Mesajı Okuyun
Old 12-08-2006, 15:50   #4
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

Yeni medeni yasa, 178.m.nde, evliliğin boşanma ile sona ermesinden doğan dava haklarının, boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağını söylüyor.

Davanızı tümden ıslah etmek yerine, davanızı genişletecek şekilde ıslah edebilir, terditli talepte bulunabilir, ilk iptal talebiniz yerinde görülmediği takdirde , ödediğiniz bedelin katkı payı çerçevesinde size ödetilmesini talep edebilirsiniz. Ancak 2.talebinizle ilgili olarak zamanaşımı defi ile karşılaşmanız mümkün. (Esasen 178.madde, maddi manevi tazminat istekleri ile yoksulluk nafakasının ardında yer alıyor, ancak katkı payıyla ilgili hükümlerde zamanaşımı hükmüne rastlamadım, ancak 178.m.nin genel anlatımına bakılacak olursa katkı payına da uygulanmalı diye düşünüyorum.)

Aşağıda 2 ayrı karar var, olayınıza benziyor, işinize yarar belki diye ekliyorum.

Son olarak, 2004 tarihli bir hukuk genel kurul kararı var, şu an bulamadım, "taraf muvazaası" nda, adi yazılı delile ek olarak, eğer elinizde herhangi bir "yazılı delil başlangıcı" var ise, tanık ve sair delillerle de muvazaa iddianızı kanıtlamanıza olana tanıyordu. yani, belki iptal isteğinizde tümden umutsuzluğa kapılmanız da gerekmiyordur.

Saygılarımla...


[*]EVLİLİK BİRLİĞİNDEKİ MALLARIN KATKI PAYI[*]EŞLER ARASINDA RESMİ SÖZLEŞME OLMASI[*]EŞLER ARASINDAKİ İŞLEMLERİN TANIKLA KANITLANMASI

Karı koca arasında mal ayrılığı rejiminin bulunması Borçlar Kanunu uyarınca sözleşme ilişkisinin kurulmasına engel değildir. Evlilik birliği kurulurken bunun ömür boyu süreceği düşüncesi hakimdir. Bu düşünce nedeniyle de ortak yaşama ve geleceği güvence altına almak amacıyla eşlerin birlikte yatırım yapmaları yaşamın olağan akışıdır. Karşılıklı güvene dayalı olarak kurulan evlilik birliği içerisinde eşlerin aralarındaki hukuki ilişki yazılı sözleşmeye bağlamaları beklenemez. Eşler arasındaki işlemlerin HUMK.nun 293. maddesi uyarınca tanıkla kanıtlanma olanağı vardır. Kararlaştırılana aykırı davranılması nedeniyle tazminat istenmesini önleyen bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.

(4721 s. MK. m. 249, 706) (1086 s. HUMK. m. 293)

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 31.5.2002 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 3.6.2004 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 23.11.2004 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı F.Müjgan Ottaş ve vekili Av. İsmail Haneoğlu geldiler. Karşı taraf gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR

Dava evlilik birliği içinde edinilen malların birlikte alındığı iddiası ile açılan tapu iptali ve tescil, bu istem kabul edilmezse taşınmazların alımına katkı payının tazminat olarak tahsili isteğine ilişkindir.

1- Öncelikle, davacının tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmektedir.

7.10.1953 tarih, 7/8 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere; sicilde eşlerden biri adına kayıtlı bulunan bir taşınmazın, gerçekte kendi namına satın alınması gerektiğini ve bedelini de kendisinin verdiğini ileri sürerek kaydın adına tashihini isteyen diğer eşin bu isteğinin kabul edilebilmesi için, aralarında Medeni Kanunun 706. maddesi (Önceki Medeni kanunun 634. maddesi) hükmüne göre düzenlenmiş resmi bir sözleşme olması gerekir. Böyle bir sözleşme yoksa davacının mülkiyet aktarımı için geçerli bir hukuki nedene dayandığından söz edilemez ve ayın (mülkiyet) iddiası dinlenemez. Salt bedelin davacı tarafından ödenmiş olması veya eşler arasında temsil ilişkisinin bulunması da kaydın iptalini gerektirmez.

Eldeki davada, davacı resmi şekilde yapılmış belgeye dayanmadığından tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön yoktur. Davacının açıklanan hususları amaçlayan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davacının ikinci kademedeki katkı payına ilişkin tazminat istemine ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Karı koca arasında mal ayrılığı rejiminin bulunması Borçlar Kanunu uyarınca sözleşme ilişkisinin kurulmasına engel değildir. Evlilik birliği kurulurken bunun ömür boyu süreceği düşüncesi hakimdir. Bu düşünce nedeniyle de ortak yaşama ve geleceği güvence altına almak amacıyla eşlerin birlikte yatırım yapmaları yaşamın olağan akışıdır. Karşılıklı güvene dayalı olarak kurulan evlilik birliği içerisinde eşlerin aralarındaki hukuki ilişki yazılı sözleşmeye bağlamaları beklenemez. Yukarıda anılan İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde gösterildiği gibi, eşler arasındaki işlemlerin HUMK.nun 293. maddesi uyarınca tanıkla kanıtlanma olanağı vardır. Kararlaştırılana aykırı davranılması nedeniyle tazminat istenmesini önleyen bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.

Somut olayda da davacı katkı payına ilişkin tazminat talep etmiş buna dair yazılı delillerini de dosyaya sunmuştur. Mahkemece, davacının dayandığı yazılı deliller gerek duyulursa bilirkişi incelemesi yaptırılarak, değerlendirilmeli katkı payına ilişkin tazminat talebi hakkında bu şekilde sonuca ulaşılmalıdır. Eksik inceleme ve araştırmayla bu bölüm istek de reddolunduğundan karar bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda (1) bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddi ile hükmün (2). Bent uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 375.000.000 Lira Yargıtay duruşma ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 23.11.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.




HD 14, E: 2003/007251, K: 2003/007922, Tarih: 10.11.2003
[*]MÜDDEABİHİ ISLAH[*]FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULMASI[*]KISMİ ISLAH[*]EVLİLİKTE KATKI PAYI

(1086 s. HUMK. m. 87) (4721 s. MK. m. 249)

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 18.5.1998 gününde verilen dilekçe ile tapu iptal tescil olmadığı takdirde alacak istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın alacak yönünden kabulüne dair verilen 11.3.2003 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı, davalı Ayşe ile evliliklerinin devam ettiği sırada 1994 yılında bedelini kendisinin ödediği dava konusu 387 parsel sayılı taşınmazda bulunan 15 numaralı bağımsız bölümü satın aldığını, ancak tapuda davalı adına tescil işleminin yapıldığını, davalının kötüniyetli olarak kendisinin evden ayrılmasından sonra bedelsiz olarak akrabası olan diğer davalıya nizalı yeri devrettiğini, tapunun iptali ile adına tesciline bu mümkün olmadığı takdirde devir tarihindeki gerçek değerinin faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Ayşe, tapu iptali ve tescil için yasal koşulların oluşmadığını, davacının evlilik birliğinin devamı süresince hiçbir zaman düzenli bir işinin olmadığını, evin geçiminin kendi kazancı ve ailesinin maddi katkılarıyla sağlandığını, nizalı dairenin bedelini de kendisinin ödediğini, ihtiyacı olması nedeniyle bedeli karşılığında, evlilik birliğinin devamı sırasında sattığını, bedel isteminin zamanaşımına uğradığını savunmuş, diğer davalı ise, bedelini ödeyerek dava konusu daireyi satın aldığını davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.

Mahkeme, tescil isteminin reddine, bedel isteminin ise kabulüne karar vermiş hükmü taraf vekilleri temyize getirmiştir.

Dosya kapsamına, toplanan delillere ve kararın gerekçesine göre tescil isteminin reddi konusundaki hüküm yerinde olduğundan davacı vekilinin bu konudaki ve diğer hususlardaki temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.

Davalı Ayşe vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Dava konusu taşınmaz 1993 yılında tapu malikinden davalı Ayşe tarafından satın alınmış 17.8.1998 tarihinde ise davalı Yusuf´a tapudan 364.000.000 TL. bedelle satılmıştır. Davalı Yusuf nizalı daireyi 2.000.000.000 TL. karşılığında satın aldığını savunmuştur.

Davacı 18.5.1998 tarihli dava dilekçesinde 1.000.000.000 TL. değer göstererek tapunun iptali ile adına tescil bu mümkün olmadığı takdirde devir tarihindeki gerçek değerin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamıştır. Keşiften sonra verdiği 22.10.2002 tarihli dilekçesiyle, dava dilekçesindeki netice-i talebini tapu iptali ve tescil bu mümkün olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.250.000.000 TL. bedelin işlem tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesi şeklinde ıslah etmiş, aynı tarihte eksik harcı tamamlamıştır.

Bilindiği gibi HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesindeki "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 tarih 1999/1-E. 1999/33 sayılı kararı ile, dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi ıslah yoluyla arttırmasını önleyen bu kuralın hakkın elde edilmesini zorlaştırdığı ve davacıyı ikinci kez dava açmaya zorladığı, bu durumun Anayasa´nın Hukuk Devleti ilkesine aykırı olduğu ve hak arama özgürlüğünü kısıtlandığı gerekçeleriyle iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihi (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır. Hukukumuzda ilke olarak kısmi dava açılması mümkündür. Çünkü yasalarımızda bir alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalanının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Davacı dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açabilir. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması dava açma tekniği bakımından tümü ihlal yada inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ilişkin dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Davacının aynı dava da müddeabihi artırması ve davasını genişletmesi hallerinde kısmı ıslahtan söz edilir. Kısmi ıslah halinde davacı, ıslah yolu ile müddeabihi artırabileceği gibi, kısmi dava açan davacı, ıslah yolu ile alacağının saklı tuttuğu bölümünü aynı davada sonradan talep de edebilir. (YHGK 5.3.2003 T. 2003/9-76 E. 2003/126 sayılı kararı YKD. 2003/7, s.1021)

Davacı, ıslah dilekçesinde tapu iptali ve tescil istemini tekrarlamış, alacak miktarını artırmıştır. Bu bir kısmı ıslahtır. Ancak davacının açtığı dava kısmı bir dava değildir. Fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadan ve 1.000.000.000 TL. değer gösterilerek dava açılmıştır. Saklı tutulmayan fazlaya ilişkin hakların kısmi ıslah yolu ile artırılması mümkün değildir. Bu nedenle davacının dava dilekçesindeki istemi (devir tarihindeki gerçek değer) dikkate alınarak inceleme yapılması gerekir.

Evlilik birliği içinde satın alınan taşınmazın satın alınma tarihindeki tarafların gelir durumları, herbirinin kazandığı miktar, davacı kocanın evin iaşesini sağlamak zorunluluğu ve dışardan bir kattı varsa tüm bunların dikkate alınarak devir tarihindeki rayiç bedelde belirlenerek katkı payının belirlenmesi gerekir. Taraflar sigortalı olarak çalıştıklarından o tarihlerde çalıştıkları yerlerden aldıkları ücrete ilişkin belgeler getirtilerek ayrıca tarafların bu hususta gösterecekleri diğer delillerde toplanarak davacının talebi ve davalının savunması dikkate alınarak yapılan açıklamalar doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle,

1- Davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

2- Davalı Ayşe vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde iadesine, 10.11.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.