Mesajı Okuyun
Old 19-07-2004, 11:54   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Vedat Günyol hakkında ben yazmak isterdim ama kendisini tanıma şansına erişmiş bir dostunun yazısının daha uygun olacağı düşüncesiyle aşağıdaki alıntıyı sunuyorum.

Saygılarımla


Bir Dost

Vedat Günyol'un ardından...

Vedat Günyol, uyandığında Yunus Emre'ye günaydın diyor artık

Yaşamımız süresince, az tanıdığımız, yakınımız olmayan, ama pek çok yakınımızdan daha fazla sevdiği insanlar olmuştur hepimizin. O insanın yokluğunda tuttuğumuz yas bizi bile şaşırtır çoğu kez.

Vedat Hoca da benim yaşamımda böyle yeri olan bir insandı. Sanırım 4 yıl önce, ortak bir dostumuzun evinde tanıdım onu. 89 yaşındaydı o zaman. Bedeni dik ve yaşlı bir çınar ağacı gibiydi. Hani genelde yaşlanıldığında beden eğilir biraz ya onun o dimdik duruşu beni şaşırtmıştı. Yüzüne ilk baktığımda neden bilmem çok yakışıklı olduğunu düşünüp şaşaladım. Sanırım mavi gözlerinin gencecik bakışıydı beni böyle düşündüren.

Ülkemizin en iyi deneme yazarı ile tanışmak beni heyecanlandırmış ve sevindirmişti. Ama o gece yarısına kadar yaptığımız rakı masası sohbeti, bir yazarla değil, bir asıra yaklaşmış bir insanın gençliğinden bu yana asla değişmeyen bir yaşam felsefesiyleydi. Büyülenmiş gibi hem dinledim, hem konuştum onunla gece boyu. Sonraları onu sıklıkla aradım, söyleştim, hasta zamanlarında ziyaretine gittim. O yaşamımda önemli bir yer tutarken, ben onun için adını bile doğru dürüst bilmediği biriydim. Her arayışımda önce adımı söyler, duraksadığında "ben Celal Bey'in Şile komşusuyum" diye tanıtmak zorunda kalırdım kendimi...

Vedat Günyol, yanılmıyorsam Türkiye'nin ilk deniz hukuku profosörüymuş.Fransada eğitim görmüş, varlıklı bir ailenin çocuğuymuş.

Yazmaya başladığı yıllarda Nurullah Ataç epeyi uğraşmış onunla. "Ondan çektiğimi kimseden çekmedim " derken yaramaz bir çocuk gibi gülerdi bir yandan da. Türkçeyi öylesine önemserdi ki yanında kimse yabancı bir sözcük kullanamazdı. Hemen tersler ve "türkçesini kullan bu sözcüğün, bilmiyorsan da sor, öğren" derdi.

Geçen yaz, gazeteye göndereceği bir yazıyı, ilk haliyle alıp bilgisayara geçerken, öyle heyecanlanmıştım ki, klavyedeki harflere doğru dürüst basamaz olmuştum. Bağnazlık ve yobazlık üstüne yazdığı yazı zehir zemberek bir yazıydı. her sözcükle ayrı ayrı uğraştığı yazı karalamalardan okunamaz hale gelmişti. Onun için yazmak, yanlızca kafasının içindekileri aktarmaktan öte bir çalışmaydı. Belki de yaşamda tek dalga geçmediği şeydi yazmak!

Ölümle öylesine dalga geçerdi ki!

Bir kaç sene önce fıtık ameliyatı olacağı günün akşamı, yanındakilere şöyle demişti gülerek.

"Yarın sabah belki de Yunus Emre'ye günaydın diyeceğim" ...


Tunca Tünay
tunca@kahveciyiz.biz (www.kahvemolasi.com)