Mesajı Okuyun
Old 01-02-2004, 22:17   #8
Merhaba

 
Varsayılan Teşhir Üzerine

Temel insan hakları gözetilmeksizin insanların teşhir edilmeleri konusu, her ne kadar son olarak Erzurum'da yaşanan O.T. olayı ile yeniden kamuoyunun gündemine gelmiş olsa da, hafızalarımızı yokladığımızda,bunun, geçmişte de yaşanmış değişik birçok örneklerini hatırlayacağız.

Resmi kurumlar cephesinde, salt ilgili kurumun yönetim ve karar merciinin siyasi görüş ve düşünce yapısına bağlı olarak biçimlenen uygulamalar, birçok sorumsuz basın ve medya kuruluşunun da aracılığı ile, yazılı ya da görsel olarak kitlelere iletilmiş, sonrasında yapılan hukuki soruşturma ve yargılamalar sonucu suçsuzluğu kanıtlanmış bir çok insan, ne yazık ki toplum nezdinde damgalanmıştır. Kaldı ki, çoğunlukla kişinin suçsuzluğu kanıtlandığında, aradan geçen zamanla, olayın güncelliğini yitirmesine bağlı olarak, bu sonuç aynı kitlelere ulaşamamış ve kişiler toplum belleğinde ilk teşhirin hafızalara kazınan fotoğrafıyla kalmışlardır.

Hatırlayalım, Üzeyir Garih cinayeti sonrasında zanlı olarak yakalanarak gözaltına alınan, işkence gören ve sonrasında medyada teşhir edilen, fakat soruşturmanın devamında olayla hiçbir ilişkisi olmadığı belirlenen Fuat N. olayından sonra, dönemin içişleri bakanı günah çıkartırcasına, sokak çocukları için her yerde rehabilitasyon merkezleri kuracağız diye beyanlarda bulunmuştu. Daha sonra da Fuat N. nin polis vakfı tarafından eğitileceği ve polis yapılacağı açıklanmıştı. Sanki o zamana kadar sokak çocukları bu ülkenin gerçeği değildi ve birden bire ortaya çıkmıştı. Ya diğer “Fuatlar”, onlar ne olacaktı…Aynı olayda Pınar K. diye teşhir edilen Suna T. ve 5 kız , ”tinerci, uyuşturucu bağımlısı ve hatta fahişe” diye damgalandı ve teşhir edildi.

Muhtelif polis operasyonları sonucunda herhangi bir zanla tutuklanan insanların, henüz hiç bir yargılama yapılmadan ve suçları kanıtlanmadan, televizyon ekranlarında ve basında teşhir edildiklerini ne kadar sıklıkla gördüğümüzü hatırlayın. Kaldı ki, zanlı suçlu olsa ve bu yargıda kanıtlanmış olsa bile, hangi ceza yasamızın hangi maddesinde özgürlüğü kısıtlayıcı bir cezanın yanında “teşhir” cezası vardır.? Dolayısıyla suçun kesinliği bile teşhiri meşru kılamaz.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1981 Lizbon Hasta Hakları bildirgesi ve 1994 Amsterdam Hasta Haklarının Geliştirilmesi Raporuna kadar birçok kural ve etik ilke, insanların hastalıkları nedeniyle de olsa teşhirini yasaklamışken , hangi gerekçeyle olursa olsun, teşhiri savunabilmenin mantığını anlamak mümkün değildir.

Ayrıca böyle bir kabul, sonrasında, söz konusu 1335 kişinin de teşhirini gerektirir ki, O.T. ile ilişkileri sonrasında, eşleri ya da başkalarıyla ilişkileri olmuş olabileceği dikkate alınarak bu kişiler uyarılsın…ve zinciri böylece daha da uzatmak mümkün.

Hukukun temel felsefesinin, evrensel değerler zemininde insan hak ve özgürlüklerini hiçbir ayırım yapmadan korumak olduğu doğru mudur.? Buna verilecek yanıt evet ise, bu uygulamanın bu felsefeyle uyuştuğunu söylemek mümkün müdür.? Ama ne yazık ki, salt bu olayda değil, başka bir çok olayda da, yetki sahibi olanların kendi düşünce ve anlayışlarıyla bağlantılı keyfi uygulamalarını görmekteyiz. Elbette, bir hukuk insanının yukarıdaki yazısında ifade ettiği düşünceleri dikkate alınırsa, bunun bir sonuç olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değildir.

Saygılarımla.

Merhaba