Mesajı Okuyun
Old 19-03-2011, 18:38   #9
advocate_demos

 
Varsayılan

Sayın Şenoğlu, vermiş olduğunuz zengin içerikli yanıt için öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; devletin kürt halkı üzerindeki asimilasyon politikasının ortadan kalkmış olması, evrensel anlamda hukukun ülkemizde de tesisine fırsat vermiştir. Yoksa kürtlere, sanki bir lütufmuş gibi " şu an bu meselelerin konuşuluyor olması dahi sizin için şanstır demek" en basit tabiri ile, bakış açımızın gelişmediğinin bir işaretidir.

Sayın Hakim bey, yukarıda yazmış olduğunuz TRT 6 ve Üniversitelerde Kürt dili ile ilgili düzenlemeler herhangi bir yasal temeli olmayan, yarın iktidar değiştiğinde kaldırılması çok kolay olan "göstermelik" adımlardır. Bu işin çözümü: herhangi bir ırkın hakimiyetine dayanmayan devlet modeline gitmektir. Durum böyle iken, yaklaşık 100 yıl önce Avrupada çözülen meseleleri biz daha yeni yeni konuşuyor isek, bu hiç kimsenin değil, Türkiyeyi Türkiye yapan halkların eşit olma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Evrensel hukuk da bu yönde gelişmemekte midir?

Avrupa örneklerinden bir kaçını bilgilerinize arz etmeme müsaade eder iseniz:

Fransa’da “Fransa Dilleri” kavramı;

Fransa Anayasasının 2. maddesi şöyledir: “Cumhuriyetin dili Fransızcadır”. Fransa’da “Fransa Dilleri” kavramı vardır. Les Langues de France. Fransa Kültür ve iletişim Bakanlığı bünyesinde bulunan ve ismi Fransızca Dili ve Fransa Dilleri Genel Delegasyonu olan resmî kurum, “Fransa Dilleri” kavramını şöyle tanımlamaktadır: “Fransa dilleri terimiyle kastedilen, Cumhuriyet topraklarında Fransa yurttaşlarınca geleneksel olarak konuşulan ve hiçbir devletin resmî dili olmayan, bölge veya azınlık dilleridir.” Bu bölge ve azınlık dillerinin sayısı, Deniz Aşırı Topraklar da katıldığında, 75’in üstündedir. Bu dillerin konuşulması, yazılması, yayınlanması, sanat konusu yapılması, vb. tamamen serbesttir. 1951 yılında çıkan Yerel Dil ve Diyalektlerin Öğretimi Hakkında “Deixonne” Yasası bunların arasından Breton, Bask, Katalan ve Oksitan dillerinde öğretim yapılabileceğini ilan etmiş (md.10), bu dillerin hangi üniversitelerde öğretim ve araştırma konusu yapılacağını da saptamıştır (md.11). 16 Ocak 1974 tarihli kararnameyle Korsika dili, 30 Mayıs 2003 tarihli idari kararla da Alsace-Moselle’de konuşulan azınlık dili (Alsasça) eğitim konusu olabilecek diller arasına katılmıştır.

Alsace-Moselle bölgesi aynen 1918-39 arası Türkiye’den ayrılan ve sonra dönen Hatay gibi veya 1878-1918 arası Rusya’ya geçip sonra geri dönen Kars-Ardahan gibi, 1871’de Almanya’nın kurulması ve Fransa’yı yenmesi üzerine Almanya’ya verilen ve ancak 1918’de Fransa’ya geri dönen Alsace- Lorraine’in bir parçasıdır. Burada konuşulan dil, dil uzmanlarına göre ayrı bir dil olmayıp, Almancanın bir diyalektidir. Buna rağmen, hemen yukarıda da belirttiğimiz gibi bu diyalekt “Fransa Dilleri” kapsamında bir azınlık dili olarak kabul edilmiştir ve bunun sağladığı bütün ayrıcalıklardan (artı haklardan) yararlanmaktadır. Fransa’nın bu bölgesinde insanlar özel ve kamusal yaşamlarında bu dili kullanırlar.

Alsasça, Alsace’daki kamu kurumlarında da yasak değildir. Bu bölgede kamu kurumlarında da yerel dilin sözlü olarak kullanılmasının yasak olmadığı sonucuna varılmıştır ve uygulama böyledir. Bölgede, 1919’dan bu yana seçim ve propaganda afişleri de Fransızca ve Almanca Basılmaktadır.10 Ağustos 1979 tarih ve 1619 sayılı genelgeden bu yana, karayolları üzerine dikilmiş levhalara yerleşim yerlerinin isimleri Fransızcanın yanı sıra bu dillerde yazılabilir. Alsace’ta Strasbourg’un tarihî kesiminde sokak isimleri iki dildedir.

Fransız Yargı Sisteminde Durum

1919, 1922 ve 1928 tarihli cumhurbaşkanlığı kararnameleri, mahkemelerde savunmaların Fransızca, Almanca veya yerel diyalektle (Alsasça) yapılabileceğini belirtmiştir. Yine aynı kararnamelere göre noter belgeleri, eğer taraflar Fransızcayı yeterince bilmediklerini beyan ederlerse, Alsas diyalektinde düzenlenebilir. Yargıç isterse, Fransa’da mahkemede tarafların doğrudan doğruya azınlık dilinde konuşmaları da mümkündür. Çünkü yeni Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasasının 23. maddesine göre: “Yargıç, tarafların kullandığı dili biliyorsa, ayrıca bir çevirmen getirtmek zorunda değildir”

Fransız Eğitim Sisteminde Durum

Bu azınlık dilleri özel ve resmî okullarda okutuluyor. Fransız topraklarının tamamında, Milli Eğitim Bakanlığının 2002 yılı verilerine göre 250.000 öğrencinin okuduğu bu dillerin özel okullarda isteyen öğrencilere öğretilmesi anaokulundan itibaren serbesttir. Örneğin Bask ve Alsas-Moselle bölgelerinde isteyen anaokulları ve ilkokullar eğitimi tamamen Bask veya Alsas dilinde verebilirler; hiçbir hukuksal engel yoktur. Orta öğretimde de durum aynıdır. Bazı okullar ise bu dillerde dersler sunmakla yetinirler. Devlet bu sisteme mali katkı yapar. Örneğin Bask dili bölgede yüzde 70 oranında devlet, yüzde 30 oranında ana-babalar tarafından finanse edilmektedir. Devlet okullarında veya devletle sözleşmeli okullarda ise bu dersler, aynen yabancı dil dersleri gibi, haftada iki saatle sınırlıdır. “İki Dilli” denilen türde her düzeyde (ana, ilk, orta düzeyde) okullarda ise, Temmuz 2001 tarihli idari karar gereğince derslerin yarısı Fransızca, yarısı azınlık dilinde okutulur. Bu okullarda “bölgesel diller” diye ayrı bir bölüm de vardır. Nitekim Alsace-Moselle’de kimi okullar yarı yarıya Almanca (Alsasça) ve Fransızca eğitim verir. Üniversiteye kadar durum böyle devam eder. Üniversitede de Edebiyat ve Bölgesel Diller bölümüne devam etmek mümkündür.

Kimi bölgelerde yalnızca azınlık dilinde eğitim veren yüksek öğretim kurumları mevcuttur. Örneğin Bayonne kentindeki Bask Etüdleri Enstitüsü böyledir.Sözünü ettiğimiz bütün bu “Fransa Dilleri” için bütün bu dersler, normal ders saatleri içindedir.

Fransa’da Kültür ve Sanatta Durum
Burada da durum aynıdır. Bu bölge ve azınlık dilleri yalnızca eğitim alanıyla sınırlı değildir. Bu diller kültür, eğitim ve medya alanlarında korunuyor. Müzik, kitap, tiyatro, etnolojik zenginlik, arşiv, müze, sinema gibi çok çeşitli alanlarda Fransa devleti tarafından finanse ediliyor. Örneğin, “Fransa Dilleri Kitaplığı” adlı program, bu Fransa Dillerinde yazılmış veya bu dilleri araştıran kitap alımı yapan kütüphanelere kredi vermek ve bu dillerde yayın yapacak yayınevlerine mali teşvikte bulunmak için kurulmuştur. Fransa’da bir İş bölümü vardır: Milli Eğitim Bakanlığı Fransızca dilinin, Kültür ve İletişim Bakanlığı da “Fransa Dilleri”nin korunması ve geliştirilmesi için faaliyet gösterir.

Korsika dili 1974’ten bu yana ilk ve orta dereceli okullarda ve ayrıca 1980’de açılan Corte Üniversitesinde okutulmaktadır. 1998 verilerine göre adadaki ilkokul öğrencilerinin yüzde 85’i okullarda ve özellikle de “iki dilli” okulda Korsika dili öğrenmektedir.

Fransız idari rejimi olan üniter devlet modelini örnek alan devletimizin globalleşen dünyaya yüzünü dönerek, hukuksal anlamda kaynak olarak addettiği ülkelerin kat ettiği gelişmeleri yakından incelemesi gerekmektedir. Demokrasinin tüm kurum ve kuruluşlarca içselleştirilerek, halkın denetleyebildiği kurumlar eliyle yönetimin sağlanması ancak evrensel ölçekte uyumu sağlamamız ile mümkündür. Siyaset biliminde kural: Devlet/Vatan bütün olur, millet birlik olur. Nasıl ki, bağımsızlık devlet’in niteliğidir, özgürlük de millet’in. Özgür millet olur, bağımsız devlet olur.“Bütün” demek, parçasız demektir. Ek’siz demektir. Parçalardan oluşmayan millet yoktur. İzlanda, Kore, Portekiz, Japonya homojen değildir, bir kaç millet hariç bütün milletler farklı etnik ve dinsel gruplardan oluşmuştur. Bu grupların varlığını inkar ederek milleti bütünleştiremezsiniz, tam tersine parçalara dağıtırsınız. Çünkü bu parçaların her birinin kendine özgü şahsiyeti, vardır ve insanlar şahsiyetlerinin inkârına tahammül edemezler. Bu çeşitli etnik kimlikler, ancak bütün yurttaşları hiç istisnasız kucaklayacak ve hiçbir etnik-dinsel kimliği yansıtmayacak bir ana-toplumsal kimlik varsa “birlik” olurlar.

İspanya’da durum
Bask Ülkesi:
Bask Ülkesinde 1982 yasasından beri 4 model uygulanmaktadır.
A Modeli) Müfredat İspanyolcadır. Bazı dersler Baskçadır.
B Modeli) İspanyolca ve Baskça yarı yarıya kullanılmaktadır.
D Modeli: Müfredat Baskçadır.
X Modeli: Müfredat İspanyolcadır. Baskça ders yoktur.
Öğrencinin istediğini seçebildiği bu modellerden en çok uygulanan ikisi, İspanyolca ile Baskça’nın yarı yarıya kullanıldığı model ile yalnızca Baskçanın kullanıldığı modeldir. Yalnızca İspanyolcanın kullanıldığı model zamanla ortadan kalkacak gibi gözükmektedir, çünkü bazı alanlarda is bulabilmek için Baskça bilmek gerekmektedir. Bununla birlikte, yalnızca Baskça konuşanların sayısı da yok denecek kadar azdır.

Katalonya:

Katalonya Özerk Topluluğunda Katalanca 1978’den beri ilkokullarda öğretilmektedir. 1982’den sonra üniversite sınavı Katalanca testleri de içermeye başlamış, 1983 Dil Yasasından beri en az 1 dersin Katalanca okutulması kararlaştırılmıştır. Katalonya Katalanca, İspanyolcayla birlikte resmî dildir. Katalan dili bütün resmî dairelerinin dilidir. Katalanca ve İspanyolca, Yönetim tarafından resmî diller olarak kullanılacaktır (1983 Dil Yasası, md.5). Generalitat’ın Katalonya içinde diğer resmî dairelere yollayacağı evrak Katalanca olacaktır. Katalonya dışına yollanacak evrak İspanyolca veya durum gerektiriyorsa o yönetimin resmî dilinde olacaktır (1987 tarih ve 254 sayılı kararname, md.5). Yerel yönetim dairelerinin toplantılarıyla ilgili ilanlar, tutanaklar ve diğer evrak Katalanca olacak, çeviri yapılmayacaktır (1987 tarih ve 8 sayılı yasa, md.2) Yargıçlar, savcılar, diğer mahkeme çalışanları, davaların tarafları ve vekilleri Özerk Topluluğun resmî dilini yazılı ve sözlü olarak kullanabilirler. Bir Özerk Topluluğun kendi resmî dilindeki mahkeme evrakı ve belgeleri İspanyolcaya çevrilmeye gerek olmaksızın geçerlidir (1985 tarih ve 6 sayılı Organik Yasa, md. 2, 3, ve 4). Katalonya’daki resmî yer isimleri, Vall d’Aran dışında, yalnızca Katalanca olacaktır (1983 Dil Yasası, md.12). Katalanca, her düzeyde eğitim dilidir. Çocuklar ilköğretimde Katalanca veya İspanyolcayı seçebilirler ve her ikisini de öğrenmek zorundadırlar (1983 Dil Yasası, md.14).




Görüldüğü üzere Avrupa örneklerinde, Fransa ve İspanya dil ile ilgili problemleri çözmüş haldedir. Üniter devlet modelini Fransadan örnek alan devletimizin aslında sistemini gözden geçirmenin vaktinin gelmiş, hatta geçiyor olduğunun kabulü gerekmektedir. Mevcut yasal temelde Lozan Barış Antlaşması aslında yerel dillerde ticaret ve mahkemelerde savunmaya uygundur. Lozana kısaca değinmek gerekir ise: Ülkemizde Lozan Barış Antlaşması ile kabul edilen durum:
Bilindiği üzere, Türkiye’de Cumhuriyet rejimi 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuştur. Devlet ise bundan önce, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması’yla kurulmuştur. Türkiye’nin bir “devlet” olarak hukuksal varlığı bu antlaşmayla tescil edilmiştir. Yani Lozan Barış Antlaşması, Türkiye’nin kurucu antlaşmasıdır. Antlaşma’nın konumuzla ilgili olan 39/5 maddesi şöyle demektedir: “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri
bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” Madde tahlil edildiğinde şu hususlar öne çıkmaktadır:
- “Türkçeden başka dil konuşan Türk uyruklarının” mahkemelerde “kendi dillerini sözlü olarak kullanabilme” hakkı, md. 39/5 tarafından, devletin bir resmî dilinin mevcut olduğu hususu dikkate alınarak düzenlenmiştir.
- “Uygun düşen kolaylıklar”dan kasıt, en başta, bir tercüman teminidir.
- “Kendi dilleri”nden kasıt, tarafların anadilidir. Duruşma dilini/resmî dili ne kadar iyi anlarsa anlasın veya konuşursa konuşsun, ilgili tarafın kendini en iyi ifade edebileceği dil, ilke olarak anadildir. Bu husus, savunma hakkı gibi en önemli hususun duruşma sırasında en iyi biçimde icra edilmesini sağlamak gerekçesiyle düşünülmüştür.
- Buradan kalkarak, şu husus da kuşku götürmez: Mahkemede, “Ben okula/kursa giderek başka diller de öğrendim; bu dillerden birinde konuşmak istiyorum” denemez. Bu, mahkemeyi fuzuli yere işgal edecek bir hak suiistimali olur.
-“Kendi dillini kullanma” hakkı, maddeye göre yalnızca sözlü olarak geçerlidir. Yazılı olarak mümkün değildir. Sonradan kadük olan ve yerine Lozan Barış Antlaşması geçen 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Barış Antlaşması md. 145/4, “ister sözlü ister yazılı olsun” diyerek, mahkemede “kendi dili”ni yazılı olarak kullanmayı da mümkün kılmıştı. Lozan’da yalnızca “sözlü” kullanma hakkı tanınmıştır. Böylece, Türkçeden başka bir dilin yazılı olarak hiçbir resmî dairede kullanılmaması sağlanmıştır.
- Madde 39/5, Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkçeden başka bir dili, sözlü olarak
dahi olsa, resmî dairelerde kullanma hakkının tek örneğidir. Ayrıca, anadili resmî dil Türkçeden farklı olanlara bir “pozitif hak” (çoğunluğun sahip olduğu hakkın ötesinde bir hak) getirmesi açısından, gayrimüslimler dışındaki TC vatandaşlarına pozitif hak getirilmesinin de tek örneğidir.
-Madde 39/5 hükmü, 12 Eylül askerî darbe rejimi başta olmak üzere Türkiye’de zaman zaman ihlal edilmiş olmakla birlikte, hiçbir biçimde değiştirilemez. Çünkü yine Lozan Barış Antlaşması’nın 37. maddesi hükmüyle Türkiye, Madde 39’un da arasında bulunduğu kimi Lozan maddelerini hiçbir biçimde değiştirmemeyi çok kesin ifadelerle taahhüt etmiştir:

Türkiye, 38. maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin ve hiçbir resmî işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmî işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir”

- 39. Maddenin tamamı, Lozan Barış Konferansı’na Müttefik Devletler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin birlikte önerisi olarak sunulmuştur. Madde ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren benzeri antlaşmaların standart ve ortak hükmüdür. Lozan Barış Antlaşması’nın “Azınlıkların Korunması” başlığı altındaki Üçüncü Kesim’i 4 ayrı gruba hak getirmektedir ve bu nedenle de tam bir insan hakları belgesidir:

- Gayrimüslim TC vatandaşları (md. 38/3, 39/1, 40, 41/1 ve 2, 42/1, 43)
- Türkçeden başka dil konuşan TC vatandaşları (md. 39/5)
- Tüm TC vatandaşları (md. 39/3, 39/4)
- Türkiye’de oturan herkes (md. 38/1 ve 2, 39/2; bu haklar yabancıları bile kapsar).
Mesele şuradadır ki, Lozan’da getirilen azınlık statüsü ile Lozan’da getirilen hakları birbirine karıştırmamak gerekir. Lozan yalnızca gayrimüslimlere uluslararası garanti altında azınlık statüsü vermiştir, fakat yukarıdaki diğer üç gruba da (uluslar arası garantiye girmeyen ama iç hukuka giren) kimi haklar getirmiştir.


Lozan mevcut durumdur. Fakat bu işin kesin çözümü sivil anayasa ile mümkündür.

Saygılarımla...