Mesajı Okuyun
Old 01-03-2017, 07:20   #13
antipersonel

 
Varsayılan

20. Hukuk Dairesi 2016/9086 E. , 2016/12381 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki tapu siciline tescil ve tazminat davanın yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 20/12/2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine ve ... Tapu Müdürlüğü vekili Av. ... ile Orman Yönetimi vekili Av. ..., davacı-karşı davalı ... vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R

Davacı Orman Yönetimi vekili, 19.01.2007 günlü dava dilekçesi ile ... köyü, 1755 parsel sayılı tarla nitelikli 17180 m² yüzölçümündeki taşınmazın davalı adına tapuya kayıtlı olduğu, ancak 04.07.1988 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı iddiasıyla tapu kaydının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Davalı vekili, 02.03.2007 tarihli cevap dilekçesi ile dava konusu taşınmazın Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 30.04.1991 gün ve 1990/482-217 sayılı kararı ile orman niteliğinde olduğuna karar verildiği ve mülkiyetin bedelsiz olarak Hazineye geçtiği ve tapu kaydının hukukî kıymeti kalmadığından tapu iptali ve tescil davasının reddi gerektiği, ayrıca kayden malik bulunduğu çekişmeli taşınmaza bedel ödenmeksizin kamulaştırmasız elatıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.250.000,00.-TL maddî ve manevî tazminat talebi ile taşınmazın hesaplanacak rayiç bedelinin, taşınmazın satın alınma tarihi olan 15.03.1989 tarihinden itibaren işleyecek kanunî faizi ile birlikte ödenmesi veya Devlete ait taşınmaz mal satış, trampa, kiraya verme, mülkiyetin gayri aynî hak tesis, ecrimisil ve tahliye yönetmeliğinin 61. maddesi uyarınca eşdeğer bir taşınmazla dava konusu taşınmazın trampa edilmesi istemiyle Hazine ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne husumet yönelterek karşı dava açmıştır.
Hazine ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekili, 26.04.2007 tarihli karşı davaya cevap dilekçesi ile asıl davada taraf olmadıklarından aleyhlerine karşı dava ile dava açılamayacağı, taşınmaza Hazinenin bir müdahalesi olmadığından trampa talebinin maddî ve hukukî bir dayanağının bulunmadığı, kesinleşmiş orman sınırları içinde bulunan taşınmaza ilişkin her zaman dava açılabileceği savunmasıyla karşı davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil davasının kabulüne; dava konusu parselin tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline, Orman Yönetimi davalı olmadığından karşı dava yönünden aleyhine hüküm kurulmasına yer olmadığına,
Davalı gerçek kişi vekili tarafından süresinde açılan karşı davanın kısmen kabulüne ve 687.200,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin 562.800,00.-TL tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı-karşı davacı gerçek kişi vekili ile karşı dava davalısı Hazine ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekili tarafından karşı davaya ilişkin olarak temyiz edilen hüküm Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17/09/2013 gün ve 2013/4253-8046 sayılı kararı ile bozulmuştur. Bozma kararından özetle; "Dava konusu taşınmaz, 14.09.1968 tarihinde toprak dağıtımı yolu ile .... adına tapu siciline tescil edilmiş olup, mirasen intikal ve mirasçılar tarafından yapılan satış suretiyle 15.03.1989 tarihinde .. ..., ondan da aynı tarihte davalı ... adına devir ve tescil edilerek 25.04.1989 gün 2024 yevmiye nolu yazı ile orman takyit şerhi konulmuştur.
1) Karşı davanın davalısı Hazinenin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda; davacı Orman Yönetimi tarafından çekişmeli 1755 parsel sayılı taşınmazın kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kaldığından, tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle açılan davaya karşı olarak davalı gerçek kişi vekili tarafından, Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat istemine ilişkin olarak Hazine ve tapu müdürlüğüne husumet yönelterek dava açılmıştır. Asıl davada talep, taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tescili istemine ilişkin olup, davanın kabulü halinde Hazine adına tescil kararı verileceği, ormanların kullanım hakkının Orman Yönetimine, kuru mülkiyetinin Hazineye ait ve tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğu, bu nedenle karşı davanın Hazineye husumet yöneltilmek suretiyle açılmasının doğru olması nedeniyle temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
2) Karşı davanın davalısı Tapu Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda; karşı dava, TMK'nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkin olup bu davalarda davalı sıfatı Hazinenindir, Tapu Müdürlüğünün davalı sıfatı yoktur. Davacının amacı, Devlet tüzel kişiliğini dava etmek olduğuna, TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet sorumlu bulunduğundan, Tapu Müdürlüğü aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
3) Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; mahkemece, davanın kısmen kabulü yolunda hüküm kurulmuş ise de dava konusu taşınmazın rayiç değerinin ne şekilde belirlendiği anlaşılamamaktadır.
Kural olarak; bir yerin gerçek değerinin doğru tespit edilebilmesi için arsa ya da arazi vasfında olup olmadığının öncelikle saptanması gerekir. 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 17.07.1972 tarihli ve 1610 sayılı Kanun ile değişik 12. maddesinin yedinci fıkrasına göre Bakanlar Kurulunun 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı ve 11.03.1983 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren kararına göre arsa sayılacak parsellenmemiş plansız alanda kalan araziler hakkında değişik kriterler getirilmiştir. Bu kriterlerin birlikte ve birarada olması gerekir. İmar planında yer almayan bir taşınmazın arsa sayılabilmesi için, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (belediyece meskûn olduğu için veya meskûn hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon,
aydınlatma vd.) yararlanması ve meskûn yerler arasında bulunması gerekir. Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi uyarınca; bedel tesbit davalarında öncelikle, kamulaştırılan taşınmazın değerlendirme tarihindeki vasfı (arsa veya arazi) belirlenerek, arsa vasfında ise, değerlendirme tarihinden önce özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış bedeli; arazi vasfında ise, değerlendirme tarihindeki mevkii ve şartlara göre, olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri esas alınmak suretiyle değerinin belirlenmesi gerekir. Dava konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla 1/5000 ölçekli uygulama imar planında yol ve konut dışı kentsel çalışma alanında kaldığı ve 1/25000 ölçekli nazım imar planına 23.11.2006 tarih ve 700 sayılı karar ile alındığı anlaşılmış olmasına rağmen, belediye hizmetlerinin tümünden yararlanıp yararlanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, taşınmazın kadastroya ve imar planına göre en azından
birkaç ada bazında etrafının meskûn olup olmadığı meskûn sahada kalıp kalmadığı konularında dosyada yeterli bilgi olmadığı gibi bilirkişilerce de anılan Bakanlar Kurulu kararının 1. maddesinin (a), (b), (c) ve (d), fıkralarında ileri sürülen kriterler dikkate alınarak bu hususlarda yeterli araştırma yapılmamış ve ayrıntılı rapor alınmamıştır.
Bu nedenle; önceki bilirkişiler dışında mühendisler odasından seçilecek serbest ziraat ve inşaat mühendisi ile bir hukuk bir de mülk bilirkişiden oluşacak bilirkişiler kurulu ve fen bilirkişi aracılığı ile yeniden yapılacak keşifte; dava konusu taşınmazın, Bakanlar Kurulu Kararının l. maddesinin (a), (b), (c) ve (d), bentlerinde ve diğer madde ve fıkralarında değinilen kriterler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü halinde, değerinin en yakın emsal arsa satış bedeli dikkate alınarak mukayeseli değer metoduna göre; arazi olduğunun kabulü halinde ise, ziraî gelir-rant metoduna göre gerçek değerinin saptanması ve bilirkişilerden müşterek rapor alınması gerekir.
Davalı-karşı davacı vekilinin bu yönlere ilişkin temyiz isteminin kabulü ile mahkemece yukarıda açıklanan şekilde dava tarihi esas alınarak saptanacak değere, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğinden davalı-karşı davacı vekilinin faize orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten itibaren hükmedilmesi gerektiği yönündeki temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir." denilerek, karşı dava davalısı Hazinenin temyiz itirazlarının reddine, karşı dava davalısı tapu müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, davalı - karşı davacı vekilinin temyiz itirazların kabulüne ve hükmün bozulmasına" denilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, karşı davacının Tapu Müdürlüğüne karşı açtığı davanın reddine,
Orman Yönetimi davalı olmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına,
Hazine aleyhine açtığı davanın kabulü ile 1.597.740,00.-TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı Hazineden alınarak karşı davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşmiş orman kadastrosuna dayalı tapu iptali ve tescil davası ile cevap süresi içinde karşı dava olarak açılan TMK'nın 1007. maddesi gereğince tazminat isteminden kaynaklanmaktadır.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3116 sayılı Kanuna göre 1943 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, 1952 yılında 5653 sayılı Kanuna göre yapılan makiye ayırma işlemi ile 6831 sayılı Kanuna göre yapılıp 04.07.1988 tarihinde ilân edilerek kesinleşen tahdidi yapılmayan yerlerde orman kadastrosu, tahdidi yapılan yerlerde ise aplikasyon ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulaması vardır.
Mahkemece, bozma kararına uyularak, çekişmeli taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun tespiti ile dava tarihi itibarıyla emsal satış yöntemine göre hesaplanan 1.597.740,00.-TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmişse de; verilen karar dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; davalı/karşı davacı vekili, öncelikle 1.250.000,00.-TL tazminat talebinde bulunmuş, daha sonra Yargıtay bozma kararı üzerine alınan bilirkişi raporu doğrultusunda 23.06.2015 tarihli harçlandırılmış dilekçesi ile bu talebini 1.597.740,00.-TL olarak ıslah etmiş ve mahkemece ıslah edilen değer dikkate alınmak suretiyle hüküm kurulmuştur.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1948 gün ve 10/3 sayılı kararına göre bozmadan sonra ıslah suretiyle talep sonucunun arttırılması mümkün değildir. Bu husus 06/05/2016 gün ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de tespit edilmiştir. Mahkemece hatalı değerlendirme ile bozmadan sonraki ıslaha değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmamıştır.
Yapılacak iş: 1.250.000,00.-TL olan ilk taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne; ıslahla artırılan kısım yönünden, İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslahın mümkün bulunmaması nedeniyle talebin reddine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukukî olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
Kabule göre de; davalı tapu müdürlüğü hakkındaki dava husumetten reddedildiği halde, lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, ayrıca; davacı lehine hükmedilen 71.332.-TL'den ve yargılama giderlerinden Tapu Müdürlüğünün Orman Yönetimi dışındaki tüm davalılarla birlikte sorumlu tutulması doğru değildir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine ve Tapu Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle duruşma gününde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.350.-TL vekalet ücretinin davalı/ karşı davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine 20/12/2016 günü oy birliği ile karar verildi.