09-10-2009, 10:12 | #1 |
|
Muhsin KOÇAK / Şiirler
İnadına Yaşamak...
Göçebe hayatın neresine kurarsanız düş çadırını, Kaldırdığı ya da barındırdığı kadar dayanır sürgünlere, heybesine sakladığı kuru bir düştür gözlerinde çoban umudun, kavalında titreyen, parmaktan yüreğine inen hoyrat bir çığlıktır kimi zaman .... Tanımsız olan...? Düklerin, matmazellerin elit dedikleri şehrin varoşlarında, bir başına karanlık yalnızlıkları ıskalamaktır sessiz gecelerde... soysuz kent korsanlarına esir kılmaktır uçurum düşleri... bir başına acı doğramaktır kimi zaman hüzünlere.... kimi zaman ise, bıçağın en keskin ağzına dayamaktır yüreği, beşbin metresinde dondurmaktır umutları buzulunda ararat'ın hatta korsan başkışlara, tanımsız özlem fırlatmaktır .... Kerbelada bir damladır, elinden içilesi gelmez kahrolası avuntuların... kırık - dökük parçalardan elleriyle sarmaladığı yürektir, yalnızlıkları adamak, hasretleri doğramaktır şaşkınlıklara... ve ... ne çizgisine güvenmek hayatın ne de gölgesinden korkmaktır ölümün... Ararat zirvesinde, buzullar içinde yeşeren kardelendir kimi zaman hayat ... ..... inadına yaşamak... KOÇAK 26.09.2009 İstanbul |
09-10-2009, 10:28 | #2 |
|
OĞUL....
Bilir misin ? Kışı çok serttir bizim oraların, acımasız ve şevkatsız Tıpkı yaşadığım hayata benzer, Duvarları taştan, harcı çamurdan, Çatısı söğüt dalı üzerine boyumca topraktan Aktiftir fayları, altında kalan düşlere mezar evleri var… Güneş tüm acımasızlığında doğar, Kor ateş, yürekte yağ damlar… Geceleri, sessizdir, ölümlere gülümser. Kış, dondurarak geçer, yılandır yoksulluk, Alınlara kazınmış yazgıdır. Beter… Karanlık gecede feryatlar, ağıtlara yürek açarken. Milyon desibel titreşimde vurgun kalır israfilsiz Törenler. işte o an, ezberlenen tüm dualar, firardır korkuları yenmede. Çarmıha gerilir bedenler her çekilen hasrette, ve sonrasında akar hücreler faili meçhul sessiz ölümlere. Offfffffff Offfff Oğul, Bizim oralarda.... Kan bombalarıyla sarsılır yaşanmamış öyküler. Hasret zindanlarına ipotek edilir düş mevzileri, Ve sonrasında nadasa bırakılır çocuksu gülüşler, sürgün yer yüreğinden, Tek kişilik ordudur sanki insan , can çekişir kahpe mayınlı ölümlerde, Biliyormusun , Hüzzaamlı yüreklerde yaşar mayınlar, Özlem- umut ve düş sınırlarını hakir gördüklerinden olsa gerek ivmesi yüksek sevdalı yüreklerde patlarlar. Biliyor musun oğul ? Elektriği yoktu çocukluğumda köyümün. Gaz lambasından yükselen is’te ısıttım umutlarımı. Karanlık geceleri, loş ve kahır kusar yüreklere. Göremediğim/ göremeyeceğim yarınlar gibi oğul… Hasret doğradım çamurunda yoğrulduğum yollarına. Özlemlerimi mey havası türkülerine yükledim, Kulaklarımda çınlayan sesinde titredi yüreğim, Sürgün zamanıydı, göçebe düşlerimde …? Tanımsız kalan ? Geceleri at yelesine tututanak geçti çocuksu ağlamalarım, acı,kahır ve göz yaşlarımı tarihin yeddine terkettim, karanlığından, ihanet sancıları doğmasın diye... Oğul, Belki de Kaçamadığım, yüzyılların yazgısıydı, Alnıma kazınmış olan ? Ruhların tutuştuğu sonsuzluktu… Yalnızlık, Yoksulluk, Hasret , kahır ve özlem-di…. Gözlerime dolan ! Sürgün yedim sonrasında, gönülden-gönül’e Bir ben kaldım “ben”sizliğinde acımasız hayatın… oğul… Bin-bir çile, bin-bir kahır yüklü geçer oldu günlerim, Firari sevdalar sakladım, yüreğimin en kuytu köşesinde, El değip kirlenmesin diye Bir yandan gurbetti acı, bir yandan sıla hasreti oğul… Çobanı oldum, oğul… Sonsuza sakladığım hayallerimin, Sol yanımdan kurtlar-çakallar, Sağ yanımdan haydutlar-haramiler Dadandılar düşlerime, “seher sabah uykularıma, ” Her bir yanım param-parça, kahır talanında… Kurtaramadım, körpe umutlarımı, koç sevdalarımı… bir tek umudum ? avuçlarıma sakladığım , sen kaldın oğul… Geldi, sonsuzluğa göç zamanı, … Yobaza !!? Dilbaz’a !!? Bir de riya dünya’ya sakın aldanma oğul. Bir tek umudum, “yarınların ve sen” olsun şimdi artık, Bana, Kırık ve ayaksız bir sal kalsın gözlerimde, Umutlarım, Sevdalarım, Özlem ve düşlerimden başka mirasım olmayacak, affet oğul !!! Yarınların aydınlık, barış ve kardeşlik umudun olsun… Oğul….. KOÇAK İZMİR 2008 |
11-10-2009, 07:53 | #3 |
|
Ağla/dım
Muhsin KOÇAK Alıç ağacı-ydım, bozkır yüreğimin, Yel, vurdukça sarsıldım, yapraklarım hüzün, kökümden söküldüm, her uzattığım dalımda... kardelendim buzulunda yüreğimin, yar güneşi, can evimden vuruldum Hüzünlüyüm bu gün, gözlerim nar kırmızı, Gül kurusu yanaklarım, göz yaşı hasret, yüreğime... mavi benekli kelebek, uçuverdi umudum. incindi yüreğim, koruyamadım gururumu, ağladım.... Düşlerimin beyaz kokusu, giz-dolu, pürtelaş, gözlerime dolan ölüm, Bilinmezlere yol aldı, rahvan hayallerim. bir gemiydi meçhule demir alan düş limanımdan. vurgun yedi, okyanus mavisi hayallerim, dost bildiğim, yar sözünde boğuldum, koruyamadım asi gururumu, alınıma kazınmış çaresizliğime isyan. Ağladım... 03.07.2007 KOÇAK |
11-10-2009, 07:54 | #4 |
|
ÇOCUKSU DÜŞLERİM
Muhsin KOÇAK Umutlarım vardı, çocuksu, çocukluğumu yaşamadan... talan edildi bir bir umutlar, nar kırmızı içimden akan kan damlası, vuruldum, umarsızca... paslı hançer yüreğimde... bin bir emek ve umutla seher yeline uçurduğum uçurtma başkaldırı, isyan gölgesinde param-parça kalemim kurşun karası, defterim, kana boyandı uykularımda, büyüdükçe rüya sandığım gerçekler?, kan kustu zaman... kahır yüklendi yüreğime, beter, kadder addedildi gözlerime, yokluk, nakış -nakış sürgün yüreğe... ve büyüdükçe dudaklardan akan sözcüklerin ihaneti, dünyaların haraç-mezat satıldığı gereçliğine tanıklık etmek... Dünden utanç duymadım, yarın olmayan umudu beslerken... bu günü umursamadım geleceği düşleyerek, yarınlarda nelerin kimlere, ne acılar yükleyeceğini hesaplamadan? kararan bulut perdesi ?... saklı sevdalarda yüzer oldu, yağmur damlası değil, yüreğime lav bulut, ve gökkube ihanete teslim ... Sevginin nefrete, Kardeşliğin ihanete Umudun savaşlara teslimiyeti? Sınırların kanla çizildiği, Umutların sermaye, Emeğin sömürüye, Dostlukların, kalleşliğe teslimiyetinde can çekiştiğine tanıklık etmek, çocukken hayal bile etmediğim, göremediğim, istemediğim riya? keşke hep çocuk kalsam, diyemiyorum? çocuk olmak bile zor bu yaşam serseriliğinde berduş kavgalara gebe yarınlar, çile zincrine en okkalısından bir halka daha… her geçen zaman dilimleri, kirlenmiş atmosterde nefes alamamak? kan deryası gök kubbe boğulmamak? hayalden öte.... Yedi iklim, dört mevsim, kahır kusar, Çocuk düşlerden, delikanlı esmer yürek, Kan bağlar yediveren açmadan, Kozasında koparılır gonca, Kökünde ne fırtınalar saklı, Dün? Bu gün? Yarın??? Düşler ağlamaklı, Gülüşler sahte, Parmak, uzanmaya korkar... Savaşlar… İhanetler… Kalleşlikler… Kötülükler… Yoktu çocuksu düşlerimde, Zaman süzgecinde dövüldükçe yürek, Kahrolası çekilmezlikler kemirir beynimi, Bedenimden genlerime sızı, Yüreğimden toprağa bir damla kan, Ve… Gökkube nar kırmızı patlar gözlerimde, Çocuksu hayallerim Talan… …/… KOÇAK 19.09.2008 |
11-10-2009, 07:54 | #5 |
|
Zamanımıydı şimd
Muhsin KOÇAK Zamanımıydı şimdi zamansızlığın Ölüm ? Dünüme zehir ektin günümü yaşatmadan, yarınlar gözlerime hasret sancısı doğuruyor şimdi. çocukluğumu da yaşayamamıştım zaten baharında Gençliğime Vuslat tohumları ektin, hasat mevzimini zamansız reva gördün gözlerime Yüreğime acı doğradın katık niyetine, bedenime amansız sürgünler yükledin vurdun diyardan diyara sancılarımı, savurdun hasretlerim, her birini bir başka diyara.. Kül hayallerime kan bulutları doğradın şimdi, Yıldız sürüsünden hangisiyim bu gün kayacak hayattan? Diz çökmüş, acı doğurur mutluluk, Damlası kana boyanmış, şaşkın gözler, Celladı olmuş umutlar bedene, Ölüm sehpasındaA can verir, Yarınları çocukluğumun. Kıldan incedir, urgan prensi boynum, vur tekmeyi sehpaya cellet, zamansızlığındadır ihanet bu gün, kuşluk vaktinde doğmuştu tenim, seher vaktinde ölmek de şanım olsun. Düşünmüyorum ölümü boynumu kıracak sehpada, varoşların loş sokaklarında, umutlarını yele veren balici çocuğu, sevdasını duvar diplerine süpüren gelinlik kızı, yüreğini düne gömen anaları düşünürüm, bilirmisin ? işte ölümün zamansızlığına isyanım sehpa ? Gözüm, elindeki kılıçta değil cellat, bilesin. çarıksız dikenlikte yürüyen çocukta takılı kaldım, Al yanaktan kan, umutları vardı deryasında boğulmuştu damlanın, Göz bebeğinde resmini görüyorum ölümün, Alnıma kaznımış yoksulluktu dün, yarınlarımı talan eden haramileredir isyanım bu gün. Anam, Diz çöktüğünde sancılarına, BETER doğurmuş alnıma kader, Alıç ağacıyım ben bozkır yüreklerde, Toprak anadan geldim, acıyla dönmek kaderim şimdi. Haydi, Ne durursun, Salla en okkalı vicdanından Tekmeyi, hücrelerimden süzülsün boynumu kıracak , inceldiği yerden kopsun gözlerimden hayat. Sıla hasretidir yaşlarım, Sürgün sevdalar saklıdır yüreğime, çocukluğumdu elimden alnımış, yarınlarımı hapsettim, çiğ düşmüş mahrur bedenime, sorgusuz-sualsiz, infazındayım hayatın. Bedeli ağırdır bilirim adamlığın, darağacı da olsa. zamansızlığında doğan ölümlerin zamanıdır şimdi. sahi, Gök kuşağı renginden hangisiydim sence ? zulmün karanlığı çökmüş gözlerine değil mi ? Belli ki sevmediklerinizdenmişim ben ? Bağnazlığın renginini unutmuş gözlerin, yoksulun alın teri, Tüy bitmemiş yetim hakkıdır rengim, Gözlerinde bir ben göründüm yakın ölüme, takılı kalmıştım zaten düne, yarınımı sana bahşettiğim bu günümde. zamansızlığındadır ölüm zamanı. KOÇAK 06.10.2008 |
11-10-2009, 07:55 | #6 |
|
HASRET
Muhsin KOÇAK HASRET Yaşayamadığım çocukluğum, göremediğim gençliğim saklı taş duvar, Yoluna hasret, bozkırına kahır biçtiğim Yitik gülüşlere bıraktığım düşlerimi, Alnıma kader yoksulluğuma hapsettim tenimden birer- birer… Ezilmişliğimle yoğrulduğum, gözlerime dolan toprak tanesi hasretim… İçimde sindirememiş de olsam, sürgünlere yükledim sevdalarımı… Failli meçhullere tanık esmer yüreğim. Taşımaya zorlansa da yorgun ve yangın bedeni ayaklarım, Binlerce yıl öncesinden sürüp gelen acıların mirasçısıdır özlemlerim… Kaçınamadığım, asırlarla örtülmüş yazgıdır alnımda beter. Takılı kaldı derinliğine hayata hüzünlü boş bakan gözlerim, Yüreğimde izi kaldı, ezik hallerin saklı kaldığı enkazında. Ufku olmayan karanlığa miras bıraktım asi çığlıklarımı… Ruhların tutuştuğu sonsuzluğa sakladım sürgün yalnızlığımı, Bir-bir ezgi oldu çığ düşmüş bedenimde yitik düşlerim. Avuçlarıma sakladığım umut, kayan yıldız parıltısı, kayboldu hayat düzleminde… Şafakların ölmeyen kızıllığına yükledim hasretlerimi. Çözemediğim bir yazgıdır, alnıma kazınmış, Cana hasret susamış toprak, yaprak dökümünde yüreğimdeki zaman. Toprak olmaktır ölümün bir diğer adı, bin-bir çiçekte yeniden dirilmek de olsa… Bazen mutluluk ebedi çiledir bedenimdeki hayat. Kimi zaman, azgın dalgaların ak köpüğünde, yiten bir sevda, Hasret olur, taşınır limandan limana, kırık bir sal içinde, Kimi zaman, Kızgın bir kısraktır özlem, gem vurmaya gelmez, Kışına isyankâr ve asidir yürekte kardelen, Uğruna esirgemez canı, sevdaya gönül veren Bazen yanık türkü olur, titrer şelpede ,vurgun kalır hasret… KOÇAK Haziran / 2008 |
11-10-2009, 07:56 | #7 |
|
HOŞÇA KAL SEVGİLİ
Sevdalar hasat mevsiminde, yas tutar başakları, gölgesinde hüzün saklı aşkların, bazen kahrolur duygular bazen gem vurmasını bilmez küheylan asi hırçınlığına hayat, ve bir uçurum gibinde bulur can param- parça... sevdamıydıü düşmüydün sen bilmezliğinde gözlerime saplanmış hasret ve sonrasında hüzünlü bir haykırış yürek param - parça... gün olur kahır yüklü dizelerde saklı zulüm süzülür geceye, gün ahu olur süzülür bir nefes tenden hayale, ve sonrasında sevgili , sensizliğinde acı yükler beden can çekişir ... ten param parça... asidir yürek, laf dinlemez, söz bilmez, engel tanımaz aymazlığında , bir keresinden ne çıkar ahmaklığında boğar sevdayı, bilemezsin ... ve ikizi ise ruh bedenlerde malum olur sevdaya ve yakalanır ihanetinde aptallığının ... aşk param- parça... hep bu kısır döngüdür özdek-te debelenen hastalık biliyormusun sevgili , işte sanırım hatalar halkasına bir halka ve dönmezliğinde tek çırpıda bu kez de sevda can çekişiyor derken ben param -parça... ben sevda katiliyim sevgili, aşk katili de denebilir aymazlığıma, sevdim öylesine ki ruhum ,damarlarımdan alır sevdayı , burnumdan gözlerime saplar ayrılık hançerini, seni ve sevdanı öylesine özümsedim ki hayatımdan da öte... bir ben ve sonunda bir ben kalan yalnızlığımda hapsedilmişliğimde saklı sevdam... dile kolay yıllar geçti ancak hiç bir leke düşmeyen sevda ne tar-u mar, alabora... çelik zırhlı sal ,su almaya başladı ve sonunda kum tanelerinde gömülü buldu ayrılığını, sahiden soruyorum kendime şimdi ne oldu ? neden nasıl ? sorguluyorum geçmişi gözlerinde, geleceği sevdada sorguluyorum ama ? bir türlü yanıtsızlığında ,çaresizliğim ve yalnızlığım saklı kalıyor ellerimde, gözlerim boşa bakan umarsız ve de şefkatsız kızılderili şaşkınlığında.. . evet sonuçta suçlu benim yıkılmasına sebeb olan sevdaya hançeri sırtından vuran ben, yani aymazlığım, umut- düş ve sevda üçgeninde ellerime aldığım yüreğimi ,yalnizlığıma terk edene ben... suçlu, sen değilsin,.. . elbette ben... bitti işte ne de olsa sorgulamanın ne faydası olacak bilmiyorum, şimdi sen hayallerin, ben ise yalnızlığıma sarılıp ağlayacağım ... avutmak istiyorum asi yüreğimi belki de, ne fark eder ki ? suçlu aramanın nedenselliğinde, bitti neticesinde , bunun suçlusu her kim ise de bitti işte.. ama kendi hazırladığım idam sehpamda son şahadetimi getirmek üzere adım adım yürüyorum, sonsuzluğunda kalacağım yalnızlığımın, celladım da kendim olacağım biliyormusun ? kalemi kıranımda ben olduğum gibi,.... gözlerimde hep yalnızlığımı gördüm, geçen saman süzgecinden dilim dilim yüğreğimi doğradım yalnızlığıma, kahır ve acılarımı katık yaptım yaralı yüreğime, sen son damlasıydın gözümün, akmamak üzere beden den terki diyar ruhumun son şahidi, boynuma geçirdiğim ayrılık halkasının en zayıf noktası sevdan... işte gidiyorum... gidiyorum ey sevgili, gözlerinde kayboluyorum, yüreğinde olduğum gibi, yalnızlığımda çekeceğim ,boynuma geçirdiğim urganı, en güçlü halkasından, kopmamak üzere, var şiddeiylr sıkıyorum, celladıyım hayatımın, sevdamın olduğu gibi... işte şimdi hoşça kal ... hoşça kal sevgili... hoşça kal... KOÇAK istanbul 28.03.2009 |
11-10-2009, 07:57 | #8 |
|
VE BEN HER GÜN BİR DAHA ÖLÜYORUM
Muhsin KOÇAK Ne zaman Kanadı kırık bir serçe görsem, Çocukluğumu hatırlıyorum takılı kaldığım dünümde. Çorapsız ve de çarıksız, hasretim gibi yoğurduğum çamurlarda yitip giden düşlerimde boğuluyor özlemlerim. Çeksem ipini, umutlarımın gömülü kaldığı yamalarda boğuluyor zaman. Düş deryasında soluk alıyorum düzleminde hayatın kimi zaman, her hiri bir enkazda can çekişen mülteci hayaller kuruyorum, Duvar diplerine sakladığım yarınlar, Talan edilmişliğin feryatlarında çığlık çığlığa yürüyorum. Varoş sevdalar dizilir bir-bir inci karası esmer yüreğime, geçtikçe süzgecinden acımasızlığı zamanın, Hayatmıydı acımasız ? insanmıydı soysuz ? Güneşin ihanetine isyan gece karanlığı, sokaklarında soysuz kent korsanları dolaşır ömrümün... Şimdi ne bir ihanet ne de bir iç çekiş incitir ruhları, Gülmelerde kardelen açan gamzeler kan deryasında yitik. Bakışlar,yeni yetme imgeler açar sahte gülüşlerde. Mülteci var-oluşlara dargındır artık sabahlar. aahhhh, yine gecenin serseri ihanetinde vurgun zaman, uçsuz bucaksız sevdalarda kayboluyor, boğuluyorum. Kime sorduysam, kime yalvardıysam !!!! bulamadım, vurulduğum kayboluş izlerini. çocuksu düşlerimin ırzına geçildiği zaman diliminde her gün bir daha ölüyorum. Kimi zaman hiç bir örgütün kodlayamadığı silik bir militan umutlarım, kimi zaman kızgın bir küheylan düşlerim, gem vurmaya gelmez, kimi zaman asi bir kısrak, atar bedenimi uçurumdan uçuruma Her gülüş, faili meçhule zayıf bir halka asar yüreğime. otopsi edilmiş ahlak yosmalığında zaman, acımasız... rotası belirsiz, kaptansız bir mülteci düş dünyasında, bitmek bilmeyeyen gecede namussuz gülüşlere tutsak, soysuz düş korsanlarına esir göçebe düş... çakal uğultularında kurt kıvraklığı tilki kurnazlığında ölmek. offfff offff, yüreğimden eriyen damlada boğuluyorum, feryat çığlıkları turmalıyor sağır kulakları zamanın, Gördükçe acımasız ve serseri kurşun geceleri, gözlerimden içime bir damla kan akar ve ben her gün bir daha ölüyorum, M.Koçak Nisan 2009 |
11-10-2009, 07:58 | #9 |
|
bir "ben " kaldım
Yüreğim serseri mayın,ceylangözünde, YALNIZ-/ IM - yaşamdan UZAK sevdadan - candan - yardan uzak /sen bedenimde dinamit şarapnal... göz boş bkar, zifiri kör karanlık / ben her bir nefes ölüme tuzak... düğümlenmiş boğazıma düşler / gelecek canımdan dirhem- dirhem soluyorum / hayat çektikçe dumanını cigaram kahır yükler yüreğime.. Daralıyorum sen santiminde adının, TÜKENİYORUM .... uzat elini ver ban yar... son kez tadayım elinden ölümü... dost ben yar ben can ben canan ben yalnızım, bir ben kaldım çarpım tablosunda hayatın... uçsuz -/ bucaksız, Hesapsız/ - kitapsız, "pi " sayısında saklıymış ben... çığ düşmüş bedene / ölüm zemheri düşlerim, kahır sevdalarım, asi bakış... birer - birer buhar / bulut dokundum parmak ucundan, yüreğimde" ben " boğuldu... bir deri bir kemik... bir "ben" kaldım.... KOÇAK 19.06.20008 |
11-10-2009, 07:59 | #10 |
|
uçurum
zaman bana ,ben sana acımasız/sevglli, gitmedim... Gidemem de... darağacındayım sensizliğin... kalemi kendim kırdım, celladım olacağım gibi.../ aşk dağılan hücrelerini ... yüreğimden, ellerime akıtır acılarım / ayrılık hain - kör pusuya takıldı ayağım, düşmedim... / sendeyim tut ellerimi, içeyim son özlemini elinden gitmeden.. ./ vuslat ve sen ... özlemlerim / Gulazer hayallerimin göçebe yıldızı / mezopotamyam düşlerimin firai sarhoşu sevdam, Yüreğimin en kuytusunda saklı yarim, sen doğmadan giderim bu diyardan / ölüm... doğ yüreğime... son nefesimi alayım ellerinden.../ düş zehmeri ve ben... / sevdan burdayım aymazlığımla, esmer yüreğim / aşk küheylan asi, berduş bakışlarım / zaman al sonsuzluğuna/sevdan... yüreğin - yüreğim, can - canım sevdan / sonsuzluk hadi ... tut ellerimi uçurumdayım / sensizlik .... Uçurum..... KOÇAK 20.06.2008 |
11-10-2009, 07:59 | #11 |
|
BİR ÇOCUK
Gün batımı kızıl, tüm acımasızlığı gebedir geceye, iz düşümü bedenlere,sırıl- sıklam, düş ağlar, duvar dibine çökmüş ,hayata küs çocuk, sırtından vurulmuş, ayaklarında dermanı yok boşlukta süzülüyor gelecek, boş bakan gözlerinden... esmer delikanlı türküsü, yanık yüreği, bir damla süzülmüş al yanaktan, yüreğin en kuytu köşesine, çaresizliğinde... kül hayalleri ... bir gül solmuş, kozasında, haykırmak - goncasında suçu insan - ana kucağında sıyrılmamış daha kabuğundan, umutları çalınmış, pervasızca... sokaklar- mesken kucaklar - akrep hakları - kahpe düşleri - çakal dünyası - soysuz hayaller - düzenbaz, düşleri - haydut, ekmek - şerefsiz umut - soysuz ve geleceği kalleş kul ellrinde... yitiktir sevdaları gözlerinde, kavrulmuş kınında özleri, atom yüklü beden, dönecektir hakkına el uzatan kahpe döllerine... bir çocuk, bir gül, bir fidan yıkılmıştı, karanlık düşlerde ağlamaklı gözler, HAYATLARIN YOK OLUŞUNDA, CAN PAZARI ... bir çocuk... KOÇAK 16.06.2008 |
11-10-2009, 08:00 | #12 |
|
DÜŞ - TEN ÖTE
Güneş, kahır kusuyor ... üşüyorum ,varmadan geceye, son-suzunda saklı sıcaklığı, bir benden öte akşam üstünü gösterir zemheri düş, yine kahır, yine gam , yine keder yüklü... bir hayat ,kırk dört yaşım... her bir yılı , on çarpanında, yorgun kaşım, sürgün hayat, sürgün sevda, sürgün düş... ölüm-lere doğradım zemheri düş, kahır aşım... ne cana minnet, ne de canana ihanet, namerde, kahpe kula ve bir de soysuza korku , dim-dik durur, sevdalı başım... Çile yüklü, dert sarmalında yapa - yalnız boğuluyorum darlığında yüreğimin, boğazıma düğümlü gün, sıksan kurşunu geçmez, sallaasan kılıcı kesmez, kahır, gam ve elem dolu yüreğim, ve sonsuzluğuna salmak ister kahrın bir sırat özlemi günahlarım,.... kutsal, ama şart mı yaşam, kahpe, soysuz, düzenbaz, sahte ve riya... deryasında yüzmek.... şart mı ? ya ben bu dünya’ya ya da sahte dünya bana göre değil... yanlış zamanda doğuş varsayımındayım ya çok erken ya da çok geç ... yaşamak istersen, adam olmak.... imkansz, ya riya, düzenbaz ve sahtekar, ya da kul hakkı ile beslenmiş, dostunu sevdasında boğmuş, kahpe yürekle adamını satmış Öz-ünü kelle pazarına asmış, birini seçmeyi tercih hakkın... işte bu şart koşulu hayatın!!!! adam gibi adam olmak düşten öte.... DÜŞ-TEN ÖTE........................> KOÇAK 15.06.2008 |
11-10-2009, 08:01 | #13 |
|
DOST YARASI
Buz keser yara, düş, başka bahara yürek düş/tü dara geçit vermez murdar-a, bir sevdadır sev-mek hayat- düzenek, çeksen pimini yüreğin umutlar savrulur, kan kırmızı bulutlar... toprak kokuyor cigaram, dumanında ,savrulur sevdam tükendi ömür,yürek sürgün türkü olur düş, hazal kız dilinde... bir ben- biz öz-üm kahpeye kurşun. sözüm, akşam hüznü- iki gözüm cesur -delikanlı- ayna yüzüm çakal uğultusunda yatar hain, tilki kurnazlığı-dost, şahin bakışında ser, kartal pencesinde can, ve sonrasında sarar bedeni, leş kargaları... sen dünyalar güzeli, hazal gözlü , bilsen düş-teki sevda, yürek- paslı hançer şah damarı, Kahpe elinde - **** dilinde insan- pul -değer, haraç-mezat, yürekte vicdan kesat, dil- de , dost, öz-de FESAT TAN YERİ - ER MAYDANI YÜREK BEDENE SAPLI- KAHIR GECE acı-keder- dilde hece tenden akar ecel... gizlice... KAHPE KURŞUNU DEĞİL ÖLÜM Dost yarası sinsice.... dost yarasııııı..... dost yarası... KOÇAK 02.06.2008 |
11-10-2009, 08:03 | #14 |
|
sürgün zamanı.
KENDİ HAYATIMIN BİR KESİTİDİR... SÜRGÜN EDİLDİĞİM ZAMANIN AKMAZLIĞINDA... Gündüzü kahır sancılar, Vicdanıkör karanlık, sağır hayatın, Düş cehennem, hayal zindan, harami sofrasına meze umutları ... Dalında gonca, körpe filiz yitik sevdalar... çakmaktaşı çatladı yaralı yüreğimin, sağıyor acılarını gökkuşağında... beyaz güvercin takılı, paslı yivlerinde katledildi kahpe namlunun, Vurur tepesinden ARARAT? ın şahin uçuşların çalkara ve yalın gölgesi, efkarımın en kuytu meyhanesinde, tenimden süzülür yavaş yavaş kahpe ölüm namussuzu ... yalnızlığımda açtım gökkuşağı yüreğim, akıtır en derininden damlayı, kınalı ve berrak... ihanetinde boğmuşum, kör acıları, kahpeliklerini hayatın... ve sürgün vaktiydi 1979 senesi 14 nisan baharımın Gözlerimde, umutlarımda, sevdalarımda, sevmelerimde, yarınlarımda... sürgüne gitmek, sürgündü körpe yürek... asılmıştı en zayıf haklasına hasretin, kimsesizliğin, yalnızlığın, yoksulluğun, kadersizliğine isyan bakışlarında sürgün... sürgündü, darağacı tutkularında, umut zindanında ölüm uykusu..., donmuştu bedeninde kaçınılmazlıklar... öz-ün saklı-sında bir gonca sevda, kör kuytularından sızacaktı hain geceye... sürgün zamanı..... KOÇAK 26.05.2008 |
11-10-2009, 08:04 | #15 |
|
ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR
aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor lütfen daha sora tekrar deneyiniz (aranmak istenen meçhul değil, öz-ümüz/ insan-lığın kendi özüdür ) (şimdi koltuklarımıza şöyle bir yaslanıp, haritadan kaşif edayısyla kırmızı noktayı, yani, sınırları zorlayan ve kayıp rekorları kıran sürecin en zayıf haklasını bulmaya çalışalım) şimdi kordon boyu lüks bir otomobil koltuğuna züppece yaslanıp sol kolumu çıkartmak var iken, gecenin zifiri karanlığında güneş gözlüğüm şehrin en güzel kızı,usulca bir öpücük konduracak, sırma saçlarından telleri savrulan rüzgarla suratımı sıyırarak göğsüme inecek iken, ben yine köyümün öküz arabası ile ot taşımak ve burnunda durduğum camışın sırtından akan ter tadındayım lüks villalar, beş yıldızlı oteller veya kumarhanelerde rus ruletine vijdan basmak, veya hilton otelinin en üst katında, insan-zehir- umut-kadın tacirlerinin viski bardaklarına, hayalleri meze yapmak var iken ağrı-mardin-urfa-siirt-batman-van doğu ve güneydoğudan balık istifi kamyon kamyon umut taşımak, sevdalarını denizlere gömmek veya organları üzerinde sefa sürmek variken canım kardeşim, sahilde mendil satan, ayakkabı boyayayan, yürekleri tartan çocuk sevdalarını süsleyen varoş mod-undayım. karşıyaka bostanlı sahilini adım adım umut cambazlığına boğmak, ekmek uğruna çaresiz kadınların bedenini ahlaksızca , pişkinlik ile pazarlamak, ve sonrasında suratına hayata iştirak bir de tokat indirmek elindeki dirhemi de alıp metres yosmaya peşkeş çekmek var iken canım kardeşim kırmızı ışıkta, çiçek, fuar kapısında gevrek satan, inşaat işçisi memo?nun alın terinde ve de pamuk kozasına umutlarını saklayan köylü kızın çeyiz düşündeyim.. ( şimdi koltuklarınıza daha fazla yapıştığınız nefesiniz daralıp sigaraya sarılıdığınız vakit gelmiştir, tüttürelim bir cigara da zehir tacirlerine bir katkımız olsun bari ) yarılamadan cigaramı dumanında savurduğum, sokaklarında köylü hayellerimin, beton duvarlarına işlenmiş sevda ihanetine teslim bedenimden akan, yoz kültürüne katık ettiğim yüreğime bin bir keder yüklediğim çocukluk umutlarımın asılı kaldığı uçurtmaların gelmezliğinde boğularak, dilime dolanan "AĞRI DAĞIN ETEĞİNDE UÇAN GÜVERCİN OLSAM" türkü sevdasındayım ... garibin ağzından ekmeğini, sırtından çulunu, yüreğinden umudunu, düşlerinden hayallrini, sermaye etmek var iken zalimce ARARAT? eteğinde çoban mehmedin kavalından yürekleri yakan isyan havasındayım onuru-gururu-şeref ve haysiyeti, ahlak ve vijdanı, sevdasıyla terazisinde tartan, haram lokma ile şişen göbekleri zımbalayan, tüyü bitmemiş yetim hakkını zıpkın gibi dirhem yüreklerine saplayan varoş cocukların çorak sevdasındayım... ( şimdi ikinci bir sigara tüttürecek güç kalmamıştır ellirimde, varsa kızaracak yüzlere haykıran cocuk sesinde kalmak vardır artık can çekişen öz-üne dönmek ve onu tekrar aramak gelir içimden) sevda işlemek nakış nakış umutlara, hayalleri yüklemek kan yüklü bulutlara, elveda demek gelir içimden yoksulluklara kırık kanatlarımla uçmak gelir içimden haykırıyor- isyan ediyorum artık " TÜRKÜ OLSAM DİLERDE CANO CANO DİYAR DİYAR DOLANSAM " dolandıkça diyar diyar dünayı, aradığınız kişi gün geçtikçe çevirim dışı kalmaya devam ediyor, zamana mahkum değerleri kan kabetmeye devam edegelmiş, değer yargılarını, "PARA" ile değiştirmeye başlamış, dört harf kadar değere hapsedilmiş, kendisinden ufuklara uzanmış, genç kızların, delikalnlıların, körpe yüreklerin hayal tuzaklarına bezenmiş, babayı oğula, kardeşi kardeşe, eşi sevgiliye, sevgiliyi mertese aşığı maşuğa satmış, SEVDALARI, UMUTLARI, AŞKLARI, DEĞERLERİ, AHLAK-I AŞKLARI DÖRT HARFE (PARA) SATMIŞ virajında hızını alamamış hayatın, kırvımlarında ezilerek can vermeye, kan kaybetmeye başlamış.... ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR...??? !!! KOÇAK 22.05.2008 |
11-10-2009, 08:05 | #16 |
|
Umut söndü- Düş ağladı
Sevda yükledim mısralarına yüreğimin kalem sustu, beden sustu, dil ağladı... sensizliğin mateminde hayat, Süphan’dan Toroslara destan Ararat sustu, kainat yas bağladı... Adını işledim nakıs nakış yüreğime Hücrelerime sakladım kokunu, damarımda dolaşan kan, bedenden ayrı ruh, Yürekten gayri ten ağladı... Yokluğun kabus dünyası beynime, hasretin zıpkın gözlerime, sevdan hancer yüreğime, varlığına bağladğım bel ağladı... Esaretiydin zindanında kalbimin yokluğunda kapanır birbir demir kapılar, pencereler kör, duvarlar sağır, geceler hain... gün doğumunda yüreğime inan perdeler ağladı... bak yine yoksun yanıbaşında ömürümün yer gök iniliyor sensizliğinde hayat virane, yaşarken öldüğüm sensizliğinde sevdamın kaydı yıldızı, kırılan hayalinde ten ağladı... umudum sevdası, dilek yıldızı sabahımın derviş seyyahında hayalimin sensizliğinde perişan ahvalimin, zaman sağır, Ten perişan, hal ağladı... dilek ağacım, seher yıldızım tenimde iniler sensizliğinde sızım kalbur hayat, gecem gündüzüm, UMUT söndü, düş ağladı... 29.04.2008 00.06 |
05-03-2010, 17:48 | #17 |
|
Sevdasız
Muhsin KOÇAK Bahar kokar nefesin, üç dal üç fidan sallanır esmelerde, Yalnızlıklarda saklı gümüş yaprak, Mavi ve yeşil açar güneş sabahında düşlerin, Ağlamaklı gözler, tavşan kanı, berrak – kınalı Yenerim sessiz isyanlarımda kahpelikleri – acıları, Sürgünler yaşarım umutsuz sevmelerde – sınırsız Kör zindanlar düşlerim yüreğin en kuytusunda – apansız, Sıralarım bir-bir sızıları kırık – dökük dişlerime, Hapsederim ızdırapları – doğrarım bir - bir karanlığa, Yoksulluklarda özlüyorum kaçınılmazları, Engellenemez çığ, sonsuz akımlarda tükenirim bir başıma, Gülüşler öylesine masum ki, saf ve üryan, Kapanmış gözlerimden içerim ay ışığı, Can tılsımında ilerliyorum patikasında ölümün, Ve canımın saklısında bir can, Sevdalar akıtıyorum sessiz geceye - kan değil, Sıktıkça kemendi cellad, kahpe ve sinsice, Tarihe bir utanç daha asıyorum – üç fidan gölgesinde, Ve sonrasında; Bir ah yükselir derin kuytulardan, ustura gibi, En keskinine doğranır yürek, Ellerim, sonsuz gelmezlere sevdalı, Yüreğim ceylan, yaralı ve ürkek, Koşarım dar ağacına – tereddütsüz, Kırıldı kalem gecede, özürsüz. Susmalar; boğuk ve üzgün, Ben,…. Ölümlere gülümserim, isyansız… İMKANSIZ Alıp gidiyorum beni buralardan - bir başıma.. sevdasız… KOÇAK 04.03.2010 İSTANBUL |
13-04-2010, 21:34 | #18 |
|
Bir kuş yaralı, kanadı kırık.
kırılmış kanadı, vurulmuş düşleri, uçmaz maviye... Tüyleri taze, narin dokunuşta takılı... Gözlerindeki parıltı kaybuldu gecede, sessiz. sessiz ve de sevdasız. Uryan özlemlerinde kıyılmak nasibi, kapattı gözlerini ve öylesine dalakaldı maziye, sıcaklığında uyandı günün en kızgın anında, büyümüş düşleri,umut yeşermiş bedenine, şöyle bir süzüverdi maviyi, ağladı bebek hıçkırığında avazı çıktığınca. yol almış anlaşılan yalnızlık, kuytusuna sığınmıştı karanlığın, karanlığı yaran sessizlik... vuruldu bir bir kuşlar... o yaralı... umut dediler adına, çalınmış yarını... habersiz gülüşleri vurulan. vurulan bir - bir kollarından, kollarından kan damlayan kelepçeden, demirden ranza, diline kilit, dilinden dökülen harflerde boğulan. gülüşlerinde tek tek düşleri kıyılan... kimsesizlikti hayat, gülüşten arta kalan... Çocuk dediler adına, adına fermanı dolanan, dolandıkça boynuna hasret, hasretlerinde hoyratça kıyılan. Genç delikanlı, yüreği esmer, esmer yüreğinden sağıldı yarınlar, ayakları çürüdü prangadan, gülüşleri talan, ama hiç duyulmayan... kollarında hasretten zincir, jandarma açmaz kilidi, şaşkın bakışlar fırlatan, süzüldükçe düşleri kan kusan... Suçlu...... Ayağa kalk,sesinde irkildi bir an, son sözcük döküldü yüreğinden, hani, hani çocuktum ya ben... ama hakim amca. ben çocuğum. çocuksu hayallerim alındı gözlerimden, Bir taş fırlattıydım yalnızlığa sandım, kirli emellere alet olduğumu anlayamam ki çünkü çocuğum ben hakim amca cocuk ... Sahi Hakim amca, sen çocukluğunu yaşadın mı ? ellerinden umutların alındı mı ? sen hiç aç kaldın mı be hakim amca ? ha bir de dilinde kıyıldın mı ? Babamı Tanımdaım, annemi de hiç görmedim. kundakta terk edildim serseri düşlere. düşler katilim ben celladı olmayı öğrendim. kader addedildi sokaklar,gözlerime ise kimsesizlik. vur be hakim amca, bir tekme de senden olsun, hem de en okkalsından... eyvallah... kader der giderim buralardan, yüreklerden. vicdanları sorgulamadan, giderim hakim amca, giderim... bir daha vurulmadan... KOÇAK 10.04.2010 ANKARA |
14-04-2010, 00:21 | #19 |
|
şaşkın bakışlara aldırmadan yürüdü, usulca...
usul usul, kararlı-adım - adım - aldırmadan. aldırmadan korkuya,mazlum ve çardaksız. Talan edilmiş düşten öte yok bir vatanı. Hiç bir örgütün kodlayamadığı militan,umut yüklü. Irmakların sürüklediği kurumuş dal,taştan taşa vurulmuş. suskun, değil korkudan, asil ve vakur, ağlayamaz içim-içim. kör namluya yazıldı adı, hasretinden vuruldu tıpkı düşleri. Paslanmış hasretlere can doğramış, sevdaların üvey çocuğu. öksüz dün, yetim gülüş - yarın, gün yalnız. yanıtı bulunamayan soru ezel, kör zindan bir başına katıksız. bir zerre gözde, dağ gibi yüce, yılmayan. Üryan aşklar yürekte,arı ve berrak. yalnız, bir başına kuytuda dolanan. tek bir sözün tılsımında saklı olan, can. Gün batımı kızıl mı kızıl, ürkmez karanlıktan, yürür. yürür cesur adımlar, ardına bakmadan. Elveda diyemez özlemlere, utangaç susmalar, sustukça, vurulur " sus" lar, en derin yaradan. gözler sevda yüklü, bulut misali yağar, ağlamaklı. Karanlığa bir çığlık geceyi yaran, Gelmezlere selam, nazlıcan düşleride kaybolan. ne can, nede canan, yar ile yaren, nelere can doğramaz ki yaraya tuz basan... ÖYLESİ HASRET VAR Kİ İSİMSİZ OLAN... KOÇAK 14.04.200 İSTANBUL |
13-05-2010, 16:03 | #20 |
|
Ben,
Bu kenti seninle sevmiştim. kıyıldığım uçurumlarınıda. kabus geceler kovulmuştu rüyalarda, katleden bir karanlık yoktu gözlerimde, sabır taşıydı bekleyişler çatlamak bilmeyen, doğmak bilmeyen şafağı beklerken... sorguları prangaya vurdum dirilen hasretlerde, gelişin, ömür sıfır noktasında çan çekirişken, adımlarımda hesaplamadan uzayan gölgeyi, kara çalan sözcükler dökülmezdi sevilere, kör kuytulara sakladım mazeretsiz haykırışları, bir ucundan tutunmak adına davetsiz sevdaya, karanlığın kalleş avuntusunda katledilmeden sabahlar, hüzün bulutları yağmadan sensiz bu kente. kahır yağmurlarına tutuldum sokaklarında bu şehrin, ağıt yakar sessizlik, varoş bekleyişler can çekişir, serseri avuntular dövüyor kaldırımları, gülüşler kelepçeli, hain dokunuşlarda ağlar sabahlar. Bağışıklık kazanmış acılar, nasırlı tutunmalar zindan, yılların tortusunda yosunlu yürek arta kalan, yalın ayak, çıplak beden.... dikenli yolunda hayatın bir başıma, tükenmek bilmeyen yokuşunda bir içim cigaram, dumanında savrulan umutlarda verilmiş son mola... Bitkin ve şaşkın, bir adresi de olmayan, kimliği bilinmeyen bir militan kahpe düş, Kurttan-çakaldan arta kalan yüreğin son parçası elimde dolanan, ... sım-sıkı avuçlarımda. şimdi, zaman karanlığın yarısından beş fazlası, ve ben, darağacına dayadım yalnızlığı, yorgun ve katil gecelerin kollarına attım kimsesizliği, dönüşü ve tanığı olmayan. ay fahişe bulutlarla sevişedursun kuytuda, ben; kışkırtan bir nikotin kokusuyla doğruyorum yüğreğimi, son parçası ihanet- hançer yarası... Mağrur bir bakış, masum dokunuş hayat gözlerimde, bir yanım sürgün ve bir yanım kahır yüklenen, bir yanım gurbet ve bir yanım hasret kokan, sığındığım son limana kırık dökük bir sal, vuruldu kıyıdan kıyıya sevdalarım, yıkıldım horat elde, bir başıma. geriya kalan, göçebe bir düş, sürgün hayat. mülteci bir özlem, kıyıdan dağlara savrulmuş. gök kuşağında rengi yer almayan, tanımlanamayan. mazlum bir çığlık, geceyi kana boyamış kimsesizlik. şimdi; Doğmayan aşafağı çektim darağacına, bilinçsiz ağlamıyorum artık her gidişe, susumuyorum ay buluta saklanırken, vuruyorum tekmeyi sehpaya şafk suya serpilirken. gidiyorum buralardan bilinmeze, dönülmeze... müsebbihim sen, saikim çilelerim... KOÇAK 13.05.2010 İZMİR |
13-05-2010, 16:11 | #21 |
|
BEN SOKAK ÇOCUĞUYUM ANNE !!!
Yüreğim acıyor, kanıyorum her şafak söktüğünde, Anma, koymadığın adımı bir daha, hem kundakta terk edildiğim kaldırım taşında değilim ANNE... Ama biliyormusun ? her geçeni, esmer yüreği olanı sen sanırım, Bakışlar soğuk, renksiz ve şefkatsız ANNE... Bir değil her heri acıyor şimdi anne, her yerim.... yüreğim.... Güneşi ben katlettim, doğmamış şafağı da.... karanlığı ben çağırdım gözlerime, Katili olmayı öğrendim umutlatrımın, celladı da hayatın... Kodlanmamış bir militamım şimdi ben anne... Geceleri sığındığım kuytularda kucağını özlüyorum, hani hiç hissetmediğim kucağın varya annem... Solan yanağıma, kuruyan dudağıma değmişmiydi gözyaşın bilmiyorum, ama yüreğin değmişti kayanayan yüreğime anne değil mi ? Ben, Sevdaların Üvey Cocuğu, celladı yıkılmış umutların, serseri düş korsanı bedenimin, pimi çekilmiş bombasıyım sokakların şimdi.... Mutlumsun ANNE...!!! yokluğun enkazında can çekişiyorum anne, soytarı gülüşler saplandı benedime, yalnızlığı sen, kimsesizliği kim kazıdı yüreğime anne, kim ? alnıma yoksulluğu kazıyan kim anne kim ? Soytarı özentileim olmadı hayata dair, acılar yorganım, göz yaşı yastığım, sen hasretim oldun anne, hasretim..... dondum özlemlerimde geceleri, Yılan kadar soğuk, yokluk kadar beter... vuruldum.... her santiminde ağlamalarımda vuruldum. Bir yanım hasret, bir yanım kimsesizlik ... kızgın değilim kadere, küs değilim sana anne. utanmadım açlığımdan, küfretmiyorum soysuza, sen de utanma anne, kader utansın kader.... beni,... seni... bu hale getiren utansın anne... şayet varsa utanacak yüz, sızlayacak yürek.... Beni artık arama buradalarda, bıraktığın bebek değilim artık, kahır yüklü gözlerime, bedenime, büyüdüm anne büyüdüm... hem öyuncaklarımı da özlemiyorum, zaten hiç olmamıştı. her bayram aynı yama yüreğimde kanayan, örselendikçe körpe bedenim, bilendim sırak kılıcı misali... Yüreğimi dayadım en keskin yerine, kana kana içtim avuçlarımdan kimsesizliği, yokslulluğu, yalnızlığı... atıyorum bedenimi şafaktan şafağa, kör kuytularda arıyorum avunmaları, sokaklar meskenim, kaldırımlar yatağım, ama yine de hasret yorganım be anne... bedenime saplanmış kör kurşun adım, anne... Şairin yüreğinden damlayacak bir damla kan adım anne, adımı kusacak kara çalan kalem, BEN SOKAK ÇOCUĞUYUM ANNE.... KOÇAK 25.04.2010 |
23-05-2010, 14:12 | #22 |
|
Ben,
Bu kenti seninle sevmiştim. kıyıldığım uçurumlarınıda. kabus geceler kovulmuştu rüyalarda, katleden bir karanlık yoktu gözlerimde, sabır taşıydı bekleyişler çatlamak bilmeyen, doğmak bilmeyen şafağı beklerken... sorguları prangaya vurdum dirilen hasretlerde, gelişin, ömür sıfır noktasında çan çekirişken, adımlarımda hesaplamadan uzayan gölgeyi, kara çalan sözcükler dökülmezdi sevilere, kör kuytulara sakladım mazeretsiz haykırışları, bir ucundan tutunmak adına davetsiz sevdaya, karanlığın kalleş avuntusunda katledilmeden sabahlar, hüzün bulutları yağmadan sensiz bu kente. kahır yağmurlarına tutuldum sokaklarında bu şehrin, ağıt yakar sessizlik, varoş bekleyişler can çekişir, serseri avuntular dövüyor kaldırımları, gülüşler kelepçeli, hain dokunuşlarda ağlar sabahlar. Bağışıklık kazanmış acılar, nasırlı tutunmalar zindan, yılların tortusunda yosunlu yürek arta kalan, yalın ayak, çıplak beden.... dikenli yolunda hayatın bir başıma, tükenmek bilmeyen yokuşunda bir içim cigaram, dumanında savrulan umutlarda verilmiş son mola... Bitkin ve şaşkın, bir adresi de olmayan, kimliği bilinmeyen bir militan kahpe düş, Kurttan-çakaldan arta kalan yüreğin son parçası elimde dolanan, ...sım-sıkı avuçlarımda. şimdi, zaman karanlığın yarısından beş fazlası, ve ben, darağacına dayadım yalnızlığı, yorgun ve katil gecelerin kollarına attım kimsesizliği, dönüşü ve tanığı olmayan. ay fahişe bulutlarla sevişedursun kuytuda, ben; kışkırtan bir nikotin kokusuyla doğruyorum yüğreğimi, son parçası ihanet- hançer yarası... Mağrur bir bakış, masum dokunuş hayat gözlerimde, bir yanım sürgün ve bir yanım kahır yüklenen, bir yanım gurbet ve bir yanım hasret kokan, sığındığım son limana kırık dökük bir sal, vuruldu kıyıdan kıyıya sevdalarım, yıkıldım horat elde, bir başıma. geriya kalan, göçebe bir düş, sürgün hayat. mülteci bir özlem, kıyıdan dağlara savrulmuş. gök kuşağında rengi yer almayan, tanımlanamayan. mazlum bir çığlık, geceyi kana boyamış kimsesizlik. şimdi; Doğmayan aşafağı çektim darağacına, bilinçsiz ağlamıyorum artık her gidişe, susumuyorum ay buluta saklanırken, vuruyorum tekmeyi sehpaya şafk suya serpilirken. gidiyorum buralardan bilinmeze, dönülmeze... müsebbihim sen, saikim çilelerim... KOÇAK 13.05.2010 İZMİR |
23-05-2010, 16:01 | #23 |
|
Sadık Dost
beni benden alıp götüren amansız,
bu kentin sokaklarında tükenen, yavan düşlerdi belki de, ya da birikmiş, ancak bastırılmış çığlıklardı patlayan, kurumuş elma çürüğü bir özlemdi dinmeyen... neresine yıkıldı dizlerim kırılgan bekleyişlerin, hangi çukurunda boğuldu duyulmamış haykırışlar, hangi batağında can çekişti sözler, ateş yumağı - kor, yaktı geçti apansız zamanı. Eskittiğim parka taşlarına değdi şimdi yine yaşlarım, Sokakları adımlar gibiyim şafağa kur yakan karanlık gölgede, hava kurşun kadar ağır, kahredercesine güneşi, nazlı- cilveli. içimden yağmur bulutları doğuyor yine bu kente. Ölü hücreler canlanır her atılan adımdan yalnızlığa, ıslanmış sönük bir gülücük, çığlık doğuran geceye, geldiğim gibi yalnızlık, yanımda- yanıbaşımda, eskiden farksız. bakışlarımda durgun bir zaman, kahreden hep aynı... Artık eski ben değilim coşkularda tükenen, yorgun bakışlar artakalan zamandan, çürük buğday tanesi ezilmelerde can veren, Eskiden- di cesur-du yürek, fitne tohumu ekilmeden. kırık-dökük ayna misali hayat, beni farklılaştıran ... ilerliyorum her bir sokağı adımlarken tükenmiş nefeste, öksüz kaldırımlarda kendimi buluyorum maziden arta kalan, kırık sokak lambası, ışıksız kalmış günahlar, yağan yağmurdan medet umar tutunmalar... yalnızlığı, kimsesizliği, yoksulluğu, umutlarıma sarıp asıyorum bulutlara,yıldızlara ve geceye. kırık ve dökük rüyalardan avuca sıkılan, bir çıkın can. Hayat, sunni teneffüs yapıyor can çekişen yalnızlığa, yapay dokunuşlar uyarmaz ölmüş hücreleri, Tenden ayrılan, konmaz sanal pencereye, parmak uçlarından akan hasret, alev-alev yakar. Kadim dost;... cigaram, dumanı-hasretim, Ateşi-sevdam, Külü- Umutlarım... Kurumuş dudağıma dokundukça mazi, her dirilişte bir daha öldüğümü vurur yüzüme... Dost-yar-can-canan, hançerinde paralanmak, Bir köpek sadakatine sığınmak- İhanet etmeyen, aç bıraksan da terk etmeyen, tek sahibi "sen" olan. üzüldüğüne içim içim ağlayan. sadık dost... KOÇAK İZMİR 23/05/2010 |
24-05-2010, 16:51 | #24 |
|
Sevdaların Üvey Çocuğu
Öyle durma bir başına, mağrur ve nazlı. narin bir gülümseme serzenişin yüreğme, bir ben, bir yalnızlığım bilirdi oysa sevide vurulmayı, sen, yabani ceylan vuruşlu, kaypak kuytularda dirilmiş, bir bilebilsen yağma düşleri, bir görebilsen yüreği, bak nasıl da bozulur büyü, gözlerinden tene akan bir sevi, öyle nazlı , öyle ürkek, ısıtır inceden inceye... Yürek, ararat'ta çilingir sofrası, yavan mı yavan. esmer , ama damlası berrak, saf ve üryan, umuda doğrar bir çıkın sevda, bir baş kuru soğan. beşbin metresinde uç verir kardelen, buzula isyan. bilirim puslu havayı sever çakal, her bir yanı sarmalar eyüb hasreti, boğar cesareti, yıldızdan acı sağar. bir başına ölüme diz çöker yalnızlık, ararat ağlar. hani; öyle sıradan sayılmaz sevdalar, gelmezler görünse de göze, bir susmada yer yerinden oynar. dillerde destan, rivayete hasrolan. oy, sevdaların üvey çocuğu seni ararat'tan Hoyrat Esen... .../... KOÇAK 24/05/2010 |
06-06-2010, 13:59 | #25 |
|
Acımız,bozkır alevinde kavrulmuş,
sert kayalıklarda paralanmışız gardaş. KATLEDEN tipiler görmüş, ACIMASIZ fırtınalarda boğulmuşuz. Derin uçurumlar tatmıştır tenimizi. Rengimiz olmadı gökkuşağında, dilimizde kilit, ayağımızda pranga, serseri kurşunlara düğme çözmüşüz. Bir gidip bin gelmişiz selamsız... TÜKENMEMİŞİZ..... KOÇAK 31/05/2010 |
09-06-2010, 21:52 | #26 |
|
Bİzİm Ora / Lar
Bilir misin oğul ?
Duvarları taştan ve harcı çamurdan, çatısı söğüt dalları, ve üzeri yarım metre toprak olan bir evde dünyaya ağladım ilk bakışımla... Kışın çok sert geçer bizim oralarda mevsim, coğrafyamın haşinliğine işlemiş buzlar, boyunu aşan karla birlikte umutlar donar bir altı ay ve raflarda bekler yılan ruhunda... Tipi- boran ,hayatın bir parçasıdır, umutların doruğunda semah tutan... Bir dolunay olur kar taneleri üşüyen bedenelere, ama yakamozu yoktur memleketimin, gece karanlığı hain ve sinsi, köye inen kurt ve çakal sürüleri, günün ihanetini ulumaya başlar, kar taneleri ürpertir ruhları. Gündüzleri donuk bir ruh hali sarar memleketimi, insansız sanılır köy, kardan görünmeyen ev yığınları, yolu olmaz zaten, bir başka yere göç ne mümkün, hasreti yarar gibi kar yarmak ve yol almak mümkün mü ? geceleri komşu evlerinde çocuklarını yanlarına alıp masal anlatan bir başka komşuda, çay yudumlamak ve bir yandan da uyuklamak zamanı babaların şefkatine sığınmak.... Sonrasında geç olur, yelkovan akrep arasındaki mesafe ,son tükenmiş nefese değer, eve dönme zamanı... Ve dışarısı, gündüzü kıskandırırcasına ay ışıltılı, her yer gelinlik kız edası, çocuk yüreği kadar temiz ve ana sütü kadar berrak - bayaz... Kar taneleri vurur umuda, iğneyi yerden almak kadar aydınlık yarınlardaki umut gibi, yürürsün sokakları arşınlayıp kaymamak adına tutunduğun baba beline.... Gölge takip eder, gündüzün ikindi zamanı boğazına düğümlenmiş hasret misali, dönüp bakmaya korkar insan , geleceğin karanlığı, yarınların umutsuzluğu var sanılır takip eden gölgede... İnsanın kendi gölgesine bile güvenini alan karanlık ve loş geceler... Elektriği yoktu bundan 6-7 yıl öncesine kadar köyümün, gaz lambalarının isinde kararan umutlar vardı, o islerde ders çalışan bir tabelesi oldum loş - karanlık köyümün... Hem de ilk talebesiydim bir zamanlar, çocuktum ve şimdi büyüdüm... Okulu da yoktu, öğretmeni de, park ve bahçeleri de yoktu yaşanamayan çocukluk yılların kahrına hapsedilmiş düşlerde kala kalmak vardı bir başına insan.... Her gecesi bir ömür kadar uzun memleketimin, iş yok güç yok, gündüz güneşi umudun, gece karanlığı hasretin olur memleketimde, gelinlik çağına gelen kızların çeyiz sandıklarında saklı sevdaları, delikanlısı-esmer yüreklisi olmak çok zor memleketimin, sevdası, yüreğini işlediği ve kuytu bir köşede verdiği segilisinin koynunda saklı beyaz bir mendile sarılı... Hasret yüklü ahlarında geçen uzun bir kış mevsimi var bizim oralarda... Mart ayı yüreklere cemre düşürür, güneş karları yumuşatır , soğukkanlılığından öteler ve geceleri katran düşlere kurşun olur, katı bakışlı kainat, bir süre devam eder, kar üstünde at koştursan da kırılmaz ve batmaz, çıkılır tavşan avına, taşan avı bir umut avcılığı aslında, bir bakarsın , tavşan yerine bir tilkinin bedeninde hapsedilmiş yaşamlar , son nefes tükenişi ile sarsılır gün, sessizlik bozulur birden, keklik kaya yüreğinden çıkamaz korkusundan yüreği bin bir umuda dağılır... Narin ve kınalı parmakları hasrete imge olur kar beyazı düşlerde, ... Sonrasında erimeye başlar karlar yürekteki yağlara karışır, sel olur kaninata akar, derya düşlere paletsiz dalan sevdaları boğar sinesinde, çoşar fırat, coşar dicle, ... asiliğine bürünür, başı dik ama vakur bir haykırış yükselir ararattan... Yolları da yoktu çocukluğumda memleketimin, köyümün... Hasretleri çamurunda yoğurup yaşanmamışlıklardan alırcasına hırsını yürürsün kasabaya, 1 saatlik yolu bir gün.... yem yeşil bir çimen kokusu sarar dağlarını, menekşeler, papatyalar büyümeye başlar kardelen bedeninden ayrılmış canlarda... kuzular gibi şen çocuksu hayaller, zıplar kırlarında, meleşir koyunlar otlaklarında dağların ve bir gelini andırır her yer... gelinlik giymez memleketimin kızları, uzun fistansı entari rengarenk, başlarında rengarenk eşarpları, ve duvağı kırmızı bir peçedendir süslemeleri... Yedi renk birden vücut bulur sevdalarında eli kınalı kızların... Bakmaya doyamazsın... düşlediklerin gibi....!!! ( Tüm zamanlar ) KOÇAK İSTANBUL |
12-06-2010, 16:04 | #27 |
|
KAÇINCI FAİLİ MEÇHULÜN OLACAĞIM
Muhsin KOÇAK Hangi körpe yüreklerde paslı hançer, Hangi mahrur gözlerde kanlı yaş damlası olacaksın bu gün Hangi bedenler ezilecek enkazında şimdi. Kurbanlarına kaç kamçı sayacaksın gözlerine, Hangi bedenlere şarapnal parçası, Faili meçhul yüreğe kaç kurşun dizeceksin gecede...? Anlatamıyorum marifetlerini biliyormusun ? Boğazıma düğümlenmiş yaşam sevinci, Gözlerimden akan kanlı tek damlada boğuluyorum, Söyle, ben kaçıncı faili meçhulün, Geceye akan kaçıncı yıldızın olacağım ? Hangi yüreklere dikeceksin incir ağacı bu gece ? Üzerimde dönüyor ecel pervanelerin Duvara çarpan hasretim, gözlerimden iniyor yüreğime Sokak kabadayısı naralarında boğuluyor umutlarım Ağlıyorum şimdi. Korktuğumu sanma sakın Bedel ödemekse canımı yaşama dair Eyvallahımdır,tınlamam bilirisin Varoş sevdaların asi çocuğuyum elit dediğin şehirlerde Umutlarımı yele saldım gece kondu yüreğimden, Eğerti hasretlere uçurdum uçutrmalarımı tozlu sokaklarında Çamura karışmış özlemlerimi yoğuruyorum gözlerimde Ulaşmaz aklın beynime parçalansam da bedenimde Faili meçhul sevdaların kanat çırptığı varoş yüreğimde Boğuluyorum dört mevsiminde hayatın Goril bedeninde dirhem vicdanınla tartamazsın sevdalarımı Zehmeri avuntularımı, göçebe düşlerimden almaya gücün yetmez Uçurum düşlere uçuruyorum bakışlarımı Her santiminde hayatın , Hasret, yorganımdır… Yastığımda saklıyorum umutlarımı , Serseri mayın olur düş, patlar gözlerimde havai fişek misali… Her bir parçam bir başka diyarda derviş olur özlemlerime… Uyanırım gaflet uykudan, Üstüne üstüne yürürüm gölgenin. Düş sokaklarında kaybettiğim izlerini koklar hasretim, Çarmıha gerilir bedenimde can, Ellerimde sakladığım umut, donar yüreğimde kızıl güneşinde hayatın Toprak kokar bedenim, bir damla yaş olur gözlerime… Gölgemin sıfır noktasından beynime iner ihanet kılıcı, Canlar alır canımdan … Acılar doğurur yüreğimdeki hasret… Kerbela dünya, kavurur hasretimi bir damlada,, Kanar mazideki avuntularım, Leş kargası çığlığın iniler dağlarda, Yaban gülü hasretimi koparır alırsın goncadan, Boğluyuorum zulmünde dünyanın , Vuruluyorum ihanetinde insanların , Ölüyorum her her santiminde hayatın , Düş görmeye kudretim kalmaz damarımda Gerilirim sancıya diz çöken bakışlarımda… Koçak Mart 2009 İstanbul |
12-06-2010, 20:16 | #28 |
|
Hasret Firarda
Hasret Firarda
Muhsin KOÇAK Yaralı yüreğime sardım hasretimi, beşiği olmayan bebek... avunmaz, ipini çeksem yamanın, her bir parçası başka diyara vurgun kalır, Gün kararırken gözlerime, geceye kurşun olur feryadım.. zebani dokunuşlardan ürkerim. karanlığa akan bir yıldız olur düş, her birir bir kuytuda can alır tenimden, dört yanımı sarmalayan ihanet zincirine bir halka olur şafak, ok olur söz, iner yedi düvene, dolaştırır hasretimi derviş selamında. inci karası umut, saklarım avuçlarımda sıkıca, hoyrat elde çürümüş bedenimden alır beni gider gizlice. beynime inen balyoz misali gün karartıları, uçurumlarda savurur bedenimi, düğümlenir boğazıma hasret, kahrolur giderim ahlarımda. sözcükler dizilir ellerime dilimden, kalem kana boyanır dizelerde, tutulu kalıyorum parçalanmış avuntularına daldığım mazide, bir dilek daha tutuyorum susmalarımda, titriyor temin, alev alev yanıyorum gitmelerimde, ruhların buluştuğu sonsuzluk belirir isyanlarımda. Uçuyorum mavi boşluklarda, kanadım değdikçe bulutlara kanıyor bir-bir yalnızlıklarım. üşüyorum cehennem harında, dirilmek bilmeyen varoş sevdalarda ölürüm. eğerti düşler sarmalar, süzülürüm sonrasında ışıksız pencereden, ve; hain gecelerde feryatlar, kucak açar yalnızlıklara, kim bilir kaç bin desibel titreşimle sarsılır sabahlar, gün görmemiş yüreklerde mayın olur patlar kaybolur umutlar, kar etmez derman yaraya, açan ise firarda. gün firarda, hasret firarda. KOÇAK İZMİR 15.01.2010 16:48 h. |
13-06-2010, 02:39 | #29 |
|
Pardon Çocuk !
Güneş, doğmadı yüreğine.
Kan bulutları tesellin, Şavkı vurmadı yaraya, yakamoz olsa gecede. Taş yarıldı göbeğinden, hazin yıkılışın, Gökkube üzerime. Kainat sana, sen kadere İSYAN... Bahtına isyan çocukluk düşler, Al yanaktan süzüldü kör yüreklere, kan damlası... Gök yüzü mavi, kızıl güneş, neyime ? Bahtım gibi katran geceyedir isyanım... Haykıramadan alnıma kazınmışları Kırlangıç yüreğinde bir acı sevda, YAŞAMAK... Çocukluk düşlerine gem vurmuş hain, kıvranır çaresizliğinde, çığ düşmüş mahrur beden. Yılan tenine saklı umutları, akırtır zehri yüreğine, Kızıl gül hayali vuslat düşler. Yaşamak... İnadına yaşamaktı, açlığın diğer adı, çocuk. Alnı açık, sevgi yüklü, yaşama sevinci alınmış, geleceği çalınmış, ÇOCUK... Utanç sillesi zulmün suratına, direnmekti, yıkılırcasına kadere. Utanç duvarı, kör yüreklere... Pardon çocuk, Utanıyorum senden, utanıyorum kendimden, insan olduğumdan ... Bir umudum çocukluğum, utancımla uçuverdi elimden, Alnına kazınmış kader mi yoksulluk ? Beter mi düşmeliydi payına, AÇLIK. Sen utanma çocuk, seni bu hale getirenler utansın. Pardon ÇOCUK ... ( Medyada manşet açlığın hüznüne isyanım olsun.) koçak istanbul |
13-06-2010, 12:25 | #30 |
|
Bİr Memleket İsretİm
Bir memleket isterim yoksulu olmayan,
bir vatan isterim, kimsesizlik, savaş ve kan kokmayan, bir yurt isterim göz yaşı ile ıslanmayan, bir yer isterim kardeş kardeşi vurmayan... Nasır tutmuş yürekler, sevda firarda, Düşler ıslak, Umutlar nadasta, Bir sığınak isterim derin uçurumlarda, yalnızlık sarsın her bir yanımı, sen sor ki yıldızlar anlatsın. Cüce hayat, dev acılar sağar, eski libas gibi dikildikçe sökülür yara, her nerden bakarsam maviye bulut ağlar, rengi olmayan gök kuşağı açar dermansız dertlerde, zamanın buğusuna bastım hasretleri, tarihin yeddine terk ediyorum yoksul düşleri, sorgulayadursun kimsesiz gülüşlerde dünü, güne kahır doğrar yarın, kimbilir belki ölürüm, kin ve nefret yeşermeyen mezar isterim. KOÇAK 13/06/2010 istanbul |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Birlikte Yaşamak ve Miras | SSalimoğlu | Meslektaşların Soruları | 1 | 02-06-2009 10:27 |
yurtdışında yaşamak isteği | Konuk | Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) | 2 | 10-10-2007 17:44 |
Birlikte Yaşamak ? | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 17 | 28-10-2006 19:54 |
Yaşamak Sanattır | Ayfer Gökçen | Site Lokali | 23 | 03-10-2006 17:07 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |