Mesajı Okuyun
Old 28-04-2003, 09:42   #7
Refya

 
Varsayılan Öyküler

KIRLANGIÇ HİKAYESİ

Günlerden bir gün Kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş.
Ve adamın penceresinin önüne konup adama söyle demiş:
- Ben seni çok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeri alda birlikte yaşayalım. Adam da:
- Olmaz alamam... Sen bir kuşsun hiç bir kuş adama aşık olur mu?... demiş. Kırlangıç tekrar:
- lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız.
Hem ben sana dost ve arkadaş olurum canında sıkılmaz birlikte yaşar gideriz. demiş. Adam yine:
- Olmaz alamam...Git başımdan, diye cevap vermiş. Üçüncü ve son defa kuş adamın penceresinin önüne konup adama tekrar söyle demiş:
- lütfen beni içeri al.. Artık soğuklar da başladı, dışarıda kalamam biliyorsun ben sıcak havalarda yaşayabilirim, sadece beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım.
Lütfen beni içeri alda burada kalayım. Birlikte yemek yer omuzuna konar seni neşelendirir, Sana yarenlik ederim. Hem sende benim gibi yalnızsın, der...Adam ona:
- Git derhal basımdan!... Ben yalnız kalırım demiş ve kuşu kovmuş...
Kırlangıçta bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve uzaklara gitmiş.. Adam kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmüş ve kendi kendine "Ben ne aptal , ne kadar akılsız bir adamım, niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim?
Ne güzel birlikte kalırdık demiş ve çok pişman olmuş, pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Kendi kendine nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir bende onu içeri alır birlikte mutlu bir hayat sürerim, demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış.
Yazın gelmesiyle kırlangıçlarda gelmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı
gelmemiş. yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında beklemiş ama boşuna....Kırlangıç yokmuş. Gelen kırlangıçlara sormuş ama onun kırlangıcın gören olmamış. Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitmiş. Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra bilge kişi ona söyle demiş:
- K ı r l a n g ı ç l a r ı n ö m r ü 6 a y d ı r . . .
Hayatta bazı fırsatlar vardır ömründe bir defa insanin eline geçer ve değerlendiremezsen uçup gider.

KAPAKTAKİ ÇİVİLER

Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkar sök)" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak(kapanmayacak). Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür yüreklendirir seni ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur seni dinler sana yüreğini açar" demiş.

İNANÇ VE ÇALIŞMA

Amerika’da eskiden kayığı ile yolcuları nehrin bir sahilinden ötekine geçiren yaşlı bir kayıkçının iki küreğinden birinde “inanç”, diğerinde “çalışmak” kelimeleri yazılı imiş.
Kayıkçıya, küreklerine niçin bunları yazdığı sorulduğu zaman demiş ki;
“Nehirde karşıdan karşıya geçmek için her iki küreğe de ihtiyacımız var. Çalışmaksızın inanç veya inançsız çalışmak, sizi bir dairede hedefsiz döndürür durur. Hayat yolumuzdaki seyahate de bir tek kürekle çıkmak, nehiri tek kürekle geçmeye çalışmaktan farksızdır. Yerimizde döner durur, hiçbir yere gidemeyiz.”

KURBAĞANIN AZMİ

Bir gün iki kurbağa süt dolu bir küpün içine düşmüşler. Kurbağalar atlamış,zıplamış, çırpınıp durmuşlar. Ama nafile...Küpün içi sırlı, kaygan olduğu için bir türlü içine atlayamamışlar.
Kurbağalardan biri dayanamayarak “buradan kurtuluş yok” diye düşünmüş ve kendini salıverip sütün içinde boğulmuş.
Öbür kurbağa ise azmini yitirmeyerek “Direnmeye devam etmeliyim, zıplayayım belki gelip kurtaran olur” diye düşünmüş ve başlamış sıçrayıp debelenmeye ve de bağırmaya...
Uzun süre uğraşıp didinip durmuş, bakmış ki kimse gelmiyor ; tam azmini, umudunu yitiriyormuş ki, içinde zıpladığı süt, çalkalanmadan dolayı kaymak bağlamış. Direnen kurbağa da kaymağın üzerinde kalıp batmaktan kurtulmuş ve sıçrayıp dışarı atlayıvermiş.

MEİN BALIKÇISININ TALİHİ

Bir zamanlar Mein balıkçısı diye, talihi ile meşhur bir adam varmış. Mein kıyılarında balık pek az tutulduğu halde bu adam ne zaman balığa çıksa boş dönmez sepetler dolusu balıkla gelirmiş.
Adam bu yüzden para kazanırken talihi de dillere destan olmuş. O kadar k, birinin fazla talihli olduğunu anlatmak için “Mein balıkçısı gibi talihli” demek adet haline gelmiş.
Günün birinde balıkçı ölmüş. Cenaze için evine gelenler, Mein balıkçısının evinde balık ve su üzerine zengin bir kütüphane olduğunu hayretle görmüşler ; adamın neden balık avından boş dönmediği o zaman anlaşılmış.

ÇATLAK KOVA

Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.
"Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum."
"Neden?..." diye sormuş sucu. "Niye utanç duyuyorsun?..."
Kova cevap vermiş: "Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun."
Sucu şöyle demiş. "Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum."
Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.
Sucu kovaya sormuş.
"Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. iki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı."
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Kainatta hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin..
Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz. Yalnız ölü balıklar akıntı doğrultusunda yüzer...