Mesajı Okuyun
Old 30-06-2011, 18:58   #33
Av.Buğcan Çankaya

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenol Saltık
Sayın Meslektaşlarım ;

Kanaatimce, bunun için ilk adım ciddi bir avukatlık sınavı olmalıdır. Ülkemizde kalitesi tartışılan ve özel üniversitelerin açılmasıyla çığ gibi artan hukuk fakültelerini bitiren tüm mezunların hiçbir elemeden geçmeden avukat sıfatını kazanması son derece yanlış bir uygulamadır. Seçme ve elemenin olmadığı hiçbir meslekte standart bir kaliteden bahsedilemez. Bugün en vasat memur kadrosuna girebilmek için dahi KPSS sınavına girmek gerekmektedir. Hakim ve savcılar ciddi bir sınavla mesleğe seçilmektedir. Bunlar kaşısında, yargılamanın ana sujesini temsil eden avukatın, hiçbir elemeden geçmeden mesleğe kabulü temel sorunlarından biridir. Bugün bir hakimin ağır ceza mahkemesine seçilebilmesi için en az 15 yıllık kıdemi olması gerekmektedir. Oysa, stajını yeni bitirmiş bir avukat pekala ağır ceza davası yürütebilmektedir. Bu çok temel bir çelişkidir.

Avukatlık sınavı yanında baro sınavları dahi yapılmalıdır. Yani her baro, kendi bölgesi için avukatlık sınavı düzenlemelidir. Çağdaş ülkelerin çoğundaki uygulama budur.

Ciddi bir sınav sistemi oluştutulduktan sonra, Baroların etkin şekilde çalışması için tüm avukatların ortak bir akıl üretmesi gerekmektedir. Şikayet etmek yerine meslektaşlarımızın onda biri dahi sorumluluk alarak düzenli şekilde barolarda görev alsa sorunların çoğu orta vadede çözülebilir.

Öncelikle herkese merhaba, bir çok görüşe katılmakla yukarıdaki meslektaşımın görüşüne tam olarak katılmamaktayım.

1. Ülkemizde özel üniversiteler açılması ve bunların verdiği eğitimlere karşı bir serzeniş görmekteyim. Ancak dikkat edildiği takdirde veyahut araştırıldığında, Vakıf Üniversitelerinde bulunan Öğretim Elemanlarının ne vasıfta ve de rakibi Devlet Üniversitelerine oranla ne gibi farklılıklara sahip olduğu görülecektir. Bir çok Vakıf Üniversitesi kıyıda köşede açılmış Devlet Üniversitesinin Hukuk Fakültelerinden kat be kat iyi eğitim vermektedir. Bu ayrımı yapmak bana pek mantıklı gelmemektedir. Vakıf-Devlet Üniversitesi ayrımı ne yazık ki 90'lı yıllardan kalma -bana göre gerçeklikten yoksun- bir mantalitedir. Bu mantalite ise günümüzde çoktan aşılmış, Vakıf Üniversiteleri bir çoğumuzun beğenerek baktığı Devlet Üniversitelerini çoktan geride bırakmıştır.

2. Avukatlık mesleği gerçekten merak uyandıran, hakkıyla yapıldığında saygı duyulan bir meslektir. Ancak, her ne olursa olsun bu meslek Serbest bir meslektir. Bu durumda, bu mesleği icra edenler arasında bir eleme yapmaya çalışmak bana göre hakkaniyete uygun değildir. Bu konuyu sayfalarca tartışmak mümkündür ancak dikkat edilmesi gereken nokta, eleme-sınav gibi insanları birbirlerine göre kıyaslayan bir durumu uygulamaya çalışmak veya bunu doğrudan istemek ilk olarak mesleğimizin temelinde bulunan "adalet-hak-hakkaniyet-eşitlik" gibi ilkeleri zedeler. Avukatlık sınavı, yıllardır uygulanan sınavlar gibi ezberci ve kitap ağızlı zihniyetleri yukarılara taşımaktan başka bir şeye yaramayacağı gibi X'i Y'den iyi kılabilecek, saçma ama tek çıkar yol olarak görülen bir durumu ortaya çıkaracaktır. Bu durumda, aynı mesleği icra etmeye çalışan, aynı fakülteleri bitiren ve müfredatlara göre aynı sınavları başaran insanları birbirine vurmaya çalışmanın, aralarında anlamsız bir rekabeti oluşturmanın bana göre hiç bir anlamı yoktur.
3. Yapılacak sınavlar ile ne ölçülmek istenmektedir?
Kanun bilgisi? Kanun yorumu? Ders kitabını baştan sona bilinmesi? Müvekkil ile olan ilişkiler? Mesleğe karşı bakış açısı? Mesleki ahlak? Bunlardan hangisi veyahut hangileri ölçülecektir. Kaldı ki, şuan icra etmekte olduğumuz meslek neden ibarettir? Bilgiden mi? Deneyimden mi? İnsan ilişkilerinden mi? Etikten mi? Mesleki ahlaktan mı? Pazarlama becerisinden mi? İş bitirme,yapma becerisinden mi? Dürüstlükten mi?

Kısaca, Avukatlık mesleği örnek verilen Hakimlik-Savcılık mesleği gibi tek düze bir meslek değildir. Bu meslekler eğer 10 yönlü ise, Avukatlık 100 yönlüdür. Bu durumda, elma ile armutları kıyaslamanın pek bir anlamı yoktur.

Meslektaşlarımızın büyük çoğunluğunda maddi kaygıların olduğunu gayet tabi hissetmekteyim. Teknolojiyle birlikte gelen, daha aktif, dinamik ve hızlı bir Jenerasyona karşı serbest bir mesleğin sınırları içerisinde maddi savaşlara kalkışmanın verdiği kaygıları hissetmemek elde değil. Ancak bu kaygıların cevabı, ezberciliği dayatan sınavlar değildir. Yazılı olarak yapılacak her sınav, Avukatlık mesleğine tamamen terstir. Avukatlık mesleği yazılı bir meslek değildir, yazı Avukatlık mesleğinde her zaman ikinci plandadır. Hızlı düşünme, karşılaşılan sorunu hukuki boyutta ele alma ve bunu sözel olarak en iyi şekilde ifade etmek Avukatlık mesleğinin bana göre tanımıdır. Bu durumda yapılacak sınav ile Avukatın sadece karşılaştığı hukuki sorunu hukuka nasıl yansıtacağı dahi tam olarak ölçülemeyecek, sözel olarak kendini ifade etmesi ise hiç bir şekilde değerlendirmeye alınmamış olacaktır.

Yazılı sınavdan ziyade, sözlü bir sınavın olması durumunda ise hangi makam veya mercii bir Avukat adayının mesleki hakkını almasına karar verebilecektir? Türkiye Barolar Birliği mi? Bağlı bulunduğumuz Baro mu?

Lakin, Avukat Stajyerlerine mülakat adı altında bağlı bulunan Barolara bağlı Avukatlarının sorular sorması, mesleki hakkını almasına "olur" vermesi bile hakkaniyet taşımazken, yukarıda bahsettiğim durumu oluşturabilecek herhangi bir kurum,kuruluş veya kişi yoktur.

Bu durumda, yapılacak yazılı sınavın meşruiyetini sorgulamak gerekecektir. Bir Avukatın kendi meslektaşını sınava tabi tutması veyahut bağlı bulunan baronun bu tip bir sınavı yapması hukuka uygun olmayacaktır. Devlet eliyle ise bu sınavın yapılmasının bahse konu olacağına ihtimal dahi vermemekteyim.

4. Mesleğe başladığımız ilk günlerde, stajyer olarak dahi bulunduğumuz günlerde ne yazık ki Yargının ve Avukatlık mesleğinin ne kadar dejenere olduğuna şahit oluyoruz. Hatta ve hatta, bunun büyük bölümünün Avukat eliyle yapılmış olması ise bizi ilk başlarda şoke etmekteyken zamanla biz de ne yazık ki bu yolun yolcusu oluyoruz. Bundan kastım, Adliye içerisinde Avukat üstadlarımızdan gördüğümüz Adliye ve Avukat arasında görülen ilişkilerdir. Bunu ne yazık ki bu camiada kimse inkar edemecektir. Bu olgunun ise başlangıcına baktığımızda ise çok eski tarihleri görmek muhtemeldir. Bu durumda, mesleği tamamen dejenere hale getiren, mesleğin onurunu ve durumunu negatif anlamda etkileyen tüm bu olgular mevcutken, bunları düzeltmeye bir adım dahi atılmamışken, kalkıpta daha beyinleri taze, bu etik dışı ve ahlak dışı uygulamaları görmemiş Avukat adaylarını bu tarz sınavlara tabi tutmaya çalışmak, sütten çıkmış ak kaşık sözünü bana bir kez daha hatırlatmaktadır.

Öncelikle tüm camianın, Adliye ve Avukat arasındaki ilişkileri duygusallıktan kurtarıp olması gerektiği hale sokulmasını sağlamasını yeğlerdim.

Bu eleştirel 4. bentten sonra devam edeyim.

5. 2000 yılların teknolojisiyle büyüyen, buna en iyi şekilde adapte olan gençlerin bu meslekte var olması bence meslek adına çok büyük kazançtır. Bu kazanç ise kişileri korkutmamalı, onlara bu konuda hırs ve çalışma azmi aşılamalıdır.

Herkese saygılar,