Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Sanığın suçu inkar etmiş olması/ İndirim uygulanmaması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-05-2009, 16:53   #1
Nill

 
Varsayılan Sanığın suçu inkar etmiş olması/ İndirim uygulanmaması

Değerli meslektaşlarım
Asliye ceza mahkemesinde görülen bir dava sonucunda müdafii olduğum sanık 1 yıl 6 ay hapis cezası aldı.Fakat mahkeme sanığın somut olayı değiştirmeye ve mahkemeyi yanıltmaya çalıştığı ve ayrıca pişmanlık göstermediği,kişilik özellikleri bakımından ileride suç işlemeyeceği yönünde mahkemede kanaat oluşmadığı gerekçesi ile TCK 62.maddeyi uygulamadığı gibi cezanın ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermedi.
dosya kapsamında sanığın bu nitelikte kabul edilebilecek her hangi bir davranışı ve beyanı olmadığı anlaşılıyor.Mahkemenin bu şekilde karar vermiş olmasının nedeni sanığın atılı suçu kabul etmemiş olması.Yani ben mahkemenin tutumundan bu sonucu çıkardım.Ben şimdi kararı temyiz edeceğim ama sizlerden isteğim atılı suçun kabul edilmemesinin yukarıda sayılan yasa maddelerinin uygulanmamasına gerekçe olamayacağına dair ve sanığın duruşma sırasındaki hangi davranışlarının ve beyanlarının TCK 62.maddenin ve CMk 231.maddenin uygulanmamasına gerekçe olabileceğine dair elinizde yargıtay kararı varsa benimle paylaşmanız.Teşekkür ederim.
Old 02-05-2009, 23:42   #2
SHODAN

 
Varsayılan

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No :2007/4.MD-27
Karar No :2008/95
Tebliğname :6

Y A R G I T A Y K A R A R I
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 4. Ceza Dairesi
Günü : 30.11.2006
Sayısı : 10-26
Davacı : K.H
Sanık : Ş.E
Temyiz Eden : Sanık müdafii
Sanık Ş.E’in görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan 765 sayılı TCY’nın 240/2, 59, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca 717 YTL adli para cezası ve 2 ay 15 gün süreyle memuriyetten yoksun bırakılma cezalarıyla cezalandırılmasına, erteleme isteğinin reddine ilişkin olarak Yargıtay 4. Ceza Dairesinden verilen 30.11.2006 gün ve 10-26 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “hükmün onanması” görüşünü içeren 23.01.2007 günlü tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Ceza Genel Kurulu’nda yapılan inceleme sırasında, hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile CYY’nın 231. maddesinde değişiklik yapılması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun olayda uygulanabilir hale gelmesi karşısında, işin esası incelenmeksizin hükmün öncelikle bu yönden bozulması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, konu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ele alınıp tartışılmış, 01.04.2008 günlü birinci müzakerede yapılan oylamada bu konuda yeterli oy çoğunluğuna ulaşılamamış, 08.04.2008 günlü ikinci müzakerede, sanığın cezasının ertelenmesi isteğinin reddi hususunda gösterilen gerekçe ve geçmiş mahkûmiyetinin bulunması karşısında, açıklanan özelliklerden dolayı bu davaya münhasır olmak üzere işin esasının incelenip çözüme bağlanması gerektiği oyçokluğu ile kararlaştırılmıştır.
İncelenen olayda;
Mersin İli, Silifke İlçesi, Atayurt Beldesi, Tekfursazı Mevkiinde yaklaşık 58 dönüm arazi üzerinde kurulu bulunan Maliye Bakanlığı Eğitim ve Dinlenme Tesislerinin inşaatına 1985 yılında ruhsatsız olarak başlandığı, 1992 yılında Valilik kararı ile inşaatın durdurulduğu, bilahare bu taşınmazın 1994 yılında özelleştirme kapsamına alındığı, Belediye, Kaymakamlık ve Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığının yaptıkları yazışmalarda, sözü edilen taşınmazın ve tesislerin kıyı kenar çizgisi ve Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesinde kaldığı, inşaat proje ikmali yapılamayacağı, ve satılamayacağını bildirmeleri, ayrıca yine Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığının 30.11.1999 tarihli cevabi yazısında Kamu Arazilerine İlişkin Plan Hükümleri İlkeleri’nin 1. maddesi hükmüne atfen “gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine kiralanmaya, tahsise, irtifak, intifa ve üst hakkı tesisine konu edilemeyeceği”ni açıklaması üzerine taşınmazın 04.02.2000 tarihinde özelleştirme programı kapsamından çıkartıldığı, hemen akabinde Mersin Valiliğinin Maliye Bakanlığına hitaben yazdığı 10.02.2002 tarihli bir yazı ile taşınmazın eksikliklerinin tamamlattırılarak turizm amaçlı kullanılması veya bir başkasına kiralanması için Mersin İl Özel İdaresi lehine 99 yıl süreyle arazi ve tesis üzerinde intifa hakkı talebinde bulunduğu, daha sonra da bu taşınmazın Mersin İl Özel İdaresine kiralanması hususunda 01.08.2000 tarihli onay belgesini düzenleyerek anılan Bakanlığa gönderdiği, inşaatın proje aşamasında Çevre Koruma Kurulu Başkanlığının uygun görüşünün alınması şartıyla ve pazarlık usulü ile taşınmazın bir protokolle on yıl süreyle Mersin İl Özel İdaresine kiralandığı, Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığının tesis inşaatı ve işletilmesi ile ilgili sorulan hususa cevaben; 22.10.1990 tarih ve 1990/1117 sayılı Kararnamenin 19. maddesinin (d) bendinde yer verilen, “Mevzuata aykırı her türlü yapı 3194 sayılı İmar Kanunundaki esaslar dahilinde yıktırılır. Mevzuata aykırı yapının inşasının durdurulması veya yıktırılması için gerekli işlemler ilgili kuruluşlarca yürütülür” hükmüne işaret ederek, sözü edilen tesis inşaatı konusunda ilgili mevzuat hükümlerine göre işlem yapılması ve sonucundan ivedi olarak bilgi verilmesini istemesine karşın, şartnamesinde % 60’ının tamamlandığı belirtilen tesisin kalan kısımlarının ikmali ve on yıl süreyle kiraya verilmesi hususunda ihale açıldığı, işin tek katılımcı olan Köksallar İnş. Turizm ve Tic. Ltd. Şirketi’ne ihale edildiği, bu ihalenin suç tarihinde Mersin Valisi olan sanık Ş.E tarafından ita amiri sıfatıyla onaylanarak kesinleştirildiği, ihaleyi alan firmanın hiçbir inşai faaliyet yürütmediği, ruhsat alamadığı için işletme faaliyetini de gerçekleştiremediği, kiralarını süresinde ödemediği, bilahare kira bedellerinin tahsili bakımından idarece işlem yapıldığı, firmanın verdiği teminat mektubu paraya çevrilerek kira bedellerinin bu paradan karşılandığı, ayrıca idarenin zarara uğradığından bahisle tazmini için dava açıldığı, ilgili firmanın da teminat bedellerinin iadesine ilişkin mukabil dava açtığı, sanığın kaçamaklı ikrarı, Silifke ve Atayurt Belediyeleri, Silifke Kaymakamlığı, Mersin Valiliği, Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığının cevabi yazıları ile bilirkişi raporları, ihaleye ilişkin belgeler ve dosyada mevcut kanıtlardan kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlaşılmaktadır.
Sanığın Maliye Bakanlığına ait tesislerin 3621 sayılı Kıyı Yasasına göre yapılaşmanın mümkün bulunmadığı “kıyı kenar çizgisi”nin deniz yönünde kaldığını, 383 sayılı Yasa Gücünde Kararname’ye göre Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi kapsamında bulunduğunu, İmar Yasası hükümlerine göre inşaat ve yapı kullanma izninin mevcut olmadığını, dolayısıyla bu yerle ilgili işletme izni alınamayacağını bildiği halde, suç tarihinde yürürlükte bulunan 2886 sayılı Yasanın 2. maddesinin 5. fıkrasının “…… Arsası temin edilmemiş, mülkiyet ve kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış olan ve gerekli olduğu halde imar durumu, tip yapılarda tatbikat, diğerlerinde avan projesi ve bunlara dayalı keşifleri bulunmayan yapım işlerinde ihaleye çıkılamaz……” hükmüne aykırı biçimde, ihaleye çıkılması olanaksız bulunan tesisin ihalesini onaylayarak görev gereklerine aykırı hareket ettiği, ihaleyi alan firmanın inşaatının tamamlanmasına ve işletme izni alınmasına olanak bulunmadığı için söz konusu tesisleri işletmeye açamaması nedeniyle idareye karşı sorumluluklarını yerine getiremediği, bu nedenle teminat mektuplarının nakde çevrilerek mağduriyetine neden olunduğu da dikkate alındığında, gerek 765 sayılı TCY’nın 240. gerekse 5237 sayılı TCY’nın 257. maddesinde yazılı görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunun oluştuğu saptanmıştır. Bu itibarla, Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararının suçun sübutu ve nitelendirilmesi ile ilgili takdir ve uygulaması isabetli olup, sanık müdafiinin eksik soruşturma ile hüküm tesis edildiğine, suçun maddi ve manevi öğelerinin oluşmadığına yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekmektedir.
Ancak, hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile CYY’nın 231. maddesinde değişiklik yapılarak, önceden sadece kovuşturulması şikayete bağlı suçlarla sınırlı biçimde uygulanabilen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun uygulama alanı genişletilmiş ve Anayasanın 174. maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar dışındaki diğer suçlarda da uygulanmasına olanak sağlanmıştır. Maddedeki düzenlemeye göre hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Görüleceği üzere, koşullardan ilki objektif koşul olup, sanığın daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması gerekmektedir. Sanık daha önce işlediği kasıtlı bir suç nedeniyle mahkûm olmuş ise, bu mahkûmiyet kararının verildiği tarihten sonra işlediği yeni suçla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına olanak bulunmamaktadır. Kuşkusuz, önceki mahkûmiyetin bu sonucu doğurabilmesi için, sonraki suçla ilgili karar verilmeden önce kesinleşmiş olması gerekir.
Somut olayda yargılamaya konu suç tarihi 12.03.2001’dir. Ancak sanığın daha önce de 09.08.1999 tarihinde işlediği zincirleme biçimde görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılandığı ve 18.04.2002 gün ve 39-13 sayılı ilam ile 765 sayılı TCY’nın 240/2, 90, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4, 5 ve 6. maddeleri uyarınca 408.333.333 lira ağır (adli) para cezası ile cezalandırılmasına, 2 ay 27 gün süreyle memuriyetten yoksun bırakılmasına, para cezasının taksitlendirilmesine, cezalarının ertelenmesine karar verildiği, bu kararın 01.10.2002 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Sanığın yargılamaya konu yeni suçu, mahkûmiyet kararından önce işlemiş olması nedeniyle, sözü edilen mahkûmiyet kararı yargılama konusu suçla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel oluşturmayacaktır.
Öte yandan, yargılama konusu olayda hüküm kurulurken, sanığın yargılama sırasındaki tutum ve davranışları olumlu görülüp takdiri indirim nedeni olarak kabul edilmiş, keza kişiliği ve suçun işlenişindeki özelliklerin de olumlu bulunduğuna işaret edilip hükmedilen hapis cezası seçenek yaptırıma çevrilmiştir. Ancak cezasının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesi istemi, geçmiş mahkûmiyetinin bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
CYY’nın 231. maddesinde hükmün geri bırakılmasına karar verilebilmesi için öngörülen sübjektif koşullardan birisi de, mahkemede, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda bir kanaat oluşmasıdır. Mahkeme bu kanaate varabilmek için, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışlarını göz önünde bulunduracaktır. 647 sayılı Yasanın 6. maddesine göre cezanın ertelenebilmesi için de mahkemede benzer kanaatin oluşması gerekir. Ancak bu kanaat oluşturulurken, sanığın geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimi dikkate alınacaktır. Görüleceği üzere, her iki yasal düzenlemede de, mahkemenin sanığın yeniden suç işlemeyeceği yolunda bir kanıya varması gerektiği belirtilmekteyse de, bu kanıya ulaşırken dikkate alınacak ölçütlerde farklılık bulunmaktadır. Dolayısıyla kararda, 647 sayılı Yasanın 6. maddesinin uygulanmaması, diğer bir ifadeyle sanığa verilen cezanın ertelenmemesi hususunda gösterilen gerekçenin, CYY’nın 231. maddesinde öngörülen sübjektif koşulların oluşmadığını ortaya koyan bir gerekçe olarak kabulü mümkün değildir. Hüküm mahkemesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerekip gerekmediği hususunda, yasada öngörülen ölçütleri de göz önünde bulundurarak yeni bir değerlendirme yapması zorunludur.
Bu itibarla, sanık müdafiinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün bu cihetten bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi ise; “somut olayda hükmün geri bırakılmasının sübjektif koşullarının oluşmadığını, bu itibarla, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanması gerektiğini” ileri sürerek karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanık müdafiinin temyiz itirazının kabulü ile Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 30.11.2006 gün ve 10-26 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 01.04.2008 ve 08.04.2008 günlü müzakerelerde yeterli oy çoğunluğuna ulaşılamaması üzerine 06.05.2008 tarihinde gerçekleştirilen üçüncü müzakerede oyçokluğu ile tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak karar verildi.
Osman ŞİRİN Nedim BARAN Cengiz ERDOĞAN
Birinci Başkanvekili 2.C.D.Bşk. 1.C.D.Bşk.

Refik DİZDAROĞLU Mahmut ACAR Serpil Özün ÇETİNKOL
10.C.D.Bşk. 9.C.D.Bşk.
Onama

A.Ceylani TUĞRUL Seyfettin ÇİLESİZ Sedat BAKICI
11.C.D.Bşk.V.

Hamdi Yaver AKTAN Ahmet ÖZTEL Mehmet EKMEKÇİ
Onama Onama Onama

Ayşe DOĞAN M.Metin KAYA Mehmet MUTLU
3.C.D.Bşk.V.
Onama

Halil AKDAĞ Emel ÖZGAN İ.Rüştü CİRİT
Onama Onama Onama

Eyüp KARATAŞ Abdülkadir İLHAN Erkan ÖZTÜRK
Onama


F.Necla ÜÇKARDEŞLER İbrahim ŞAHBAZ Ahmet DURU
Onama
Old 02-05-2009, 23:52   #3
Mehmet Fikri Ateş

 
Varsayılan

Bir Yargıtay Tetkik Hakiminin konuyla ilgili makalesinden alıntı : "Hukuka uygun olmayan nedenlerle cezada taktiri indirim uygulanmaması Yargıtayca bozma nedeni sayılmaktadır. Bu meyanda suçun inkarına yönelmek gibi bir gerekçe TCK’nın 62’nci maddenin uygulanmasına engel değildir." ( YCGK 9.6.1998 8-163/216 ; 4. CD 5.5.1999 3904/4799 ,)

“… inkarın savunma yollarından biri olduğu gözetilmeden yasal olmayan gerekçelerle takdiri indirim uygulanmaması… " 5. CD 4.5.1993 1541/1918

Sayın Nill ilgili Yargıtay kararlarının tüm metnine ulaşamamakla beraber bu bilgileri sunmak istedim.
Doğrusu ben sizin belirtiğiniz somut olayı ilk okuduğumda hemen aklıma hakimin takdir yetkisi ve bunun Yargıtayca kurcalanmayacağı geldi. Fakat makaleyi okuyunca düşüncem değişti..
Buara mesajınızın başlığında "ikrar" demişsiniz,hatırlatayım.
Old 03-05-2009, 00:32   #4
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu Esas No: 1990/1-172 Karar No: 1990/224 Tarih: 15.10.1990
  • KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK suçu ( Sanığın Bileziklerini Çalmak İçin Akrabasını Öldürdüğünü İtiraf etmesi Nedeniyle Takdiri Hafifletici Sebeplerin Uygulanması )
  • Takdiri HAFİFLETİCİ SEBEPLERİN UYGULANMASI ( Bileziklerini Çalmak İçin Akrabasını Öldürdüğünü İtiraf Eden Sanığın İdam Hükmünde )
  • İDAMA MAHKUM EDİLEN SANIK HAKKINDA Takdiri HAFİFLETİCİ SEBEPLERİN UYGULANACAĞI ( Hırsızlık Amacıyla Akrabasını Öldüren )
  • HIRSIZLIK MAKSADIYLA AKRABASINI ÖLDÜREN SANIK ( Takdiri Hafifletici Sebeplerden Yararlanacağı )
ÖZET :
İkrarı ile suçun ortaya çıkmasını ve suç vasfının tayinini sağlayan sanıkhakkında TCK. 59. Md. Uygulanması gerekir. Sözkonusu madde olaya göre değilkişiliğe göre uygulanmalıdır.
DAVA :
Kasten adam öldürmek suçundan sanık F.A.'nın TCK.nun 450/8. maddesi gereğince idam cezası ilecezalandırılmasına, hakkında başkaca tahfife yer olmadığına ve fer'i ceza tayinine ilişkin ... Ağır CezaMahkemesince verilen 10.7.1989 gün ve 27/133 sayılı, re'sen temyize tabi olan hükmün sanık tarafından datemyiziüzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 8.12.1989 gün 3173/3501 sayı ile;
"Suç vasfının tayini ve olayla ilgili maddi delillerin elde edilmesi Sanığın hazırlık soruşturmasındaki ikrarıylagerçekleşmiş olmasına göre, bu halin sanık lehine TCK.nun 59. maddesinin uygulanmasını gerektireceğinindüşünülmemesi"
İsabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 13.3.1990 gün 49/49 sayı ile;
"Sanık, hazırlıktaki ikrarını duruşmada kabul etmemiştir. Bilezikler bulunmasaydı, yan delil eldeedilemeyecek vemücerret ikrarı da hükme esas alınmayacaktı. Ayrıca maktüle, dokuz aylık hamile olup sanık hakkındaTCK.nun 59.maddesinin uygulanmasına yönelik atifete mazhar bir kişi de değildir."
gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hüküm de, re'sen temyize tabi olduğundan dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının onama istemli 25.5.1990tarihlitebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR :
Dosya kapsamına göre,
Evinin avlusunda cesedi bulunan maktülenin kolundaki altın bileziklerin alındığı anlaşılmış olay yerine gelenveöldürülenin akrabası olan Sanığın aşırı tepki göstermesinden kuşku duyularak evinde arama yapılmış, suçunsurunarastlanmamıştır.
Sanık, karakolda alınan ifadesinde suçu inkar etmiş, ertesi gün jandarma karakolunda alınan ikinciifadesinde, C.Savcılığı ve Sulh Ceza Hakimliğindeki beyanlarında suçu ikrarla, borçlarını ödemek için kafasına baltaylavurduğumaktüleyi öldürdükten sonra kolundaki bilezikleri alarak sattığını söyleyen sanık duruşmada yüklenen suçu inkaretmiştir.
Sanığın TCK.nun 450/8. maddesi gereğince cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme kararı TCK.nun 59.maddesinin uygulanması gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında, sübut ve yukarıda açıklanan oluşta ihtilaf olmayıp, uyuşmazlıkTCK.nun59. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğine ilişkindir.
TCK.nun 59. maddesi mahkemenin Takdirine bağlı hususlardan olmakla beraber, bu takdir hakkınınkullanılmaması nedeniyle gösterilen gerekçenin makul ve makbul olması, hukuk kaidelerini zedelemeyecek,yasanınamacına aykırı düşmeyecek ve vicdanları rahatsız etmeyecek bir mahiyet taşıması, hak ve nesafet kurallarınauygunolması gerekmektedir. Bu madde yalnız suçun işlenişine göre cezanın verilmesini önlemek ve failin kişiliğineuygunbiçimde cezanın şahsileştirilmesini sağlamak amacını gütmektedir. Sadece suçun işleniş biçiminin ağırlığındansözedilerek TCK.nun 59. maddesinin uygulanmasından vazgeçilemez. Aksi hal, olaya göre değil kişiliğe göreuygulanması gereken 59. maddenin amacına aykırıdır.
Ayrıca ikrarı ile suçun ortaya çıkmasını ve suç vasfının tayinini sağlayan sanık hakkında TCK.nun 59.maddesininuygulanması gerektiği Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerin yerleşmiş ve duraksamasız uyguladığıesaslardır.
İncelenen dosyada, olayın görgü tanığı yoktur. Bileziklerin, kuyumcuya sanık tarafından satılması suçunsanık tarafından işlendiğinin kesin kanıtı değildir. Maktüle, bir başkası tarafından öldürülmüş ve bilezikler sanıktarafından satın alınmış veya ölmeden önce rızasıyla öldürülen tarafından verilmiş olabilir. Sanık, kendisilehineolacak haksız tahrik gibi şartları oluşturmak ve bunları kabul ettirmek olanağına sahipken böyle yapmamış, suçdelillerini ve cesedi gizlememiş ikrarı ile olayın ortaya çıkmasını ve suç vasfının belirlenmesini sağlamıştır.
Bu nedenle, Takdiri indirim nedenlerini sanırlamamış olan yasa koyucunun iradesi doğrultusunda TCK.nun59.maddesinin uygulanması oluşa, hak ve adalete daha uygun olacaktır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üyeler, mahkemece gösterilen gerekçeye göre direnme hükmününonanmasıdoğrultusunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenler; isteme aykırı olarak kendiliğinden temyize tabi bulunan Yerel Mahkemedirenmehükmünün BOZULMASINA, 25.6.1990 günlü ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 15.10.1990günüyapılan ikinci müzakerede 2/3 ü aşan oyçokluğuyla karar verildi.







T.C.
YARGITAY
Dördüncü Ceza Dairesi Esas No: 2002/6194 Karar No: 2002/8056 Tarih: 7.5.2002
  • Sanığın SUSMA HAKKI ( Sanığın suçunu inkar etmesi Gerekçesinin Yasal Olmadığı - TCK'nın 59. Maddesinin Uygulanması Gereği )
  • suçu inkar ETME ( Gerekçenin Yasal Olmadığı - Sanığın Susma Hakkının Olduğu/TCK'nın 59. Maddesinin Uygulanması Gereği )
  • YASAL OLMAYAN GEREKÇE ( Sanığın suçunu inkar etmesi - Susma Hakkının Olduğu/TCK'nın 59. Maddesinin Uygulanması Gereği )
ÖZET :
Susma hakkı olan Sanığın " suçunu inkaretmesi" biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle TCY.nın 59.maddesinin uygulanmaması hatalıdır.
DAVA :
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR :
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak; CYY.nın 135.maddesine göre susma hakkı olan Sanığın " suçunu inkaretmesi" biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle TCY.nın 59.maddesinin uygulanmaması,
Yasaya aykırı ve sanık Osman Yanık'ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 7.5.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





T.C.
YARGITAY
Dördüncü Ceza Dairesi Esas No: 2002/3896 Karar No: 2002/6158 Tarih: 10.4.2002
  • Sanığın SUSMA HAKKI ( Sanığın suçunu inkar etmesi Gerekçesinin Yasal Olmadığı - TCK'nın 59. Maddesinin Uygulanması Gereği )
  • suçu inkar ETME ( Gerekçenin Yasal Olmadığı - Sanığın Susma Hakkının Olduğu/TCK'nın 59. Maddesinin Uygulanması Gereği )
  • YASAL OLMAYAN GEREKÇE ( Sanığın suçunu inkar etmesi - Susma Hakkının Olduğu/TCK'nın 59. Maddesinin Uygulanması Gereği )
ÖZET :
Susma hakkı bulunan sanık hakkında " suçunu yadsıdığı" biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle TCY.'nın 59. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi hatalıdır.
DAVA :
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR :
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak; CYY.nın 135.maddesi uyarınca susma hakkı bulunan Sanığın suçunu yadsıması ( inkarı )gerekçe gösterilerek TCY.nın 59.maddenin uygulanmaması,
Yasaya aykırı ve sanık Yaşar Türkmen'in temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 10.4.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Umarım faydalı olur.
Old 03-05-2009, 10:29   #5
Mehmet Fikri Ateş

 
Varsayılan

Kararları sıralamışsın Hasan bey içtihat programı büroda olduğu için bakamamıştım. Aramaya gerek kalmadı pazartesi..
Kararlar çok açık ; takdiri indirim açısından baktığımızda suçun inkarı indirim uygulamamaya gerekçe olamaz.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması yeni bir kurum olduğundan daha tam anlamıyla yerine oturmadı.Yargıtay kararları ile uygulamanın gelişmesini göreceğiz.

Somut olayda "mahkemeyi yanıltmaya çalıştığı ve ayrıca pişmanlık göstermediği,kişilik özellikleri bakımından ileride suç işlemeyeceği yönünde mahkemede kanaat oluşmadığı.." gerekçeleri açıkça hükümde geçmişse bu olguların Yargıtayda denetimi nasıl olur ben de merak ediyorum..
Fakat Hasan beyin sunduğu kararlardaki şu ifade bu konuya ışık tutabilir:
"gerekçenin makul ve makbul olması, hukuk kaidelerini zedelemeyecek,yasanın amacına aykırı düşmeyecek ve vicdanları rahatsız etmeyecek bir mahiyet taşıması, hak ve nesafet kurallarına uygun olması gerekmektedir.."
Old 03-05-2009, 13:43   #6
Burak_Cu

 
Mesaj Yeni tarihli güzel bir karar

Ceza Genel Kurulu 2008/7-14 E.N , 2008/50 K.N.
İlgili Kavramlar
- HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKLIMASI
- MADDİ CEZA NORMU
- MUHAKEM KURALI
İçtihat Metni
Sanık Ç.... Y......’un zincirleme biçimde gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunma suçundan 3628 sayılı Yasanın 12, TCY’nın 80 ve 59. maddeleri uyarınca 5 ay 25 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 3628 sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca 5 ay 25 gün süreyle kamu hizmetlerinden yasaklanmasına ilişkin olarak Mardin Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 17.12.2002 gün ve 628-642 sayılı hüküm sanık müdafileri tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 25.09.2007 gün ve 4616-6448 sayılı kararı ile onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.01.2008 gün ve 349 sayılı itiraz yazısında özetle;
“…….. Sanığın, 03.08.2001 tarihinde hazırlık soruşturması sırasında Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği bildirimde eşine ait Akbank Mardin Şubesindeki hesapta 59.679 Amerikan Doları bulunduğu halde 53.000 Doları olarak bildirmesinin tahakkuk eden ek faizi düşünememesinden kaynaklandığını, keza 06 V.. 3. plakalı Nisan marka araç ile 06 V.. 7. plakalı Şahin marka aracı da heyecandan unuttuğu için bildiremediğini 23.10.2001 tarihli savunmasında ileri sürmesi karşısında, bu eksik bildirimin beşeri hatadan kaynaklanıp kaynaklanmadığı dolayısıyla kasta dayalı olup olmadığı tartışılmadan mahkûmiyet kararı verilmesinin yasaya aykırı bulunduğu” görüşüyle itiraz etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık Ç.... Y......
’un zincirleme biçimde gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunma suçundan 3628 sayılı Yasanın 12, TCY’nın 80 ve 59. maddeleri uyarınca 5 ay 25 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 3628 sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca 5 ay 25 gün süreyle kamu hizmetlerinden yasaklanmasına karar verilen olayda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire görüşleri arasında ortaya çıkan hukuki uyuşmazlık, sanığa atılı suçun sabit olup olmadığına ilişkindir.
Ancak, hükümden sonra yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile Ceza Yargılaması Yasası
’nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında gerçekleştirilen değişiklikler sonucunda, bu maddede öngörülen objektif ve subjektif koşulların varlığı halinde uygulanması olanağı bulunan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun tatbik alanı genişletilmiş ve somut olayda uygulanabilir bir hale gelmiştir. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına olanak sağlayan ve bu yönüyle sanık lehine sonuç doğurduğunda kuşku bulunmayan bu hukuki kurumun sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı ise öncelikle Yerel Mahkemece ele alınıp değerlen¬dirilmelidir. Bu itibarla, diğer yönlerinin bu aşamada incelenmesine gerek bulunmayan hükmün, öncelikle bu yasal değişiklik doğrultusunda değerlendirilme yapılabilmesi için bozulmasına karar verilmelidir.
……..
Ço
ğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı Osman Şirin;
5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı CYY
’nın 231. maddesinde yapılan ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin kapsamını genişleten değişikliğin açılan temyiz davasının incelenmesini, suçun sübutunun ve vasfının değerlendirilmesini usulen engelleyecek hiçbir hüküm taşımadığı açıktır. Bu açıklık 5728 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinin hükmüyle tartışılamaz netliğe ulaşmıştır. Geçici 1. maddede ifadesini bulan “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yargıtay ilgili ceza dairesinde bulunan dosyalar hakkında bu Kanunun lehe hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, usule aykırılık bulunmadığı takdirde, dosya esastan incelenmek, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karar verilir.” hükmünün temyiz davasının esasının incelenmesine engel olur nitelikteki “hukuka kesin aykırılık halleri”yle sınırlı olduğunda ve bunun dışındaki her halde hükmün esasının incelenmesi gerekeceğinde duraksama olmamalıdır.
Temyiz davasında gerek re
’sen gerekse talep üzerine sanığın beraatine hükmede¬bilmek asla ve kesinlikle geciktirilemeyecek bir temel hedef olduğuna göre, esası inceleyerek bu yönde bir karar vermek yerine sadece ve yalnız usul bozması yaparak yargılamayı ilk derece mahkemesine göndermenin ve beraatı olanaklı kişiyi 5271 sayılı CYY.nın 231. maddesinde öngörülen beş yıllık denetim süresine tabi tutarak hak kısıtlamalarına muhatap kılmanın kabul edilebilir hiçbir yönü bulunmamaktadır.
Aynı yorumu, açılmış temyiz davasında yerel mahkeme hükmünü suç vasfı ya da cezayı artırıcı veya indirici nedenler yönünden temyiz eden süjenin hakları ve haklılığı yönünden de yapmak olanaklıdır. Örneğin yerel mahkemenin cezayı 2 yıl ya da altına indiren uygulamasını yasaya aykırı bularak temyiz davası açan ve yapılacak inceleme ile uygulamayı bozdurabilmeyi uman C.savcısı veya müdahilin haklı olabilecek bu temyizi incelenemeyecek, salt ceza 2 yılı aşkın değildir denilerek hükmün açıklanmasının ertelenmesi yönünde bir yeni hükme yerel mahkeme zorlanacak, yerel mahkeme kendi hükmündeki isabetsizliği denetleme yetkisinde olmadığından, hatalı biçimde 2 yıllık yaptırıma konu edilen nice suç, hükmün açıklanmasının ertelenmesiyle yaptırım dışı kalabilecektir.
“Hükmün açıklanmasının ertelenmesi” kararlarının sadece itiraz yasa yoluna tabi tutulduğu gözönüne alındığında, bu tür ihlallerin itirazı inceleme mercilerince usule ilişkin denetleme statüsü alışkanlığıyla değerlendirmeye konu edilemeyeceği ve hukuk düzeninin geçerli kıldığı ölçüde giderilemeyeceği açıktır. İtiraz mercilerinin esası da incelemesi gerektiği keyfiyeti ise ayrı bir yasal düzenlemenin konusu olabilir ki, bu da temyiz mercii ile itiraz merciinin görev ve yetkilerinin sınırları konusunda çok kapsamlı bir tartışmayı gündeme taşır.
Bu itibarla yasanın açık hükmüne ve hukukun vazgeçilemez ve ertelenemez usul normlarına aykırı biçimde esası incelemeyi gereksiz sayan, sübuta ve vasfa ilişkin temyiz davasını inceleme sorumluluğunu öteleyen ve yeni yasal düzenlemeyi usul bozmasını zorunlu kılıyormuşçasına değerlendiren çoğunluğun görüşüne katılmıyor, esasın incelenmesinden sonra suçun sübutuna ve uygulamanın isabetli oluşuna karar verilmesi sonrasında ertelenmeye engel bir halin bulunmadığını saptama halinde, hükmün 5728 sayılı Yasayla değişik CYY
’nın 231. maddesince değerlendirme yapılmak üzere bozulmasına hükmedilmesi gerektiğini düşünüyorum.” gerekçesiyle
Kurul Üyesi Ali K
ınacı;
“A) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazından sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinde yapılan değişiklik:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazından sonra, 08.02.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231. maddesinde değişiklik yapılarak; iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi olanağı sağlanmış ve suçun şikayete bağlı olması koşulu kaldırılmıştır. Buna göre, sanık hakkındaki hükmün, diğer koşullar da bulunduğu takdirde, açıklanmasının geri bırakılması mümkün duruma gelmiştir.
B) Ceza Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında ileri sürülen iki değişik görüş ve varılan sonuç:
1- Ceza Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında iki görüş ileri sürülerek tartışılmıştır:
a) Birinci görüşte olanlar; itirazın ve buna bağlı olarak hükmün esası incelenmeden, sadece CMK
’nın 231. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin tartışılması için hükmün bozulması gerektiğini,
b) İkinci görüşte olanlar ise; itirazın ve buna bağlı olarak hükmün bütün yönleriyle incelenmesinin zorunlu olduğunu
Belirtmişlerdir.
2- Birinci oylamada 2/3 çoğunluk sağlanamadığı için, ikinci oylamada salt çoğunlukla, birinci görüş doğrultusunda karar verilmiştir.
C) Çoğunluk görüşüne katılmayışımın gerekçesi:
1- CMK
’nın 231. maddesindeki "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" ile ilgili düzenlemenin hukuksal niteliği:
CMK
’nın 231. maddesindeki bu düzenleme hem "muhakeme kuralı" niteliğindedir hem de "maddi ceza normu" özelliği taşımaktadır. Mahkeme tarafından verilen mahkûmiyet hükmünün, belirli bir süreyle açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle “muhakeme kuralı"; bu süre sonunda davanın düşmesine karar verilmesi de mümkün olduğu için "maddi ceza normu niteliğindedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, aynı maddenin 12. fıkrasına göre itiraz yasa yoluna tabidir. İtirazı inceleyecek mahkemenin yetkileri, CMK
’nın 231. maddesindeki koşulların bulunup bulunmadığını saptamakla sınırlıdır; bu mahkeme, fiilin sabit olup olmadığını ve suçun niteliğini inceleyemez.
2- Bazı özel kanunlarda ve bu arada CMK
’nın 231. maddesinde değişiklik yapan 5728 sayılı "Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un geçici 1. maddesinin 1. fıkrası ve gerekçesi:
5728 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin 1. fıkrası:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yargıtay ilgili ceza dairesinde bulunan dosyalar hakkında bu Kanunun lehe hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, usule aykırılık bulunmadığı takdirde, dosya esastan incelenmek, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karar verilir.

Bu f
ıkranın gerekçesi:
"Maddenin birinci fıkrasıyla, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yargıtay ilgili ceza dairesinde bulunan dosyalar hakkında bu Kanunla değişiklik yapılan kanunlarda yer alan dosya esastan incelenmek suretiyle, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karar verilecektir. Madde düzenlemesiyle, esasen, bu Kanunla değiştirilen kanunlardaki ceza miktarları ve suçun unsurları yönünden lehte olabilecek sonuçların, yasa bozması yerine, Yargıtay ilgili ceza dairesince koşulların bulunması halinde, doğrudan uygulanabilmesi amaçlanmıştır. Böylece, zamanaşımı süresi itibariyle bazı suçlar yönünden bozma nedeniyle zamanaşımına uğraması önlenmiştir. "
3- Açıklanmış bir hükmün temyiz edilmesi üzerine, bu hükmün; esası incelenmeksizin, CMK
’nın 231. maddesindeki değişiklik uyarınca, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin tartışılması için bozulmasının mümkün olup olmadığı:
CMK
’nın 289. maddesinde "hukuka kesin aykırılık" durumları belirtilmiş ve bunların temyiz dilekçesinde veya beyanında gösterilmese bile Yargıtay tarafından kendiliğinden dikkate alınacağı öngörülmüştür:
a)Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b)Hakimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hakimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu halde hakimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hakimin hükme katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlal edilmesi
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Hükmün temelini oluşturan bu durumlarda hukuka aykırılık varsa, hükmün esası incelenmez. Diğer hukuka aykırılık durumlarında ise, hüküm bütün yönleriyle incelenir.
CMK
’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesinin ön koşulu, sanık hakkında mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulmasının mümkün bulunmaması; başka bir anlatımla, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmesinin zorunlu olmasıdır.
Açıklanmış olan mahkûmiyet hükmünü inceleyen Yargıtay'ın öncelikle; fiilin sabit olup olmadığını, sabit ise suç oluşturup oluşturmadığını, oluyorsa suçun niteliğini ve mahkûmiyeti gerektirip gerektirmediğini öncelikle inceleme gerekir. Bu inceleme sonunda;
a) Hukuka kesin aykırılık durumu varsa, diğer yönleri incelemeksizin hüküm bu aykırılık nedeniyle bozulmalıdır.
b) Mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığında, hüküm bu yönden bozulmalıdır.
c) Fiilin sabit olduğu ve suç oluşturduğu, mahkemenin suçun niteliğini ve yaptırımları doğru olarak saptadığı anlaşılırsa; yasal engelinin bulunmaması koşulu ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin tartışılması için hüküm bozulmalıdır.
Somut olayda, belirtilen biçimde esas yönünden bir inceleme yapılmadan, hükmün sadece "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" durumunun tartışılması için bozulması mümkün değildir.
4- Temyiz edilen hükmün, mahkûmiyet dışında bir hüküm olması durumunda incelemenin nasıl yapılacağı:
Çoğunluk görüşünü benimseyenler, temyiz edilen hükmün, beraat hükmü olması durumunda esas yönünden de inceleme yapılacağını belirtmişlerdir.
İştirak halinde kasten insan öldürmeye teşebbüs etmek suçundan (A) ve (B) hakkında dava açıldığını, fiilinin kasten yaralamak suçunu oluşturduğu kabul edilerek (A)'nın 1 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edildiğini, (B) hakkında ise beraat hükmü kurulduğunu; katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından, her iki sanığın insan öldürmeye teşebbüs etmek suçundan cezalandırılması gerektiği gerekçesiyle hükümlerin temyiz edildiğini varsayalım.
Çoğunluk görüşüne göre, (A) hakkında esasa ilişkin inceleme yapılmadan sadece CMK
’ nın 231. maddesi yönünden bozma yapılacak; (B) hakkında ise hüküm esas yönünden incelenecektir. Böyle bir uygulamanın hukuksal dayanağını bulmak mümkün değildir.
D) Sonuç:
Açıkladığım nedenlerle, hükmün esasının incelenmesi gerektiği kanısında olduğum için, çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
” diyerek,
Di
ğer Kurul Üyeleri ise; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunda yapılan yasal değişikliğin Yargıtay’da yapılan inceleme sırasında davanın diğer yönlerinin ve esasının değerlendirilmesine engel olmayacağını, öncelikle davanın esasının incelenmesi, sübut, nitelendirme gibi hususlarda hükmün denetimi yapıldıktan sonra sözü edilen yasal değişiklik nedeniyle hükmün bozulması gerektiğini” ileri sürerek karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2-Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 25.09.2007 gün ve 4616-6448 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3-Mardin Asliye Ceza Mahkemesinin 17.12.2002 gün ve 628-642 sayılı hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle açıklanan yasa değişikliği nedeniyle BOZULMASINA,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 26.02.2008 günlü birinci müzakerede karar için gerekli oyçoğunluğuna ulaşılamaması nedeniyle 11.03.2008 tarihinde gerçekleştirilen ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.

Bir dosyamızda sadece bu kararı sunmuş idim.Sonuca ulaşmıştık.İnşallah yararlı olur...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
CMK Görevlendirilmesinde Sanığın suçu kabul etmesi ancak benim buna kanaat getirmemem Av. Asena Meslektaşların Soruları 34 22-02-2009 16:27
Sanığın suçu tek başına işlememe ihtimali Hemocrania Ceza Hukuku Çalışma Grubu 2 04-12-2008 12:19
Şüpheli/Sanığın avukat olması durumunda zorunlu müdafilik. edumlu Meslektaşların Soruları 9 14-01-2008 22:15
hizmet tespiti,işverenin vefat etmiş olması.. selimaksu Meslektaşların Soruları 1 17-10-2007 09:13
Harici Araç Satışı ve satıcının vefat etmiş olması Av.Ekin Meslektaşların Soruları 1 02-10-2007 14:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07628894 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.