Mesajı Okuyun
Old 22-01-2007, 12:49   #6
avenginakbaba

 
Varsayılan

sayın konyalı, şaire sorduğunuz soruya benim cevap vermemi sanki bir hadsizlik olarak nitelemişsiniz. ya da ben öyle anladım. her neyse bu babı geçip esas meseleye geçelim."Türkçede ve sözlükte olmayan bir sözcüğün anlamını Şair'inden başka kime sorabilirim?" diyorsunuz. şair okuyucusuna hesap vermek zorunda değildir. her şiir, şairin yazdığı biçimde anlaşılmak zorunda değildir. ve dahi bu mümkün de değildir. zira öyle anlaşılırşsa şiir olma özelliğini yitirir ve daha ilk okuyucusunun kucağına bırakır kendisinini ve yıllara yayılma, çağları etkileme özelliğini de ortadan kendi kendine kaldırmış olur. bu bir intihardır şiir için.
yok eğer ilk okuyucusuna teslim olan bir metin varsa zaten onun şiir olmadığı aşikardır. ve konumuzun dışında kalır. şiiri diğer bütün edebi ürünlerden ayıran en belirgin öge, şiirin gizler ülkesinden gelmesi ve içinde şifreleri barındırmasıdır.

içinde şifre barındırmadan şiir olmak, şifreleri ortaya koymadan da şair olmak kimsenin haddine değildir.

peygamberler tanrı sözü ile beslenirken söyledikleri sözlere "ayet" diyor isek, bir kişinin peygamber olmadan tanrı sözüne yaklaşabildiği en uç nokta şiirdir. "tanrıdan almadan tanrıyı taklit ederek konuşmaktır şiir"

roman, öykü ve masal sadece şiir için birer beslenme kaynağı yada direnaj duvarı veya temel olma özelliğini görür. her sözcük şiir ile mükemmelleşebilir ancak. olayı şöyle detaylandıralım.
kumlu bir arazide bir bina yapacaksınız. ilk önce onun temelini sağlama oturtmak için sağlam duvarlar örmelisiniz ki binanız yıkılmasın ( hemencecik okuyucuya teslim etmesin kendisini ilk toprak hareketinde toprağa karışmasın) işte burada ki sağlam duvar-temel bence öyküdür. öykü denemesi yapmadan kimse şiire el atmamalıdır. bu benim iddiamdır elbette. ama şiir, öyküden de, basit söz diziliminden de çok başka bişeydir. ve her şiir yazan sözyelmemiş bir şeyi hiç söylenmemiş bir uslupla getirip ortaya koyduğüu derecede şairdir.
ortada tek lokma ekmek var.... ve bu ekmekle bir milyar kişinin karnını doyuracaksak, ekmeğimizin bitmemesi gereklidir. işte şiirde her tadana göre farklı anlam kazanan bir olgudur.
her okur şiirden farklı (kendince) bir mana çıkarmalıdır ki şiir canlı bir organizma olma yolundaki iddiasını ispat edebilsin.

zira, şiir şairine sorulmaz. çünkü şiirde özel mülkiyet yoktur.daha doğrusu şiir şairin özel mülkü değildir. şiir, şair tarafından yazılıp da okura ulaştığı andan itibaren şairin olma özelliğini kaybeder. artık tarihe ve kamuya mal olmuştur. şair dahi her okuduğunda farklı anlamlar yükleyen veya şiire yüklenen anlamlardan sadece birinin sahibi olan bir okurdan başka bir şey değildir şiir için.

şiiri takdir hakkı şiirden aldıklarıyla beraber, okurundur. şiiri özümsediği kendi süzgecinden geçirip de kendi evrenindeki serüvende kendine klavuzluk yapması için yedeğine aldığı andan itibaren mülkiyete konu olan şiir, yeniden okurun özel mülkiyetine ve okura has bir biçimde dahil olur.

şiir, hakikata yaklaşma çabası içinde olanın hakikatı ararken gördüklerini diğer hakikat yolcularına aktarma çabasıdır. bu noktadan hareketle, herkes kendi hakikatına tek başına ve kendi duyumsadıkları ile beraber gidecektir.

türk dil kurumu sözlüğü şairlerden-yazarlardan beslenecektir. dili çoğaltan ve geliştiren elbette şairler-yazarlardır. onun için sayın konyalı, merak etmeyin bir kaç on yıl sonra bu sözcükler belkide dil kurumunun sözlüğüne girer.
daha evel de ahmet inam'ın önerdiği "edeştiri" sözcüğünden bahsetmiştim. bu sözcük eleştiri ile edebiyatın birleşmesi, edebileştiren eleştiri manasında kullanılmasını ahmet inam tavsiye etmiş ve altın portakal şiir ödülü kitapçığında bu kavramı (2005 yılı güven turan-cendere) tartışmaya açmıştı.
saygılarımla.

şair olsam yazıyor değil yanıyor olurdum.
www.dusokulu.com aylık kültür ve edebiyat dergisi editörü
engin akbaba