Mesajı Okuyun
Old 03-06-2021, 14:10   #12
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

KRİSTAL BARDAK


Tepesine kadar dolu alışveriş arabasını iterek çıkışa doğru gidiyordu. O ünlü kahve dükkanının yanındaki kapıdan dışarı adımını attığında gördü onları. Aslında önce Ercan'ı farketti, sonra yanındakini. Kafenin bahçe kısmında bir masada dipdibe oturuyorlardı. Aklından kötü düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştığı anda Ercan, aynı kendisine yaptığı gibi, dudağının kenarından öptü kadını. Oya ağlamaya başladı. Gördüklerine inanamıyordu. Aklı karmakarışıktı. Bir dakika önce sorsalar, çok mutlu olduğunu söylerdi. Oysa şimdi ölmek istiyordu. Bir taksi çevirdi, alışveriş arabasını ve evliliğini orada bırakarak gitti.

- Nöbetçiyim bugün, sana söylemeyi unutmuşum.
- Olsun gülüm. İyi nöbetler. Ben dışarıdan yemek söyler, idare ederim.

Gülümmüş, idare edecekmiş... Nasıl da yüzsüzdü! Kesin o kadına koşacaktı. Ercan'ı aradıktan sonra böyle düşünüyordu Oya. Hastanede, dinlenme odasındaydı. Nöbeti olmadığı halde gelmesi arkadaşı Necla'nın dikkatini çekmiş, biraz dertleşmişlerdi. Anlatmıştı herşeyi. “Burada kal, sakinleş. Yarın ne yapacağına karar verirsin.” demişti Necla. Arada gelip kontrol ediyordu. Delice bir şey yapmasından korkuyordu aslında. Gerçekten de Oya sağlıklı düşünemiyor, kendine acımakla Ercan'a kızmak arasında gidip geliyordu. Aklından sırayla bir ölmek, bir de öldürmek geçiyordu.

Ertesi sabahtan itibaren mutsuzluğunu Ercan'a da yansıtarak günlerce acı çekti. Konuyu eşine hiç açmadı. Yatağını ayırınca O sordu tabii. Sorularını geçiştirdi, konuşmak istemediğini söyledi. Ercan ısrar ettikçe tersledi. Her gün belki bin tane plan yaptı; çoğunda intiharını, bazılarında ise Ercan'ı öldürmenin yöntemlerini düşündü. Zaman zaman en doğru olanı, boşanıp bu adamdan kurtulmak aklına geldiyse de bunalıma girmişti bir kere, sağlıklı düşünüp davranmak artık çok zordu.

Geçen yıl televizyonda sık sık siyanürle intihar haberleri izlemişti. Hatta o olaylardan sonra internetten siyanür satışının yasakladığını da söylemişlerdi. Hastanede bulabileceğini düşündü ama riske girmedi. Kısa bir aramayla laboratuvar malzemeleri satan yerlerden edinebileceğini öğrendi. Ercan'ın kredi kartıyla ve O'nun adına sodyum siyanür siparişi verdi. Kargo gelir diye üç gün izin aldı, ikinci gün paket eline geçmişti. Neyse ki pandemi nedeniyle teslim sırasında imza almıyorlardı.

Akşamları televizyon karşısında viski içmeyi severdi Ercan. Hele maç varsa, şişeyi devirdiği olurdu. Yıllar önce bir yılbaşında O'na kesme kristal bardaklar ve buz yerine kullanacağı viski taşları almıştı. Ercan bunlara bayılmıştı. Tüm hazırlıklarını yaptı, akşamı bekledi. Eşi maçı izlemek için televizyonun karşısına geçtiğinde, günlerden beri ilk kez O'na gülümseyip viski getirdi. “Badem de aldım sana.” dedi, Ercan'ın önüne koydu çerezleri. Eşinin konuşup barışma yönündeki sözlerini “Şimdi maçını izle, yarın konuşalım.” diyerek geçiştirdi. İçinden “Zıkkımlan da geber!” diye haykırıp, mutfağa gitti.

Kristal bardağın ağız kısmına sulu boya fırçası ile sürmüştü siyanürü. Bir de su bardağı hazırlamıştı, sırasını bekliyordu. Mutfakta kulak kesildi, Ercan'ın öksürmesini duyar duymaz salona koştu. “Ne oldu? Genzine mi kaçtı? Biraz su iç.” diyerek suyu uzattı. İkinci kez zehiri yutan adamın artık kurtuluşu yoktu. Ercan yere yığıldığında siyanürü kargo kutusuyla sehpaya getirip koydu, viski ve çerezi kaldırdı. İki bardağı da yanına alıp çıktı, uzaktaki markete giderken çöpe attı. Markette bütün kameralarda göründüğünden emin oluncaya kadar oyalandı, birkaç ıvır zıvır satın alıp eve doğru çıktı. Evin kapısını açar açmaz 112'yi aradı.

Ercan'ın ölümü iki gün sonra bir gazetenin üçüncü sayfasında “Yine siyanür intiharı. Yasağa rağmen satışı yapılıyor.” başlığıyla yayınlandı. Diğer gazeteler ve televizyon kanalları bu haberi atlamışlardı.


Cengiz Aladağ, 10.03.2021