Mesajı Okuyun
Old 25-08-2011, 11:11   #29
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan GECE
bir akademisyen A, örneğin ermenilerle ilgili bir çalışma yapıyor ve bu hususta da bir kitap yazıyor. sonra başka bir akademisyen B, yine benzer konuda bir çalışma yapıyor ve A'nın da kitabına atıf yaparak A'nın bir ermeni olduğunu yazıyor. üstelik B, kendi internet sitesinde de A'nın ermeni olduğuna dair bilgiler içeren metinler yayınlıyor. A, ermeni değildir ve kendi kitabında da kendisinin ermeni olduğuna dair bir bilgi yoktur. A, B'nin bu yanlışı düzeltmesi için sözlü olarak defalarca B'yi uyarıyor ama B ısrarla bu tutumunu sürdürüyor. sonra benzer konuda başka kitaplar yazanlar(ör: C,D,...) da B'nin A'ya ve kitabına yaptığı atfa atıf yaparak A'nın ermeni olduğunu savunuyor. Özetle: A, gerçekle bağdaşmayan bir tanımlamayla karşı karşıya. bu konuda A, kendisini ermeni olmadığını ve yayınlanmış olan B ve diğerlerinin kitaplarında kendisine yönelik gerçek dışı iddiaya karşı ne yapabilir, bunları nasıl engelleyebilir?
değerli görüşlerinize başvurulur...

1- Ceza hukuku yönünden: Hakaret suçunun oluşumunda, hakaret amacıyla kullanılan sözcüğün yanısıra, kasıt ve eylemin mağdur üzerindeki etkisi (yasadaki sözcüklerle "şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı"nın zedelenmesi) önemlidir. Olayın özelliklerine göre avukata "avukat" demek bile hakaret suçunu oluşturabilir. Soruda, "akademisyen B, yine benzer konuda bir çalışma yapıyor ve A'nın da kitabına atıf yaparak A'nın bir ermeni olduğunu yazıyor. üstelik B, kendi internet sitesinde de A'nın ermeni olduğuna dair bilgiler içeren metinler yayınlıyor." denilmektedir. Olayı ceza hukuku bağlamında değerlendirebilmek için, kitap ve internet sitesindeki bu bilgilerin incelenmesi, hakaret kastının bulunup bulunmadığı başta olmak üzere suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının buna göre değerlendirilmesi gerekir.

İlgili yasa maddesi:

Alıntı:
Yazan TCK 125
[1] Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
[2] Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
[3] Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
[4] Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
[5] Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

Eski ama benzer bir içtihat:
Alıntı:
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas No : 1964/435
Karar No: 1964/481
Tarih : 30.11.1964

İlk hükümde direnmeyi kapsayan 11.6.1964 gün ve 964/34-38 sayılı son hükmün temyiz yoluyla incelenmesi yine katılan tarafından istenilmiş ve şartı da yerine getirilmiş olduğundan dosya, C.Başsavcılığının hükmün bozulması düşüncesini bildiren 25.9.1964 gün ve 2-B/5515 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okunarak gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR :

1 - Kişisel davacı M.P. daha önce kendisine hakarette bulunmaktan dava etmiş bulunan sanık A.R. davanın duruşması sırasında son oturumda tarafların bir biriyle akraba oldukları yolunda bir sanıya (zanna) kapılan hakimin taraflara, (mademki akrabasınız, neden aranızda bu üzücü olaylar geçiyor) dediğinde, A.R., M.A. ile akrabalığı bulunmadığı, onun anasının ermeni olduğunu, o davanın yargılanmasını yapan hakimin adli tanıklığı ve iddia ile anlaşılmaktadır. Bu olay; Birinci Dünya Savaşı sırasında ermenilerle Türkler arasında tatsız olayların geçtiği bir alanda meydana gelmiştir. Sanığın harcadığı mahkemece de kabul olunan "benim onunla akrabalığım yoktur,onun anası ermenidir" sözü bu hava ve şartlar içinde değerlendirildiği takdirde, bunun karşısındakini yermek için söylendiği ve hakimin sorusuna karşı sadece "hayır, onunla akrabalığım yoktur" demekle de yetinebilecek durumda bulunan sanığın, gereksiz olarak (onun anası ermenidir) demekle soruya karşılık vermek dışında özel bir kasıtla davrandığı anlaşılmaktadır. M.A.'nin dosyada bulunan T... Mahkemesinden verilmiş olan bir mirasçılık belgesinde davacının büyük babası adının Ali ve anasının adının dahi Zarife olarak yazıldığı görülmektedir ki, böyle olduğu halde davacının annesinin ermeni olduğunu öne sürmek yanlışlıkla söylenmiş bir söz olamaz, ve her hangi birisinin annesinin Fransız, İngiliz veya başka bir ırktan olduğu söylenmiş olmakla kıyaslanamaz. Kaldı ki öyle bir sözde dahi bunun söylendiği çevrede dimağlara yerleşmiş acı anıları (hatıraları) canlandırma ve kötüleme kastı bulunuyorsa, yine hakaret kastının bulunduğu kabul etmek, zorunlu olur.

2 - Bir sözde yerme kastının bulunup bulunmadığı, sözün söylendiği yere, zamana, şartlara ve hatta onunla beraber söylenen başka sözlere bakılarak belli edilmek gerektir. Gerek Anayasamızın hükümleri, gerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ilkeleri karşısında, bir kimsenin, Ermeni veya Rum yahut Türk veya Alman olmasının, özünde hiç bir yerici ve küçültücü niteliği yoktur. Ama bu sözlerden her birisinin özel şartlar altında söylenmesi ile bir kimsenin küçük düşürülmesi veya verilmesi kastedilmiş olabilir. Buradaki durum da böyledir.

3 - Yapılan açıklamalara göre özel daire ilamında gösterilen bozmaya uyulmak gerekirken yazılı gerekçe ile eski hükümde direnilmesine karar verilmesi yasaya aykırı ve kişisel davacı M.A.'nın temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ :

Temyiz olunan hükmün (tebliğname gereğince) BOZULMASINA, 30.11.1964 tarihinde kararverildi.

2- Tazminat hukuku yönünden:
a) 1. bentteki değerlendirmeye göre ortada bir suçun varlığı belirlenirse, sorudaki olayın tazminat hukuku yönünden değerlendirilmesi de buna göre yapılacaktır.
b) 1. bentteki değerlendirme dışında, ortada bir suçun bulunmadığı sonucuna varılsa bile; bir kişinin etnik kökeni hakkında gerçeğe aykırı yayın yapılması BK 41 kapsamında değerlendirilebilir. Keza BK 41/2 "Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur." hükmünü içermektedir ve bir kişi hakkında herhangi bir şekilde gerçeğe aykırı yayın yapılmasının "ahlaka aykırı" olduğundan kuşku bulunmamaktadır.

Yukarıdaki görüşlerle ilgili notlar:

1- "Kanıtlansa idi?"
TCK 127'de, yalnızca hakaret suçuna konu "suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez." denilmektedir. Aynı maddeye göre "Bunun dışındaki hâllerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır." Sorudaki konuda, hakaret sayılıp sayılmayacağını araştırdığımız husus, bir isnad değil, olgudur. Bu nedenle doğruluğunun araştırılamayacağı kanısındayım.

2- Sayın Zeytinn tarafından eklenen haberde koyulaştırdığım bölümlere dikkat çekerek

Alıntı:
Yazan Zeytinn
" ‘Gül’ün annesi Ermeni kökenli’ sözüne tazminat

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün annesi Ermeni kökenli” sözleri yüzünden tazminata mahkûm oldu. Arıtman, “Sayın Gül’ün annesinin etnik kökeni Ermeni olduğunu, Gül’ün dayısı İzmir’deki meslektaşım Dr. Ahmet Satoğlu asistanlarına söylemiş” şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Haberin medyada yer alması üzerine Satoğlu, avukatı Uğur Erhan Dinçer aracılığı ile Arıtman aleyhine tazminat davası açmıştı. Ankara 11’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, Arıtman’ın açıklamasında saldırı ve hakaret bulunmadığı gerekçesiyle tazminat davasını reddetmişti. Ancak Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi, bu kararı bozdu. Daire, “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başkanı olan Cumhurbaşkanı hakkında, etnik kökeni ile ilgili yapılan ve gerçeği kanıtlanamayan açıklama, o kişinin kişilik haklarına saldırıdır” değerlendirmesini yaptı. Dosyayı önceki gün yeniden ele alan 11’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, Arıtman’ı yasal faiziyle birlikte 2 bin lira tazminat ödemeye mahkûm etti. "

Kaynak: http://team-aow.discuforum.info/t728...e-tazminat.htm

Bu haberi örnek olarak ekledim ancak, meslektaşımızın sorduğu olayla birebir aynı olmadığı gibi, başka bir mahkemenin de Yargıtay' ın da benzer bir olayda dahi kararı değişebilir.

habere konu olayda davayı açanın Cumhurbaşkanı olmadığı, ancak Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nin değerlendirmesi dikkate alındığında bozma kararının, davalı Arıtman'ın, davacı Satoğlu'na yönelik "suç oluşturan bir sözü söylemek" isnadı nedenine dayandığı, dolayısıyla haberdeki olay ile sorudaki olay farklı olmakla birlikte Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nin "gerçekliği kanıtlanmadan bir kişiye Ermeni denmesinin suç oluşturduğu" kanaatinde olduğu anlaşılmaktadır. (Bu değerlendirmelerim yalnızca haber içeriğine göre yapılmıştır.)

3- Belirttiğim görüşlerim doğrultusundaki diğer görüşlere katılıyorum.