Mesajı Okuyun
Old 15-09-2008, 11:27   #1
güler ataş

 
Varsayılan Ege'den bir öykü bir mekan ( HOLDA)

Leyleklerin göç mevsimi benim yollara düştüğüm tarihlere denk geldi hep. Hep aynı coğrafyada rastladım unutulmaz hikayelere. Leylekler ilk baharda gelir, sonbaharda gider Ege den. Bende bir ilk baharda bir sonbaharda gelirim Ege’ye. Herkesin bir hikayesi var, her yerinde bir hikayesi var. Hele o yer hikayesinde mitolojiyi günümüzle buluşturup oluşturmuşsa benim için bir yazı konusu olmalıdır.

Muğla ya yetmiş, Marmaris’e yetmiş, Fethiye’ye yetmiş kilometre mesafede bir doğa harikasıyla karşılaşınca insan slogan üretmekten başka bir şey gelmiyor aklına. Her yere yetmiş, her yere yetermiş. Üstelik dalyana beş Ortaca ya beş kilometre.özellikle planlanmış ölçülüp biçilmiş bir alan değil elbette. Tıpkı benim onu buluşumun tesadüflüğü kadar tesadüfle oluşmuş hoş bir alan. Hani nereden girerseniz girin o yola iki kere beş on eder gibi gidiş dönüş on kilometre. Mutlaka uğranılası yer, en azından HOLDA nın öyküsünü dinlemek için bile olsa.

Önce adı dikkatimi çekti sonra manzarası. Tamda sıcağın kırk dereceye vurduğu bir eylül gününde. Serinliğe ve soluklanmaya ihtiyacımız var. Çektik arabayı kapısının önüne. Kolay kolay dışarıda yemek yemeyen biriyim. Ne yaparlar önümüze nasıl bir menü çıkacak bilmeden, adından hareketle düşünüp tereddütsüz girdik yemyeşil bir bahçeye. Eğer bir evlilik düşünsem kır düğünü düşünür yine tereddütsüz bu alanı seçerdim. Bizi güler yüzlü bir birine çok benzeyen insanlar karşıladı. Düşünmeye gerek yok dedim içimden bunlar bir aile. Hani leylekler geçerken gagalarında taşıdıkları bohçadan düşürmüşler, insan oğluna bir bahçe hazırlayın diye düşünüp orada unutmuşlar o aileyi.

Tıpkı benim gibi Alaattin bey de tesadüfen gelmiş. Bahçenin hikayesini öğrendiğinde buraya yerleşmiş o alanı koruma adına. Adını da leyleklerin mitolojik tanrıçası yada perisi anlamına gelen Holda ismini vermiş. İki dönümlük bu arazide oluşturmuş restoranını. Aslında restoran demekten başka isim bulamadım ama restoran da değil. Her tür organizasyona açık samimi, gece ılık gün içi serin bir alanda hem göze hem gönle hitabeden bir yer. Benim gibi mitoloji tutkunlarının görmesi ve bu alanın öyküsünü oradakilerin ağzından dinlemesi lazım.

Ege’nin en güzel koylarının olduğu Muğla ya yola çıkacaklar önce Gökovaya uğramalı, sonra mı? Mutlaka yetmiş kilometre yol yapıp iki kere beş on yapar diye düşünüp ortaca ayrımından
içeri girip Okçular beldesi giriş tabelasının önünde durmalı ve başını sağa çevirip leyleklerin perisinin öyküsünü dinlemek üzere Holda ya uğramalı. Sonra; mutlaka dalyanda bir sandal sefası yapmalı. Gürültü ve beton özlediklerinde dedim ya Marmaris yetmiş, Fethiye yetmiş Muğla yetmiş. Derler ki leyleklerin perisi tüm yolculuklarımızda hepimize yoldaşlık edermiş.