Mesajı Okuyun
Old 01-03-2007, 10:18   #8
sincap

 
Varsayılan

Keşide gününü gün, ay ve yıl olarak gösterilmeli ve resmi tarihe göre imkansız ve takvimde olmayan bir gün, bir tarih olmamalıdır. Sözgelimi, 30 Şubat 2000, 31 Nisan 2001 gibi takvimde olmayan tarih veya 9.18.1994, 25.15.2002 gibi ay ile günün yer değiştirilmesi şeklindeki yazımların geçerli olup olmadığı konusunda farklı Yargıtay kararları bulunmakta olup, son kararları 30 Şubat ve 31 Nisan gibi yazımların geçerli olduğu bu halde olmayan günün son gün ( 30 Şubat’ın 28 Şubat olarak) kabul edilebileceği, aynı şekilde 9.18.1994 tarihindeki yazımda olduğu gibi ay ve günün yer değiştirdiği durumların kabul edilebileceği, ancak 25.15.2004 gibi bir yazımın gün veya ay yer değiştirmesi olarak kabul edilmeyeceği, zira 25. ve 15. ayın takvimde hiçbir şekilde yer almayacağı bu nedenle bu yazımın senedi geçersiz kılacağı şeklinde kararlar bulunmaktadır.

Üniversitede hazırladığım bir ödevden dolayı ilgili yargıtay kararını çok net hatırlıyorum ancak kazancı'dan ulaşamadım. Onun yerine arşivinizde bulunması amacı ile aşağıdaki kararı yolluyorum. Çekle ilgili herhengi bir kitapta ilgili karara rastlayacağınızdan eminim.

Kolaylıklar dilerim...

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 1995/10-378

K. 1996/13

T. 13.2.1996

• KEŞİDE TARİHİ ( İmkansız Bir Tarih Yazılması )

• ÇEKTE KEŞİDE TARİHİNİN İMKANSIZ BİR TARİH OLMASI ( Çekin Geçerliliğine Etkisi )

• ÇEKİN GEÇERLİLİĞİ ( Keşide Tarihinin İmkansız Bir Tarih Olması )

• İMKANSIZ BİR TARİHİN KEŞİDE TARİHİ OLARAK YAZILMASI ( Çekin Geçerliliğine Etkisi )

• KEŞİDE TARİHİNİN MANTIĞA AÇIKÇA AYKIRI OLMASI ( Çeki Geçersiz Kılacağı )

3167-1/m.16

6762/m.692,693

ÖZET : Çekte, imkansız bir tarihin keşide günü olarak gösterilmesi, mesela 31 Nisan 1975 veya 29 Şubat 1975 denmesi halinde, bu durumun senedin çek olma niteliğini mutlaka düşüreceğini kabul etmek, aşırı bir şekilcilik yaratabilir. Bu gibi hallerde, keşide tarihini 30 nisan veya 28 şubat olarak kabul etmekte fayda vardır. Çünkü hususlarda kolaylıkla yanılmak mümkündür. Buna karşılık, keşide tarihinin mantığa açıkça aykırı şekilde gösterilmesi halinde, çekin geçersizliğini kabul etmekten başka çare kalmaz. Mesela 32 Nisan 1975 denmişse artık senedin çek olma niteliğinden bahsetmek mümkün değildir.
DAVA: Karşılıksız çek düzenlemek suçundan sanık S.G.`nin beraatine ilişkin Beyoğlu 1. Asliye Ceza Mahkemesi`nce verilen 8.3.1994 gün 554/277 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi 20.9.1994 gün 7580/11206 sayı ile;
"1. Suç konusu çekte yazılı 31.9.1992 tarihinin takvimle imkansız bir tarih olmayıp eylül ayının son gününü belirlediği bu nedenle yazılı tarihin keşide tarihi olarak kabulü gerektiği cihetle, TTK`nun 692 ve 693. maddeleriyle 3167 sayılı Yasanın 3. maddesi amir hükümlerine göre çek unsurlarını içeren belgenin yasal süre içinde muhatap bankaya ibrazında karşılıksız çıkması.
A - Düzeltme hakkı ihtarnamesinin çeki keşideci sıfatıyla imzalayan Y.G. adına düzenlenip usulüne uygun olarak tebliği,
B - S.G.`ye ait hesaptan çek keşide eden sanık Y.G.`nin bu hesaptan çek keşide etme yetkisi olup olmadığının araştırılmaması,
C - İddianamede sadece ismi yazılı Y.G.`nin nüfus kayıtları idianameye eklenerek savunmasının alınması,
D - Hususları gözönünde tutularak 3167 sayılı Yasanın 16. maddesine muhalefet suçunun oluşacağı gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi.
Kabule göre de,
2 - S.E.`ye ait hesaptan suç konusu çeki keşide eden sanık Y.G.`nin bu hesaptan çek keşide etmeye yetkili olup olmadığı araştırılıp yetkili olmadığının anlaşılması halinde tasarrufa yetkili bulunmadığı hesaptan çek düzenleyip müştekiye verme şeklinde oluşan eylemin dolandırıcılık suçunu teşkil edip etmediğinin tartışılmaması,
3 - İddianame ile kamu davası açılan sanık Y.G. hakkında hüküm kurulması isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel mahkeme 21.3.1995 gün ve 1336/271 sayı ile;
"Ceza Genel Kurulu`nun 14.2.1994 gün ve 13/40 sayılı kararında, 31.6.1990 tarihi, olmayan bir tarih olduğundan çekin yasal unsurlarının gerçekleşmediği belirtilmiştir. Bu nedenle sanığın düzenlediği çekteki 31.9.1992 olan keşide tarihi, olmayan bir tarihtir. Dosya kapsamından da dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşmadığı anlaşılmıştır" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay`ca incelenmesi katılan vekili tarafından süresinde istenildiğinden dosya; Yargıtay C. Başsavcılığı`nın "bozma" istemli 8.12.1995 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu`nca okundu gereği konuşulup düşünüldü;
KARAR: Karşılıksız çek düzenlemek suçundan sanık hakkında açılan davada, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık 31.9.1992 keşide tarihli çekin geçerli olup olmadığına ilişkindir.
Dosya içeriğine göre, Y.G. tarafından keşide edilen 31.9.1992 günlü hamiline yazılı olan çek, 2.10.1992 tarihinde bankaya ibraz edildiğinde karşılığı çıkmamıştır. Sanık, iddianın doğru olduğunu ancak borcunu ödediğini söylemiştir.
TTK`nun 692 nci maddesi uyarınca çekte, keşide gününün belirtilmesi şarttır. Keşide günü; ibraz süresi, düzenleyenin ehliyeti ve keşidecinin iflası halinde iflas tarihinden önce düzenlenip düzenlenmediği yönlerinden önem taşımaktadır. Bu nedenle çekteki keşide gününün belli ve mümkün olması gerekir. Tarihin beli olması, bu konuda değişik anlamlar çıkarılmayacak şekilde açık olmasıyla sağlanabilecektir.
Çekte, imkansız bir tarihin keşide günü olarak gösterilmesi, mesela 31 Nisan 1975 veya 29 Şubat 1975 denmesi halinde, bu durumun senedin çek olma niteliğini mutlaka düşüreceğini kabul etmek, aşırı bir şekilcilik yaratabilir. Bu gibi hallerde, keşide tarihini 30 nisan veya 28 şubat olarak kabul etmekte fayda vardır. Çünkü hususlarda kolaylıkla yanılmak mümkündür. Buna karşılık, keşide tarihinin mantığa açıkça aykırı şekilde gösterilmesi halinde, çekin geçersizliğini kabul etmekten başka çare kalmaz. Mesela 32 Nisan 1975 denmişse artık senedin çek olma niteliğinden bahsetmek mümkün değildir. ( Doç.Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, sh. 643 )
Suça konu çekin keşide tarihi 31.9.1992 olup, 30 yerine 31 yazılması, takvimde hiç olmayan bir tarih olarak kabul edilemez. Eylül ayının son günü olduğu düşünülerek 30 eylül yerine 31 eylül yazılmıştır. Bu nedenle keşide tarihinin ayın son günü olduğu dikkate alınarak, ibraz süresi bu tarihe göre hesaplanmalıdır. Sanık, Keşide ve ibraz tarihine itiraz etmemiştir. Sanığın iradesi dışına çıkılarak, keşide terihinin yok sayılması halinde, eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulu gerekecektir. Bu durum ise, sanığın aleyhine sonuç doğuracaktır.
Bu nedenle; keşide tarihinin takvimdeki imkansızlık söz konusu olduğu takdirde geçersiz sayılacağı, suç konusu çekte yazılı 31.9.1992 tarihinin takvimde imkansız olan bir tarih olmayıp 30 Eylül olarak kabulünün mümkün olduğu gözetilmeden önceki hükümde direnilmesi isabetsizdir. Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami SELÇUK:
"Yüce Ceza Genel Kurulu`nun 1.6.1987 tarih ve 95/321 sayılı kararına yazdığım karşıoyda, mütevazi yapıtımda da ayrıntılarıyla belirttiğim üzere kusurlu ( eksik öğeli ) çek, çek olarak keşide edilmiş ve verilmişse, ceza hukuku açısından yeterlidir ve eylem 3167 sayılı Yasa`nın 16. maddesine girer. Nitekim yasamızın alındığı Fransa ile Belçika, İtalya ve bunlardan esinlenen Zaire`de öğreti ve uygulama bu konuda görüş birliği içindedir ( Çek Suçları, 1993, s. 92-107 ). Karar bu nedenle bozulmalıdır." Biçimindeki değişik gerekçeyle hükmün bozulması gerektiği doğrultusunda oy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki düşünce gibi Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, 13.2.1996 günü gerekçede oyçokluğu, bozmada oybirliğiyle karar verildi.