Mesajı Okuyun
Old 07-02-2007, 18:50   #12
RıFaT

 
Varsayılan

Adalet, bir zamanlar teklifin konusuydu; şimdi talep bile edilemez durumda. Bugün adalet'ten söz etmek, bir mit'ten, bir hurafe'den, içi boş, sözde bir kavramdan söz etmek gibi görülüyor; tıpkı 'insan' gibi, 'insanlık' gibi.


Nedir insan? Sözgelimi 'insan' gösterilebilir mi?


Kimsenin kuşkusu olmasın ki bu soruya umumiyetle 'Hayır!' cevabı verilecek ve modernler bize 'insan' sözcüğünün dilde, 'insan' kavramının ise zihinde var olduğunu söylemekle şişineceklerdir. Varolan sadece "bu insan"dır, Ahmet'tir, Mehmet'tir, Leyla'dır, Hülya'dır ve fakat aslâ 'insan' değildir. İnsan'ı gör(e)meyen bu zihinsel duruşun durduğu noktadan elbette 'insanlık' görülemez. Bu insan'ın olduğu yerde 'insan', insan'ın olduğu yerdeyse 'insanlık' görülemiyor. İşte sırf bu yüzdendir ki 'insanlıksız' bir dünyada ister istemez "bu insan" da gerçek anlamıyla fark edilemiyor.


İnsanlık fark edilemiyorsa, bizler adalet'ten nasıl söz edebiliriz? Adalet'i mümkün kılan, adalet üzerine konuşmamıza imkân veren de insan'ın özü, yani 'insanlık' değil midir?

İnsanın özü farkedilmediği sürece, adalet'in de özü farkedilemez! Bir diğer deyişle adalet'i mümkün kılan öncelikle 'insanlık'tır; sonra 'insan', en son da 'bu insan'.


"Bu insan"ların toplamına verilen ad "insanlar"dır; 'insan' veya insanlık' değil! Adaletin özü, bu insan'ın farkedişine bırakılamaz; Hz. İnsan'ın ortaya çıkışını beklemek gerekir. Çünkü Hz. İnsan ortada olmadıkça adalet de ortada olamaz. Adaletin ikamesi Hz. İnsan'ın varlığına bağlıdır; zira Hz. İnsan olmayı başaramadıkça, âdil olmayı da başaramayız. Bu bakımdan yerkürenin sakinleri önce 'insanlık'ı farketmek, sonra insanlık nokta-i nazarından insan'ı tanımlamak, en nihayet bu tanımdan hareketle "bu insan"a, yani "insanlar"a adaleti teklif etmek imkânı bulabilirler.

Adalet'in elbette ahlâkî, hukukî, siyasî, iktisadî yönleri vardır; burası doğru! Ancak hepsinden evvel adalet, metafiziğe ilişkin bir kavramdır. 'İnsanlık' ile 'adalet' arasındaki bağa işaret etmem de başka bir şeyden değil, bu ilkeden kaynaklanıyor; yani sözkonusu olan metafizik temelli bir adalettir. Çünkü 'insanlık'ı temellendiren bilim ilk felsefe'dir (metafizik/hikmet-i ilahiye); insan'ı tanımlayan bilim fiziktir (hikmet-i tabiiye), "bu insan'ı araştıran ethik (tehzib-i ahlâk) iken, "insanlar"ı da hukuk, iktisad ve siyaset (tedbir-i menzil ve siyaset-i medeniye) bilimleri kendisine konu edinir.

Kadim siyaset felsefesinin Osmanlı'da tekemmül etmiş şekli "Adalet Dairesi" ile temsil edilir. Çünkü zulm ü cevr bir yokluktur; adaletin yokluğu... Önce varlık/varolan bilinmeli, sonra yokluk varlığa nisbetle tanımlanmalı. Bu bakımdan "bir şeyi yerli yerine koymak" anlamına gelen adalet'i tanımlayabilmeliyiz ki ardından "bir şeyi yerli yerine koymamak" anlamına gelen zulm ü cevri de tanımlayabilelim.


AAdalet bir sonuçtur; sonuçların sonucu. Bu sonucun ortaya çıkmasında cihan "maddî neden/material cause", devlet "sûrî neden/formel cause", padişah-ı âlem "fâil neden/efficient cause", salâh-ı cihan ise "gaî neden/final cause"dir. Arada ise hukukî, siyasî, askerî, iktisadî, ictimaî kuvvetler rol oynar. Hepsinin yerini bilmesi, yani olmaları gereken yerde bulunmaları adalet'le, aksi ise zulüm'le sonuçlanır.


Şimdi sözü uzatmadan Osmanlı siyaset sisteminin en üst açıklamalarından biri olan Adalet Dairesi'ni görelim:


1) Adl'dir mucib-i salâh-ı cihan (gaî neden)
2) Cihan bir bağdır, divarı devlet (maddî ve sûrî neden)
3) Devletin nâzımı şeriattır (hukukî güç)
4) Şeriata olamaz hiç hâris illâ mülk (siyasî güç)
5) Mülk zabteylemez illâ leşker (askerî güç)
6) Leşkeri cemedemez illâ mal (iktisadî güç)
7) Malı cemeyleyen raiyettir (ictimaî güç)
Raiyeti kul eder padişah-ı âleme adl. (fail neden)


Bir dairenin içinde yer alan bu tanımlar birbiri ardısıra okunmalı ve son satıra gelindiği an tekrar ilk satıra dönülmeli. Mümkün olsaydı da en üste Adalet'i, onun tam altına gelecek şekilde Mülk'ü yerleştirebilseydik. Bu durumda Mülk ile Adalet birbirinden ayrı düşünülemeyen iki kavram olarak yerlerini alır ve Adalet ile Mülk arasında cihan, devlet ve hukukun, Mülk ile Adalet arasında da yine sırasıyla askerî, iktisadî ve ictimaî güçlerin yer aldığı daha açık bir biçimde görülebilirdi.


"İnsan medeniyyun bi't-tab'dır/sosyal bir canlıdır" hükmünün köklü bir yorumundan ibaret olan Adalet Dairesi'nin anlamını kısaca şöyle açıklayabiliriz:

1) Adalet dünya barışının temelidir.
2) Cihan bağının sınırlarını devlet belirler.
3) İşbu devlet duvarını inşa edecek, devlete nizam verecek olan hukuktur.
4) Siyasî güç olmaksızın hukuk, fonksiyonlarını (yaptırımlarını) icra edemez.
5) Siyasî gücü askeriye korur.
6) Askerî gücün yaşamasını iktisad sağlar.
7) İktisadî gücü halk temin eder.
Halkın birliğini sağlayacak olan ise adalettir.

1) Adalet dünya barışının temelidir.
2) ...