Mesajı Okuyun
Old 16-02-2009, 16:13   #11
av.cgoksen

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1993/2-497
Karar: 1993/713
Karar Tarihi: 10.11.1993

ÖZET: Tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterdikleri yeminle dinlenilen ve birlikte değerlendirilen tanık beyanlarından, eşler arasındaki anlaşmada kocaya bırakılan arabanın alımında, kadına ait ziynet eşyalarının paraya çevrilerek kullanıldığı anlaşıldığı gibi, koca tarafından kendisine ödünç verilen bu ziynet eşyalarının aynen veya bedellerinin iade edildiği de kanıtlanabilmiş değildir. Bu durumda karşılık davanın kabul edilmesi gerektiğine değinen ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.

(743 S. K. m. 146)

"Taraflar arasındaki "eşya alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

Konya 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce mukabil davanın reddine dair verilen 21.2.1992 gün ve 47- 85 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 22.9.1992 gün ve 7244-8263 sayılı ilâmı; ( ...Toplanan delillerden, karşılık davanın konusunu oluşturan ziynet eşyalarının kadın tarafından kocasına verildiği ve bunların bozdurularak otomobil alındığı anlaşılmaktadır. Koca ziynetleri veya bedellerini eşine iade ettiğini ispat edememiştir. O halde mahkeme'ce bu konuda açılan davanın kabulüne karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve Yasa'ya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kayden boşanmış bulunan taraflar arasındaki alacak istemine ilişkindir. Direnme kararı yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı kadının kocası aleyhine açtığı ziynet eşyalarından doğan alacak ile ilgili karşılık davadan kaynaklanmaktadır. Davalı kadın, karşılık davasında mülkiyeti kocaya bırakılan arabanın alınmasında borç olarak verdiği, ancak kendisine iade edilmediğini ileri sürdüğü ziynet eşyalarını aynen, olmadığı takdirde bedellerinin kocadan alınmasını talep etmiştir. Gerçekten, taraflar arasında düzenlenen ve karşı çıkılmayan ( Tutanaktır ) başlıklı kendilerinin imzasını taşıyan yazılı belgede, açıkça ev malzemelerinin bölüştürüldüğü belirtilmiş ve arabanın mülkiyeti kocaya bırakılmıştır. Anılan belgede, arabanın kocaya bırakılmasına karşın arabanın alınmasında kullanıldığı ileri sürülen ziynet eşyalarıyla ilgili bir çekince konulmuş değildir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki yazılı belgenin içeriği itibariyle de, arabanın mülkiyetinin kocaya bırakılmış olması dolayısıyla kadının, kocasına ödünç olarak verdiğini ileri sürdüğü ziynet eşyaları üzerindeki hakkından vazgeçtiğinin kabulü mümkün değildir. Yine koca tarafından açılan ve tutanakta kendisine bırakılan bilgisayarla ilgili davada, dava dilekçesine ekli olarak ibraz edilen ve kadının imzasını taşıyan yazılı belgede, bilgisayarın araba alınmasında kullanılan ziynet eşyalarının kendisine iade edilmesi halinde geri verileceği belirtilmiş ve belge mahkemece kurulan davanın kabulüne ilişkin karara etkili olmuştur.

Bu belgenin bir bütün teşkil ettiği ve içeriğinin bölünmemesi gerekeceği kuşkusuzdur.

Ayrıca da tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterdikleri yeminle dinlenilen ve birlikte değerlendirilen tanık beyanlarından, eşler arasındaki anlaşmada kocaya bırakılan arabanın alımında, kadına ait ziynet eşyalarının paraya çevrilerek kullanıldığı anlaşıldığı gibi, koca tarafından kendisine ödünç verilen bu ziynet eşyalarının aynen veya bedellerinin iade edildiği de kanıtlanabilmiş değildir.
Bu durumda karşılık davanın kabul edilmesi gerektiğine değinen ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Evlilikleri boşanma ile sonuçlanan taraflar arasında Yargıtay denetimine gelen uyuşmazlık; davalı ve karşılık davacı kadına ait takılarla ilgilidir.

Mahkeme, takıların davalıda bulunmadığını kabul ederek davacının isteğinin reddine karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da benimsenen bozma kararında "dava konusu takıların davalı ve karşılık davacı tarafından eş kocası davacı ve karşılık davalıya verildiğini ancak bunların iade edildiğinin kanıtlanmadığı" gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.

Bir davada olguların belirlenebilmesi için yargılama sırasında tarafların gözönünde ve onların katılımıyla sorunların tartışılması bu işleme esas olacak kanıtların doğrudan doğruya yargıç tarafından toplanıp değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle olguların (olay ve vakıa) belirlenmesi yargılamayı yapan yargıca aittir.

Yargıtay alt dereceli mahkemeler tarafından verilen kararları denetlerken yargılama (duruşma) yapmamaktadır; bu nedenle taraflarında katılımıyla olgu sorunlarını doğrudan doğruya belirleme olanağına sahip değildir. Başka bir anlatımla olguların belirlenmesi için olayın tekrar yaşatılması sözkonusu değildir. İşte bu nedenlerle; Yargıtay, yargılama yapmadan mahkemenin belirlediği olguları bir tarafa bırakarak olgu belirlemesi yapamaz. Yaparsa bu "adil yargılanma hakkına" ve "onu gerçekleştirecek garantör normlara" aykırı olur.

Çalışma düzeni ve iş çokluğu nedeniyle karara iştirak eden üyelerin dosyadaki kanıtlan doğrudan ele alıp değerlendirme olanağı da yoktur; değerlendirme tetkik yargıcının ve karara katılan bir başka üyenin açıklamalarıyla yapılmaktadır. Böyle bir ortamda olguların belirlenmesi hem sağlıklı olmayacak hem de çelişki yaratacaktır. Bu nedenle; Yargıtay, yargıcın belirlediği olguların yanlış olduğunun kabul ederek kendisi yeni olgular belirlememelidir. Kuşkusuz böyle bir yargı, alt dereceli mahkemelerin kararlarında olguların belirlenmesinin tümden denetimsiz bırakılacağı anlamına gelmemelidir. Bu bağlamda gerekçe denetimi söz konusu olmalıdır. Yargıtay, mahkemenin belirlediği olgunun nedenlerini ve dayanaklarını göstermemiş veya göstermekle birlikte mantık, deneyim ve kurullar açısından çelişki yaratmışsa gerekçesizlik veya yetersiz gerekçeden bozma yapmalıdır, Bu yolla yargıçların olası özensiz ve keyfi davranışlarını önleme olanağı olduğu gözardı edilmemelidir.

Mahkeme, H.U.M.K.'nun 388/5.maddelerinde açıklandığı gibi "Uyuşmazlık konusu hakkında toplanan kanıtlan teker teker gösterip tartışmadan ret ve üstün tutma nedenlerini açıklamadan "bir kısım davacı tanıkları karşılık davacının üzerinde takılan gördüğünü; bir kısmının ise takıların bir kısmının koca tarafından alındığını, boşanmadan hemen önce takıların davacı Gülşen'in üstünde görüldüğünü ayrıca boşanma sırasında taraflar arasında düzenlenen protokolde takılarla ilgili bir açıklama bulunmadığı" gerekçesiyle karşılık davacı Gülşen'in isteğinin reddine karar vermiştir.

Ne var ki; davacı Gülşen'in evlilik birliği içinde takılarını kocası davalıya oto alımı için verdiği ve daha sonra iade edilmediği yolunda açık tanık açıklamaları vardır. Diğer taraftan davacı ve karşılık davalının dilekçesine ekli ve karşılık davacı Gülşen'e ait belgedeki "ailemin taktığı altınları aldığım zaman bilgisayarı iade edeceğim" sözleri de yeterince tartışılmamıştır.

O halde; mahkeme kararı, usulun buyurucu kuralında gösterilen biçimde yeterli gerekçeyi içermemektedir. Tanık açıklamaları ile belgelerin değerlendirilmesi yeterli olmadığı gibi açık çelişki yaratmıştır; özellikle Gülşen'in düzenlediği ve yukarıda açıklanan belgedeki takılarla ilgili açıklaması protokole dayanarak varılan sonuçla çelişkili kalmıştır.

Mahkeme, bu somut olayda gerekçelendirme açısından şöyle yöntem izlemeliydi; Öncelikle karşılık davacı kadının, kocası davacıya şu veya bu nedenle takılarını verip vermediğini "tanıkların açıklamalarını tek tek belirterek ret ve üstün tutma nedenleri açıklayarak" daha sonra gerek bu konuda açıklama yapan tanıklar ile karşılık davacı Gülşen'ın el yazısıyla düzenlediği belgedeki yaptığı açıklama (ailemin taktığı altınlar) aynı şekilde birlikte değerlendirilerek kocaya verilen altınlar kapsam ve niteliği hakkında varılan olguyu son olarak da geri verme hususundaki tanık açıklamaları yine ayni yöntemle ve usulün açık buyruğu gereğince gerekçelendirilerek değerlendirilmeliydi.

İşte bu yöntemle ve Yasa'nın buyruğuna uyularak yapılacak bir yargılama çalışması ve sorulabilecek tüm soruları önceden yanıtlar şekilde gerekçelendirme yapılması durumunda, mahkemenin, belirlediği olgularla (altınların verilip verilmediği verildi ise kapsamı ve İade edilip edilmediği). Yargıtay bağlı olmalıdır; yargılama yapmadan ve yeniden hüküm kurmadan mahkemenin belirlediği olguları tartışamaz. Denetim gerekçe ile sınırlıdır.

Gerçek anlamda gerekçe yapılması durumunda yargıcın hukuk ve olgu sorunlarında hata yapma olasılığın oldukça az olacağı kabul edilmelidir; çünkü yargıç, gerekçe yazmak için araştırmak, düşünmek ve tartışmak zorundadır. Hukuk usulünde bir takım kuralların bulunmasını gerekçe denetimi ile sınırlı kabul edilmelidir, Yargıtay, yargılama yapmadan ve tarafların katılımı sağlamadan gerçek olayı ve olguları belirlemeyi yeğlerse evrensel kural "adil yargılama hakkının ( İHAS.m.6 )" gerçekleşmesini riske ve tehlikeye sokar. Nitekim karşılık davacı, Gülşen'in kendi elinden çıkan belgede iade edilmeyen takıları "ailemin taktığı altınlarla" Sınırlamasına rağmen; çoğunluğun oluşturduğu bozma tüm altınları içine alacak şekilde olmuştur.

Bu nedenle sayın çoğunluğun görüşüne bu gerekçeyle katılmıyorum, mahkemece kararı eksik ve çelişik gerekçe nedeniyle bozulmalıydı.