Mesajı Okuyun
Old 04-12-2012, 22:14   #4
Av.Emin

 
Varsayılan

Sayın Av. İbrahim Yiğit ve Av. Nevra Öksüz öncelikle değerli zamanınızı ayırıp, cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Genel olarak sizin açıkladığınız hususlara bende katılıyorum. Aslında bu soruyu sormamda ki temel neden sizlerinde açıkladığı menfi sonuca ulaşmış olmam nedeniyle bir çıkış yolu aramaktır.

İlk bakışta yasaya tam anlamıyla uygun olarak görülen işyeri kapama işlemi ve işverenin bu konuda ki özgürlük alanı, sosyal olgu olarak bir sorun teşkil etmektedir. Söz konusu işyerinin kapatılma hakkı bir özgürlük alanı olduğu kadar, sosyal devlet ilkesini zedelemektedir. Şöyle ki söz konusu işyerinin kapanması nedeniyle yaklaşık 600 işçi işsiz kalacak olup, bu işçilerin büyük bölümü uzun yıllardan bu tarafa bu işyerinde çalışmaktadır ve bu iş kolunda tekel konumunda olan işverenden başka yerde çalışma imkanları sınırlıdır.

İşverenin işyerini taşımada temel amacı işçi maliyetlerini ve işletme giderlerini düşürmek, devlet tarafından verilen teşviklerden istifade etmektir.

Somut olayda işe iade davasının sizlerinde açıkladığı nedenler ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda %70-80 ihtimalle red edileceği fikrindeyim. Yerel Mahkeme tarafından kabul edilse dahi, temyiz aşamasında bozulacağını düşünüyorum.

Bu işyeri boyutunda bir işyerinin kapatılacağı durumlarda İş Kanunun işçiyi korumaktan aciz kaldığı, genel hukuk ve anayasal prensipler dahilinde İş Kanunu 29. maddesinin Anayasaya ve Uluslarası sözleşmelere aykırılık teşkil ettiğini düşünmekteyim.

Bence İş Kanunu 29. madde böylesine bir olayda yetersiz kalmakta, iş güvencesi hükümlerini de dolaylı olarak etkisiz hale getirmektedir. Konu işverenin işletme açma kapama özgürlüğü ile izah edilemeyecek derecede, hassastır.

Yukarıda mevcut açıklamalarım saklı kalmak kaydıyla, İşyerinin usule uygun olarak kapatılması halinde dahi,işçinin bütün kıdem ihbar tazminatları ödenmiş olsa dahi, yıllarca sadakatle işyerinde çalışmış, bütün emek bilgi ve birikimini bu işyerine sarf etmiş işçilerin taraflar arasındaki gerek ferdi gerekse toplu sözleşmeye olan güven ve inançları nedeniyle Türk Borçlar Kanunu anlamında maddi ve manevi zararlarının karşılanıp karşılanmayacağı tartışılması gerekmektedir.

Saygılarımla