Mesajı Okuyun
Old 10-01-2007, 10:51   #3
avenginakbaba

 
Varsayılan

şair türk dil kurumu sözlüğünden beslenmez,türk dil kurumu sözlüğü şairden beslenir. akşamleyin sözcüğü de türkçe kurallara uymuyor ama türkçe'dir.

dili geliştiren kişidir şair. ve şairin ana dili kendi dilidir. kendi dilinden artırdığı sözcüklerle kendine ait olan dili beslemelidir. bir amacı da budur şairin. ben bu bakımdam o sözcükleri beğendim.

ben istediğimi yazarım, okuyucu ne anlarsa anlasın tezine bir yaklaşma:

şair nedir?

şair anadilinde konuşabilen mutlu bir insandır. daha doğrusu ana dilinde konuştuğu zaman mutlu olabilen ama hayatının çok az zaman diliminde bunu başarabilen, çoğu zaman ızdırap çeken (muzdarip) kişidir şair. şairliğin yazgısı, acıdır. şair hakikati aramak için yola düşmüş bir serüvenciden başka ne ola ki? hakikat tez beriye bulunacak bir şey de değildir elbette. aramak ve bulamamak, işte bunun ızdırabı ile yanar şair. hakikatin ışığını gören şair sadece anadilini konuşabildiği kısa zamanlarda mutlu olur. onun haricindeki zamanları tamamen sanrılarda geçiyordur. sanrılar, sayıklamalar, gerçek ile düş karışıklığında yontulan yaşamın sisler ülkesinde ki serüveni. bilebilecekleri uğruna tüm bildiklerinden vazgeçip hiçbir şey bilmediğini kabulleniştir. hiç bir şeyi, her şeye tercih ediştir. dünyasını, yaşantısını bir dizenin peşine takıp varını yoğunu kaybeden kişinin pespayeliği...! kazanmaya umudu yoktur. içinde umut beslemez. o sadece arar. bu arayışı ruhunun karanlıklarını besleyecek olan serüvenciliğini doyurmaktır. ruhunun karanlığı ile bilinmezliğin karanlığı yan yana yürür. ışık arar ve bilir ki ışık kendi içindedir. bu sebeple bütün yolculuğu içine olacaktır. her su nasıl kendine akar, nasıl her su kendini yıkarsa (temizlerse) şair de kendini yıkamak, kendini yıkmak peşindedir. bunu kendine akarak yapabilecektir elbette. dünya için dünyadan vazgeçmek, sevgili için sevgiliden vazgeçmektir. anadilinde konuşabilmek mutluluğuna erişebilmektir şairlik.

şairlik nedir?

sadece bir vazgeçiş midir? içinde taşıdığı evrenin ağırlığını yeteri kadar hissetmeden şair olunmaz. evreni içinden çıkarıp evrenin içine girmedir şairin telaşı. ve o : "zerreyim ummanda umman bendedir." bilinci ile zerreye yönelmiştir ummana değil. çünkü ummanı taşıyabilmek için önce zerre olmak gerekmektedir. ummanın şifresi zerrededir. zerre olmadan umman olabilmek mümkün değildir. ve şair bu hadsizliği yapamayacak denli edeplidir. şiir, şairin yanma, ölme biçimidir. aklın kıvrımlarının tene eğilmesi değil. çünkü ten bir olma biçimidir. ölürken çıkardığı mutluluk çığlıklarıdır. şair ölürken konuşabilir ana dilinde ve yeniden doğar her şiirden sonra. "aşk öznenin nesne de kendini görebilme arzusudur." der, şeyh bedreddin. şair ve şiir ilişkisinde de özne şair iken nesne şiirdir. şair şiirde kendini görme, kendini bulma, nesne ile bir olma çabasındadır. bir olmadan kasıt elbette bütünleşme ve bir birine geçme, ayırt edilemeyecek derecede bir birine karışma durumudur. şair şiire ayırt edemeyecek derecede karışmadıkça şiire tabi olamaz. bu durum şiir içinde geçerlidir. ortaya çıkan ürünün şiir mi şair mi olduğunu bilemeyiz biz. çünkü, ikisi bir birinden ayrılmayacak derece de karışmışlardır. bu bakımdan ürün hem şiirdir hem şairdir. şair şiirinde görünürken şiirde şairde görünür. bu şiirin yaktığı hakikat ateşinden nefeslenmek isteyen ve kendi yüreğinde yahut dimağındaki özü, ateşi tutuşturmak isteyenler biraz da şairi kendi dimağlarına yada ateşlerine bulaştırırlar ki şair, şiiri okuyan; anlayan ve şiirin içine girip şiiri kendi içine alan her kişi ile biraz daha yanmaktadır. şairin acısına, varoluşuna ve duyuşuna bu yola ulaşabilen hakikat arayıcısı, aynı zamanda şairi de kendi acısına ve duyuşuna ortak etmektedir. bu yönüyle bakıldığında şiir sadece şairine ait olmayan ortak bir bilinç yada herkesin bir kıvrımında yer aldığı çatal dilli bir ateştir. göğü yalayan.

şair anadilinde konuşabilen mutlu insandır dedik yazımızın en başında. evet. şair anadilinde konuşur bu devredilmeyecek ve vazgeçilmeyecek bir mutluluktur şair için. şairin ana dili ateştir. şair, kendi ateşi ile kendi yaralarını dağlamakta, dağladığı yaraları ile bir kül olarak tekrar yanmakta ve her şiirden (ölümden) sonra küllerini soğutmakta ve yeniden doğmakta (dirim)dır. ilk tohum dirimle toprağa düşerken ölümle hasada duracaktır. çünkü şiir, her zaman bir ölme biçimi olmuştur. ama bu ölümün can çekişme safhası elbette çoğu zaman uzun sürecektir. çünkü iyi bir ölüm için muhakkak iyi bir yaşam gereklidir.

şair olsam bunları yazıyor olmazdım. sadece yanıyor olurdum. yangınımı dağa taşıyacak rüzgârlarla cilveleşirdim. alevimi aşırıp ormana bulaştıracak rüzgar elbette şiirime ortaklık ederdi. şair olsam sadece yanıyor olurdum, yazıyor değil...!

çünkü şiir bir yanma biçimidir, yazma biçimi değil!..

engin akbaba
düşlü/yorum edebiyat dergisi editörü
düşlü/yorum edebiyat dergisi 17. sayı

su ihanettir

şiir bir ölme biçimidir
ve ben öldüğüm için çoğalır
aynada sesim...

uyaklı dirimler geçer ana dilimden
aklımın kıvrımları eğilir tene
oysa ten bir olma biçimidir
rengini buza satmış sabah sesinde

şiir bir ölme biçimidir serbest vezinde
dağlara sokulur gecenin dudakları
sevişir kal-emle kan
erken kal-kan döllenir

uçur(tma)um alırız her akşam

şiir bir kalma biçimidir
öğrenmeyi bilenler için
ç/akıl taşlarından

su her zaman ihanettir

e. akbaba