Mesajı Okuyun
Old 24-01-2013, 19:37   #11
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan

TEDBİR NAFAKASI ARA KARARININ VASFI VE HANGİ TAKİP USULÜNÜN UYGULANACAĞI HUSUSU :
Tedbir nafakası, mevcut yasal düzenleme ve yargısal içtihatlara göre ilamsız takibe konu edilmelidir.
Gerekçemiz:
Tedbir nafakası, TMK ' nın 168 ve 197. maddesi uyarınca BİRLİKTE YAŞAMAYA ARA VERİLMESİ halinde ve boşanma davası sırasında mahkemece ara karar ile verilmiş ise;
Bu kararın takip hukuku bakımından ilam hükmünde sayılacağına dair bir yasal düzenleme bulunmadığından ilam olarak kabulü imkansızdır ve tüm hukukçularca tartışmaktan uzak bir konudur.

Kendi Eleştiri ve Yorumumuz :
İcra İflas kanunu, para, teminat, taşınır, taşınmaz, çocuk teslimi gibi hususların ilamlı icraya konu edileceğini ve uygulama esaslarını tek tek sayar iken, maalesef kamu düzeniyle çok yakından alakası bulunan ve özellikle de çocuklar için ara karar ile verilen tedbir nafakasının ayrıca yasa da bir fıkra ya da madde olarak ele alınmamış olması büyük bir eksiklik olarak yıllardır uygulayıcıları zora sokmakta, çok basit bir düzenleme ile soruna ışık tutacak bir çözüm bulunmamakta, bir çok da karmaşalara neden olunmaktadır.

Diğer yandan, İcra İflas Kanunun 38. maddesinde :
Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re'sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Bu maddedeki icra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir. denilerek, hangi belgelerin ilam mahiyetinde kabul edileceği
sınırlandırılmış olarak sayılanlar içine katılmadığından, ilam mahiyetinde bir belge olarak kabul edilememektedir.

Şu halde ara karar ile verilen tedbir nafakaları, mevcut yasal düzenleme ve yüksek mahkeme kararları karşısında kuşkusuz ancak ve ancak İLAMSIZ TAKİBE konu edilebilecektir.

Çözüm Önerimiz: Tedbir Nafakası ara kararlarının İİK ' nun 38. maddesi içerisine bir fıkra hükmü eklenilerek derc edilmesidir.


TEDBİR NAFAKASINDA YETKİLİ İCRA DAİRESİ :
Yetkili İcra Dairesi, uygulamada ya takip borçlusu nafaka yükümlüsünün ikameti yaa da tedbir nafakasına hükmeden mahkemenin yargı çevresinde bulunan icra dairesi olarak kabul edilmektedir.

Kendi Eleştiri ve Yorumumuz :
Sıkça tartışılan bu konu, tedbir nafakalarının cebri icraya müracaat sırasında, hangi icra dairesinin yetkili olduğuna ilişkindir. Bu konuda uygulama, açıkça tedbir nafakasını veren mahkemenin ya da nafaka borçlusunun ikametgahı icra dairelerinin olduğu yönündedir. Yani ya tedbir nafakasını veren mahkeme ya da nafaka borçlusunun ikameti icra daireleri nezdinde takibe konu edilebilecektir.
Oysa, İİK nun 344. maddesinde birden fazla yapılan değişiklikle, nafakanın türünün ayrımına girilmeden tüm nafaka türlerini kapsayacak biçimde, doğrudan nafaka kavramına yer verilerek, Türk Ceza Yargılaması mantığı içerisinde ele alındığını, ilam hükmüne uymayanlar gibi değerlendirilerek tedbir nafakasını ödemeyenlerin de cezalandırıldığını;
Medeni Yargılama Hukuku bakımından ise ilam vasfı olmayan belge olarak nitelendirildiğini görmekteyiz.

Yani son yasal düzenlemeye göre tedbir nafakası alacağının usulüne uygun olarak ilamsız icra takibine konu edilmesine rağmen ödememek, İİK nun 344. maddesine muhalefetten 3 aya kadar tazyik hapsini gerektirmektedir.

Bu durum, benim kanaatimce bir bazı tutarsızlıklara neden olmaktadır. Zira,
Tedbir nafakası, bir mahkemece önemsenmiş ve ödenmemesi halinde cezanaldırılacak kadar ağır bir yaptırıma bağlanmışsa, sen mahkeme kararına uymadın deyip ceza veriyorsanız, bu ara kararı ilamsız takip usulü ile takip ettiremezsiniz.
Zira burada önemsediğiniz hususun, mahkemenin kararına uymamak mı, tedbir nafakasının önemi mi yahut da ödeme emrine uymamak mı tartışmasına neden olursunuz...
Buna verilecek cevap mahkeme kararına uymamak ise bu bir ilam değildir. Kesinleşmemiş bir ilama dahi uyma zorunluluğu yok iken, adi belgeyle yapılan takipten farklı görülmeyen ara karara dayanarak hapis yatırmak hiç yerinde olmayacaktır.
Maalesef tedbir nafakasının öneminden doğan şikayet hakkı sonunda önemsenmiş, uygulamada yapılan yerinde yorumlarla kabul edilmiş iken takip hukuku bakımından ara karar ilam olarak benimsenmediğinden, adi alacak belgesi gibi telakki edilen bir durum ortaya çıkartılmıştır. Bu nedenle de yetkili icra dairesi tartışmaları oluşmuştur.
Bu örnek durumdan başka, hangi ilamsız takiplerde gönderilen ödeme emrine uymamanın cezası vardır da yasa hükümleri arasındaki yorumları çelişkiye düşürecek ve sistematik yorumu bozacak biçimde bir düznleme ve uygulama yapılmaktadır doğrusu bunu hukuk mantığı içinde çözmek zor görünmektedir.
Diğer taraftan ilam sayılmayan tedbir nafakası ara kararı madem ilamsız takibe konu edilebeilecek ve yetki sorunu da buna göre çzöülecektir, bu durumda ilamsız takip dayanağı belgenin adi belgeden de farkı yoksa, hiç kimsenin para borcu nedeniyle hapisle cezalandırılmayacağı kuralına anayasal bir istisna da getirilmemiş iken nasıl olur da hapisle tazyik uygulaması yapılabilecektir. Bu da ayrı bir hukuki tartışma sorunu oluşturmaktadır.
Diğer bir sorun ise; yukarıda da değinildiği üzere, tedbir nafakasına uymamanın cezalandırılabilmesi için uygulamada, nafaka ara kararının takibe konulması olarak kabul edilmektedir. Böyle bir zorunluluğu gerektiren hangi yasal düzenleme vardır ki nafaka alacaklısının illaki cebri yollara gitmesi gereksin. Zaten mahkeme ara kararı ile nafakaya hükmetti ise, bu durum, yüze karşı ya da mahkeme ara kararının nafaka borçlusuna tebliğ edilmesinden sonra borç eda edilmemiş ise nafaka alacaklısının cebri yollara gitmesini gerektirecek nasıl bir yasal zorunluluk vardır ve bu hüküm İİK ' nun neresinde yazmaktadır da nafaka hükmünün ihlalinde ispat aracı olarak icra dosyası aranmaktadır bunu da anlamak mümkün değildir. Nafaka alacaklısı, nafakaya muhtaç ise, borçlunun ödemesi için illaki cebri icra yoluna müracaat ve dosyanın kesinleştirilmesinin istenilmesi, tedbir nafakası kurumunun özüne aykırılık olmayacak mıdır. Mahkemece derhal ödenmesi ve mağdur olanın mağduriyetinin derinleştirilmemesi, takibin kesinleşmesine, haciz için geçecek sürelere, maaştan kesintilerin uygulanması için bordroların düzenlenmesine denk getiirlmesine hacet olmaksızın özellikle tedbir nafakasının ayrıksı düzenlemeler ile bir an evvel yeniden ele alınması gerektiği kanaatindeyim.
Bu çelişkelere eklenilbilecek daha bir çok yorum olmakla birlikte, ceza yargılaması bakımından ilamın ihlali olarak değerlendirilir iken, takip hukuku bakımından ilam yerine geçen belgelerden sayılmayan tedbir nafakası ara kararı, ilamsız takibe konu edilebileceğinden, şu anki uygulamaya göre, ya borçlunun ikametgahı mahkeme çevresindeki ya da tedbir nafakasına ara karar ile hükmeden mahkemenin yargı çevresindeki icra dairelerinin yetkili olduğu kabul edilmektedir.
Boşanma sonunda verilen her tür nafaka ilamlı takibe konu edilecek iken, tedbir nafakası da istisnai durumlar hariç olarak illaki hükmedilip gerekçeli kararla birlikte ilamlı icraya konu edilebilecek iken, bu durumda da her yerden icra takibine girişilebilecek iken, tedbir nafakası kurumunun özüne aykırı olarak, teknik anlamda ilam olmasa bile ilam yerine geçmeyen ara kararı, ancak ya takip borçlusu ve nafaka ödeme yükümlüsü kişinin ikametinde ya da hükmü veren mahkemenin bulunduğu yer icra dairesinde takibe konu etmek zorunda kalması, uygulamada tartışılmayan ancak benim yorumuma göre boşanma davalarında yetkiyi düzenleyen bir başka sistematik düzenleme ve yorumlama ilkesine de aykırı olacaktır. Zira: TMK ' nın boşanma davalarında yetkiyi düzenleyen 168. maddesi, Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkemenin eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesilerinin yetkili olduğunu düzenlemektedir. Genel yetki kurallarına ayrık bir imkan getiren bu düzenleme, boşanma davasını, eşlerden birinin yerleşim yerinde dahi görülebilme imkanı getirir iken, evlilik birliğinin yıkıma uğradığının son ikamet dışında ispatına imkan sağlar iken, kanunun yargılama gibi önemli bir konuda yetki konusuna getirdiği bu ayrıksı düzenlemenin amacına hiç de uygun düşmeyecek bir biçimde, nafaka alacaklısının korunmaya değer taraflarını dikkate almadan yapılan yorumlar, şekli bir yorum olup konuyla ilgili yasaların sistematik yorumuna aykırı uygulamalar gelişmesine neden olmaktadır.

Erkek elini çabuk tutup ikameti olan Kars ilinde boşanma davası açsa, Nafaka alacaklısı Edirne de yaşasa, Kars Mahkemesince ara karar ile verilen tedbir nafakası, Kars ilinden takibe konulacaktır denilerek o il ile hiç bağlantısı olmayan ve zaten nafakaya muhtaç olan kimsenin nasıl olur da her defasında Kars iline gitmesi beklenebilecektir...
Ekonomik gücü yerinde olmayana tedbir nafakası verip Kars ilinde takip yaptırmakla iyilik mi etmiş oluruz...
Burada elbetteki nafaka borçlusunun da kendi ikmati olmayan bir ilden takip borçlusu olması söz konusu olacaktır ancak burada korunan, pozitif ayrımın leyhdarı, çocuk ya da muhtaç kadın olduğundan, üstün tutulması gereken bir yasal durum oluşmaktadır.
Diğer taraftan, hususiyetle çocuklar için hükmedilen tedbir ve iştirak nafakaları, Medeni Kanunumuz bakımından hakimin yetki ve sorumluluk alanına sokulmuş ve kamu düzeninden bir sorun olarak görülür iken, nafaka alacaklısının tedbir nafakasını tahsilinde pozitif bir ayrım yapmaması da başka bir maksat çelikisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şayet tedbir nafakası, muhtaç olanın acziyetine bir çözüm getirecek ve bunun da ilgilisi çocuk ise artık tedbir nafakası tayinde güdülen amacın başka türlü yorumlar ile ihlal edilmesi, amacın göz ardı edilesi, hukukumuzun bir çelişlkisi olacaktır ve maalesef çelişkilere neden olan bu durum, mahkemelerde meydana gelmiş alışkanlıkların da giderilmesine yetmemektedir. Alışılmış şekli yorumlar ile hukukumuz durağan ve şeklen uygulanan bir yol çizmeye devam etmektedir.
Yine nasıl HYK ' nun genel yetkiyi düzenleyen 9. maddesi mahkemelerin yetkisinde emsal kabul ediliyorsa, bu yorumdan vazgeçilip nafaka ara kararlarının tahsilinde nafaka borçlusunun ikametinde değil, TMK ' nın 168. maddesindeki amaca uygun bir biçimde yorum yapılarak tedbir nafakasına hükmeden mahkeme ya da yanlardan birsinin ikameti icra dairelerinde de yetki kabul edilmelidir. Nafaka borçlusu, borcunu ifa etmeyip nafaka alacaklısını cebri icraya mecbur bırakmış ise, artık nafaka alacaklısının borcunu ödemeyene karşı seçimlik bir hakkı kabul edilmelidir.

Çözüm Önerimiz :
İİK na eklenilecek bir hüküm ile nafaka alacaklarının kararı veren mahkeme ya da tarafların kayıtlı ikametlerininin bulunduğu icra daireleri yoluyla da takip yapabileceklerinin düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyim.

Çok değerli meslektaşlarımın yorumlarına ve katkılarına teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.