Mesajı Okuyun
Old 03-06-2021, 14:02   #8
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

İLK ÇORUMLU


Gök gürültüsü ile uyandı. Yukarıdan sular döken tanrı, keşke bunu daha sessiz yapsaydı. Gözleri karanlığa alışınca eline kuru bir dal parçası alıp, bunu yakabilecek kor bulmak için sönmeye yüz tutmuş ateşi hafifçe karıştırdı. Keşke daha fazla odun koysaydım diye düşündü. Ateş sönerse, kuru yaprakların arasında taşları birbirine vura vura yakmak çok zaman alıyordu. Sonunda dalı tutuşturdu, onunla başka dalları da yakıp mağarayı aydınlattı. On iki yaşındayken, anne ve babasıyla gelmişlerdi buraya. Mağaranın asıl sahibi olan ayı, içeriye giren ailesini öldürmüş, kendisi ise ilk kez gördüğü dereye hayran hayran baktığı için kurtulmuştu. Durumu anlayınca, babasının akıl edemediğini yapmış ve mağaranın girişinde, dumanını rüzgarla içeri dolduran koskoca bir ateş yakarak ayıyı kaçırmıştı. O zamandan beri barınağı burasıydı. Diğerlerine göre daha büyük bir kafası vardı. Belki de bu yüzden, kimsenin merak etmediği şeyleri araştırıyordu. Elbette bilinmeyen herşeyden diğerleri gibi korkuyordu ama merakı üstün geliyor, korkusuna yenilmiyordu. Çevrede gitmedik yer bırakmamıştı. Taşları sürte sürte yaptığı ilkel balta ile kesemeyeceği dal yoktu. Eğreltiotlarından ördüğü halatın ucuna eklediği eğri kemiği ağaca atıp, en üstlere tırmanarak herkesi şaşırtıyordu. Birbirine bağladığı ince kütükleri düz bir yere koyup, üzerine yığdığı kuru yapraklarla yaptığı yatağı çevredekilerin en rahatıydı. Dere kıyısından topladığı servet niteliğindeki çakıl taşları, keskin uçlu mızrakları ve topladığı meyvelerden oluşan tüm malvarlığı bu mağaradaydı.

Yağmur ve rüzgarın sesi, biraz azalmıştı. Korka korka mağaranın girişine doğru gidip, dışarı baktı. Durmaksızın çakan şimşeklerin aydınlattığı vadide, biraz ilerideki mağarada yaşayan kara sakallı adamı gördü. Dün avladığı geyiğin koca bir parçasını, derenin kenarındaki dümdüz kayanın üstüne koymuş, ellerini göğe kaldırıp birşeyler söylüyordu. Komşusu mağarasına dönünceye kadar, kulakları dışarıdaki yaygaraya alışmıştı. Zor bir hayatı vardı. Kira derdi olmasa da, yiyecek bulmak büyük meseleydi. Emin olmak için biraz daha bekledi. Adam mağaradan bakıyorsa, geçenlerde yaptığı gibi yine O'nu dövebilirdi. Dayağın nedeni, öbür mağaranın önünde uzun saçlı kadına bir kez dokunmasıydı. İçinde bir kıpırtı duymuş, kendine engel olamamıştı. Kara sakallı birden karşısında bitivermiş, bizimkini fena benzetmişti. Neyse ki henüz aşk acısı icat edilmediğinden, sadece yüzündeki şişliklerin ağrısını çekmişti. Şimşekler biraz azalıp ortalık yeniden alacakaranlığa büründüğünde, dereye doğru koştu. Ganimet kayanın üzerinde öylece yatıyordu. İki eliyle kavrayıp kucakladı, hızlıca mağarasına döndü. Böylece dinlerden nemalanan ilk insan oldu.

Üç yıl daha yaşayıp, kayalardaki deliklerin ne olduğunu anlamaya çalışırken yılan sokması sonucu yirmi beş yaşında öldü. Alaca'nın Kuzey Batısındaki bu güzel vadide yaşayıp ölen adsız Çorumlu hemşehrimizden geriye, kara sakallının el koyduğu güzel mızraklar, mağaranın duvarlarına yaptığı anne ve babasının resimleri kaldı. Bir de güneşli sabahlarda söylediği, anlamsız bağırışlardan ibaret şarkıların yankıları...


Cengiz Aladağ, 19.01.2021