Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

O Benim Babam

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-06-2007, 08:35   #1
Veysel

 
Varsayılan O Benim Babam


Bir 27 Kasım günü Malatya Devlet Hastanesinde doğmuşum. Babam cebindeki küçük not defterine öyle not düşmüş. Tekne kazıntısıymışım. Bizler hastanedeyken annem ve benimle iyi ilgilenilsin diye babam, hediye olarak doktor ve hemşirelere bal ve tereyağı getirirmiş. Tabi o yıllarda arılara şeker yedirmek ve bala bilumum katkı maddeleri katmak kimsenin aklına pek gelmediğinden bal, saf ve temiz olduğu kadar da kıymetliymiş . Derken annemin bir süre daha hastanede kalması gerekmiş. Ancak beni emzirecek sütü yokmuş. Babam beni aldığı gibi doğruca köye … Adı “Hasan Ağa” ya, beni köyün kadınlarına emanet etmiş. Köyün kadınları da gönüllü seferber olmuşlar. Durum böyle olunca haliyle benim de süt annem çok olmuş. 2-3 ay boyunca kapı kapı dolaşmışım. Halâ köyüme her gittiğimde hayatta kalan süt annelerime uğrar gönüllerini alır, onlar da benim bebekliğimi anlatır ve birlikte duygulu anlar yaşarız.

“Ağa” dediysem öyle Türk filmlerindeki kötü ağalardan değildi babam, öyle binlerce dönüm arazimiz, köylerimiz de yoktu. Namı şahsına münhasırdı. İyiliksever, alçak gönüllü, adil ve yaşadığı zamana göre aydın biriydi babam. Dediğim gibi pek varlıklı değildik ama kapımıza gelen de boş dönmezdi. Çoğu zaman verilen geri gelmez, o da “neden ve niye” diye sormazdı. “Ağa” lık, dürüstlüğünden, yardımseverliğinden, alçak gönüllüğünden, adil ve adaletli davrandığından yöre insanının babama verdiği bir unvandı. Yöredeki kan davalarının, aşiretler arası uyuşmazlıkların çözümü için oluşan heyet-i umumiyenin vazgeçilmez itibarlı üyesiydi. Ancak hayatı boyunca bu “ağa” kelimesinden hiç mi hiç hoşlanmadı.

Çeyiz sandığına benzer bir sandığı vardı babamım. Çok iyi hatırlıyorum, bir kısım paralarını hep sandıkta saklardı. Büyük kısmını bankada … Faizini alır, ancak bu parayı kesinlikle kullanmazdı. Kendince bunun haram olduğunu düşünür, çevremizdeki yoksul köylülere dağıtırdı. Bilhassa yaşlı ve kimsesizlere… Sandıkta parası olduğu müddetçe borç isteyene çıkarır verir ve hiçbir yere not almazdı. Getiren getirir, getirmeyen de getirmezdi. Bir gün dahi olsa kimseden alacağını istemedi. Çünkü o, anlattığına göre pek yokluk çekmemiş ama, yokluğun ne olduğunu çok iyi bilirdi.
Çünkü “o benim babam” dı.

Derken, annemle birbirimize kavuşmuşuz. Değişik süt annelerimden olsa gerek biraz yaramaz ve şımarık büyümüşüm. Okul çağına geldiğimde köyümüzde okul olmasına rağmen babam ben ve 2 ağabeyimi şehirde okutmaya karar verdi. Bakımımızı da Bibim (halam) üstlendi. O zamanlar insanların yürekleri genişti. İnsanlar saftı, ince hesaplar yoktu. Yardımseverlik vardı, paylaşım vardı, dayanışma vardı. Halamın hiç bir talebi olmamasına rağmen, yük olmayalım diye babam, halamın ve bizim tüm ihtiyacımızı fazlasıyla karşılıyordu. Halamın çocuklarıyla birlikte okula gidip birlikte büyüdük. Halam felçli olmasına rağmen 5 yıl boyunca 9 çocuk okuttu, ancak bir gün dahi olsa söylenmedi. Babam ne olur ne olmaz diye bir de bir lokanta ile anlaşmıştı. Yemeklerimizi çoğu zaman orda yer, hafta sonu babam geldiğinde hesabı kapatırdı. Her Pazartesi ve Cuma babamın köyden geliş günleriydi. Onu Akpınar caddesindeki Doğan Ağabey’in küçük peynirci dükkanında bekler, birlikte gezerdik. En küçükleri ben olduğum için sürekli elimden tutardı. Gün boyu gezer, yer-içer, sohbet eder akşam üzeri onu tekrar köye yolcu ederdik.

İlkokul 3 ncü sınıfa geldiğimde kendince daha iyi eğitim alayım diye beni Malatya’ ya 60 km. uzaklıktaki Akçadağ Yatılı Bölge Okuluna yazdırdı. Dönemine göre çok iyi bir okuldu. Ben 9 yaşımdaydım ve ilk defa ailemden ayrı kalıyordum. Ancak babam, ulaşım gibi imkansızlığa rağmen 1 yıl boyunca haftada 2 kez beni ziyaret etmeyi hiç mi hiç ihmal etmedi. Hemen her geldiğinde beni öpüp kokladıktan sonra yanında getirdiği taze kavrulmuş fıstık, fındık ve üzüm, ceviziçi karışımı çerez paketini elime tutuştururdu. Küçük kese kağıdı, sanki fırından yeni çıkmış ve babamın elleri kadar sıcacıktı. Gün boyu dersten çıkmamı bekler, sonra öpüp kokladıktan sonra geride gözü yaşlı bir çocuk bırakıp tekrar köye dönerdi. Sadece ben mi? siz bakmayın böyle dediğime, çoğu zaman çenesinin titrediğini, benim yanımda ağlamamak için dudaklarını ısırdığını çok gördüm. Çünkü , “ o benim babam”dı.

Derken yıl sonu beni okuldan aldı. Tekrar Malatya Fırat İlkokulu. Yine Pazartesi ve Cuma Akpınar caddesindeki peynirci Doğan Abi’ nin dükkanı… Soğuk kış günlerinde ellerimi avuçlarının içine alır, ısınıncaya kadar ovar, bir an olsun elimi bırakmazdı. Bu yüzden bir babanın çocuğunun elinden tutmasının verdiği hazzı çok iyi bilirim.

Akpınar caddesinde bir gıda toptancısı vardı. Nevzat Amca… Babam oraya ortak olmuştu. Nevzat amcaya “ istediklerinde çocuklarıma harçlık ver, onları sakın mağdur etme hesabıma yaz” demişti. Nede olsa çocuktuk, olur olmaz zamanlarda soluğu Nevzat Amca’nın dükkanında alırdık. Bu birkaç yıl böyle devam etti. Sanki değirmenin suyu hiç bitmeyecekmiş gibi … ve birkaç yıl sonra bu ortaklık sanırım bizim yüzümüzden bitti. O günün şartlarında bir hayli masraflı olmuştuk babama ama o, bir gün dahi olsun bunu konu etmedi.

Büyümüştük, en büyük ağabeyimi 24 yaşında mide kanserinden kaybetmeden önce, babam o zamanlar ağabeyimin hayatına karşılık Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesine bir servet dökmüştü ama olmadı … Öldükten sonra ağabeyimin adının geçtiği her mecliste babamın yine çenesi titrer, ağlamamak için dudaklarını ısırırdı. Biz bilirdik ki, içe akan göz yaşı dışa akandan daha keskin ve daha acıdır.

Hayata atılmıştım. Olgunlaşmış, (olgunlaştığımı sanıyordum.) o günün şartlarına göre devletten iyi maaş alıyordum ancak her ay bir o kadar da babamdan … Balıkesir’ de görev yapıyordum ve bekardım. Bir cumartesi İzmir’ e gezmeye gitmiştim. Pazar günü döndüğümde kapının üzerinde Merkez Komutanlığı tarafından bırakılmış bir not gördüm. “Komutanım, dün babanız geldi, siz evde yoktunuz biz de misafirhanede ağırladık, şu an orda ……..…” Yığılmak üzereydim. Gittim babamı aldım, ama yüzüne bakamıyordum. Kendimden utandım. Ben onu böyle mi karşılamalıydım? 1300 km. yol gelen babamın gelişi kadar geliş nedeni de beynimi altüst etmişti. Babamı aldım bir süre sohbet ettik, gezdik. Anladım ki, çalışıp aynı zamanda ailesine yardımcı olan çocuklar varken benim hâlâ ona yük olmamı anlayamamış, sebeb-i ziyaret ondan. Anlattım, “içkim yok, sigaram yok, kahve kültürüm yok” dedim. “Sadece biraz çapkınlık var, devletin verdiği de buna yetmiyor. Ne yapayım, sana çekmişim!” dedim. Gülümsedi, “iyi sevindim, aman başka şeyler olmasın da …” Sonra yanaklarımı okşadı, öptü. Gün boyu birlikte dolaştık sohbet ettik ve akşam ayrılık vakti geldiğinde onu yolcu edip, arkasından uzun bir süre bakakaldım. Akçadağ yatılı bölge okulundaki günlerim aklıma geldi ve her gelip-gittiğinde babamın arkasından döktüğüm gözyaşlarım… Benden bu savurganlığın hesabını sormaya gelen adam borçlarımı kapatıp, yine cebime bir hayli harçlık koyup beni yine bırakıp gitmişti. 24 yaşındaydım ve oturup ağladım. Hiç kimseyi umursamadan… Bir kez daha kendimden utandım.
Ama “ o benim babam”dı.

Yıllar geçmişti. Bir kez daha olgunlaşmıştım, (yine olgunlaştığımı sanıyordum.) çünkü hâlâ babama yük olmaya devam ediyordum. Taleplerim bir türlü bitmek tükenmek bilmiyordu. Taa ki bir araba aldırana kadar… Bana aldığı Peugeut 504’ le ve birlikte gezerken babamın gözlerindeki mutluluğu ömrümün sonuna kadar unutamam.

Her Malatya’ ya gittiğimde saat kaçta orada olacağımı bilir, balkonda beni beklerdi. Arkadaşlarımdan arta kalan zamanımda babamı alır, Akpınar caddesinde birlikte dolaşırdık. Birlikte yemek yer, ben çocukluk günlerimi yaşar, kimbilir belki de o, o günlerini… Koca adam olmama rağmen tekrar ellerimden tutmasını ne çok istemişimdir. Dönüşüm de gelişim gibi olurdu. Babam yine balkonda … ama bu sefer yine burukluk, şuursuzca bakan gözler ve yine içe akan göz yaşı.

Evlenmiş ve Ankara’ ya atanmıştım. O akşam aradığımda hasta olduğunu öğrendim. Telefona istedim ve uzun uzun konuştuk. Hep sağlığının iyi olduğunu, merak etmemem gerektiğini söyleyip durdu. Telefonun öteki tarafındaki ses bu kez çok farklıydı. Sanki yine çenesi titriyor, dudaklarını ısırıyor gibiydi. 2-3 gün sonra hastaneye yatırıldığını duydum. Akşam üzeriydi. Telefonu kapattım ve o gece tereddütsüz hemen hazırlanıp yola çıktık. Malatya’ ya vardığımda şafak vaktiydi. Evimizin tüm ışıkları yanıyordu. Evin etrafı da aydınlatılmıştı. Kapının önünde bir kaç araba vardı. Balkonda onu aradı hemen gözlerim. Israrla … ama bu sefer yoktu. İşte o an kendimi yalnız, zavallı ve korumasız hissettim. Hızla merdivenleri çıktım. Doğruca salona yöneldim. Sabahın o vaktinde salon ve odalar ağzına kadar doluydu. Salondakilerin başları önünde, yüzüme bakamıyorlardı. Babamı sordum, kadınların olduğu odadaki hıçkırıklar ve amcamın yanağından akan gözyaşları sorumun cevabını veriyordu.

O gün, cenazesini almak için hastaneye gittik. Gelenek gereği son kez babamın yüzüne bakmam istendi ama bakamadım. O cansız bedenine ve yüzüne bakmaya utandım. Ona son kez dokunmaya, ellerimle yüzünü okşamaya, elinden tutmaya, cesaret edemedim. Çünkü yılların verdiği bir suçluluk duygusu içimi kaplamıştı. Pişmandım, yalnızdım, çaresizdim. Sanki o şansı bir daha yakalayacakmışım gibi gün boyu kendimi avutup durdum ama nafile… Onu, gününün büyük bir bölümünü geçirdiği köyün karşısındaki bahçeye nazır bir yere defnettik. Herkesi gönderdikten sonra yanına, yere oturdum ve onunla konuştum. Sağlığında söylemeye cesaret edemediğim hatalarımdan bahsettim. Affetmesini ve daha şimdiden onu çok özlediğimi…

Evet baba, biliyorum seni çok üzdüm. Buna hakkım yoktu ama senin de böyle çekip gitmeye … Senin de bir gün öleceğini düşünememiştim ki! Oysa ben, ne çok şey hayâl etmiştim. Yine Akpınar caddesinde birlikte gezmeyi, birlikte yemek yemeyi, sohbet etmeyi. Belki bu sefer elimden tutmanı gerçekten isteyecektim. Yaşımdan utanmadan… Tıpkı eski günlerimizdeki gibi olsun diyecektim. Yine yaptın yapacağını. Ee, nede olsa adın Hasan Ağa’ydı ve “benim babam”dın.

Babacığım; her çocuğun babasına benzer bir hikayesi vardır. Farklı kuşaklarda olsak bile … Şimdi ben de Bâlâhun ve Ata Öktem’ in babasıyım. Biliyorsun, sen öldüğünde onlar yoktu. Galiba sana çekmişim. Onların da elleri sürekli avuçlarımda. Hiç bırakmıyorum. Tıpkı senin bırakmadığın gibi… Hani yazar demiş ya, “ erkek için, baba kaybetmenin acısı farklı olur.” Evet, çok farklıymış çook!

Beni affet, çünkü sen “benim babam” sın.

Yüreğinde sevgi eksik olmayan tüm babalara, saygılarımla.
Old 16-06-2007, 10:15   #2
akdevrim

 
Dikkat

...Sn.site arkadaşım,yazınızdan çok etkilendim...Bende 16 cocuklu bir aileniin yüksek öğrenim imkanı ( imkansızlıklara rağmen )verilen ve şu anda calışan bir kamu görevlisiyim..yaşam hikayenizle yer yer kesişen benzerlikler gördüm.Gözüm yaşardı...Ve rahmetli babamı ve tüm babaları yüreğimde ölümsüzleştirdim...sizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum...

akdevrim.16.06.2007.istanbul...
Old 17-06-2007, 21:06   #3
Ayşe BİLGİÇ TAHTACI

 
Varsayılan

Abartma yapmıyorum, yazınızı ağlayarak okudum hala da gözlerimi siliyorum.Ben de sizin gibi mezarı başında babası ile konuşanlardanım. Babam aynı sizinki gibi harika bir insan, harika bir babaydı. Fedakarlığı had safhadaydı. Çocuklarını çok severdi. Benim evliliğimin bittiğini duymasının üzerine 2 ay yaşadı. Bu iki ay içerisinde sabahlara kadar ağlamış. Evladım bunları haketmiyor diye. İlk başlarda babamın ölümünde katkımın olup olmadığını düşündüm. Evliliğimin bittiğini ondan biraz daha saklayabilirdim.

Birgün rüyama girdi. "Kızım kendini suçlu hissetme. Ayrıca ben burada çok rahatım." dedi. Nedendir bilmem o günden bu yana biraz daha rahatım.Suçluluk duygum gün geçtikçe hafifliyor ama onu her geçen gün daha çok özlüyorum. Canım babam benim.
Old 17-06-2007, 22:04   #4
akdevrim

 
Dikkat

babadır onlar dostum,karşılıksız verirler...
kendi parcalarını mezarlıkdan görürler....

''ölüm adın kalleş olsun..''

akdevrim.17.06.2007.istanbul..
Old 04-07-2007, 10:42   #5
merve-m

 
Varsayılan

MERHABALAR sizin yerinizde olmayı babama söylemedigim sözlerden dolayı pişman olmayı o kadar çok isterdim ki ,tanımamaktan hayal meyal hatırlamaktan çok daha iyi oldugunu düşünüyorum. Üzülmeyin yapamadıklarınız için o size zaten hiç kırılmamıştır ki........
Old 04-09-2007, 13:55   #6
üye19576

 
Varsayılan

Sevgili Arkadaşım, yazınızın tarihi 16-06-2007 ve saati 08:35, yani sabah,
Nasıl bir ruh hali ile yazdığınız, tüm ruhunuzun yazıya aksetmesiile açık.
Yazınızı siteye geç üye olduğum için ancak okuma şansım oldu. VE AÇIKÇASI ÇOK ETKİLENDİM. AĞLAMADIM DEMEK İSTERDİMBİR ERKEK OLARAK AMA YAPAMADIM.
Rhmetlinin ruhu şad olsun, hatırlanmak, yoğun olarak özlenmek aranmak, sanırım her rahmetliye nasip olmuyor.
Old 04-09-2007, 14:41   #7
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Hayatım boyunca bir erkeğin beni; gerçekten sevdiğini ve gerçekten değer verdiğini bilerek yaşadım.

Allah onu korusun.
Old 08-09-2007, 00:49   #8
OLCAYK

 
Varsayılan

Çok Derİn Çok Özel Bİr Konu Bu. Bende Babam İŞİ İÇİn Şehİr DiŞindayken Okurken Bu Yazilanlari, Her GÜn Babama O'nu Ne Kadar Çok SevdİĞİmİ SÖyledİĞİm İÇİn, O' Na Her GÜn SarilabİldİĞİm İÇİn O Kadar Mutluyum Kİ. Ama Şunu Da Bİlİyorum Kİ Sonsuza Kadar SÖylesemde Anlatamam Ona Olan Sevgİmİ Zaman Yetmez Canim Babam.
Old 08-09-2007, 00:51   #9
OLCAYK

 
Varsayılan

Yazı formatı konusunda özür dilrim. Bilgisayarımda sorun var
Old 09-09-2007, 00:23   #10
slide

 
Varsayılan

çok duygulandım..içim acıdı..babamı çok seviyorum.....
Old 09-06-2008, 16:53   #11
ertanhukukprogramlari

 
Varsayılan

Birçoklarımızın duygularına tercüman olmuş bir yazı, bizimle paylaştığınız için teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bir Başkadır Benim Memleketim Av.H.Sancar KARACA Site Lokali 34 12-01-2011 15:03
Benim Babam Vardı... Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 1 12-03-2008 19:28
Maksim Gorki- Benim Universitelerim hukuksever Kitap 3 10-01-2007 07:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05962706 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.