Mesajı Okuyun
Old 03-06-2021, 14:01   #7
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

KIZIL KAR


“Yılbaşında babamlardayım, ayın otuzunda geleceğim. Görüşürüz.” mesajını görünce kalbi hızla atmaya başladı. Can ve Canan çocukluk arkadaşıydılar. On yıldan fazla zamandır da memleketlerinde, aynı okulda görev yapmışlardı. İlk kez bu yıl, Canan'ın tayini İstanbul'a çıktığı için ayrı düşmüşlerdi. Dostlukları o kadar derindi ki, birbirlerinin en gizli sırlarını bile biliyorlardı. Güven ve paylaştıkları onca şey, aralarındaki sıcaklığın zamanla bir aşk alevine döneceğini gösterse de, bu konuyu hiç açmamışlardı. Ama mesajı okuduğunda Can'ın hissettiği şey, sevgiliye kavuşma arzusundan başka bir şey değildi.

Beklenen günün sabahında Canan telefon etti. Yola çıkmıştı. Can “Tamam, ben karşılarım seni. İyi yolculuklar.” dedi. Yol üç saat sürüyordu ama Can'ın o ruh hali ile evde durması imkansızdı. Kafasında düşüncelerle, yüzüne buzdan iğneler gibi çarpan kara aldırmadan otogara doğru yürümeye başladı.

“Bir keresinde ne demişti hani? Bizde eksik olan tek şey cesaret, mutlu olmamızın önündeki tek engel bu korkaklığımız, dememiş miydi? Evet, bu sefer söyleyeceğim. Bunca zamandır tanıyor beni. Bilmez mi? Belki de hep benden bekledi. Herşeyimizi anlattık birbirimize ama duygularımızı konuşmadık. Sevmese o kadar güzel bakar mıydı bana? Hep yanımda olmak ister miydi? Bak işte, gelir gelmez görmek istediği ilk kişi benim. İstese eniştesine söyler, bu karda kışta bırakırlar mı hiç, arabayla garajdan alırlardı. Beni özlediği o kadar belli ki. Artık yeter, sevdiğimi söylemekten çekinmeyeceğim.”

Daha otobüs perona yanaşmadan, aralarındaki camı delip geçen bakışları karşılaştı. Hoşgeldin ve hoşbulduk kelimeleri eşlik etti sarılmalarına. Canan'ın bavulunu alıp, karşılarına çıkan ilk kafeye girdiler, bir ısıtıcının yanına oturdular. Canan mantosunu ve beresini çıkardı. Saçları uzamıştı. Bir tarafı sırtına doğru, diğer tarafta yanağına düşen kor gibi kızıl...

Canan heyecanla atandığı okulu anlatıyor, Can ise hayranlıkla O'nu seyrediyordu. Çaylarını içerken küçük bir suskunluk oldu. Yudum yudum giderilen özlemi, Can'a kendine verdiği sözleri bir süreliğine unutturmuştu. Canan ise gözlerini hızlı hızlı kırpıştırarak müjdeli haberi vermeye hazırlanıyordu.

“Hatırlar mısın, ilk görüşte aşka inanmam demiştim sana. Ama varmış işte... Okula ilk gittiğim gün tanıştım. Adı Arif. Görür görmez tutuldum, inanabiliyor musun? Bir aya kalmadan sevgili olduk. Çok mutluyum Can. Babamlarla konuşmak için geldim. Ara tatilde ailesiyle gelecek, bizimkilerle tanışmaya. Tabii usulen isteyecekler. Baharda nişanlanacağız. Düğün de yaza olur artık. Hadi be Can, sen de birini bul da çifte düğün yapalım. Can... Bu ne suskunluk?”

“Hiç... Gelirken karda yürüdüm de, biraz üşüdüm... Kalkalım mı?”

Canan'ı dolmuşa bindirip, yine yürüdü. Rüzgar azalmış, iri kar taneleri nazlanarak düşmeye başlamıştı. Adımları sarsak, beyni bulanıktı. Yüreğini çıkarıp kentin ortasına atsa, soğuk beyazlığın yerini kızıl alevler alacaktı.


Cengiz Aladağ, 12.01.2021