Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Nilgün'ün Kaleminden:Paylaşımlar

Yanıt
Old 30-11-2006, 12:12   #61
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan Bir mum ışığı/BİR YEMEK ve yatak!

GÜNÜBİRLİK İLİŞKİLER DERKEN,

Hani şimdilerde kadın yazarların, bas bas bağırarak savunuculuğunu yaptığı,
uğruna köşeyazıları kaparak sayfa sayfa makaleler çiziktirdiği türden,
kimi zaman da medyaya meze olmuş cinsten ilişkiler.

Ben buna bir mum ışığı bir yemek ardından yatak diyorum.

Haa ilişki zaten yatakta son bulacaksa nedendir mum ışı vs.diyenler için de hali hazırda kıyıda köşede yanıt da var elbet...

O da bence şunu ifade ediyor ki;
Adam aynen şu mesajı vermektedir partnerine;
Heeey kızım,bak elimdeki çakmaklan bu mumları şimcik yakıyom,
aha bu mumlar sönene kadan yanındayıııım,
mumlar ne zaman ki söner,
arada bul beni....

Yani o mumlarda tüm işin sırrı...

Erkek ve kadın bir yerlerde tanışır,haaa aklımdayken yazayım,bu tür ilişkilerde arada sırada,
erkeğin vicdani yükü hafiflesin diyerekten kadife kutular içinde, tek taş pırlantalar, ,ev anahtarları vs.de devreye girer bazen.

Neyse mühim olan ilişki esnası değildir.

SONRASIDIR.
----------------

Yani mum ışığı söndükten sonra!
Ertesi gün,
ne mi olur?

Taraflardan biri,ki bu muhtemelen erkektir,
başka bir masada,
başka bir hatun ile,
başka bir MUM IŞIĞINI ÜFLEMEK İÇİN,
kuyumcuları ya da emlakçıları aşındırmakla meşguldür...

Yarını olmayacağını bile bile bu tarz ilişkiye giren diğer taraf da ,

SAÇINI BAŞINI YOLMAKLA MEŞGULDÜR.

İhalenin tamamını kapatamadığı için.

Çok mu sert oldu.
HAYIR YA!

Günümüz teknoloji çağıdır...

Bir sms,bir rezervasyon ve the end...

İŞTE GÜNÜBİRLİK İLİŞKİLER BÖYLE GELİİİİR GEÇEEER...

Olmalı mıdır olmamalı mıdır,yanlış mıdır doğru mu
bunu da kamuoyunun vicdanına bırakalım...

sevgiyle kalınız.

*****************
30.11.2006/12.12
perşembe
Old 03-12-2006, 16:10   #62
mehmet emin sezen

 
Varsayılan

Sayın Nilgün hanım yazılarınıza emeginize saglık tesekkür ederiz.köse yazılarını kesmek cok normal bende kesiyorum
keske herkes bırakın kesmeyi gazete alıpta okumayı denese
salıkla kalın efendim.
M.E.Sezen
Old 11-12-2006, 10:09   #63
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Ne var yani,bir aylığına MEHMET BEY olmak istemişsem?

Ne var yani,bir günlüğüne,MEHMET BEY OLMAK İSTEMiŞSEM!
Bu dünyanın sonu mu?

Yer Kadıköy'de nezih bir işhanında,zarif bir büro,
Ayhan da Mehmet bey'in yardımcısıdır.
Hatta sağ kolu da denilebilirdi artık buna.
Kahramanımız AYHAN,ortaokul terk, ardından çok hereketli bir delikanlılık ve sonrasında, İsparta'da yaptığı askerlik sonrası,amcası tarafından yerleştirildiği bu büroda altı yıldır,son derece rahat bir yaşamın içinde bulmuştu kendisini.
İşe girdiği ilkgünden beri, patronu ile işveren & işçi ilişkilerinin çok üzerinde,bir himaye ve sevgi çemberinde bulunduğu bu ofis ortamında,Mehmet bey'in olmadığı zamanlarda,gelen telefonlara bakar,maillerini açarak önemli olanları,kendisine tel. yolu ile iletirdi,ayrıca salonda camın önünde dev yeşil yaprakları ile tavana kadar boy veren bitkinin bakımı da onun sorumluluğundaydı.
Kimi zaman sabahlara kadar patronu Mehmet Bey ile çalışırlar ona canyoldaşı olmak için kalırdı
bu büroda.
Mehmet Bey'in bir hayli yoğun ve yolunda giden bir iş temposu vardı.
İş hayatına atılalı fazla olmamasına rağmen; çok gelişimci ve yeniliklere açık olan atakları ile çok yol almışlardı bu inşaat piyasasında,ER-MET firması adı altında.
Diğer ortağı mimar ERTUĞRUL BEY ve Mehmet Bey,el ele vererek kurdukları bu mimarlık mühendislik proje çalışmaları aşamalarında çok yol almışlardı.
Ve bu adımlarda,Mehmet BEY,Ayhan'ı bu başarılarının paydaşı olarak kabullenmiş,inşaatlarından birinde kooparatif payı vermiş ve taksitle konut sahibi yapacak inceliği göstermişti yardımcısına.

Bir perşembe sabahı,Mehmet Bey,aldığı bir faks sonrası sevinçle bağırdı büroda:
-Tamam dostum,uzun süredir peşinde olduğum ihaleyi galiba biz aldık,
Hani şu BEYLİKDÜZÜ'nde alışveriş merkezi zinciri vardı ya;
onun ihalesi için,yarın Amerika'ya uçuyorum.Buraları sana emanet.Hadi göreyim seni.Beni utandırma.Herşey benim varlığımdaki gibi sürsün tamam mı Ayhan?

-Tamam patron,hiç meraklanmayın.

Cuma günü havaalanında valizlerini teslim ederken bir yandan da konuşmasını sürdürüyordu heyecanla:
-Bir hafta da Belçika'da kızımda kalırsam yaklaşık bir ay ben burada olmayacağım.
-Endişelenmeyin Mehmet Bey bana lütfen güvenin!
-Hadi beni mahcup etme göreyim seni dostum!
-Meraklanmayın efendim...

Uçak uzaklaşana kadar orada kaldı.Ve sonra büroya dönerek aldığı gazeteleri okumaya başladı.
Gelen faksları dosyaladı.Faturaları yatırdı.
İki hafta herşey, hiçbir fevkaladelik olmaksızın en doğal haliyle sürdü gitti.

Bir cumartesi öğlesi bilgisayarın başında gelen mailleri incelerken,
ilginç bir mail ile ekrana bakakaldı Ayhan:

Sizinle tanışmak istiyorum.Siz beni tanımıyorsunuz Ben kartınızı Yenikapı'da iskelede tesadüfen yerde buldum.Kartınızda mailiniz vardı,telefon etmeye cesaret edemedim önce yazmak istedim.
Yüreğimin sesini engelleyemedim ve aramak istedim.
Telefonum
......................
Ben İzmirliyim.Sigortacıyım.İktisat mezunuyum.
Şayet sizce de uygunsa ararsanız sevinirim.
NESRİN ALTINDAĞ.
!
Uzunca bir sessizlik ve dalgın gözlerle bakışlarına,
bir de merak ve gizli bir heyecan eklenmişti ,Ayhan'ın kalp atışlarına.

Aradan iki gün geçmiş Ayhan aramak ile aramamak arasında sancılarla boğuşmuştu her anında.
Bir süreliğine şu kimsesiz ve tekdüze yaşamına bir değişiklik ve ahenk gelse, ne olur sanki!
Ne çıkar bir aylığına MEHMET BEY olsam ,ne çıkar ,diye kendince hafifletici sebepler yaratmaya çalışmaktaydı bekar odasında.
Şu üç günlük dünyada,hareket yok,sevgi yok,renk yok,en ufak bir ahenk yok!

Evde kendisinden önce uykuya dalan yaşlı anneciğinden başka,bir de sobanın yanında taht kuran tekir kedisi ve on yıl önce kaybettikleri babasının duvardaki resimleri ile albümdeki hüzün dolu anıları dışında hiçbir canlılık yoktu yaşamında.
Yıllar önce askerden yeni döndüğünde arkasında bıraktığı sevdiği kızın, başkası ile evlendiği haberini aldığı günden bu yana, kadınlara karşı gizliden bir ÖFKE VE HINÇ barınmaktaydı içinde ve karşı cinsi yakınına yaklaştırmamak için hep özel bir gayret göstermişti AYHAN.

AMA ŞİMDİ NEDEN DİYE GEÇİRDİ İÇİNDEN BU EFSUNLU KADINA BU MERAK NEDEN?

Pazartesi sabahı mailde yazılı telefonu titreyen eller ile çevirdi.
-Alo,
-Evet ben NESRİN,kimsiniz?
Telofondaki ışıl, ışıl hayat dolu bir sesti.Hani utanmasa bu sese aşık olduğunu bile söyleyecek kadar çarpılmıştı Ayhan bu samimi ses tonuna.
-Ben Mehmet,hani şu mail attığınız mühendis...
Aradan geçen uzun sessizliği NESRİN bozmuştu ilk olarak.
- Ben de telefonunuzdan ümidinizi kesmiştim artık.Nasılsınız?
-İyiyim ya siz?
-Ben de iyiyim.Sizin uzmanlık alanınız? İnşaat mühendisydiniz galiba,
ben sigortacıyım.Aslında sosyal bir insanımdır ama bu dönem çok güç günler geçirmekteyim.On gün önce yedi yaşında olan kızımı ve eşimi bir trafik kazasında kaybettim.
O ışıl,ışıl ses gitmiş yerini gözyaşları ve hıçkırık kaplamıştı.
-Yok hayır ağlamayın.Ben dilerseniz yarın İzmir'e gelebilirim.
-Hayır henüz ben buna hazır değilim sadece konuşabileceğim yabancı bir ses olsun istedim benden çok uzaklarda beni hiç tanımayan ve hiç tanımadığım bir ses...
Bunu neden istedim bunu da bilmiyorum.Sadece tesadüf bu.
Yarın onbir gibi bilgisayarda konuşalım.Buna ihtiyacım var sadece.
-Peki NESRİN Hanım siz nasıl isterseniz.

Ertesi gün saat tam onbirde açtıkları bilgisayarda uzun uzun yazıştılar.
Saat ikindiye yakın olmuştu ve geçen zamanın akışı onları esir almıştı.
Kah ağlayan,kah gülen,sevgiye dönüşen konuşmalar vurgun yemiş gibi yapmıştı delikalıyı ve genç kadını...
İşte AŞK BU OLSA GEREK dedi bilgisayarı kapatırken AYHAN.
Elleri titriyor,yüreği yerinden çıkarcasına atıyor,eve gidecek gücü bile kaybolmuş bir halde,
saatlerce öylece saatlerce yığılıp kalakalmıştı koltukta.
Ayhan'ın unuttuğu heyecanlardı bunlar.

Hatta öylesine unutmuştu ki aşkı ve sevgiyi,kendisi ile kadınlar arasında örmüş olduğu tel örgü bir anda kalkıverince kendisini çok aciz ve de çaresiz bile hissetmişti genç adam.
Bu şiddetli duygu fırtınaları NESRİN ile olan telefon konuşmalarında sürüyor,telefon kapandığı an sanki şehrin tüm ışıkları sönerek zindan gibi kalıveriyordu bu ufacık dünyasında...
Kalbinde keskin hançer gibi bir bıçak,ara sıra saplanır gibi oluyor ve ardından AŞK ACISI,aldığı alkolün tesiriyle hafifleyerek uykuya dalıyordu odasında.
Hele duygulu bir aşk şarkısı varsa o anda,içinde biryerlerde sanki açık bir yara var da kan kaybediyor gibi can çekişiyordu...
ÖLMEK BU OLSA GEREK!
Diye iç geçirdi.
Oysa ki onbeş gün öncesine kadar hayatla olan tek bağım bu büro,annem ve aldığım dairenin taksitlerini aksatmadan bankaya yatırmak için bankaya koşuşturmaktan ibaretti,şimdi bunları ikinci plana atabildim tek gayem o ve
onun sesini duyabilmek...
Can damarı olmuştu bu kadın onun kanayan yarasında,ne durdurabiliyordu bu kanı ne de canının acısını geçirecek bir çaresi vardı.

Günlerse yıldırım hızı ile geçmekteydi.Gazetesini okuduğu bir öğlen vakti telefonu çaldı,uzun, uzun.
Patronunun sevinçli sesi bir bomba gibi düşüvermişti,ofisin en ortasına,
-Müjde Ayhan'cığım,Planladığımdan da kolay gelişti herşey,ihaleyi biz kaptık.
Pazartesi İstanbul'dayım.İŞ BİZİMDİR DOSTUM!

İyi de bu Ayhan'ın planlarında yoktu ki!
Tam üç gün var diye söylendi.O gün sabahtan akşama kadar kaç sigara yakıp söndürdüğünü kendisi de unutmuştu.O akşam gece ikiye kadar bilgisayarda konuştular,söylemek istedi defalarca,
Ben yalancının biriyim affet beni,
aslında ismim MEHMET DEĞİL,ben sadece burada onun yardımcısıyım,beni bu halimle de sevebilir misin hadi söye,sevebilir misin?
demek için çok çaba sarfetti ama başaramadı.
Sevdiği kızın gözlerinin içine bakarak bu yalanını itiraf edecek ve evlenmek istediğini haykıracaktı.
-Ben ,ben,yarın İzmir'deyim hayatım ,sana söyleyeceklerim var.
-Tamam dedi NESRİN sesi titreyerek,
-Sabırsızlıkla bekleyeceğim canım,gelişini.

Gece iki otuz olmuştu ve kendisini eve gidemeyecek kadar bitkin hissettiği için,dolaptan hırkasını çıkararak girişteki siyah deri koltuğa atmıştı kendini,zaten uzanması ile uyuması birkaç saniye içinde gerçekleşivermişti.

Sabah uyandığında hemen eve koştu.Traş oldu,duşunu aldı en şık takımını giydi.
Üzerine de geçen yıl patronunun doğum gününde kendisine hediye ettiği,diagonel desenli kravatı şık kutusundan çıkararak,özenle bağladı bej rengi gömleğinin üzerine.
Ve kendi kendine söylendi.
-Oğlum AYHAN,
eğer bu gün bunu söyleyemezsen,
hem işini,hem AŞKINI kaybedeceksin,
hadi acele et!

Kendisini sokağa attı,alel acele,arabasına binerek İzmir istikametine doğru yola çıktı.
Köşede bir benzin istasyonundan benzin doldururken,yan taraftaki kafeden bir kahve söyledi.
Yan masada oturan yetmiş yaşlarında kibar bir beyefendi ile selamlaştı,yanına yaklaşan istasyon sahibi ile havadan sudan sohbet etti.

Tam masaya oturmuş kahvesinden bir yudum almıştı ki,telefonu çaldı.
Sevinçle çıkardı ceketinin cebinden telefonunu Bir de baktı patronu Mehmet Bey arıyor:
-Alo,Ayhan ben Mehmet,Belçika işi yattı,Bengü İstanbul'a geliyormuş,onu da aldım birlikte döndük.
Hava alanındayım gel karşıla beni,hadi dostum.

- !
-Tamam efendim, bir saat kadar sonra oradayım.

Ayhan içi yana yana ters yöne çevirdi direksiyonu ve geri dönerek İstanbul Zeytinburnu'na çevirdi istikametini.
Arabanın radyosunda tam o anda Funda ARAR söylüyordu.
Erkin Koray'ın eski bir hit parçası olan ARAPSAÇI adlı şarkıydı.
Tam zamanı dedi ızdırapla gülümseyerek,
ısmarlasam şu anda denk düşmezdi!
AŞK AŞK YÜZÜNDEN,
ARAPSAÇINA DÖNDÜM,
ÇÖZ BENİ ARAPSAÇI,
BUDUR BUNUN İLACI,
BUDUR BUNUN İLACI...
Hem ağladı,hem de eşlik etti yol boyunca bu parçaya.

Elveda aşkım elveda,asla eskisi gibi olamayacak,
herşeyi kendi ellerimle berbat ettim diye acı ile kıvranarak,
ellerini sert vuruşlarla arabanın döşemesine hızla indirdi bir iki kere.

Havaalanında, yorgun ama mutlu patronuna, durumunu belli etmemeye çalışarak,
hoşgeldiniz efendim diyebildi usulca.
Birlikte ofise gittiler.
Mehmet Bey coşku ve sevinçle ellerini çırparak,
-Bu iş buraya kadar,işte bu günden sonra İstanbul'a güneş ,bu bürodan doğacak artık diye bağırdı.
-Dostum yan büroyu da alıyoruz ve ara duvarı açarak yazıhanemizi genişletiyoruz.
Sen mobilyacı Arif Bey'i ara da gelsin ölçü alsın,aynı siyah deri kadife karışımı tasarımdan,bir takım daha ısmarla ek salona.
Bundan sonra göreceksin bak AYHAN,kimse bizi tanıyamayacak öylesine büyüyeceğiz ve kalkınacağız ki...

-!
-Ne oldu sana?
Neden sevinmiyorsun,yoksa validene mi birşey oldu,
neyin var anlatsana,havaalanından beri ağzını bıçak açmıyor.
-Yok patron ,gece ofiste uyuyakalmışım hertarafım tutulmuş,onun gerginliği...
-Geçer geçer hepsini atlatacağız.
Hem bak sevineceğin bir haberim daha var sana,artık dekont ve havalelere koşuşturacak bir eleman alacağız,güvenilir birini bul ,sen araştır yardımcını,çok fazla yorulmamalısın.
Bak evinin taksitlerin de bitiyor.Eh artık yavaş yavaş toparlan da sana bir düğün yapalım gelecek yaz.

- !

Bu son cümle BİR BALYOZ GİBİ,patlamıştı Ayhan'ın beyinde.
Sanki biliyor gibi!diye iç geçirdi.

Tam o sırada büronun telefonu uzun,uzun çaldı.Lavobada ellerini yıkamaktaydı ve masada oturan patronu açmıştı ahizeyi.
Bu mutlaka Nesrin'dir dedi.Sessizce kapının arkasına geçerek, konuşmaları dinlemeye başladı.
-Alo kimsiniz?
-Ben Nesrin.MEHMET BEY orada mı?
Buyrun efendim MEHMET benim ya siz?
-Ben Nesrin ALTINDAĞ da ,iyi ama oranın telefonu,0212...... değil miydi?
-Evet hanımefendi numara doğru isim soy ad da aynıdır . BEN benim ama o ben ben değilmişim gibi konuşuyorsunuz.
İyice karmakarışık oldum şimdi affediniz bu sabah uçaktan indim.Yol yorgunluğu da var üzerimde.
-PEKİ BİR DE hotmail adresinizden teyit etmek istiyorum.Mail atar mısınız bana şu adresten,
-Tamam bekleyiniz!
ALLAH,ALLAH ÇATTIK YA ,NE BU ŞAKA MI YANİ?diye söylene,söylene mail yazarak postaladı Mehmet Bey,bir çırpıda.
-Evet dedi telefonun ucundaki kadın,hotmail de tıpa tıp aynı.
Bakın beyefendi ben bu telefon ve de posta adresinden bir ay boyunca en gizli kişisel sırlarımı paylaştım,kendisini MEHMET BEY diye takdim eden birisi ile.
Ben ne aptalım inandım bütün bunlara,çıldıracağım öfkemden şu an.
-Yaa,belki büroya benim yokluğumda giren çalışanlardan biridir, sorgulayacağım bu olayı inanın bana.
Lütfen gözyaşlarınızı siliniz.Sizin için yapabileceğim birşey var mı?
-Hayır teşekürler dedi Nesrin.

Ve bu sözleri söyledikten sonra kapattı telefonu Mehmet bey.

Aydııııııııııııııııııııııın!
Bu ne rezalettir,lütfen bir açıklama bekliyorum derhal!
-Efendim,ilk başta karşı taraftan gelen bir mailden sonra oyun gibi başlamıştı herşey ama inanınız ki sonradan bir anda AŞKA dönüştü.
Ben sizin telefonunuzdan yarım saat önce İzmir'e gidiyordum.Ona herşeyi anlatabilmek için.
Ama olmadı işte olmadı.
Ama patron ne olur inanın ben bu kadına aşık oldum.
-Ama AYHAN,pekala biliyordun ki ben sana bu büronun anahtarı ile birlikte,
ONURUMU HAYSİYETİMİ VE DE NAMUSUMU teslim ediyordum.
Sen şimdi herşeyimi ayaklar altına almış oldun.

Ve bir insan hayatı ile oynamanın bedeli bu kadar ucuz olmamalı.
Sen beni suistimal ettin.Ben sana <<dostum>> demiştim oysa.

-Biliyorum efendim özür dilerim.
-Hayır hiçbirşey bilmiyorsun.Ben bu çizgiye prensiplerim ve dürüstlüğüm ile yükseldim.Güvenmediğim adamları yanıma yaklaştırmam.
Lütfen masandaki özel eşyalarını topla ve kendine başka bir iş ara.
Sana birkaç referans mektubu yazacağım, bir iki de adres veririm hepsi bu.
Evinin de taksitlerini düzenli ödediğin sürece anahtarını teslim alacaksın korkma.
Ama asla yoluma çıkma ve de ayağıma takılma.

Bunları haykırdıktan sonra,karşısında ayakta durmaya çalışan ve tir, tir titreyen Ayhan'ı yok sayarak bilgisayarına döndü Mehmet Bey,
Telefon ile eşini arayarak konuşmasını sürdürdü.
-Alo hayatım.Ben bürodayım.Akşama hazırlan yemeğe çıkacağız sen ben ve kızımız BENGÜ de gelecek,hani o çok sevdiğin BEYTİ'ye götüreceğim sizi.
Akşam yedi gibi hazır ol tamam mı hayatım?

Başını kaldırdığında ağlamaktan gözleri kızarmış ve koltuğa yığılmış olan AYHAN'a acıyarak baktı.
Çok özel anları paylaşmıştı bu genç adamla,onu bir kalemde silip atmaya gönlü razı olamazdı.
Sırtını sıvazlayarak omuzlarından tutarak sarstı.Kendine gel,bu kadar yıkılmak sana hiç yakışmıyor.
Seni bir şartla affedebilirim.
Koş hadi affettir kendini o kıza,
onu getir buraya tanışalım .
Haa yüzükleri de unutma,şöyle havalı bir düğün patlatırız şanımıza yakışan,
hadi yakala anahtarları ben taksiyle dönerim,
hadi fırlaaaaaaaaaaaa!

AYHAN üst üste yaşadığı bu şoklardan darmadağınık olmuştu.
-İyi de patron o beni affeder mi?
-Eder,eder,ben sen yoldayken onunla konuşmayı deneyeceğim,hadi sen hâla burada mısın,
koş hadi,köşedeki çiçekçiden şık bir buket yaptır,kuyumcudan da tek taşlı bir yüzük al,
hadi
hadiiiiiiiiiiiiiiiii!

Ayhan koşarak ikişer ikişer indi merdivenleri.
O dört katı nasıl bir anda inmiş,ne zaman otobana gelmişti direksiyonun başında,sanki ruhu bedeninden koparak ayrılmıştı.
Sevdiği kadının evinin önünde park ettiğinde gece onbir gibiydi.
Işıklar yanıyor ön balkonda arkasına şal örtmüş bir kadın,el sallayarak bağırıyordu:
-Buradayım!
-Kapının otomatiği basar basmaz ikinci kata çıktı elindeki buketi uzatarak,
-Beni affedebilecek misin?Ben AYHAN.
-Evet herşeyi MEHMET BEY ile telefonda konuştuk.Seviyorum seni,elebette kırgınım.
Ve seni tek bir şartla affedebilirim.
Bir daha,bir daha asla yalan yok...
asla,asla asla!
Söz mü?
Ayhan diz çökerek elindeki alyansı sevdiği kadının heyecandan titreyen parmağına taktı.

Büyük bir yalandan sonra,başlayan mutlu aşklarının hiçbir nedenle bozulmayacağına yemin ederek birbirlerine sarıldılar,ağlayarak.

11.12.2006/16.30/

Bu hikaye,pazar sabahı zihnimde şekillenen ani bir senero sonrasında yazıldı.
Tema YALAN ÜZERİNEYDİ.
Hele sevgi kadar hassas bir konuda yalana yer olmaması gerektiğini anlatan biraz da duygusal bir yazı olsun istedim.

SEVGİYLE KALIN.
---------------

Nilgün Çakıcı/BURSA
Old 25-12-2006, 12:00   #64
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan Deprem bilinci nasıl olmalıdır?

Deprem bilinci, sadece ölümden kaçıp saklanmakdan ibaret olmamalı bence.
İnşaata başlanacağı ilk aşamada başlayan,
öncelikle MALZEME kalitesi ve yeterli oranda kulanımı,
ardından proje aşamasında, teknik standartlar zincirlerine kesin uyumluluğu
mimari donanımlar baz alınmalıdır.
1998 depreminin hemen ertesi günü Yalova'ya gittiğimde,dev blokların nasıl sarmaş dolaş sarıldıklarını,kimisinin kendi ekseni etrafında savrularak ardından dibe çöktüğünü,altıncı katların zemin kata dönüştüğünü,bunun yanında,diğer aynı fanus içindeki binanın ufak tefek çatlaklar ile felaketten sıyrıldığını izledim.
İnşaat sektöründeki zavallılığın nasıl insan yaşamını hiçe saydığını teneffüs ettim o coğrafyada.

Neden?
Kader mi?
Alınyazımız diyerek
üstesinden gelmeye çalıştığımız kavram değil elbette bunu nedeni.

Mutlaka yıkılmayan o binalarda kullanılan malzeme,kâr güdülmeden hakkaniyeti ile kullanılmış çimento,demir ve mimari projeleri ile İNSAN OLMANIN BİLİNCİ ile yapılandırılmıştır bu eserler.
Bina diyemiyorum,dürüstçe emek verildiği için bu tarz yapılara günümüzde ESER diyebiliyorum ancak.

Deprem bilinci,kapı girişlerine deprem çantaları hazırlamak,hayat boşlukları tasarlamaktan çok,BENCİLLİK VE CEHALETlerimizin izolasyonları ile radikal bir çözüm bulacaktır ancak.

KURALLAR ÇİĞNENMEK İÇİN DEĞİL UYULMAK İÇİNDİR.

Sevgiler.

Nilgün Çakıcı/Bursa.
Old 28-12-2006, 10:58   #65
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Bir çocuk bir hayat demektir.

Dün poliklinik dolayısı ile Emirsultan'daydım.Cami avlusundan geçerken arkamdan:

-Nilgün teyze! Diye bağıran bir çocuk sesi ile arkama döndüm.
Yüzü gözü kir pas içinde,güzel bir erkek çocuğu,önünde selpak mendiller buz gibi mermerin üzerine bir karton yayarak oturmuş,
karlı bir havada üşüyen bir halde bana bakıyordu.

-İbrahim sen misin?Senin bu satte okulda olman gerek miyor muydu?
-Evet ama babam hapise girdi.Annem de bizi bırakarak kaçtı.Ben babaannemlerde kalıyorum Onlar da zaten yoksullar.
İki yıl içinde üç okul değiştirttiler bana.En sonunda okulu bıraktım.Moral olmayınca hiçbirşey de olmuyor Nilgün teyzeciğim.

Biz konuşurken caminin hocası olan iyi giyimli bir bey yanımıza yaklaşarak:
-Bunların hepsi hayta...serserilik ruhlarında var.
Hangisine yeteceksiniz hanımefendi?
Diyerek sert bir ses tonu ile kovarcasına oradan uzaklaştırdı İBRAHİM'i avludan.
Hayır dedim,sizin misyonunuz bu cümlelerle bağdaşmıyor.Ben onun geçen yıl oğlumla aynı sınıfta olduğunu biliyorum ve ben onu o dönemde himayemde tutmaktaydım.Ama taşındılar ben de takip edemedim onu.
Şu anda Semiha Şahin ilköğretim okulunda okuyormuş ama bırakmış.

Caminin hocası özenle dinledi sözlerimi.İyi de dedi burada mendil satacağına gitsin okuluna ne işi var burada?Hazır bedava para tatlı geliyor bunlara...
-Tamam dedim ben bu işin takipçisiyim.

Sonra cami avlusunun dışında hıçkırıklarla ağlayan İbrahim'i gördüm dışarıda.
-Ben dilenmiyordum,ben dilenmiyordum.
Sadece dedeme katkım olsun istedim.

Onu alarak bir pastahaneye soktum.Karnını doyurdum.

Sınav dershanesine koştum.Aylık ücretini yatırdım oğlumun.Sonra da dershane müdürünü odasında ziyaret ederek bu olayı anlattım.

Lütfen dedi o çocuğumuzu elinden tutarak bize getiriniz.
Formasını giymiş ve de çantasını sırtına almış bir halde onu okuluna iade edeceğiz ve tüm masraflarını karşılamaya hazırız.

Bu sabah Emirsultan'a koştuğumda İbrahim'i orada bulamadım.
Ama eczahane,cami imamı,gazete bayii de dahil tüm civardakilere tel.numaramı bırakarak İbrahim ile temas kurmamı sağlamalarını rica ettim.

Bir çocuk bir HAYAT demektir.

Bir deniz yıldızı da olsa kâr kârdır öyle değil mi?

Biliyorum yaşamımızda daha nice İBRAHİM'ler var yardım eli arayan.
Ama ben benim rastladığım orta birden terk etmeye itaat eden İbrahim
için savaşacağım.Oğlum gibi okumalı o da...

28 aralık 2006/10.56
perşembe

SEVGİLER.
----------
Old 06-01-2007, 17:00   #66
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan Memleketimden KADIN manzaraları.

MEMLEKETİMDEN- KADIN- MANZARALARI...

Yer Zübeyde Hanım Doğumevi,

arkadaşıma eşlik etmek için poliklinikte,yaklaşık bir saat itiş kakış bir formatta sıra bekleyerek kendimizi muayene odasına attık.
Bizden önce giyinen hasta,belli ki doğudan bir akraba ziyareti için Bursa'dalar.
Van kayıtlı olduğunu ve nikahsız olduğunu kayıt ettiren ,kendisini oraya getiren uzun boylu,kırk yaşlarında erkeğin beyanından yola çıkarak yazmaktayım bu cümleyi.
----------------------------------------------------------------------------------
Gebeliğinin yeni olduğunu söyledi.
Bundan önce dört çocuğu varmış iki de düşük.
Altı gebelik artı yedinci deneme.
Doktor acı ve hüsranla başını iki yana sallayarak sordu;
Kızım son REGL tarihini söyler misin?

-Buyur dohtor bey!
Neyi şettirmiştiniz?
-Kızım son adet dönemin ne zamandı?
-!
-Ya bilmiyor musun? Nasıl anladın gebe kaldığını?

Doktor bu cehaletin yedi ceddine isyan ederek yazdı reçeteyi sağlık karnesi bile olmayan zavallı kadıncağıza.

AİLE PLANLAMASINA ÖYLESİNE GEÇ KALINDI Kİ,
Bu tarz insan manzaralarına daha nice örnekler verebiliriz.
Kadın eğitilmedikçe bu kontrolsüz NÜFUS bizi dibe çekmeye devam edecek.

Çok geç kaldık galiba! Ben umutsuzluğa düştüm,
hatta dehşet duydum orada yüzleştiğim tablolarda.
---------------------------------------------------------------


SAYGILAR.
-------------

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA

6 OCAK 2007/CT.
Old 09-01-2007, 15:52   #67
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Çocuk sahibi olmak!






Saat 08 Zübeyde Hanım Doğum evinin girişindeyim.Karidorlar,bahçedeki banklar,
üst üste balık istifi bekleşen insanlar ile dolu.

Bu bekleyenlerin yarısını gözümle ayırıyorum bir kenara bir kısmı sağlık sorunları ile buraya gelmiş olsa,diğer yarısı için içeride doğum yapan eşi bekleme olasılığı yüzde doksan dokuz.
Yüzlerindeki sararmadan,seslerindeki tondan,sağa sola koşuşturmalardan,ellerindeki naylon torbalardaki bebek eşyalarından, bunu tahmin etmek hiç de zor değil.

Çocuk kelimesi beni hep korkutmuştur.
ANA OLMAK!
ebeveyn olmaktır çünkü.

Bir çocuğa sahip olmak.
Bir çocuğa sahiplenebilmek.
Bu ince çizgiyi çizmeyi başardığımız an zaten sorunu beynimizde çözüvereceğiz.

Nedir ANA olmak?

Ne güzeldir o mis gibi süt kokusu ile yeni doğan bir canı yüreğine yaslamak ve ona süt vermek.Ona yün patikler örmek,masallar okumak,elinden tutarak ilk adımlarını attırmak,ilk şarkıları ona okumak ninnilerde.

İLK,
İLK,
İLK...

İlkler hep hem çok zor ve hem de çok şahanedirler.

Galiba üreme egomuzu tetikleyen de bu şahanelik...

Kendi canımız kanımızdan olan bir canı yüreğimize sarıp sarmalamak,onun ağlayışından canımızın yanması,onun tebessümüyle yaşamımıza can katılması.

Ama bütün bunlara rağmen,bütün bu şahaneliğe rağmen Çocuk konusu bana hep korkutucu gelir.

Çünkü ANA & BABA olmak sadec ona süt vermek,günü birlik doyurmak,gereksinimlerini karşılamaktan ibaret olmuyor maalesef.

Onu toplumda bir birey olmaya hazırlayabilmek için,salt karnınıdoyurmak,giydirmek yetmiyor.
Çok daha fazlası isteniyor bizden.
RUH açlığını mesela ,öğrenme açlığını giderebilmek,onunla arkadaş olmak ona zaman ayırmak,önemsemek,ciddiye almak...

Bunlar geçti o yarım satlik zaman diliminde beynimin içinden şimşek hızı ile.

Bağırmak istedim;
-Neden bu üreme egosu neden?

Neden bu kadar fütürsüzce çoğalmaktayız?Evdeki imkanlar,yetecek mi bu yeni doğan cana?
Yoksa sefalete yepyeni mirasçılar mı doğmakta?
Üreme egomuzu da dizginlemenin vakti gelmedi mi artık?

Çok katı ve de bencilce değil mi bu sözlerim?

Belki,
ama bence bu egonun faturasını doğan o yeni canlar cılız bedenleriyle ödeyecekler.Aç kalarak,eğitimsiz kalarak,üşüyerek,kimi zaman itilip kakılarak,
kendi haline bırakılarak,akranlarının sahip oldukları ile kendilerini kıyaslayarak kahrolarak,
ama ilk anda ne kadar da kulağa hoş gelir o ağlayışlar...
O minicik patikler ve renk renk zıbınlar ne kadar da şahane gelir vitrinlerde üreme egolarımıza.

AİLE PLANLAMASI=ÜREME EGOLARIMIZ

Bu dengeyi hizalamanın vakti saati gelmiştir de geçiyordur da.

Ocak ayının başlarındayız.Yeni doğum yapmış bir ana,ayağında naylon terlikler,üzerinde incecik bir hırka,elinde bir bebek bohçası...

Nereye kadar bu manzaralar?
Nereye kadar?

ZÜBEYDE HANIM DOĞUM EVİNDEN MANZARALAR.

************************************************** *****************

Nilgün Çakıcı/Bursa

9 ocak 2007/15.52
Old 15-01-2007, 12:03   #68
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap Dostluk ipliği...

Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı
varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok
soğuk bir kış gecesi dükkânı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve
çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası.
Günler boyu iş aramış ama bulamamış. Yük taşımış,Bulaşıkçılık yapmış, yine
de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de
sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini.
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek
yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan
ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış
kaldırıma.
Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı
adam;
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım
attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki
paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, Ona nasıl yardım etsem acaba?"

diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın Ve
kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve
onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadamı
terzinin yanına yaklaşıp,
"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim"
deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını
düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş"
diye yanıt vermiş terzi. Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o
da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü
yakıştıramıyormuş.
"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?"
diye soran yaşlı adam,
"Ben terziyim"
yanıtını alınca
"Benimle gel, hayat hikâyeni yolda anlatırsın"
diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki
dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına
çok üzülen İyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkân açmasına yetecek kadar
para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç
adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın
heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da
desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak
yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir
modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya
başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş. Bir gün ihtiyar adam
onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt
dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet
ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen
bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmış.Yeni işadamımız ise büyük işi
kaçırmak istemediği
İçin uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun sure hastanede
yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi
bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya
koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş aradan o kadar uzun bir
süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş.
Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını
kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkân kalmış.
Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son
derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü
dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş. Ve başlamış anlatmaya:
"Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun
keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın
bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını
alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken
birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir
bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona
"Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel
şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para
kazanacaksın"
demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış.
Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve
herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen
eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için
koştururlarken, bülbülün yardım İsteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi
bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye
gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış
oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar
söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış. Oduncu
kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış.
İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin
bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel
giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü
yokmuş...

Bu hikayeyi pazar günü yeğenim anlattı ben de sizler ile paylaşmak istedim.
Old 23-01-2007, 11:24   #69
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Bu olay ulusumuza ve halkımıza bir baskıya mı dönüşmektedir?

Gündemi elinde tutan Hrank Dink in öldürülmesi ve bugünkü cenaze merasimine kadar geçen süreç içinde AYDIN OLMAK adına kol kola girmek ve hepimiz ERMENİYİZ diye sloganlar atmak,bana çok da doğru gelmemekte.

Hepimiz TÜRKÜZ bu coğrafyada.Hrant,hakan,hans,ismi nüfus kağıdında ne olursa olsun bu sancak altında hepimiz eşitiz ve Türküz.

Bu olay TÜRKİYE CUMHURİYETİ'ne giydirilmeye çalışılmakta olunan bedenimize son derece uymayan bir elbise gibi başucumuza koyuldu.


ÖLDÜRME EYLEMİNE KARŞIYIM.
Kim olursa olsun.
Yaşanılan olay cinayettir.

Ama,
Vatanı uğruna baba ocağından çıkan gencecik delikanlının evine cenazesi dönüyor,sessizce akan gözyaşları ve salaş bir tören.

Biz ne yapalım beyler,başımızı hangi taşlara vuralım da bu gençler ölmesin pisi pisine.

Hangi ulusu suçlayalım bu cinayetlerin pimini çektiği için,bu öldürülenler insan değil mi,üstelik bu vatanın evladıdır.
Dağ taş demeden karda kışta vatan hizmeti vermek için çıkarlar evlerinden kışlalarına...Terhislerine bir hafta kala tabutları döner doğdukları kente.

Biz ne yaparız?

Sadece tüh tüh yazık diyerek başımızı sağa sola çevirerek taziyelerimizi beyan ederiz ve unutur geçeriz,yeni bir şehit haberi gelene kadar döneriz kendi özelimize.

Bizim evlatlarımızın bedenleri ve canları bu kadar UCUZ MUDUR?

Saygılar.

Nilgün.
Old 26-01-2007, 11:11   #70
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan Afet kriz faaliyetlerinde MUHTARLIKLARA İNSİYATİF.

Mahallelerde;
afet - kriz ekipleri geciktirilmemelidir.
Bursa'da yaşamakta olduğumuz semtin mahalle muhtarlığına bakıyorum. Yerel yönetim ve Yıldırım Belediyesinin bayanlara yönelik yetiştirme kurslarının haricinde herhangi bir aktivite görememekteyim. Mesela olası yıkıcı bir deprem sonrasında,muhitimizde göçük altında kalan ya da kalma ihtimali olan konutlara ilk müdeahaleyi yapma yetkinliğine sahip DONANIMLI BİR İLK YARDIM EKİBİ var mıdır muhitimizde?
HAYIR, YOKTUR.
Öncelikle SAĞLIKÇI Dr.hemşire gibi gerekli kişilerin, enkaz altında kalanlara olası ilk kurtarma girişimlerini kimler yapabilir? Bu tarz organizasyonlar için muhitimize çok yakın bir ilköğretim okulu olan Ticaret Borsası İlköğretim Okulu da dahildir,bu tarz afet anında içinde çocuklarımızın yer aldığı binanın depremden yara alması sonucunda o çocuklara özellikle ilk kurtarma hamlesi kimlerden gelecektir? Hangi evlerde ne kadar çökme riski mevcuttur? Bu tür sorular uzunca bir zamandır kafamı kurcalamaktadır ve muhtarlıklara bu konuda yeni yetkiler tanınması konusunda çok ciddi önerilere sahibim. Bize bir şey olmaz zihniyetlerinin sonrasında olası can kayıplarına KADER,ALINYAZISI gibi reaksiyonlar vermemiz artık son derece ilkel ve bilimsellikten uzaktır. En kısa zamanda muhtarlıkların yetkin olduğu bir KRİZ MASASI EKİPLERİ oluşturulmalı,mahallelerde ikamet eden sağlıkçılar,kurtarma ekipleri araç gereçlerinin eğitimli kişilerin insiyatifine tahsis edilmesi bu ekiplerde katılımları acilen sağlanmalıdır.
SAYGILAR.
NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
Old 29-01-2007, 11:37   #71
NİLGÜN SEYMEN

 
Karar SEVR'den bu güne...

Sevr Antlaşmasına objektif bir bakış=

--------------------------------------------------------------------------------

Hükümleri;
Osmanlı Devleti, İstanbul ve çevresi ile Anadolu'da küçük bir toprak parçasından ibaret olacak, fakat Osmanlılar, antlaşma hükümlerine saygı göstermezlerse ve uymazlarsa, İstanbul da ellerinden alınacak.
Osmanlı sınırları, Trakya'da Midye'nin çok daha doğusundan başlayarak Büyük Çekmece Gölü'ne inecek, bu hattın batısında kalan Trakya, Yunanistan'a verilecekti.
Güney sınırı ise, İskenderun Körfezi ile Antalya Körfezi arasında bulunan Karataş Burnu'ndan başlamak suretiyle Antep, Urfa ve Mardin'i dışta bırakarak Irak sınırına varacak.
Boğazlar, savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak ve özel bir bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa komisyonu tarafından kontrol edilecek.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan kurulacak bir komisyonun adli kapitülasyonların yerine geçmek üzere, koyacağı bir usulü Osmanlılar kabul edecekler. Kapitülasyonlardan bütün müttefik uyrukları yararlanacak.
İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlılardan kurulacak bir komisyon, Türkiye'nin servetini düzenleyecek, bütçe üzerinde son sözü söyleyecek, Türk parasının cins ve miktarını belirleyecek ve bu komisyonun onayı olmadıkça Osmanlı Devleti iç ve dış borç alamayacak. Yıllık gelir, bu komisyon tarafından, komisyonun ve işgal kuvvetlerinin masrafları, savaş sırasında zarar görmüş olan Müttefik Uyruklarının zararları için ayrıldıktan sonra geri kalan, Osmanlılar için harcanacak. Osmanlı Üyeleri, bu komisyonda yalnızca danışman olarak bulunacak.
Azınlıklar, her derecede okul açabilecekler.
Türkiye'nin askeri kuvveti, 10.000'i jandarma olmak üzere 50.000 olacak ve top bulunmayacak. Subayların %15'ini Müttefik veya tarafsız devletler subayları oluşturacak, zorunlu askerlik hizmeti olmayacak.
Osmanlı Donanması sınırlı olacak, askeri uçak bulunmayacak. Türk Silahlı Kuvvetleri, Müttefik komisyonlarının kontrolünde olacak.
Antlaşmanın uygulanmaya başlamasından bir süre sonra Kürtler Madde 62 ve Madde 64'e göre, Doğu Anadolu'da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve onların bu istekleri "Cemiyet-i Akvam" tarafından kabul edilip, Osmanlılara tavsiye edilirse Osmanlılar, bu tavsiyeyi yerine getireceklerdir.
Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, bir Ermenistan Devleti kurulacak, sınırlarının tayini Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın hakemliğine bırakılacak.
Hicaz, bağımsız bir devlet olacak. Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Suriye, Irak ve Filistin için alınan bütün kararları da kabul edecek.
Oniki Ada İtalyanlara, Akdeniz'deki diğer adalar da Yunanlılara bırakılacak.
İzmir, Türk Egemenliği'nde kalacak, fakat Osmanlı Devleti, egemenlik haklarını Yunanistan'a bırakacak, İzmir Kalelerinden birinde Türk Bayrağı dalgalanacak.
Ayrıca Suriye Fransa'ya ve Irak İngiltere'ye veriliyordu. Sevr, ölü doğan bir antlaşma oldu. TBMM, bu antlaşmayı hiç dikkate almadan Türk Ulusu'nun bağımsızlığını ve Misak-ı Milli'yi silahının gücüyle kabul ettirmek için mücadelesine devam etti...
-----------------------------------------------------------
Son Osmanlı FİLMİNİ İZLEDİKTEN SONRA bu maddeleri okumak istedim.

Nereden nereye getirildik şu andaki millet olarak duruşumuz ne durumda?

Bir bakalım istedim.
EKÜMENLİK İDDALARI,AB.ne alınmayışımız üstüne üstlük ülkemize Türkiye Avrupa'nın ne evlenmeye ne terketmeye niyetli olmadığı metresidir yakıştırmasını rahatça yapabilen dış basının rahatlığı ve saygısızlıkları,IMF POLİTİKALARI,dış borçlarımızın artışı,
yabancı sermayeye gümüş tepsilerde ikram edilen imtiyazlar,satılan parsellenen işletmelerimiz,stratejik değeri olan bölgelerimiz...

Neredeyiz sizce?
----------------------

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
Old 04-02-2007, 12:37   #72
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Japonya/deprem.

İnşaat sistemine bakış.
Japon Mimar Tatsuya Yamamoto,
*******************************
Türkiye'deki inşaatlarda depreme karşı gördüğü aksaklıkları ve Japon inşaat sistemini anlatarak önerilerde bulunuyor.
Istanbul Eki Depremi'nin ardından Japonya Hükümeti Türkiye'ye bir ekip yolladı. Bu görüşmelerde tanıdık bir isim de vardı. Uzun yıllardır Türkiye'de yaşayan, bir dönem Mimar Sinan Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi'nde hocalık yapan, imzasını İstanbul'daki büyük plazalarda gördüğümüz Mimar Tatsuya Yamamoto.
Japon Hükümeti’yle yapılan görüşmelerde tercümanlık yaptı ve teknik görüş verdi. Şu anda İTÜ'yle birlikte sağlıklı bir tespit formu hazırlıyorlar. Bütçenin geçici değil, kalıcı konutlara ve şehrin planlanmasına göre ayarlanması gerektiğini savunuyor.
Japon Hükümeti'nin de söylediği bu: ‘‘Boş yere para harcamayın ve depremle birlikte yaşamayı öğrenin.’’ Plazaların ve yüksek binaların depreme dayanıklı olması için özel bir sistem kullanıyor musunuz?

Depremde en önemli konu binanın hem kısa dalgaya hem de uzun dalgaya göre ayarlanmış olması.
Türkiye'de binalar sadece kısa dalgaya göre yapılıyor. Kısa dalga aşağıdan gelen sert darbe demek. Uzun dalga ise, yaşanan deprem gibi 30 saniye, 1-2 dakika süren deprem anlamına gelir.
Betonarme binalarda, aşağıdan gelen titreşim bina yükseldikçe artar. Deprem sağdan sola vururken bina da dalga yönünde hareket ettiği için yıkılır.
Diyelim ki zemin kat dayandı ama yüksek binada üst katlar dalganın hareketine uyum sağladığı için üst katlar yıkılabilir, bina aşağı iner. Bu nedenle yüksek bina yaparken dalgaya uymayacak bina yapmak gerek.

İki dalgaya karşı dayanıklı bina yapmak mümkün mü?
Evet, yapılabilir. Kısa dalga için alttan gelecek sert darbeye dayanacak bir tasarım gerek. Uzun dalga için de binanın dalgaya uyum sağlamaması gerek. Depremde yıkılan binaların sorunlardan biri bu. Yüksek bina sağlam da olsa uzun dalga düşünülmediği için yıkılıyor. Bunun örneklerini bu depremde gördük. Çoğunda inşaat da kötüydü.
Yedi kattan yüksek binalarda uygulanması gereken teknikte, kiriş ve kolonların deprem anında ayrılıp yerine tekrar oturacak bir sistemle yapılması gerek. Nasıl oluyor bu?
Kolonda bir çene var. Çenenin üzerinde kiriş hareket edecek. Duvarlarda çatlak olabilir ama bina yıkılmaz. Bu birinci sistem.
İkinci olarak Japonya'da ‘menşin’ denen bir sistem var. Toprak ne kadar hareket ederse etsin yukarıdaki bina hareket etmeyecek şekilde yapılıyor. Binanın altında amortisör, lastik gibi bir şey düşünün, aşağıdaki sallanmayı yukarıya yansıtmıyor.
Bu mekanizma nasıl yapılıyor?
Çeşitli sistemler var.
Bir tanesi demin söylediğim gibi lastik ya da yay gibi. İkincisi bir ray yapılıyor ve binanın altına tekerlek koyuyorsunuz. Bina hareket edip geliyor.
Maliyeti nedir bunun?
Maliyeti biraz yüksek ama yüksek binalarda uygulanması gerek. İstanbul'da yüksek betonarme bina çok sayıda var. Çoğu tehlikede.
Japonya'da sınır 8
Betonarme binaların yüksek olması tehlikeli mi peki? Diyelim ki betonarme bina on katlı, sağa ve sola 50'şer santimetre olmak üzere toplam bir metre oynamış bu depremde. Eğer bina 40 katlı olsaydı, 40'ncı katta iki-üç metre oynayacaktı. Buna betonarme bina dayanır mı? Hesapta dayanabilir ama pratikte dayanmayabilir. Çelik kullanılırsa mesela şansı daha fazla.
Yüksek bina betonarme olmamalı mı yani?
Olabilir ama başka sistemler kullanarak.
Biz de şu anda onun için uğraşıyoruz. Japonya'da da en gelişmiş sistem. Prefabrik yüksek konutlar ve iş merkezleri.
Türkiye ile Japonya'nın depremle ilişkin mevzuatını karşılaştırabilir misiniz? Japonya'daki deprem yasasını çıkartan ve aynı zamanda Türkiye'deki deprem yönetmeliğinin hazırlanmasına yardım edenler benim çok yakın tanıdığım kişilerdi.
Buradaki yasal düzenlemede eksik olan bölüm, birinci olarak inşaatlarda uzun dalga hesaplarının yapılmaması. İkinci olarak da Türkiye'de kanunla belirlenen binaların dayanmak zorunda olduğu deprem şiddeti acaba yeterli mi? Japonya'da yasa binaların 8 şiddetine dayanacak şekilde yapılmasını söyler.
Emniyet payıyla beraber 8.2 şiddetinde de yıkılmaz. Ama imalat hatasından dolayı 7.8'de de binaların yıkıldığını görüyoruz.
Türkiye'deki mevzuat kaç ?
iddetinde deprem öngörüyor? Türkiye'de bu sınır 7.6'dır. Çünkü bunun üzerinde bir deprem hiç görülmemiş. Öngörülen şiddet sınırı arttırılsa, mesela 7.8'e çıkartılsa, bina maliyeti yükselir. Ona ihtiyaç var mı tartışmak gerek. Ancak önemli olan, mevcut yasal düzenlemeye uygun binalar yapılması.
Bence şu andaki düzenleme iyi, yüksek binalar hariç. Yüksek binalarla ilgili kısımda uzun dalga hesaplarına göre inşaat şartı koymak gerekir. Yedi kattan sonraki betonarme binaları bu kanun kurtarmaz. Kanunda gözükmeyen çelik binalar, gökdelenler yapılıyor, 40-50 katlı. Maslak'taki bazı binaları görüyorum ve şüpheleniyorum. 300 YILLIK PREFABRİK VAR Siz İstanbul'da çok plaza yaptınız. Nasıl bir sistem uyguladınız ?
Yaptığım plazalar içinde beş-altı katın üzerinde bina yok. O yüzden kısa dalgaya uygun sistemle yaptık. Yüksek plaza projelerimiz de var. Kiriş kolonların oynayabileceği prefabrik bina yapmayı planlıyorum. Birkaç avantajı var bu sistemin. Fabrikasyon olduğu için kalitesi yüksek. Binanın ömrü çok uzun. İşçiliği, malzemeyi kontrol edebiliyoruz.
Çok iyi malzemeler kullanıldığında bu binaların ömrü çok uzun, 300 yıl. Bu sistem bildiğimiz prefabrik yapıdan farklı mı? Prefabrik bina dediğiniz zaman, ömrü çok kısa olarak düşünülüyor. Sözünü ettiğim binanın farkı ise, 300 yıl ömür biçilmesi.
Apartman, iş merkezi gibi çok katlı binaları da prefabrik olarak yapabileceğiz. 150 metreye kadar çıkılıyor. Depo ve fabrika binaları için de uygun. Altı ay gibi kısa bir sürede stadyum yapılıyor.
Maliyeti inceliyoruz. Alacalı Prefabrik, Japonya'daki firmadan patent aldı, birlikte çalışmayı planlıyoruz. NOT: Iyi hoş da, mevcut çürük ve standart dışı binalar ile dolu bir şehir olan Istanbul'da, "deprem ile yaşamayı öğrenmek nasıl olacak?
Mevcut çürük binalar, deprem ile yaşamayı öğrenemeyip, depremde çökeceklerine göre, bu iş nasıl olacak? Tek çözüm, her binanın kontrolden geçirilip, standart dışı olanların yıkılması görülüyor. Peki, bunun olabilirliği nedir? (muhendis1999@hotmail.com)

Bu yazı çok ilginç geldiği için buraya aktarmak istedim. Saygılar.
Nilgün Çakıcı7BURSA

04.ŞUBAT 2007/12.37
Old 05-02-2007, 14:21   #73
NİLGÜN SEYMEN

 
Karar İnşaat kalpazanlığı...

Ben memleketimde mevcut bu potansiyel Tabut evlerin tüm sorumlularına hayretle bakmaktayım.
Bu kollektif bir suçtur.
Zat-ı muhterem bir inşaata başlayacak,cebindeki kapital ve güçlü tanıdıklar yeterli oluveriyor.
Dosyalar kaşeleniyor izinler ruhsatlar anında çıkıveriyor.
Hani kent planlamacılığı hani zemin etüdleri hani mimari hani yasalar neredeler?

Ardından büyük bir keyfiyetle inşaat bitiyor,kat mülkiyetleri tanzim ediliyor bu keyfiyet yüklü inşaatlara,üstelik bu illegal yapılara TEK elektrik veriyor,buski su bağlıyor,botaş doğalgaz izni veriyor.
Bu ne lakayıtlıktır.
Bu ne varoş zihniyetidir?
Bu ne zayıf bir devlet politikasıdır.

Sonra deprem oldu,haaa,
ALLAH VERDİ BİZE BU ÖLÜMLERİ,BU Haktan tecelli etti.
Gariban insanlarımızı dini inançları ile avutarak,cinayetler ört bas edilmekte,
projeler çıkartılırken dosya aralarına koyulan aidatlar afiyetle yenmekte.
İşte suç...
Hiç kimse parası olduğunda kalkarak ben inşaat yapmak istiyorum diyememeli.
Nerde kardeşim senin diploman belgen sertifikan.
Ben 5 yıl önce bir kırtasiye dükkanı açarken bana hani nerede
KALFALIK BELGEN HADİ ONU ALDIN GİT USTALIK BELGENİ DE AL,
DİYEN DEVLET,neden sormaz bu katil müteahhitlere,
-Nerede mühendisin,mimarın, jeolog ekibin nerede?

Bu yazıyı neye göre yazdım?
En az semtimde on beş örnek verebilirim bu tarz kabadayı inşaatlara.
Kimliksiz 4 katlı bir binaya kalk sen ruhsatı bile olmayan yapıya kat kat elektrik bağla su bağla...
İşte ben bunları asla anlayamamaktayım.

Memleketimde doğru ve yolunda gitmeyen bu suça iştitak eden tüm imza yetkilileri bu katliama ortaktır.
OlASI BİR Marmara depremi sonrasında BİLANÇO ÇOK AĞIR ÇIKACAKTIR.

Saygılar.
Nilgün Çakıcı
Old 12-02-2007, 02:14   #74
hukukun üstünlüğü

 
Varsayılan

yaşamı neden hep kendi penceremizden ve hep bencilce algılarız acaba? hep bunu düşünürüm sorunlardan boğulacak gibi olduğumda ve tek çıkar yolum ney'im olur o anlar beni ancak diye üflerim sanki tüm acılarımı ona akıtırcasına kah ağlar benimle kah melankoliyi yaşar, ......ve hiç aldatma zbeni asla ama asla yeterki onu hatırlayayım unutmayayım, geçiniz efendim derim bazen kendime geçiniz bırakın süslü cümleleri vurucu etkili kelimeleri kendiniz olun sadece en azından asla sadakatten ödün vermeyen bir ney gibi, her zaman sevgiyle dolu ve asla kendine yönelen elleri nefesleri geri çevirmeyen.
Old 12-02-2007, 11:41   #75
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan Keşke...

Keşke benim de sığınacağım bir neyim olsaydı.

Belki sorunların çözümsüzlüklerin nidaları ses olarak yankılanırdı.

SEVGİLER.
Old 14-02-2007, 00:27   #76
hukukun üstünlüğü

 
Varsayılan

Neden herşeyden şikayet yerine, tüm kavramları olduğu gibi kabullenmez veya değişmesi için bir takım şeylerin oluşmasına sıcak bakmayız, sizce herşey bir anda mı oluştu?,dünyanın varoluşu, mevsimlerin geçişi,meyvelerin oluşumu...............örnekleri çoğaltmak mümkün, yaşadığımız ortamı yaşanılası bir yer veya tam tersi yapmak elimizde değilmi? ne dersiniz yanılıyor muyum acaba?)
Old 16-02-2007, 10:19   #77
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan

BUNUN DA TEK YOLU SAVAŞMAK,MEVCUT HAKLARIN SAVUNMASI,YOLUNDA GİTMEYENLERE BAŞ KALDIRMAK VE
BOYUN EĞMEMEKTEN GEÇER...

ÖLÜNCEYE KADAR DA BÖYLE DÜŞÜNMEYE DEVAM EDECEĞİM...

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
Old 23-02-2007, 13:48   #78
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan

Öylesine refah bir ülkem olsun isterdim ki;
sokaklarında kan kin,mermiler ve bıçakların ışıltıları olmasın.
Hukukun üstünlüğüne inanan,savaşçı ve azimli bir halkın bütün aktivitelerinde bilim olsun sevgi olsun öz değerler olsun.
Meselelerini küfürlerle değil uygar cümleler ile çözmeyi başarabilen,çok saygılı ve güven dolu bir ilişki çemberinde yaşamak isterdim.
Aynı apartmanın karşı dairesinde her kim oturuyorsa,ona bir tabak kek götüreyim,
o bana gelsin kahve içelim,birbirimize saygı ile gülümseyelim,
kimse selamını esirgemesin birbirinden,
çocuklarımızı okula yollarken yüreği ideallerine yakın bilgiyle dolsun,
şarkılarda ihanet işlenmesin,
kimse satmasın sevgisini,
kimse arkadan kurşunlamasın birbirini,
güven olsun beyinlerde,
silah değil kitap olsun ellerde,
sevgiler ölümüne olsun,
evlilikler yıkılmasın,
çocuklar ağlamasın,
ayrılık da olsa,
onları kullanmadan çözelim sorunları,
öyle bir dünya arzulardım ki,
herkes kendi kendinin savcısı olsun,
kimse yalan söylemesin,
aldatmasın,
beyaza kan damlatmasın,
birbirini sırtından iten değil,
elinden tutarak sendeleyene yardım edenler olalım,
açları doyuralım,
yaşlıları güldürelim,
hani pırıl pırıl derler ya,
aynı şekilde,
lekesiz kirsiz riyasız bir yaşam dilerdim.

ÇOK MU ZOR BUNLARI BAŞARMAK DERSİNİZ?

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
Old 03-03-2007, 13:41   #79
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme AYŞEN TAŞTEKİNİN resim sergisinden yansımalar=

ATEŞTEN SUYA/AYŞEN TAŞTEKİN'İN ÇİZGİLERİNDEN YANSIMALAR

************************************************** *

Bursa Eğitim enstütüsü'nden 1980 yılında mezun olan ressam,
lisansını,ESKİŞEHİR ANADOLU ÜNÜVERSİTESİNDE tamamladı.
Çok sayıda karma resim sergilerine katıldı.
İki kız çocuğu annesi olan sanatçımız,aynı zamanda da hemşehrim
olan bu değerli sanatçı ve de eğitimci,hâlenSETBAŞI İLKÖĞRETİM OKULUNDA resim branşında öğretmenliğini sürdürmektedir.

Bu sergide büyülendiğimi söyleyebilirim.
*****************************
Tablolardaki ebatların ve çizgilerdeki rahatlığın efsunlu havası, beni çok farklı bir galaksiye taşıdı.

Özellikle çağdaş çizgilerin hakim olduğu 7 karelik dev bir kompozisyonun aynı platformda yan yana duruşu bende çok farklı izler bıraktı.

Bu kompozisyona ilk bakıldığında KADIN TENİNİN VE GÜZELLİĞİNİN objelendirilmeye çalışıldığı izlenimine kapılabilir insan.
Ama bu eserlerin asılı olduğu duvarlara üç kere göz attıktan sonra,
asl olan temanın,kadın cazibesi değil de,onun çıplaklığının derinliklerindeki ,
ruhani ifadeler;mesela, saflık ve muazzam asalet yankılanıyor insanın beyninde.
Galerinin sağ yanındaki duvardaki üçlü resimdeki yüz ifadelerinde,masumiyet kışkırtıcı bir tebessüm ve de saflık tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne.
Eflatun tüller içindeki gülümseyişte Banu'yu hissettim sanki.
Benim bu kompozisyondaki favorim,
sevdiği adama sırtını dayamış olarak resmedilen ve arkası dönük mor şallı kadın ile sarı spor ceketli adamın sırt sırta verdiği resimdi.

Beni rencide eden tablo ise,şarap kadehlerine sığınan mutsuz kadın
tasfiriydi.

DİP NOT=
----------------

Eğitimci olmasının verdiği rahatlıkla ondan şu yeni çalışmayı bekliyorum.
kadın çizgilerini giyimi vede yüz hatlarıyla değil de ,
toplumsal statüleriyle resmederek,muhtaç olduğumuz
sosyal mesajların verilmesi.
Erkekten beş altı adım geride yürümesi koşullandırılan, söz hakkı olmayan,
kadınlar ile,eşi ile yan yana yürüyen kadın karekterinin figürlerini yan yana resmetmesini
istiyorum.

Güneydoğu Anadolu'da,kumalık sistemine razı olan,berdele zorlanan,röre ve aşiret çemberindeki korumasız çaresiz ,kadınlarımız ile,kentlerdeki
kendi kararlarına hakim çağdaş kadın portrelerini yan yana görmeyi,
hemcinsim ve de hemşehrim olması dolayısı ile sevgili TAŞTEKİN'den beklemek zannediyorum hakkımdır.

BURSALILARA ÖNERİRİM.
DEVLET GÜZEL SANATLAR GALERİSİ/HEYKEL
26 ŞUBAT-9 MART TARİHLERİ ARASINDA
------------------------------------------------------------------------------------

BU SERGİYİ KAÇIRMAYIN LÜTFEN.
***********************************
NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
Old 03-03-2007, 16:39   #80
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Bir yazı, bir yorum...

Düzenli birleşme, cinselliği sürdürmeye yardımcı olur: Eşeyle ilgili güç azalmasından korunmanın etkin yollarından biri de düzenli birleşme alışkanlığıdır. Yeterince uyumak cinselliğe iyi gelir: Uykusuzluk ile yorgunluk cinselliği azaltır. Uykuyu en az 8 saat alın. Akşam erken yatıp, erken kalkın. Sabah akşam yıkanın. Güzel kokular sürünün. Güzel, temiz giysiler giyin, alımlı olun.



CİNSEL GÜCÜ ARTTIRMAK…..

İzmir’de Ege Bilimteyinde uzman öğretim üyelerince 07-09 Şubat 2007’de 5. Halk Kongresi düzenlendi. Erkeklerin korkulu düşü serleşeme nedenleri açıklandı. Sertleşme sorunu yaşayanların %39’u 40 yaşa dek olan kişiler, %52’si 40 ile 70 arasında, %67’si 70 yaş üzeridir. Kısacası her yaşta sağlıklı erkekte sertleşme olur. Ancak Türkiye ortalaması korkunçtur; 40 yaş üzeri erkeklerin %70’inde serleşme sorunu gözlenir. Bunun başlıca nedenleri şişmanlık, sigara içme, çeynik (spor) yapmamak, şeker hastalığı, kalp hastalığı, damar hastalıklarıdır. Şişmamlık şekeri, şeker kalp ile damar hastalığını, böbrek yetmezliğini, inmeyi (felci) yapar. Tek çare zayıflamaktır, sem (hap) alma değil. Sertleşememenin %30’u şeker hastalığından, %40’ı kalp-damar hastalığından kaynaklanır. Sertleşme sorunu, insülin iğnesi alanlarda az, hap alanlarda daha çoktur. Etkilenen testosteron salgısıdır. Dirigerler (doktorlar) Tadafil önerir. Bakın diriger Bilmen Öke Osman Müftüoğlu cinsellik için ne diyor !

Kullandığınız semlere (ilaçlara) özen gösterin: Özellikle de yüksek basınç (tansiyon), yürek sayrılıkları, tin göçüntüsü, baskı altında olanları (depresyon) iyileştirmede kullanılanlardan bazı semler, eşeysel güçsüzlük yapabilmektedir. Yeni başladığınız bir sem(ilaç)eşeyle ilgili güçsüzlük oluştuysa doktorunuzla görüşmelisiniz.

Beslenmenize özen gösterin: Tükettiğiniz besinlerdeki kan yağı (kollestrol) ile doymuş yağ oranını azaltın. Daha az ısıllı (kalorili) yiyecekler tüketin, sebze ile meyve kullanımınızı artırın. Ceviz, kekik, marul, maydanoz tüketin.

Zayıflayın: Eşeyle ilgili güçsüzlüğü, özellikle şeker, yüksek basınç (tansiyon) ile damar sertliği, aşırı şişmanlık yapar. Zayıflamakla, damarlardaki kan akımı iyileşir eşeyle ilgili yaşamınız düzelir.

Düzenli eğin (beden) eğitimi, çeynik (spor) yapın: Düzenli eğin (beden) eğitimi alışkanlığı, eşeysel (cinsel) güç azalmasına neden olan; yüksek basınç (tansiyon), şeker, yürek sayrılıkları ile damar sertliğinden korur, damarlar hep genç tutar.

Gerginliği Bırakın: Tin göçüntüsünün (depresyonun) iyileştirilmesinde kullanılan pek çok sem, eşeysel gücü düşürür. Ayrıca gerilimli, sinirli erkeklerde eşeyle ilgili güç yitimi daha erken yaşlarda ortaya çıkar, daha yoğun duyumsanır.

Alkol ile sigara cinselliği düşürür: Alkol ile sigara sertleşmeyi düşürür. O nedenle bir çok genç, genç yaşta sertleşme sorunu yaşar.

Düzenli birleşme, cinselliği sürdürmeye yardımcı olur: Eşeyle ilgili güç azalmasından korunmanın etkin yollarından biri de düzenli birleşme alışkanlığıdır.

Yeterince uyumak cinselliğe iyi gelir: Uykusuzluk ile yorgunluk cinselliği azaltır. Uykuyu en az 8 saat alın. Akşam erken yatıp, erken kalkın. Sabah akşam yıkanın. Güzel kokular sürünün. Güzel, temiz giysiler giyin, alımlı olun.

Korku cinselliği düşürür: Herkes zaman zaman eşeyle ilgili güçsüzlük sorunu yaşayabilir. Asla hemen korkuya kapılmayın. Bu dönemlerde düzenli dinlenme, kısa dinlenceler, kaçışlar iyi gelir.

Doktorunuzla konuşun: Eşeyle ilgili güç yitimi sorununuzu doktorunuza bildirmekten çekinmeyin. Bu sorun kimileyin çok yalın bir yanılgıdan kaynaklanabilir. Seyrek de olsa önemli bir sağlık sorununun ilk belirtisi olabilir. Nedenin belirlenmesi ile en uygun çözümün bulunmasında doktorunuzdan yardım istemenizde yarar vardır.

Eşeyle ilgili gücü azaltabilen semler

Dr. Ece Hattat’a göre, eşeyle ilgili gücü azaltabilen semler arasında yüksekbasınç (tansiyon) sağaltımında kullanılanlar (beta blokörleri, rezerpin, dihidralazin, klonidin), sidik söktürücüler, kardiak stimülanlar (dijitaller, verapamil), antilipit semler (klofibrat), antidepresanlar (trisiklik antidepresanlar, lityum karbonatları), trankilizanlar; tinsel (ruhsal) gevşeticiler (benzodiazapin), uyku semleri (barbitüratlar), başağrısı (migren) semleri (dihidroergotamin), zayıflatıcı semler (fenfluramin), uyuşturucular (opiatlar, morfin ve benzerleri), östrojen ve gestajenler, sitostatikler (kanser kemoterapisinde kullanılan semler) olabilmektedir.

Bu semler eşeyliği azaltabilir, ancak bunları reçete eden doktorunuzla konuşmadan kesinlikle bırakmamalısınız. Böyle bir sorununuz olduğunda doktorunuzu bilgilendiriniz.

ŞİŞMANLIK ÖLÇEĞİ

Şişmanlık Ölçeği= kg olarak ağırlık/ metre türünden boyun karesi

Örnek: 98 kilo, 1.74 iseniz, 98/ (1.71 x 1.71)= 98/ 2.92= 33.5 dur
Beden Kitle Ölçeği Nasıl Değerlendirilir?

Beden Kütle Ölçeği Değeri Durumuz
18.5 kg/m2’nin altında ise zayıf
18.5-24.9 kg/m2 arasında ise normal kilolu
25-29.9 kg/m2 arasında ise hafif şişman (fazla kilolu)
30-34.9 kg/m2 arasında ise orta derecede şişman (I.Derece)
35-39.9 kg/m2 arasında ise ağır derecede şişman (II.Derece)
40 kg/m2 üzerinde ise çok ağır derecede şişman (III.Derece)
Old 03-03-2007, 16:45   #81
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Bir yazı /bir yorum...

NEDİR CİNSELLİK?
----------------------

ÖNCELİKLE CİNSELLİĞİN UTANMADAN ÇEKİNMEDEN,konuşulamadığı,
tabuların egomanyasındaki ATAERKİL toplumumuzda,cinselliğin biz kadınlar için ne ifade ettiğini sorgulamamız gerekmektedir.
Ayıplamadan,yok saymadan,meselelerin üzerine giderek,kızmadan,bencilleşmeden...
************************************************** *************

NEDİR CİNSELLİK?
****************

Cinsellikle karşınızdaki bedenin kaçta kaçını fethedebilirsiniz?
%100
%50
%10
%0

Ya ruhunu,
ya da yüreğinin kaçta kaçı ile bütünleşebilirsiniz?

************************************************** ***

Cinsellikte sorgulanması gereken,öncelikle,ortak yaşamlarımızdaki yaşanılırlıklardır.

1-KURULAN CÜMLELER...
2-DOKUNUŞLAR
3- BAKIŞLAR
4-ORTAK EYLEMLER
5-ORTAK DOSTLAR

************************************************** ******
Old 03-03-2007, 17:16   #82
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Bir yazı/bir yorum...

Günün 23 saati biz kadınlar ile kurduğunuz cümleleri kronolojik sıralamalarına göre yazıyorum.

-Kahvaltı hazır mı?
-Ütülü gömleğim var mı?
-Çorabımın teki nerede?
Akşamdan iç içe koysa hiç aramayacak ama neyse...
-Çocuk ağlıyor,karnı acıkmıştır.
-Akşama maç var.
-Yine mi alışveriş?
-Televizyonda bin tane film var,tiyatroya ne gerek var?
-Çok yorgunum,hiç biryere gidemem.
-Oğlanın okul toplantısına sen gidiver.
-Kızın öğretmeni mi çağırmış,ben meşgulüm ya sen ilgilensene.
-Fil gibi açım.Akşam yemeğine ne pişirdin.
-Televizyonun kumandası nereye kayboldu?

Gazetemin ilavesini kim aldı?

************************************************** **

Sizden beklediğimiz en,
en,
en romantik söz,
yemekten sonra diyeceğiniz,

-Eline sağlık canım'dır.
AMA NEREDEEEEEEEEEEEEEEEEEEE!

************************************************** ******
Old 03-03-2007, 17:30   #83
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Bir yazı/ bir yorum.3-

Hah işte,

günün 24-8(uyku saatleridir)=16
16-6(iş başı saatleriniz)=10

DEMEK Kİ 9 saatte bizlerle kurduğunuz en standart beylik cümleler bunlardır.

Şimdi ilişkinin boyutlarına bakacak olursak eğer,

son 9 saatte sağa sola savrulmaktan yorulan biz kadınlar,
duygusallıktan yoksun bir günün son saatlerinde tek lüksümüz olan,
UYKU ve dinlenmek arasında,

vazife icabı yaşarız bu ayrıntıyı.

Çünkü sizlerden aldığımız frekans,budur genellikle.

Sizler birtakım organların ebatları ve de fiziki durumları ile oyalana durun,
cinsellik sonucunda bizlerden aldığınız tek şey,
tendir.
tenden derine inemezsiniz.

Çünkü cinsellik,sözlerde dokunuşlarda,bakışlarda ve beyin koordinatlarında başlar.
Herhangi bir organın varlığı ya da şekli şemali değildir önemli olan.

NEDİR CİNSELLİK?

Biz kadınlar sizin sadece sizin gözlerinizdeki bakışlarınıza bakarız.

ORADA BİZE AİT İZLER VAR MIDIR?
-----------------------------------

Sıcacık bir bakışla dünyanın tüm hazineleri bizim olur.

SEVGİ VARSA O BAKIŞLARDA RAHAT OLUN.
*************************************

Gerisi koskoca bir hiçtir.


sevgiyle kalın.
---------------

İYİ HAFTASONLARI DİLİYORUM.


Nilgün çakıcı/Bursa

3.MART 2007/17.30
CUMARTESİ
Old 04-03-2007, 02:20   #84
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Dikkat!

Üstteki 4 pasajlı yazım,

iki kişilik kişisel bir yazı değildir.
Bu konuda,
kadın cinselliğe nasıl dokunur?
anlamında
çağ dışı! mailleri aldığım için, bu açıklamayı yapmak gereğini duydum.

**************************************************
gelen mailden sadece bir cümle=

bunları türk hukukta dile getirdiğim zaman,,okuyanlar: bu bayanın cinsel serzenişleri var,,galiba bu konularda sorunları var,,,diye akıllarından geçmez mi....niçin toplumun benim hakkımda böyle suizanda bulunmasına sebeb olacak bir konuyu gündeme getireyim.....



TÜRK TOPLUMUNDAKİ KADININ,EMEK VE DEĞER VERDİĞİ HAYATI PAYLAŞTIĞI KİŞİDEN BEKLEDİĞİ,SON DERECE DOĞAL HASSASİYETLER ÜZERİNE YAZILMIŞTIR.

Ayrıca en üstteki metinde, tıp otoritelerinin ortaya atmaya çalıştığı tezlere bir serzeniştir.

saygılar.
---------
Old 04-03-2007, 03:12   #85
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli En Çekİcİ Durum?

Dilek Önder'in bir makalesinde,şöyle bir başlıkla olduğum yere çakıldım ve yazının ilk satırlarını okuyana kadar şaşkınlığım devam etti.

BAŞLIK=
ERKEĞİN EN ÇEKİCİ HALİ İŞ ÜSTÜNDEKİ DURUŞUDUR!
**********************************************
Zaten ilk cümlesine Allah cezanızı verecek diye başlamıştı sevgili Önder.

Erkek evi ile iş arasındaki konumları arasında son derece değişik duruşlar sergilemektedir.
Evinde son derece rahat ve özgürdür.
İşinde ise prensip sahibi,
kimi zaman son derece atak,hırslı,iddalı,çevresine ateşler saçan bir dev gibi,SAYGIN bir görüntü verir.
İşte bu duruş onun en çekici halidir.

Eve döndüğünde aynı adam,yelkenleri suya indirmiş bir bezginlik içinde eline gazetesini alır,çayını yudumlar.
Ama o çekiciliğinden artık,zerre kadar iz yoktur.

O atmaca gibi çevik,tuttuğunu koparan adam silip gitmiş ve yerine tipik bir ev erkeği gelmiştir.

BU YORUM SEVGİLİ DİLEK ÖNDER'İN.

Katılmamak elde değil.
**********************

SEVGİYLE KALIN.

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
Old 05-03-2007, 10:46   #86
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Bir yazı bir yorum/SON...

Bütün bu yazılanlardan sonra sentez şudur;

Kadın ve erkeğin,aynı çatı altında yaşamış olması,aynı sofrada oturması,aynı yastığa baş koyması,yeterli değildir,İSTİKRARLI BİR BÜTÜNLÜK İÇİN.

Nedir tamamlanamamış olan?

1-İki insanın sorularını ve de sorunlarını sık sık masaya yatırarak biopsisisini yapabilmesi

2-Yolunda gitmeyenleri bastırarak susarak örtbas ederek yok sayarak değil,daima ortaya koyarak konuşmak yolunu seçmek

3-Yolunda gidenleri de en içten ses tonu ve de davranışlarla takdir etmeyi bilmek ve de yaşatmaya çalışmak.

SEVGİ EMEK İSTER.
----------------------
Sevgisiz örtünülen yorgan bana göre kefenden farksızdır.

Çok mu sert oldu.
Evet aynen öyledir.

ÖNCESEVGİ.

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
--------------
5.03.2007/10.44
Old 05-03-2007, 18:08   #87
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Hacettepe mezunu bir şömine satış asistanı?

Yeğenim üç yıl önce ANKARA HACETTEPEDEN mezun olarak arkeoloji diplomasını aldı.
Bir yıl dinlendi,ama aslında hep iş aradığını bildik biz,o utana sıkıla bize itiraf edemese de,yüzüne tokat gibi kapanan kapıların seslerini hep yüreğimizde hissettik.

İkinci yıl,benim imalat yaptığım süreçte desenlerimi basan bir matbaada işe girdi,
orada ona sunulan iş pazarlama departmanında şık alımlı ve de zarif bir bayanın,düzgün fiziği ve de diksiyonundan öteye çıkamayan bir çalışma platformuydu.
Üçüncü yıl,oranın acımasız koşullarına dayanamayarak çıktı,
ona asırlar gelen bir evde bekleyiş süresinden sonra,BİR ŞÖMİNE FİRMASININ teşhir mağazasında,
müşteri ilişkileri sorumluluğu adını vereceğim bir statüde işe başladı.
MUDANYA YOLU İSTİKAMETİNDE çok zarif bir mağazadır.

Geçen yıl,benim onaylamadığım bir genç ile evlenerek ANKARA'ya yerleşti.
Aynı şömine firmasının ANKARA şubesinde iş hayatına devam ettiğini bilmekteyiz.

İŞTE ÜNÜVERSİTE MEZUNLARININ SEFALETİ.

İlkokul mezunlarının dramına hiç girmeyelim isterseniz.
Ya da yaşamının bir dönüm noktasında,ben artık çalışmalıyım demek zorunda kalan bir insanın,
biryerlerden başlama olasılığı kaç sizce?

%5 diyelim en iyi ihtimalle.
***********************

Sevgiler TÜRKİYEM.
****************
NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
5.03.2007/18.05
Old 07-03-2007, 10:38   #88
NİLGÜN SEYMEN

 
Mutlu Bir konu / bir yoruma EK=

Belki konunun bir hayli uzaklarına düşecek bu yazılanlar;
ama sonuçta yol haritası SEVGİYE ÇIKACAK.

LÜTFEN DİKKATLE OKUYUNUZ.
----------------------------------

Onkoloji hastahanesi'ndeyim.Geçen hafta,baş ağrılarından müzdarip,
Dr,ERGİN KÖRFEZ'in görevli olduğu bölümdeyim.

Dr.SENİN HİÇBİRŞEYİN YOK,ilaç falan yazmayacağım,benden sıhhatlisin,git sorunlarınla yüzleş,arada bir de pasifflora kullanabilirsin.
diyerek beni gülerek yolladı.
OH,ALLAHIM,oraya gelmeden önce bütün bir gece beynimde ur olduğunu mu düşünmedim,beyin ameliyatı olmak ihtimali mi?
Aklınıza gelen ne varsa...

Mutluluktan uça uça odadan çıktım.
Banka oturdum.Etrafıma bakınıyorum.Tam yanımda yaşlı bir çift,

onlar da cildiyeden çıkmışlar aralarında konuşmaktalar;

ERKEK DİYOR Kİ EŞİNE;
ellerini avcunun içinde sımsıkı bir şekilde sımsıkı sarmalayarak diyor ki;

-Ben sana dememiş miydim hayatım?Sen abarttın olayı.Bak hiçbir şey yokmuş.

Kadın ellerini uzatarak ışığa doğru baktı.;
-Hay ALLAH ya!
Ben de cilt kanseri olduğumu düşündüm.

O an kadının elinin üzerinde tam 7 adet kızartılı ben saydım.
HALK DİLİNDE=SİVİLCEDİR.
--------------------------------

Erkek müşfik bir tavırla kolunu eşinin boynuna dolayarak ;
hem öyle bile olsaydı yine de yanındayım bunu biliyorsun değil mi?

Sonra ben laf attım kendilerine.
38 yıllık güzel bir evilikleri olduğunu ANKARA'da hukukçu bir oğulları olduğunu,kadının menapoz sürecini çok ağır buhranlarla atlatmaya çalıştığını gülümseyerek bir ağızdan anlattılar.
O kadar sevimliydiler ki...

Hele erkeğin gözlerinin içindeki eşine olan sevgi&hürmet&merhamet...

Bana allahısmarladık diyerek oradan ayrıldılar,pencereden onları uğurladım.
ERKEK otoparktan aldığı arabasını hastahane kapısına getirdi,
eşinin kapısını açtı onu bindirdikten sonra kapıyı kapatarak,son derece medeni bir manevrayla oradan ayrıldı.

KISKANDIM ONLARI.
-----------------------

Bu tarz evliliklere saygı ile eğiliyorum.
işte mutluluk bu olsa gerek.
--------------------------------
Nilgün Çakıcı/BURSA
Old 08-03-2007, 11:42   #89
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli 8 Mart kadınlar gününe=

Bir arkadaşıma refakatçi olarak 3 gün,BURSA ZÜBEYDE HANIM DOĞUMEVİ'nde refakatçi olarak kaldım geçen ay.

ORADA 8 MART DEĞİL TÜM 365 günün kadınlara has olduğunu hissettim.

NEDEN?
--------

Sabah 5-6 sıralarında ameliyata çıkarılan bayanlar,
sezeryan sonrasında narkoz bekletisinden sonra,
baygın halde,sedyeler üzerinde,
8 kişilik odalarda,hasta yataklarına getirilirler.
Odaları özel olamadıkları için,refakatçileride yoktur.

O baygın durumlarından ayıldıkları an,karın bölgelerindeki derin kesiklerin acıları,
çığlıklarına karıştığı o anlarında,
yanlarında ne anneleri,ne bir yakınları yoktur.
Ameliyatlı oldukları için de bebeklerini görebilme ihtimalleri ise %de 0 dır.

Odaya getirilişlerinin 2.günlerinde,
akıllarına oraya neden getirildikleri gelir,NARKOZUN ETKİLERİ silinmiş,serumlu kollarındaki morluklar,hemşirelerin tansiyon aletleri,ağrı kesici iğneleri,vizite gezen doktorların sabah 8 ziyaretlerine hazırlanan hastabakıcıların,
hararetli çarşaf değiştirme ve temizlik senfonilerine dönüşür.

Çoğu odadan,inleme sesleri gelmektedir.
Tabi onların bu acılı hallerini görerek bu psikoloji ile doğumhaneye götürülen o tedirgin bakışlar da fotografın bir diğer karesini oluşturuyor.

Bu arada bebek ünitesine yoğunlaşıyorum.
Bir çoğu prematüre kuvözde ön izlemede tutulan camekana yoğunlaşıyor gözlerim.
Olması gerekenden çok ndaha önce doğan henüz anotomisi gelişememiş bebek bedenlerin,kalp atışları,ağızlarındaki kordonlar,
nefes beslenme mekanizmalarını sağlayan karmaşık sistemler arasında telaşeli bir koşuşturmaca içindeki gencecik hemşirelerin,o CANDAN çalışmaları.


İnsan hayatına hizmet eden,çok mukaddes bir iş bu yaptıkları.
BEN ORADA TAM BİR CAN PAZARINA ŞAHİT OLDUM.

O bebeklerin acaba kaçta kaçı,
bilgi ilgi ve sevgi ile iç içe büyüyecek?
O bebeklerden kaçta kaçı,kendilerinin midesi kadar olduğu kadar beyinleri ve ruhları ile ilgilenebilecek kapasitede?
Bu bebeklerin kaçta kaçı iyi bir eğitim alacak?

Bunları düşündüm uzun uzun
ve şu sonuca ulaştım.

Bu toplumun yücelmesi,nezih bir millet olmamıza giden tek yol,

KADININ EĞİTİLMESİDİR.

Çünkü o kuvözlerde yatan bebekler birer hamurdur.
O hamurlara şekil veren,doyuran,bedenini,ruhunu ve beyinlerini besleyerek geliştirecek olan tek faktör,BİZ KADINLARIZ.

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
8 MART 2007/11.41
Old 11-03-2007, 01:26   #90
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Kadin=kadin

İşte 2007 Türkiye’sinde kadın-erkek eşitliği,



Erkek Kadın
İşe Yerleşme Oranları
· Türkiye’de %65.6 %22.6
· AB’de %71.3 %56.3

Kadınların iş bulması güç

İş Gücüne Katılım Oranı
· Türkiye’de %71. %25.3
· AB’de %79.1 %63.2
Kadınlar iş gücüne katılmıyor

15 Yaş Üzeri Okur

Yazarlık Oranı
· Türkiye %92 %85
· Almanya %99 %99
Okuyup yazma bilmeyen kadın oranı %30. O nedenle erkeklerin, hocaların kandırıcı söylemlerinin tutsağı oluyorlar.

15 Yaş Üzeri Çalışmayan
Okumayan Nüfus Oranı
· Türkiye %25 %47
· Yunanistan %7.6 %10.8
· Almanya %4.0 %4.2
İnanılır gibi değil, Türk kadınında çalışmama oranı Almanya’nın on katından da çok. Bu kadın boş olduğu için yalnızca çocuk üretiyor.


6 Yaş Üzeri Okur Yazarlık
· Ege %90 %84
· Marmara %92 %88
· Akdeniz %88 %82
· İç Anadolu %90 %85
· Doğu Anadolu %77 %65
· Güney Doğu Anadolu %74 %61
Bölücülüğün neden GDA ‘da geliştiği, onun eğitimin eksikliğinden kaynaklandığı açıkça görülüyor.

Kadına İş Verme Oranı (2005)
· Türkiye ---- %22
· AB’de ---- %56.3

Kadın daha özenli olmasına karşın, ona iş vermiyorlar. İş ekeğe kayıyor.

Belgesiz, Korunçsuz İşe Alım %42.6 %65.5

En çok kayıt dışı çalıştırılan, köle işçi olan, korunçsuz (sigortasız) olanlar yine kadınlar. Bu ölçüde acımasızlığa pes demek gerekir,

İşe Yerleştirmeye Eşit Katılım %35 %65

İşe almada kadına yeterince kapı açılmıyor. Erkek yine üstün görülüyor.



Erkek Kadın
Kadının Erkeğe Göre
Saat Başı Kazancı
· Satış Görevlisi %100 %48
· Tarım İşçisi %100 %37
· Yönetici %100 %80
· İlkokul Bitirmiş %100 %42
· Bilimtey Bitirmiş %100 %42
·
Kadın neredeyse erkeğin aldığı aylığın yarısına çalıştırılıyor. Tarımda ise üçte birine. Bunun adı küçük görme, kadını tutsak olarak kullanma , ezme


Yıllık Kazanç Oranı
Türkiye %100 %35.4

Almanya %100 %58
Kadın erkeğin üçte birini kazandığından akçal olarak mutlu olsa da olmasa da erkeğe bağlı oluyor.

Yıllık Kazancı (Dolar)
· Türkiye 11 410 4 038
· Yunanistan 29 000 15 700
· Almanya 36 000 21 000
Bir Türk kadını bir Yunanlı kadını dörtte biri, bir almanın beşte biri aylıkla çalışıyor. Nerede insanlık?

Girişimci Oranı

· Türkiye %100 %12.5
· AB’de %100 %30
Kadın erkeğin arkasına gizlendiği için girişimcilik, kendine güven gelişemiyor.

İş Konumu Oranı

· Aylıklı %52 %42
· Aylıksız Ev İşçisi %5.9 %39
· Kendi İşi %26.7 %11.6
· Gündelikçi %8.3 %6.7
· İşveren %6.9 %1.3
·
Kadınlarımıza uygun görülen, kaçak güçek ev hizmetçiliği, kapıcılık ya da güncel kölelik.


Kayıtdışılık %42.6 %11.5

Üstlerindeki Taşınmaz Oranı

· Ev %28.3 %11.5
· Binek %14.4 %2.2
· Arsa, Tarla %13.2 %5.2
· Yok %39.6 %80.2


Erkek tüm edinimleri üzerine alıyor. Kadına taşınmaz bırakmıyor. Kadında bu yolla ona bağlı kalıyor.

Ev İşlerinde Paylaşım Oranı Erkek Kadın Tüm Aile
· Yemek Yapma %2 %87.1 %9.5

· Sofra Hazırlama %2.4 %74.1 %22.6
· Ütüleme %2.2 %84.3 %9.5
· Günlük Alışveriş %33.3 %37.7 %26.8

Ev işlerini de kadın yalnız üstleniyor. Evde yardımlaşmada erkek yok.

Kamutayda Kadın Saylav

(Milletvekili) Oranı

· Türkiye %100 %4,6
· Yunanistan %100 %13.1
· Irak %100 %25.5
· AB %100 %30.3
· Almanya %100 %31
· Ruanda %100 %49.5

Bir Afrika ülkesi olan Ruanda’da bile kadın saylav sayısı Türkiye’dekinin 10 katı. Kadın ülke yönetimde yok.

Yönetim Kurulu Başkanı %97 %3

İş Kollarında Kadın Yönetici

· Akça %100 %17.4
· Yapı %100 %2.6
· Tecim %100 %14
· Uran (sanayi) %100 %9

İş yönetiminde kadın neredeyse yok.

Üst Düzey Yönetici
· Türkiye %100 %7
· Yunanistan %100 %27
· Almanya %100 %35



Bilimadamları Oranı
· Türkiye %38.5 %26
· AB %35 %15.3

Bilimkadını oranı AB ortalamasından çok olması sevindirici.

Kadın Bilim Doktoru Dağılımı
· Eğitim Bilimi %100 %35.3
· Sanat %100 %29.2
· Fen, Matematik,
· Bilgisayar %100 %34.3
· Sayışmanlık (Mühendislik) %100 %29
· Toplum Bilimleri %100 %30

Kadınlarımızın bilimle ilgilenmeleri, en azından her üç kişiden birinin kadın olması çok sevindirici.

Erkek Kadın

Bilgisayar Kullanımı

· Kullanmıyor ----- %82.4
· Az ----- %3
· Orta ----- %8
· Çok İyi ----- %15.3

Kadınlarımız bilgisayar kullanmıyor. Oysa çoğu ev kadını, ayrıca boş süreleri bol.

Evgil (aile) İçi Dayak Sonucu (2004)
· Olay Sayısı ----- 5284
· Yaralanma ----- 3548
· Ölüm ----- 5

Evgil İçi Dayak Türü
· Vurma ----- %34
· Sövme ----- %53
· Çocuğu Dövme ----- %46
· Olağan Karşılayan ----- %40

İşe Göre Çalışma Oranları
· Yazman %17 %73
· Sağlık %46 %54
· Eğitim %47 %43
· Tüze (hukuk) %72 %28
· Mimar, Mühendis %86 %14
· Üst Düzey Kamu Grvl. %86 %14
· Girişimci %91.7 %8.3

Erkekler, kadın yazmanları olmasını seviyorlar. Yazmanlarda her işi görüyor, erkekleri toparlıyorlar.

Kadınların İzlediği TV İzlenceleri
· Duyumlar (haberler) %79 %70.6
· Yerli Dizi %48.2 %65.4
· Güldürü, eğlence %35.6 %47.6
· Türk Filmi %34.2 %40.4
· İnanç İzlencesi %40.8 %40.3
· Gizem İzlencesi %31 %38.4
· Yabancı Film %45 %36.6
· Yarışma ----- %35.4
· Belgesel ----- %33.2
· Magazin ----- %23.3
· Kadın İzlencesi ----- %19.1
· Spor %51.6
· Açık Oturum %48
· Yarışma %28.8

************************************************** **********
Bu istatistiklerdeki verilere göre;
KADININ erkek nesli ile kıyaslanması bana çok erkil bir denklem gibi göründü.
Daha çok ,kadını,kendi öz varlığı çerçevesinde KADIN KİMLİĞİ ile değerlendirmeye çalıştım.
OLMASI GEREKEN KADIN KAREKTERİ İLE...
Mantığımın bana sunduğu tablo=
-------------------------------------

KADIN =eğitim
KADIN=sosyal statü
KADIN=ekonomik özgürlük
KADIN=zerafet & analık & birey olmak başarısı...
Medyanın ve iletişim ağının bunda rolü var mıdır yok mudur?
Bunun arz-talp meselesi olduğu inancındayım.
İzleyicisinin olmadığı bir yayının uzun süre ayakta kalacağını zannetmiyorum.
Demek ki,toplumca bu tarz yayınları izleyecek düzeye geldik.
Bunun sorumlusu olarak program yapımcılarını ya da özel kanalları olduğu kadar,o yayınları tercih edenleri de eşit yargılamamız gerekir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Nilgün'ün dizelerinden seçmeler........... NİLGÜN SEYMEN Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 207 21-05-2008 08:51


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11165094 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.