Mesajı Okuyun
Old 03-06-2021, 14:12   #14
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

BOŞANMA



Bizden gizlemeye çalışmaları çok saçmaydı, küçük kardeşim Ali bile anlıyordu durumu. Anne baba ayrı yatmaya başladı mı, sorun var demektir. Bunu bütün çocuklar bilir. Ama mesela mutfakta birlikte yemek yapıyorlarsa, beraber gülüyorlarsa, dudaktan öpüşüyorlarsa veya haftasonu bizi Ayten Abla'ya bırakıp “Bu hafta çok yorulduk, biraz kafamızı dinleyelim.” diyerek tatile gidiyorlarsa her şey yolundadır. Bir akşam uyumamızı bekledikten sonra fısıltıyla başladıkları kavgayı, uyumuş olsak bile uyanacağımız kadar bağırarak sürdürdüler ve sabah babamın salondaki koltukta yattığını gördük. Sonraki günlerde bu duruma öyle alıştık ki, kahvaltıya başlamadan önce babamın yattığı koltuktan çarşafı toplamak benim, yastığı götürmek de Ali'nin görevi oldu.

Bizim sınıftakiler arasında anne babası ayrılan beşinci çocuktum ben. O yüzden çok garip gelmedi bana. Büyükler nedense kavgalarını barışmayla değil, ayrılmayla bitiriyorlardı. Boşanmak deniyordu buna. Tam olarak nedir, bilmiyordum. Anne ve babamın ayrı evlerde yaşaması hayatımızı nasıl etkileyecek, haberim yoktu. Ama beklemediğim bir şey oldu, annem Ali'yi de alıp gitti evden. Böyle karar vermişler!

Bir abi olarak kardeşimden ayrılmak bana çok zor geldi. O'nu çok özlüyordum. Odamızda, üstteki ranzada yatardı Ali. Sabah genellikle ben önce uyanır, gözlerimi açar açmaz Ali'nin ya kolunun ya bacağının yataktan aşağıya doğru sarktığını görürdüm. Ayaklarını gıdıklayıp uyandırmama çok kızardı, merdiveni kullanmadan aşağıya atlayıp bana saldırırdı. Şakacıktan boğuşurduk. Sonra yüzümüzü yıkamaya beraber giderdik. Kahvaltıda benim tabağımdaki yumurtalardan birinin sarısını O'na verirdim, çok severdi.

Hep böyle iyi bir abi değildim elbet. Küçükken çok kıskanır, annemden gizli o şişko bacaklarını sıkar, ağlatırdım kardeşimi. Oyunlarda O'na hiç kazanma fırsatı vermez, hatta gerekirse hile yapar, ben yenerdim. Ama o küçücük ağzıyla, kelimeyi uzata uzata "Abiiii" deyişine bayılırdım. Abi olmak güzeldi. Herşeyi benden öğreniyordu neredeyse. Karşıma geçip, beceriksiz hareketlerle benim yaptıklarımı taklit etmeye çalışması da çok hoşuma giderdi. Yemek yerken ben ağzımı şapırdatsam, O benden fazla ses çıkarır, kahkahalara atardık.

Aylar geçti, Ali'yle sadece telefonda görüşebildim. Ayrılıktan sonra babam bana güzel bir telefon almıştı. Kardeşim de istiyordu ama ben dahil herkes daha küçük olduğunu söylüyorduk. Hem benim okulumda telefon getirmek serbestti, nedense Ali'nin öğretmeni yasaklamıştı. Annemin telefonunu görüntülü arıyordum, hep Ali açıyordu. Annemle görüşmelerimiz kısacıktı ama kardeşimle yarım saati geçiriyorduk. O da beni çok özlüyordu.

Sonunda bir gün babam Ali'yle buluşacağımızı söyledi. Havalara uçtum. Bilmediğim bir semte geldik, bir parkta bekledik. Annemle Ali'nin dolmuştan indiklerini görünce babamın itirazına aldırmadan o yöne koştum. Öyle bir sarıldık ki, dengemizi kaybedip düştük. Hem ağlıyor hem gülüyorduk. Kavuşmak güzel şeydi. Annem başımı okşadı ama pek yüz vermedim. Kardeşimle el ele parkta dolaştık. Hava güneşli ve ılıktı. Nereden estiyse "Bana ağaca çıkmayı öğretsene." dedi. Ali'nin bana bakışı, kendimi ağaca tırmanma şampiyonu gibi hissetmeme neden oldu. Abi olmanın tadını bir kez daha aldım. "Gel, buna çıkalım." dedim. Küçük bir ağaçtı. Beyaz çiçekler açmış, güzel görünüyordu. Kardeşime belli etmeden annemle babama doğru baktım, bir bankta oturmuş konuşuyorlardı. Ali'ye ağacın gövdesinde tutunacak bir yer gösterdim, "Buraya asıl, ayaklarının ucuyla da ağaca bas, kendini yukarı it." dedim. Böyle birazcık yükselirse ağacın ilk dalına yetişecekti. "Olmuyor abi!" diye sızlandı kardeşim. Sırtından destek oldum, bu sefer başardı. Dalı yakalayıp, ayaklarıyla epeyce uğraştıktan sonra o dalın üstünde ayağa kalktı. Bir sonraki dal daha da yüksekteydi. "Dur, ben de geleyim." dedim ve kolayca yanına çıktım. Ağacın gövdesi bazı yerlerde yapış yapış, çoğunlukla kaygandı. Tanımıştım, erik ağacıydı bu, okul bahçesinde de vardı. "Şimdi dikkatli tırman." dedim. Ali ellerini kaldırmış, ağaçta tutunacak bir yer arıyordu. Parmaklarını bir yere geçirdi, sonra ayağını basacak bir çıkıntı buldu, tek bacağı üzerinde yükseldi. Diğer ayağı boşta kalmıştı, nereyi denese kayıyordu. "Hadi, olacak." diye cesaret vermek istedim. O sırada annem bizi görmüş, koşarak geliyor, bir yandan da "Aliiii!" diye bağırıyordu. Ali'nin anneme doğru bakması ile düşmesi bir oldu. Hemen yanımdaydı ama dikkatimi anneme verdiğim için tutmaya çalışamadım bile.

Ali'nin başı betona çarptı, yere atılmış oyuncak bebek gibi hareketsiz kaldı. Ben ağaçta, annem aşağıda bağırıyorduk. Birkaç saniye sonra babam da oraya varmış, kıyametleri koparıyordu. En çok bana kızmaları gerekiyordu ama nedense birbirlerine bağırıyor, ambulans çağırmak akıllarına gelmiyordu. Ağaçtan atlayıp telefonumu çıkardım, 112'yi aradım. O sırada kendine gelen babam telefonumu aldı, görevliye durumu ve parkın adını söyledi. Ben ancak bu andan sonra ağlamaya başladım.

Hastaneye beni almadılar, babamla dışarıda bekledik. Sonra annem geldi, babam içeri girdi. Annem bana demediğini bırakmadı, hiç anneminkine benzemeyen bir sesle dünya kadar laf saydı. Ağlıyor, cevap veremiyordum. Babam yanımıza geldiğinde, kardeşimin iyi olduğunu, birazdan çıkaracaklarını söyledi. Annem "Dediklerimi unutma Murat!" diye öfkeyle bana bağırıp, hastaneye girdi. Babam elimi tuttu, "Ne dedi annen?" diye sordu, Ağlamaya devam ettim. Gerçekten annemin neler söylediğini hatırlamıyordum.

Kardeşimi başına bir bez sarılmış olarak çıkardılar hastaneden. Neyse ki canı yanmıyordu artık. Ali gülerek bana “Bir daha tırmanacak mıyız ağaca?” diye sorunca, annem hemen “Hayır!” diye araya girdi. Taksiye bindik, yanyana oturduk kardeşimle. “Hintliler gibi olmuşsun.” dedim, kıkırdadık. O akşam ben de annemin evinde kaldım, Ali'yle beraber uyuduk. Sabah babam gelip beni aldı, okula gittim.

En son dün görüştük kardeşimle. Erik ağaçlı parkta buluştuk yine. Bu sefer annem ve babam bizi yalnız bırakmadı, bir çay bahçesine oturduk. Tamam, ağaca tırmanmamızı istemiyorlardı ama salıncakta sallanmak, kaydıraktan kaymak niye yasaktı? Önce kendi aralarında konuştular. Bu sırada biz kardeşimle yeni öğrendiğim bir oyunu oynuyorduk. Ben bir kelime söylüyordum, O da benim söylediğim kelimenin son harfiyle başlayan bir kelime buluyordu. Böyle devam ediyordu oyun. Bir süre sonra annemle babamın sustuklarını ve bize baktıklarını farkettim. “Ne oldu?” dedim. Babam “Çocuklar, boşanma davamız bitti. Bundan sonra iki haftada bir Cuma akşamı sen annene gideceksin, Ali de bana gelecek. Pazar akşamı tekrar alacağız sizi.” dedi. Neden böyle olacağını anlamıyordum. Kardeşim “Buraya ne zaman geleceğiz?” diye sordu. Annem “Bakarız.” deyince itiraz ettim. Çünkü “Hayır” gibi bir cevaptı bu, ne zaman “Bakarız.” dese istediğimiz şey olmuyordu. “Ali'yi özlüyorum ama... O da beni özlüyor. Beraber otursak olmaz mı?” dedim. “Anlamaya çalışın, biz babanla boşandık.” diye açıklamaya çalıştı annem. Ali ağlamaya başladı, zor anlaşılır bir sesle “Biz abimle boşanmadık ama! Boşanmadık biz abimle!” dedi.


Cengiz Aladağ, 13.04.2021