Mesajı Okuyun
Old 03-06-2021, 14:15   #17
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

BAŞLANGIÇ

Sanırsın ki sabahın köründe ağlayabilmek için açılmış gözlerim. İri iri damlalar, öyle bir sağanak. Zihnim bomboş. Kötü bir rüya mı gördüm, hâlâ onun etkisinde miyim? Hiçbir şey bilmiyorum. Bilmek için çok küçüğüm. Evrende minik bir noktanın içinde minicik bir nokta. Bir nokta ben, bir nokta sen, bir nokta o... Uzaklaştıkça küçülüyor noktalar, giderek görünmez oluyor. Bitiyor, bitiyorum.

Yataktan sırt ağrılarıyla kalkıp sarsak adımlarla mutfağa geçiyorum. Kahve iyi gelir. Eski ahşap sandalyeye tüneyip, dudaklarımı yaka yaka kahveden bir yudum alıyorum. Birkaç damla yaş kahveye karışıyor. Nasıldı o şiirim? Tam da bu sandalyede oluyordum hani, bir yelkenli beni alıp götürüyordu. Nereye? Uzaklara. Herşeyden, herkesten. Sonsuzluğa, hiçliğe. Aynı şey, aynı yer. Nerede o yelkenli, neden gelmiyor artık? Düşünmeye çalışıyorum. Aklıma hep hüzünlü şeyler geliyor. Hiç mi şöyle mutlu, huzurlu olduğum bir anım yok benim? Beynim boşalmış sanki. Küçük yudumlarla içiyorum kahveyi. Bitiyor, bitiyorum.

Dün, son defa konuştuk. Aynı tası aynı hamamda aynı yerde bıraktık. Su tası kaldırıyordu, biz birbirimize söylediğimiz sözleri kaldıramıyorduk. Bir sinir harbiydi bu, kazananı yoktu. Farklı dillerde konuşsak, belki kendi dilimizdeki bir kelimeye benzer söz duyduğumuzda kendimizi anlıyormuş gibi hissedebilirdik. Oysa aynı dilde hiç anlamadık. Seslerimiz yüksek perdeden çıkarken, sevgimiz saygımız yerlerde sürünüyordu. Konudan konuya atlıyor, en hassas noktalarımıza kroşeler indiriyor, ellerimizle yapamadıklarımızı sesimizle yapmaya çalışıyorduk. Hep böyle yaptık biz. Neden böyle yaptık biz? Birimiz dayanamayıp çekip gidene kadar süren, kavga desen değil, tartışma hiç değil, çıldırtma raundlarıydı bunlar. Kalan için bile bir zaferden sözedilemezdi; varlık nedenimiz ortadan kalkmış gibi boşlukta sallanırdık. Yine öyle bitti, bittik.

Sigara kutusu bir dal azalırken, küllük bir izmariti daha bağrına basıyor. Gözlerim yanıyor. Banyoya gidemem, aynaya bakmaya korkuyorum. Yeni bir hayata başlamaya korkuyorum. Bu korkularla savaşmaya korkuyorum. Mutfakta yüzümü yıkayıp, gömleğimin koluyla kuruluyorum. Düşünmemeye çalışıyorum bu sefer. Bırak, oluruna bırak. Yaşa gitsin. Yap bir kahve daha. Radyoyu aç, müzik ruhun çikolatasıdır. Yapıyorum, açıyorum. Emel Sayın "Unut onu gönlüm / Unut onu sen de..." diyor. Sahi; elimize sigarayı tutması, dudaklarımıza götürmesi, çakmağı çakması komutlarını verebilen beynimiz, kendine unutması emrini neden veremiyor? Yanıt bulamadan şarkı bitiyor, bitiyorum.

Saat altı. Buluttan perdeyi aralayıp, yüzüme gülüyor güneş. Balkondaki sardunyalar çiçeklenmeye başlamış. Ne zamandır su vermiyorum onlara? Elimde sürahi, kapıyı açıyorum. Bahar serinliği ilk içime, sonra eve doluyor. Toprak, aç kalmış yavru kuş gibi emiyor suyu. Rüzgar burnuma taze ekmek kokusu getiriyor. Seksen altı yazı, Alaçatı'daki fırının önündeyim sanki. Gördün mü, ne güzel anıların var senin! Ekmeği alır, motora atlarsın. Çadırın orası topu topu beş dakika. Viyanalı kızlarla İngiliz çift uyanmış olur bir tek. Good morning. Onlardan kahve kokusu, diğer çadırlardan horultular gelir. Çay demlenirken deniz kıyısında oyalanır, sonra kahvaltını yaparsın. Güne taze ekmekle başlamak gibisi var mı ya! Yakındaki fırın açılmış mıdır? Üşenme, git bak!

Merdivenlerdeyken yanıma para almadığımı farkediyorum. Olsun. Fırın açık, ekmek kesekağıdına rağmen el yakıyor. Para almadan çıkıvermişim kardeş. Dönüp ustasına bakıyor kasadaki genç. Bir kafa sallaması, iki kelime: “Askıdan veriver.” Eve varıp çayı demliyorum. Bir serçe gelip, sardunyaların yanına konuyor. Hani nereye gitti o hüzün? Kahvaltını yap, işe git. Dönüşte fırına uğrayıp askıya birkaç ekmek bırak ve tezgahtara gülümse. Gün başlıyor, başlıyorum.


Cengiz Aladağ, 04.05.2021