyle başvuru sayısının azlığına ve kadınların 4320 sayılı yasadan haberdar olmamasına bağladıklarını söylüyor.

Kurul: Başvuru az, çünkü güvenlik mensuplarına güven yok

"Başvuru azlığının diğer bir önemli sebebi de, bölgemizde uzun yıllardan bu yana süren çatışma ortamı nedeniyle güvenlik mensuplarına duyulan güvensizliktir."

Sorunun ikinci nedeni olarak da, mağdurların talepleriyle açılan davaların, karar tarihleri arasındaki uzun süre gösteriliyor. Bu nedenle 4320 Sayılı Aileyi Koruma Yasası'ndan yararlanmak isteyen kadınların şikayetlerinden vazgeçtikleri üzerinde duruluyor. Bu nedenle mağdur kadınların korunamadığı saptamasında bulunuyor.

Tedbir kararları takip edilmiyor

Diyarbakır Barosu'nun araştırmasında çıkan soruna ilişkin başka bir sonuç ta,"Tedbir kararlarının uygulanması takip edilmemesi" oluyor:

"Tedbir kararı alan kadınların bu karara rağmen şiddete maruz kalarak yeniden dava için başvurdukları gözlemlenmektedir. Ayrıca 2. madde gereğince Cumhuriyet Savcılığına gönderilerek koruma kararının takibi, gerekçeli kararların geç yazılması nedeniyle de yapılamamaktadır."

Araştırmada dikkat çekilmek istenen sorunlar

* Tedbir kararı verilebilmesi için fiziksel şiddettin varlığı aranmaktadır. Örneğin psikolojik şiddetin varlığı araştırılmamaktadır. Bazı davalarda tedbir talebi reddedilirken 'tedbir talebinde bulunanın alınan Adli Tıp Raporunda fiziksel bulguların olmaması' gerekçe olarak gösterilmiştir.

* Uygulamada şiddete uğrayanların kadınların, ilk başvuru yaptıkları yer olan karakollarda polislerin olumsuz tavırlarıyla karşılaşmaktadır. Bu da, kadınların bu tedbir mekanizmasını işletmelerinin önündeki engellerden biridir. Özellikle aile içi şiddet mağduru kadınlar başvurdukları Karakollarda 'bunun aile içi bir sorun olduğu ve kendilerinin karışamayacağı' cevaplarını almaktadırlar.

* Aile Mahkemesi'nin olmayışı ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin bu davalara bakması yasanın uygulaması açısından olumsuzluklara sebep olmuştur.

* Diyarbakır'da şiddet mağdurlarını kalabileceği yeterli sayıda sığınma evinin olmaması uygulamada karşılaşılan önemli bir sorundur.

4320 Sayılı Yasa'yla ilgili öneriler

Diyarbakır Barosu'nun araştırmasından çıkan en önemli sorun 'tedbir kararının derhal' verilmemesi, olarak gösteriliyor.

Baro, yasada hakimin tedbirle ilgili istemleri duruşma açarak ya da evrak üzerinde inceleme yaparak inceleyeceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığına dikkat çekiyor. "Bu nedenle yasaya tedbir başvurularının derhal sonuçlandırılması yönünde hüküm konulmalıdır" önerisinde bulunuyor.

Diyarbakır Barosu'nun önerileri

* Yasanın birinci maddesinin ikinci fıkrası 'kusurlu eş' şeklinde fıkra başlamaktadır. Bazı yasa uygulayıcıları bu sebeple yasanın sadece eşler arasında uygulanacağı yorumunu yaparak aile içindeki diğer bireylerin tedbir taleplerini reddetmektedirler. Bu nedenle yasadaki 'kusurlu eş' ibaresinin değiştirilmesi gerekmektedir.

* Kadınlar evlilikleri sona erse bile eski eşlerinden şiddet görmeye devam etmektedirler. Yasanın sadece evlilik içinde kadınları değil şiddet mağduru tüm kadınları koruması için yasanın 'boşanmış veya ayrılmış olsa bile eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan veya daha önce birlikte yaşamış olmalarına rağmen halen ayrı yaşayan aile bireylerini' kapsar şekilde değiştirilmesi gereklidir.

* Yasadaki 'hakim tedbir nafakasına hükmeder' hükmü re'sen olarak düzenlenmelidir.

* Yasanın caydırıcı olabilmesi için hapis cezalarının para cezalarına çevrilerek ertelenemeyeceği konusunda düzenleme yapılmalıdır.

* Yasada aile içi şiddetin tekerrürüne ilişkin olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Aile içi şiddet olayını sürekli tekrarlayana karşı suçun ağırlaştırılmış şeklinin düzenlenmesi cezanın caydırıcılığı bakımından daha iyi sonuçlar verecektir.

* Karakollarda yaşanan sorunların önlenmesi için polislerin 4320 sy.yasa konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Ayrıca Emniyet Müdürlükleri bünyesinde kadınlarla ilgili uzman bir birimin de oluşturulması gerekmektedir.

* Görevli mahkeme olarak 'Aile Mahkemelerinin' kabul edilmesi ile yapılan olumlu değişikliğin uygulamaya da geçirilmesi gereklidir. 4320 sayılı yasa kapsamındaki olayların Aile Mahkemelerinde görülecek olması 'aile içi şiddetin önlenmesi' açısında olumlu bir katkı sağlayacaktır.

* 4320 sayılı yasa kapsamında yapılan başvuruların az olmasının nedenlerinden biri yasanın bilinmemesidir. Bu yasanın özellikle kadınlar ve de erkekler tarafından bilinmesi amacıyla bilgilendirme toplantıları yapılmalı, kampanyalar düzenlenmelidir. Görsel ve yazılı medya kullanılmalıdır.

* Şiddet mağdurlarını kalabilmeleri için özelde Diyarbakır'da genelde Türkiye'de yeterli sayıda ve kapasitede sığınma evlerinin açılması gereklidir.

* Başvurunun az olmasının bir diğer nedeni de kadınların ekonomik bakımdan daha güçsüz oluşu, toplumsal değerler ve baskılardır. Ayrıca şiddet uygulayanın cezalandırılmayacağına inancın olması ve şiddetin tekrarlanması, dozunun artması da diğer önemli sebeplerdendir. Kadınların çalışma yaşamında daha fazla yer almaları sağlamak, onlar için istihdam alanları açmak gereklidir.

* Türkiye imzaladığı Uluslararası sözleşmeler özellikle Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi ve CEDAW'da yer alan yükümlülüklerini yerine getirmelidir.(AD/EÖ)
.....
.....
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadın Haberleri 2004 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 108 21-12-2006 20:50
Yargıtay'dan Basın Açıklaması 30.6.2005 Armağan Konyalı Hukuk Haberleri 0 01-07-2005 16:14
Kadın Haberleri 2003 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 61 29-12-2003 22:55
Kadın Haberleri 2002 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 11 11-12-2002 22:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,12568998 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.