Mesajı Okuyun
Old 18-12-2007, 23:28   #32
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Bu açıklamanızdan sonra ben bir şey yazmayayım. Ne diyeyim ki. )
Bir ara göz atarsınız.


Alıntı:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1985/11-17
K. 1986/388
T. 9.4.1986
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Senedin Karşılıksız Çıkması )
• BONO İPTALİ ( Bedelsizlik Nedeniyle )
• BEDELSİZLİK NEDENİYLE BONO İPTAL DAVASI ( Senedin Bedelsizliğini Kanıtlama Yükümlülüğü )
• İSPAT YÜKÜ ( Senedin Bedelsizliğini Kanıtlama Yükünün Davacıda Olması )
• YENİ BİR BORÇ SEBEBİ GÖSTERME ( İspat Yükünün Yer Değiştirmesi )
6762/m.688
ÖZET : Bedelsizlik sebebiyle bono iptali davalarında, senedin bedelsizliğini kanıtlama yükü kural olarak davacıya düşer. Ancak davalı, senetlerin düzenlenme sebebi malen olarak belirtildiği halde, davacıya nakit para verdiğini savunmakla, yeni bir borç sebebi göstermiş olduğundan, ispat yükü davalı tarafa geçer.

DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tesbit ve istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; KARAMÜRSEL Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.12.1983 gün ve 301-395 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. H.D. 4.5.1984 gün ve 2517-2601 sayılı ilamı:

( ...Dava, evvelce davacı ile ortaklık ilişkisi olan ve ayrıca bu ortaklığın mali işlerini yürüten davalıya sırf ortaklık işlerinde kullanılmak gayesiyle vade ve bedel kısımları boş olarak verilen ve sonradan içerisi doldurulan toplam ( 73.000 ) liralık senetlerin karşılıksızlığı nedeniyle iptali isteğine ilişkindir.

Kural olarak, ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden davacı tarafa aittir. Ancak, dava konusu 15.4.1978-10.7.1979 vadeli senetlerin düzenlenme sebebi ( malen ) olduğu halde, davalı vekili gerek 25.4.1983 tarihli dilekçesinde ve gerekse 23.12.1983 tarihli oturumda, karşılıksız olması sebebiyle iptali istenen senetlerin, davacının, müvekkilinden ( borç ) olarak aldığı para karşılığında düzenlenmiş senetler olduğunu ( HUMK. 151. maddesine uygun imzalı beyanında ) açıklamak suretiyle "talil" etmiş ( borç sebebini göstermiş ) bulunduğundan, davalı taraf, senetlerde yazılı parayı davacıya ( nakten ) verildiğini ve senetlerin verilen borç para karşılığı düzenlendiğini yazılı bir belge ile kanıtlayamamış duruma girmiştir. Bu durumda kanıt yükü davalıya düşer.

Ayrıca, davalı da davacı taraf ile birlikte aralarında evvelce ( adi ortaklık ) ilişkisi olduğunu bildirdiğine nazaran, mahkemece HUMK.nun 230. maddesine göre adi ortaklık ve özellikle Borçlar kanunun 530. maddesine hükmü de gözönünde bulundurularak senet tarihlerinde idareci şerikin davalı olup olmadığı tarafların adi ortaklığı tasfiye ettikleri sırada herhangi bir tasfiye protokolü düzenleyip düzenlemedikleri, dava konusu senetlerle ilgili bir hususun o protokolda yer alıp almadığı diğer delillerle birlikte incelenmek ve senet karşılığında davacı ve ( borç verildiği konusunda başka delilleri olup olmadığı ) davalıdan sorulup, kabule şayan bulunduğu takdirde toplanarak sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, eksik, incileme ve iddiasını ispat edemediğinden bahisle davalı tarafa hatırlatılan yemin kabul edilmediği ve davacının da yemini karşı taraf reddetmesi söz konusu olmadığı halde, HUMK.nun 347. maddesi uyarınca davalının iddiasını davacının ikrar etmiş sayılacağı şeklindeki yanlış bir değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :

KARAR : Davacı, üç adet senedin bedelsiz olduğunu iddia ederek, bu senetlerin iptalini istemiştir. Kural olarak isbat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden davacıya düşer ( Medeni Kanunun m. 6 ). Ancak davalı; senetlerin düzenlenme sebebi ( malen ) olduğu halde, bunların borç para karşılığında verildiğini savunmakla, senedi talil etmiş olduğundan ispat yükü yer değiştirerek davalıya düşer ( Hukuk Genel Kurulu'nun 26.3.1986 gün ve 786/296 sayılı kararında da aynı esas benimsenmiştir ).

O halde; mahkemece davalıya bu imkan tanınarak hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmelidir.

Her ne kadar, Özel Daire bozma ilamında, tarafların bir tasfiye protokolü düzenliyip düzenlemedikleri hususunun da araştırılmasına değinilmiş ise de, bozmadan sonra mahkemece alınan taraf beyanlarından böyle bir protokolün düzenlenmediği anlaşıldığından, protokolle ilgili kısmın çıkartılması suretiyle bozma ilamında gösterilen ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usul ve yasaya aykırı olan direnme kararının bozulması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temiyz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 9.4.1986 gününde bozmada oybirliği ve nedeninde oyçokluğu ile karar verildi.

KaZancı yayınlarından alınmıştır.