Mesajı Okuyun
Old 28-11-2021, 17:37   #5
Avukat1212

 
Varsayılan

Hukuk Genel Kurulu 2017/1205 E. , 2018/1947 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.12.2013 tarihli ve 2012/415 E., 2013/662 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.05.2014 tarihli ve 2014/4614 E., 2014/10017 K. sayılı kararı ile,
“…Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 5362 ada 254 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı olduğu, davalının bu taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı ancak davacının oğlu ile evlenmesi sebebiyle taşınmazı davacının muvafakatı ile kullandığı ne var ki; davacının dava açılmadan önce 09.04.2010 tarihinde tebliğ edilen ihtarname ile davalıdan, taşınmazdan el çekilmesini ve ecrimisil istediğini bildirerek muvafakatini geri aldığı; 06.07.2012 tarihinde taşınmazın anahtarının davacıya teslim edildiği davalının, davacının oğlundan boşandığı, mahkemece boşanma davasının Yargıtay tarafından onama tarihi ile anahtarın davacıya teslim edildiği tarihler arasındaki dönem için ecrimisile karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; ecrimisil, taşınmazı haksız kullananın, malike ödemekle yükümlü olduğu bir bedeldir.
Taşınmazın, davacının muvafakati ile davalı tarafından kullanıldığı, davacının gönderdiği ihtarname ile muvafakatini geri aldığı açıktır.
O halde, davalının ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez.
Hâl böyle olunca; 08.04.2010 tarihli ihtarnamede verilen bir haftalık sürenin sonundan itibaren anahtarın teslim edildiği 06.07.2012 tarihine kadar hesaplanacak ve davacı tarafın talep miktarını aşmayacak ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi uzman bilirkişiler aracılığıyla bilimsel verilere uygun ve denetime elverişli rapor düzenlenmeden mahkemece takdiren belirlenen ecrimisile hükmedilmesi de isabetsizdir …”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ecrisimil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili adına kayıtlı olan meskende haksız olarak oturan davalının müdahalesinin mahkeme kararı ile sonlandırıldığını, davalının taşınmazı haksız olarak kullandığı 17.04.2010 ilâ 06.07.2012 tarihleri arasındaki dönem için toplam 10.220,00TL ecrimisil bedelinin davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacının oğlu ile evli olduğu dönemde dava konusu evin davacı tarafından ailesi ile birlikte oturması için oğluna tahsis edildiğini, dava dışı Cihat ile müvekkili arasındaki şiddetli geçimsizlik nedeniyle açılan boşanma davasında Cihat hakkında evden uzaklaştırma kararı verilmediğini bu sebeple boşanma davasının kesinleştiği tarihten önceki dönem için sorumluluğun davacının oğlu Cihat’a ait olduğunu, boşanma kararının onanarak kesinleştiği tarihten sonraki dönem içinse 3.500,00TL ödemeyi kabul ettiklerine dair beyanda bulunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın davacı tarafından oğlu Cihat Oğuz ve ailesine tahsis edilmesi nedeniyle ücretsiz olarak davalı tarafından kullanılırken, davalı ile eşi Cihat arasında şiddetli geçimsizlik bulunduğundan bahisle boşanma davası açıldığı, bu davanın yargılaması sırasında oğlunun evden altı ay süre ile uzaklaştırılmasına karar verildiği, davalının bu tarihten sonra taşınmazı kullanma hakkı olmadığından bahisle ecrimisil talep edilmiş ise de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 186’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca davacının oğlu Cihat’ın ailesinin oturacağı konutu seçme ve giderlerine katılma yükümlüğünün bulunduğu, bu durumda boşanma kararı verilip kesinleşinceye kadar ailesinin oturacağı konutu sağlamakla sorumlu olduğu dikkate alındığında boşanma kararının kesinleştiği tarihe kadarki kullanımdan doğan sorumluluğun davalıya değil eşi Cihat’a (davacının oğluna) ait olacağından bu dönem için davalıdan doğrudan kullanım bedeli istenilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle boşanma kararının kesinleştiği 28.03.2012 tarihinde evi boşaltarak anahtarı teslim ettiği 06.07.2012 tarihine kadar olan dönem için ödeme yapmayı kabul etmesi nedeniyle davacının bu dönem için talep ettiği kullanım ücreti olan 400,00TL ile 440,00TL’nin ortalaması olan 420,00TL’nin aylık kullanım ücreti olarak belirlenmesinin davacının talebine de uygun olması nedeniyle taraflar arasında ihtilafsız olan döneme ilişkin haksız kullanım bedelinin tespiti amacıyla keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç bulunmadığı belirtilmek suretiyle toplam 1.414,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece bozmadan önceki gerekçelerle ve özellikle davalının eski eşi Cihat’ın TMK’nın 191’inci maddesindeki konut sağlama yükümlülüğünü davacıya ait evi kullanma şeklinde yerine getirdiği, TMK’nın 194’üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca eşlerden birinin diğerinin açık izni bulunmadıkça aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacağı, davacının da aile konutu olarak kullanılacağını bilerek oğluna tahsis ettiği dava konusu taşınmaz nedeniyle asıl muhatabı olan oğluna karşı bu yönde bir talepte bulunmadan doğrudan davalıya yönelmiş olması nedeniyle intifadan men koşulunun tam bir iyi niyet ile gerçekleşmiş bulunduğunun söylenemeyeceği, zira TMK’nın 2’nci maddesi uyarınca haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymayan ve hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki davranışların hukuk düzenince korunmayacağı vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir
Direnme hükmünü davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı aleyhine hükmolunacak ecrimisilin 08.04.2010 tarihli ihtarnamenin tebliğinden itibaren yedi gün sonrasına denk gelen 17.04.2010 tarihinden, anahtarın teslim edildiği 06.07.2012 tarihine kadar olan dönem için mi, yoksa boşanma kararının onama ile kesinleştiği tarih olan 28.03.2012 gününden anahtarın teslim edildiği 06.07.2012 tarihine kadar olan dönem için mi hesaplanması gerektiği; ayrıca hüküm altına alınacak olan ecrimisil bedelinin belirlenmesi amacıyla uzman bilirkişiden rapor alınmasının gerekli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli, kendine özgü bir haktır.
1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35’inci maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz “ düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir.
Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde belirlenmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683’üncü maddesi (Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 618. madde);
“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.” hükmünü içermektedir.
Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız el atmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için, el atmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Yasa hükmünde “haksız el atmadan” söz edilmiş olması karşısında, bütün bu davranışların haksız olması, davalının bir hakka dayanmaması gerekli ve yeterlidir.
Bilindiği ve gerek öğretide gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Bir başka ifadeyle ecrimisil, haksız işgal nedeniyle "tazminat" olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin