Mesajı Okuyun
Old 20-01-2007, 17:15   #3
erdal7

 
Varsayılan

sayın akgenç

Yaptığım araştırmada bu sorunuza cevap vermeye çalışacağım .

Yargıtay Kararlarına göre "kesinleşmiş mahkeme kararının, yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılmadıkça Anayasa kurallarına göre her halde yerine getirilmesi gerekir. İdare, verdiği kararla kesinleşmiş bir mahkeme kararının yanlışlığından, bunun yerine getirilmesi olanağının yasalar karşısında olağan bulunmadığından söz edemez. Çünkü mahkeme kararı her halde uygulanır. "

Yani bir mahkeme kararı yanlış olsa bile kesinleşmiş ise uygulanır.
İşin daha garip tarafı sizin anlattığınız olayda YARGILAMANIN İADESİNE de gidilemez. Çünkü Yargılamanın iadesi isteği için,tarafları, sebebi ve müddeabihi aynı olan ve yek diğerinden habersiz olarak kurulup kesinleşen iki mahkeme kararının bulunması gerekir. Somut olayınızda taraflar aynı olmadığı gibi idarenin de aynı idare olması nedeni ile daha önceden haberi vardır. İdare aleyhine ikinci dava açıldığında idare daha önceden aynı yer hakkında dava açılmış ve hüküm kurulmuştur demeliydi ve eski kararı tarafı farklı olan yeni dava da kesin hüküm olmasa bile kesin delil itirazında bulunmalı idi.

Bu açıklamalar ışığı altında Taraflardan biri aynı konuda tapu ve tescil davası açmış olduğuna göre gerçekte birisi mahkemeleri yanıltmış olmaktadır. İdare savcılığa verdiğinde mahkemelerdeki tanıklardan mutlaka birkısmı yalan söylemiş duruma düşeceklerdir. Eğer idare Mahkemeleri yanıltarak kesin hüküm elde etmiş olan taraf hakkında mahkumiyet hükmü alabilirse ödediği parayı geriye istirdat edebilecektir. Bu nedenle ikinci ilam parasını da şu aşamada tartışamıyacağından ödemek zorundadır.

Saygılarımı sunarım. Av. Erdal

Aşağıdaki kararlar kazancı dan alınmış olup aydınlatıcı olabilirler.

YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 1975/6894
K. 1976/3176
T. 25.3.1976
• KESİNLEŞMİŞ MAHKEME KARARLARINI YERİNE GETİRME ZORUNLUĞU ( İl Özel İdaresince Mahkeme Kararının Yanlış Olduğu Gerekçesiyle Yerine Getirilmemesi )
• MAHKEME KARARININ YERİNE GETİRİLMESİ MECBURİYETİ ( İdarece Mahkeme Kararına Aykırı Tasarrufta Bulunulamayacağı )
• İDARENİN MAHKEME KARARINA AYKIRI TASARRUFUNUN GEÇERSİZLİĞİ ( Kesinleşmiş Mahkeme Kararının Bağlayıcılığı )
• TAZMİNAT ( Mahkemece Hükmedilen Faizin İdarece Ödenmesinden Kaçınılamayacağı )
• İCRA YOLUNA BAŞVURULMASI ( Davalı İdarece Mahkeme Kararının Uygulanmaması Nedeniyle )
• İLAMIN YERİNE GETİRİLMESİNİ SAĞLAMAK İÇİN İCRA YOLUNA BAŞVURULMASI ( Davalı İdarece Mahkeme Kararının Uygulanmaması )
2004/m.33
818/m.104, 105, 161
( Murabaha Tüzüğü m. 2, 4•
ÖZET : 1-Idare, anayasanın 132. Maddesine göre mahkeme karalarına uymak, değiştirmemek ve yerine getirilmesini geciktirmemek zorunda bulunduğundan il özel idaresinin mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş bir alacağın, ödenmemesi ve bu mahkeme kararının yanlışlığı yolunda verdiği karara, bu mahkeme kararı yeniden yargılama yoluyla ortadan kalkmadıkça dayanılamaz.
2-Faiz, kusursuzluk koşuluyla alacaklının uğradığı zararı karşılamak amacıyla benimsenmiştir. Murabaha tüzüğü, belli bir sosyal amaçla ve yanlız ( ödünç ve sözleşme faizi ile ) sınırlı bir kural getirmiş olup direnme ve tazminat alacağı faizini kapsamaz. O halde temerrüt faiziyle tazminat alacaklarına ilişkin faizlerin de ( yargılama ve icra faizleri dahil ) murabaha tüzüğüne dayanılarak asıl alacağı geçemiyeceğinin benimsenmesinin dayanağı yoktur. Hükümlü idarenin verdiği geçersiz karar, bu bakımdan da yasanın söz ve amacına aykırıdır.
3-İdare kararları biçim, neden, amaç, yetki, konu gibi ilkelere dayanbilir. Bu konuda yetkili veya görevli olmayan idarenin verdiği karar, hukuça varsayılmayacak biçimde geçersizdir. Yok sayılır. O halde mahkemenin kesinleşmiş ilamının icraca yerine getirilmesi yönüne gidilir ve idarenin geçersiz karara dayanarak ödememede direnmesi halinde tetkik merciine başvurulur.
DAVA : Davacı; hüküm altına alınan özel idare borcu 6.000 liranın davalı tarafından ödettirilmediğini ileri sürerek bu paranın 6.000 lira manevi tazminatla birlikte alınmasını istemiştir.
Karar: Yapılan yargılama sonunda; davacı almış olduğu hükme dayanarak icra takibinde bulunabileceğinden yerinde görülmeyen davanın reddine karar verildiğine ilişkindir.
Temyiz eden: Davacı.
KARAR : Uyuşmazlık, davacının Mersin’de Aksaz Köyü’nün yapımından doğan 4.044,56 lira alacağını Mersin Özel İdaresince ödenmemesi eyleminden doğmuştur. Davacı, bu alacağının ödetilmesi isteğiyle 18/10/1961 de özel idareyi dava etmiş yapılan yargılama sonunda 21/11/1968 gününde verilen kararlarla bu paranın davalıdan 236,04 lira faiziyle birlikte toplamı olan 4.280,55 lira olarak 07/05/1947 gününden ve %10 üzerinden hesaplanacak faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmiş ve bu karar Yargıtay Ticaret Dairesinin 23/03/1970 günlü kararıyla onanarak kesinleşmiştir. Daire kararı davalıya 05/06/1970 de tebliğ olunmuştur. Bunun üzerine davacı icraya başvurmuş ve Vali Yardımcısı A.’nın başkanlığında toplanan İl Daimi Encümeni 13/08/1970 günlü kararıyla giderlerle birlikte borç tutarı 4.280,55 liranın ( asıl alacağı geçmemek üzere hesaplanacak faiziyle birlikte ) ödenmesine karar vermiştir. Alacaklı davacı, özel idarenin bu kararının faizinin ve murabaha nizamnamesinin 4. maddesine dayanan bu işleminin kaldırılmasını Danıştay’da dava etmiş, fakat, 23/03/1972 gün ve E. 1970 - 5345, K. 972 - 902 sayılı kararla adli yargı organlarınca verilen kararın infazından doğan uyuşmazlığın çözümü yine adli yargı yerine ilişkin bulunduğu belirtilerek dava reddolunmuştur. Bunun üzerine davacı 13/11/1972 de davalı valinin şahsına gönderdiği ihtarname ile hükmün yerine getirilmesini istemiş ve özel idare adına gönderilen cevapta açıklamanın yasada dayanağı yoktur ve yanlıştır. Nitekim Borçlar Yasasının 104. maddesinde yer alan işlemler açıklanarak Türk Ticaret Yasasının 1473 ve mürabaha nizamnamesine göre yapılan işlemde bir yanlışlık bulunmadığı bildirilmiştir. Bu saptamaya göre;
1 - Anayasanın 8. maddesine göre, Anayasa kuralları idare makamlarını bağlayan temel hukuk kurallarındandır. Anayasanın 132. maddesinin son fıkrasının 2. cümlesi uyarınca ( idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. ) O halde Mersin Özel İdaresi kesinleşmiş mahkeme kararını aynen yerine getirmek zorunluluğundadır. Kesinleşmiş bir mahkeme kararının yanlış olduğunu ileri sürebilmek özel idarenin yetkisi dahilinde değildir. Hüküm herhalde yerine getirilir ve buna aykırı davranmak Anayasa tarafından olumsuz biçimde yasaklanmıştır.
2 - İşin esası incelendiğinde, murabaha nizamnamesi, metninde yazılı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; ( ikrazata - ödünce, akdedilmiş olan faiz mukavelesine ) ilişkin olup borcun zamanında ödenmemiş olmasından doğan tazminat faizine, haksız eylem faizine ilişkin bulunmamaktadır. Bazı mahkeme kararlarında tazminat faizi için ( bir sözleşmeden doğan borcun yerine getirilmemesi veya bir haksız eylemden doğan borcun yerine getirilmesinden doğan alacağa ) ilişkin faizin ödetilmesi konusunda verilen kararlarda bu tazminat faizinin asıl alacağı aşamayacağına ait direnme faizi için, aynı yasanın 105. maddesinde, borçlu bulunulan paranın ödenmesinde gecikildi ve buna direnmeye ( temerrüde ) düşüldüğü takdirde zarar faizinde fazla olduğu takdirde bunun da ayrıca ödetilmesine karar verilebilir. Bu zarar veya direnme faizinin toplamı bazı durumlarda asıl paranın bir kaç katıda olabilir. Bu faizin murabaha nizamnamesinde açıklanan ve ( sözleşme faizi ) nden ibaret olan işlemle bir ilgisi yoktur. Davalı vali de karşılık dilekçesinde ikrazat faizinden söz etmektedir. Bu esasa göre ana parayı aşamayacak faiz ( ödünç ) de ve ( sözleşme ) konusundadır. Bunun davanın konusuna ilişkin faizle ilişkisi yoktur.
3 - Önceki davada borçlu olan Mersin Vilayeti Özel İdaresinin, murabaha tüzüğüne dayanan sözleşme faiziyle Borçlar Yasası kurallarına dayanan tazminat ve haksız eylem faizini birbirine karıştırarak işlemde bulunduğu anlaşılmaktadır. İdarenin bu işleminin bir an için doğru olduğu benimsenmiş olsa bile kesinleşmiş mahkeme kararının, yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılmadıkça Anayasa kurallarına göre her halde yerine getirilmesi gerekir. İdare, verdiği kararla kesinleşmiş bir mahkeme kararının yanlışlığından, bunun yerine getirilmesi olanağının yasalar karşısında olağan bulunmadığından söz edemez. Çünkü mahkeme kararı her halde uygulanır.
4 - İdare işlemlerinin yetki, biçim, neden, konu ve amaç olmak üzere beş ilkesi vardır. İdare işlemi, bu kararı vermeye yetkili makamlarca alınır. Hangi idare işlemlerinin hangi makamlarca alınacağı bir çok durumlarda kurallarla gösterilmiştir. Yetkili olmayan bir makamın verdiği karar, yetki bakımından hukuka aykırıdır. Yetki, Medeni Hukuk bakımından incelenir. İdare işlemlerini veren makamın bu konudaki, faizinin mahkeme ilamına dayanılarak alınamayacağı yolundaki işlemi yetki bakımından hukuka aykırıdır. İdare görevleri güçler ayrılığı ilkesine göre değişik organlarca yerine getirilir. Bu esasa göre özel idare ancak kendi görevlerinin sınırı içinde çalışmada bulunabilir. Bu sınırın dışında çıkmağa yetkisi yoktur ve bu halde bir görev gaspı durumu vardır. Bu gibi durumlarda işlem yok sayılır. O halde idarenin görev ve yetki gaspına dayanan bu kararı da var sayılmaz. ( Bakınız : İdari Dava Türleri, Sıtkı Gökalp, Yüz Yıl Boyunca Danıştay, Sahife: 455-459 ) Bu işlem yoklukla illetlidir.
5 - Davaya dayanak olan Mersin Vilayeti Özel İdaresi hakkındaki işlemi, Mersin Valiliği adına vali yardımcısının başkanlığında toplanan İl Daimi Encümeni vermiştir. Kesinleşmiş mahkeme ilamının yerine getirilmemesini sağlayan 13/08/1970 günlü bu karar, İl Daimi Encümeni kararıdır. Kararı veren bu karar uyarınca kesinleşen mahkeme ilamını yerine getirmeyen davalı vali değildir. Kesinleşen kararın yerine getirilmesini sağlama borcu icra dairesinindir. İcra memuru, İcra ve İflas Yasasının bu konudaki kurallarını yerine getirmek yükümü altındadır. Yerine getirmede yasalara ve yukarda yapılan açıklamalara aykırı bir karar verilmişse alacaklı bu eylemli duruma karşı icra tetkik merciine şikayet hakkını kullanır. Merciin buyruğu uygulamaya esas olur, şayet bu buyruğa borçlu yönünden borcun yerine getirilmemesi konusunda bir tutum gerçekleşirse icra memuru üst makamlara ( Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığına ) başvurur ve yoklukla malul olan 13/08/1970 sayılı karara dayanan direnmeyi ortadan kaldırır, mahkeme ilamının yerine getirilmesini sağlar.
Bu nedenlerle yanlış bir büro kararının işleme dayanan idare kararından davalının sorumlu tutulması ve bu yüzden manevi tazminatla sorumlu kılınmasına ilişkin isteğin reddi usul ve yasaya uygun olduğundan onanmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan ve doğru esasa dayanan kararın gösterilen nedenlerle ONANMASINA ve onama harcının temyiz edene yükletilmesine 25/03/1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1991/6-617
K. 1992/43
T. 5.2.1992
• YARGILAMANIN İADESİ ( Olağanüstü Bir Yol Olması )
• OLAĞANÜSTÜ BİR YOL ( Yargılamanın İadesi )
• SINIRLI OLARAK SAYILAN SEBEPLER ( Yargılamanın İadesine Gidebilmek İçin )
• İKİ MAHKEME KARARI ( Yargılamanın İadesine Gidebilmek İçin )
• TARAFLAR SEBEP VE MÜDDEABİHİN AYNI OLMASI ( Yargılamanın İadesine Gidebilmek İçin )
1086/m.445
ÖZET : Yargılamanın iadesi olağanüstü bir yasa yoludur. Bu nedenle böyle bir istekte bulunulabilmesi için dayanılacak sebepler yasada sınırlı olarak gösterilmiştir. Yargılamanın iadesi isteği için,tarafları, sebebi ve müddeabihi aynı olan ve yek diğerinden habersiz olarak kurulup kesinleşen iki mahkeme kararının bulunması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "ihtiyaç nedeniyle tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.5.1991 gün ve 1991/337-651 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.7.1991 gün ve 1991/9316-9558 sayılı ilamı:
( .. Davacı doktor ve asistan oğlunun konut ihtiyacı nedeniyle süresinde verdiği işbu dava ile taşınmaz tahliyesini istemiştir. Davalı yazılı cevabında davacının aynı ihtiyaçlı oğlunun evleneceğinden bahisle önce açtığı davanın red edildiğini kesin hüküm olduğunu ve ihtiyacın samimi olmadığını savunmuştur.
Gerçekten aynı ihtiyaçlı oğlu için nişanlı olup evleneceğinden bahisle evvelce açtığı davanın evlenmenin gerçekleşmemesi sebebiyle reddedilip kesinleştiği bu dosyaya celp edilen dosya içeriğinden anlaşılmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki kesin hükümden bahsedilebilmek için hukuki sebebe aynilik değil maddi sebep ve olgularda aynilik bulunması gerekir. Eğer maddi olgu ve sebeplerde farklılık varsa hukuki sebep aynı olmasına rağmen kesin hükümden söz etmek mümkün olmaz. Davacı ilk davasında aynı ihtiyaçlı oğlunu nişanlama ve evlenme sebebi ile ihtiyaçtan bahsetmiş ve bu davada ise nişanlanma ve evlenmeden söz etmeksizin ekonomi bağımsızlık sahibi olan ihtiyaçlarının müstakil konut ihtiyacından sözetmiştir. İleri sürülen maddi olaylar farklı bulunduğuna göre kesin hüküm söz konusu olmaz. Öbür tarafından davacının dinlettiği tanıklar ihtiyaçlının ailesi ile birlikte oturduğunu ayrı ve müstakil oturmak istediğini doğrulamış olduklarına davalının bu ihtiyaç iddiasının samimiyetsizliği konusunda yeterli delil ve şahadet de ileri sürmüş bulunduğuna göre tahliyeye karar vermek gerekirken aksi görüş ve düşünce ile red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gösterici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), 5.2.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.