Mesajı Okuyun
Old 21-09-2007, 13:55   #2
ilastepe

 
Varsayılan

belki fikir verir
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1988/2-740
Karar: 1988/972
Karar Tarihi: 30.11.1988



Dava:Taraflar arasındaki "eşya iadesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çal Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 22.1.1987 gün ve 273 - 14 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 16.11.1987 gün ve 7148 - 8873 sayılı ilamı: (... İstek niteliği itibariyle bir taraftan davaya konu eşyaların mülkiyetinin tespiti diğer yandan da mülkiyeti kendisine ait olduğunun tespiti halinde davalı yedinde bulunan eşyaların davalıdan aynen, değilse bedelinin tahsiline ilişkindir.

Davalı savunmasında eşyaları için davacının evvelce açtığı davanın feragatla sonuçlandığını bu durumda dava hakkının kalmadığını kaldı ki davacının eşyaları tespit sırasında aldığını altınlarında kendisinde olmadığını söylemiştir.

Çal Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 363 esas sayılı dosyasından davacının iş bu davaya konu eşyalar için dava açtığı ancak son celse feragat ettiği davalınında boşanma kararının Yargıtay'ca bozulduğunu birlikte yaşamakta olduklarını beyan etmesi üzerine de mahkemece davanın reddine karar verildiği ve kararın temyiz edilmemesi suretiyle kesinleştiği anlaşılmıştır. İşte davacı bundan bir kaç ay sonra kocasının kendisinin evden çıkarması sebebiyle davalıdan kalan eşyaların aynen değilse bedelinin tahsilini istemiştir.

Davalının önceki davasının yargılamasında ifade ettiği gibi boşanmayacakları anlaşılınca davacının evlilik birliğinin yürütülmesi amacıyla kocası ile birlikte yaşamaya başlamış olması sebebiyle davasından vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Davacının o zamanki davranışı tartışılmayacak derecede hayatın olağan akışına uygundur.

Zira bir kimsenin kısa bir süre önce fiilen bozulmuş evliliğini bir taraftan düzeltmeye çalışırken diğer yandan aile birliği içinde sürtüşmeye meydan verecek biçimde eşya davasını yürütmesi beklenmez. Onun için davacının önceki davadan vazgeçmesi eşyaların mülkiyetinin davalıya ait olduğunun kanıtı değil, belki davasını o zaman için takip etmemeye yöneliktir.

Davalı savunmasında bilezik ve altınlar dışındaki eşyaları davacının önceki dava sırasında aldığını söylemiş ve açılan dava sırasında altın dışındaki eşyaların davacıya verildiği anlaşılmıştır. Onun için son ayrılık sırasında sözü edilen eşyaların tekrar davalı tarafından alıkonulduğu iddiası karşısında bu konuda tarafların gösterecekleri delilleri dinlenerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekir.
Altınlara gelince; bu konuda da tarafların delilleri toplanarak, eşya davasından sonra tarafların tekrar bir arada yaşamaları sırasında davacıya ait altınların davalı yedinde olup olmadığı araştırılıp yedinde bulunduğu anlaşıldığından son olarak evden ayrıldığı sırada birlikte götürüp götürmediği yolunda tarafların delilleri tartışılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken eşya ve altınlar açısından yukarıda belirtilen yönler dikkate alınmadan ve olayın özelliği gözönünde tutulmadan kesin hükümden söz edilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okundukutan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararın uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 30.11.1988 gününde BOZULMASINA, oyçokluğu ile karar verildi.