Mesajı Okuyun
Old 11-03-2008, 13:37   #1
ocean10

 
Varsayılan Bİr Ada Masali(cunda)



Bir varmış bir yokmuş…Bir koşuşturmadır alıp giderken hayat içinde,bu adada zaman durmuşmuş sanki…Öyle ki bir nefes alsan yanında huzur hediye imiş…Sakızlı kurabiyeleri olan küçük pastaneleri,Arnavut kaldırımlı dar sokakları,rum meyhanesi,balıkçıları ve ada insanları ile uzaklarda bir yerlerde,ege’nin kuzeyinde Ayvalık denilen yeryüzü cennetinin Cunda(alibeyköy) adasıymış adı…

Cunda,karaya bağlantısı olan bir yarım ada…Ayrıca Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü (valla öyle yazıyor uydurmadım,1964 yılında yapılmış köprü )adayı Ayvalığa bağlarken beni bu ada yaşama bir kez daha bağlıyor.

Adaya Arnavut kaldırımlarıyla giriyorsunuz…Yolun iki yanında birbirinden güzel manzaralar ve evler size hoş geldin diyor adeta…Yazı,kışı ve baharı ile her mevsim- aşka-hizmet veren bu güzel ada,kucağına alınca sizi,yelkeniniz rüzgarla doluyor huzurla yol alıyorsunuz…

Hemen bembeyaz lavanta kokan çarşafları ve güler yüzlü tonton sahipleri olan –ki adada istisnasız her pansiyon böyle…özel bir kurs mu var pansiyonculuk üzerine anlamadım gitti-bir pansiyona yerleşerek…deniz,kum ve güneş ayrılmaz üçlüsünü doyasıya yaşayabilir…Ardından sakızlı dondurma ile neşenizi taçlandırabilir…Taş kahve de bir akşam kahvesi ile belki bir sigara tellendirebilir,bir tavla maçının rövanşında kazanan olabilirsiniz…

Bir balıkçının,yüzünde ki izlerden yola çıkarak,bir hayata tanık olabilir,keyifli sohbetler biriktirebilir,bir akşamüstü denizin üstünde batan güneşe bakarak bir dilek tutabilirsiniz..

Pişmanlıklardan,kavgalardan çelişkilerden arınmış bir yaşamı doyasıya kucaklayabilirsiniz…

Derken karnınız acıkabilir..Balık kokularını takip edebilirsiniz…Sizi en doğru yere götürecektir..


Bir adada,hava güzelse,güneş batıyorsa denizin üstünde..Ne yenir? Tabi ki balık(özellikle de papalinayı tavsiye ederim) rakı ve zeytinyağlı mezeler(özellikle deniz börülcesi,turp otu ve bakladan yapılan favayı tavsiye ederim) eşliğinde bir akşamüstü…Bir akşamüstü bir adada…Masal gibi, düş gibi…Yalnızken çoğalır gibi…

Masada akşamı ederken,katarken neşeyi hüzne…Rakı kadehleri çarparken birbirine…Fonda eski bir alaturka çalarken…Ne iyi etmişimde gelmişim,diye içinizden yüzlerce kez tekrarlarken…sessiz bir film gibi..Yalnızca gülümseyeceksiniz huzurunuzu anlatırken…


Geceye kavuşurken,hafif çakırkeyif durulup giderken…yanmadan sönerken...

Rum meyhanesi bir köşede bekler sizi…Tabak çanak kırmak değil niyet..biraz eğlenmek hepsi bu…Ud gitar eşliğinde,rum bir kadından,yarım bir Türkçeyle,mayhoş bir tatla,
‘’koklamaya kıyamam benim güzel manaolyam’’ı dinlemek..demlenmek…bir masalda yol almak...Mavi ile..Aşk ile büyümek…Zeytin ve imbat kokusuna bulanmak…

‘’Ben bir ada masalında,yalnız dondurmasının akmaması için çabalayan,dizleri yara bere içinde bir kız çocuğuydum aslında,ah büyüdüm zaman içinde bir düşlerim çocuk kaldı o adada’…
Bir an kendi masalınızı yaşamak istiyorsanız yolunuzu cundaya mutlaka düşürün derim ben…

Not:Beni en çok etkileyen anlardan biri de..önümüzde giden küçük çocuğun babasına ‘hadi baba evimize gidelim’’ cümlesi olmuştu…Bir adada evine gitmek..Bir rüyadan hiç uyanmamak demek…Bir adada yaşamak fikri o zaman düştü içime..