Mesajı Okuyun
Old 16-05-2008, 12:35   #4
av_fikret

 
Varsayılan erol beye devamla..

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

E:1999/1-222
K:1999/226
T:21.04.1999
• TAPU KÜTÜĞÜNÜN BEYANLAR HANESİNE BELİRTME (ŞERH) VERİLMESİ

ÖZET: Tapuda yapılan ilk temlikin sahtecilik yolu ile gerçekleştirildiği ve görevlilerin görevi ihmal suçundan mahkum oldukları ve bundan sonra taşınmaz 2. kez el değiştirmiş ve davacının da son müktesip olduğu anlaşılmıştır. Hazine ise yolsuz tescili öğrendiği tarihten itibaren tapu sicilindeki beyanlar hanesine belirtme (şerh) koydurmuştur. Şerhin gayesi; Hazine'nin sorumluluktan kurtulma amacı yanında; sicilin gerçeğe uygun tutulması ve ilk maliklerin zararına neden olmama düşüncesi yatar. MK.nun 917. maddesi gereğince Hazine'nin sorumlu tutulabilmesi için, tapu sicilinin tutulmasından zarar doğması, memurun hukuka aykırı eylemi olması ve ikisi arasında da illiyet bağı bulunmalıdır. Zamanaşımında BK. 60. maddesindeki zamanaşımı süresinin tapu kaydının düzeltilmesi davasının reddine ilişkin kararın kesinleşme tarihinden başlar. Somut olayda da zamanaşımı süresi dolmadığı gibi henüz başlamamıştır.
Bu nedenlerle şerhin (belirtmenin) tapu kütüğünde devamında Hazine'nin hukuki yararı bulunduğundan kayıt terkini davasının reddine karar verilmesi gerekir.(743 s. MK. m. 919, 920, 921, 933, 917)
(818 s. BK. m. 41, 60)
(YİBK., 16.5.1956 tarih ve 1/1 s.)
(YİBK., 13.5.1944 tarih ve 1943/13 E. 1944/8 K. s.)
(YHGK, Kararı. 20.1.1982 tarih ve 1979/4-458 E. 1982/46Ks.)
Taraflar arasındaki "kayıt terkini" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; (Sarıyer Asliye ikinci Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 8.5.1997 gün ve 1997/64-194 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 14.10.1997 gün ve 1997/10614-1282 sayılı ilamı ile; (...Davacılar vekili, davaya konu 394 ada 6 parsel sayılı çekişmeli taşınmazın Mıgırdıç oğlu Parsih adına kayıtlı iken isim benzerliğinden yararlanılarak sahte bir işlemle 3.9.1986 tarihinde Rahmi'ye temlik edildiğini, Rahmi'nin de 11.9.1986 tarihinde B.... İnşaat Malzemeleri Taahüt ve Ticaret ve Sanayi Limited Şirketine devrettiğini, bu şirketten de 14.11.1981 tarihinde rnüvekkillerince yarı yarıya satın alındığını, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün 3.4.1991 tarihli yazısı üzerine Medeni Kanunun 917. maddesinden bahisle " 3.9.1996 tarihindeki satış işleminin sahtecilik yolu ile yapıldığı" şeklinde tapu siciline şerh konulduğunun şerhin terkini için açtıkları davanın yerel mahkemece reddedildiğini, verilen hükmün kesinleştiğini ancak müvekkillerinin üçüncü el durumunda olup iyi niyetli bulunduklarını Hazinenin Medeni Kanunun 917. maddesinden kaynaklanan sorumluluğunun haksız eylem sorumluluğunun bir türü olup Borçlar Kanununun 60. maddesinde düzenlenen 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süresince bağlı tutulduğunu işlem 3.9.1986 tarihinde vuku bulunduğuna göre Hazinenin sorumluluğunun Zamanaşımına uğradığını, şerhin devamında Hazinenin bir yararının kalmadığını, ileri sürerek şerhin terkinini istemiştir.

Gerçekten 3.9.1986 tarihinde yapılan ilk temliki işlemin sahtecilik yolu ile gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Nitekim temliki işlemi yapan görevliler görevi ihmal suçundan mahkum olmuşlardır. Davalı taşınmazın söz konusu sahte işlemden sonra 11.9.1986 - 14.11.1986 tarihlerinde satış yoluyla iki kez el değiştirdiği, son malikler olan davalılar üzerine kayıtlı iken müfettiş tahkikatı sonucu ilk devrin tapu maliki ile isim benzerliğinden yararlanılarak sahtecilikte gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nün 3.4.1991 tarihli yazısı ile hanesine bu yönde beyan düşünüldüğü tüm dosya içeriği ve toplanan delillerle sabittir.
Hemen belirtmek gerekir ki Sarıyer Birinci Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/128 esas 1994/249 sayılı dosyasında verilen kararın bozulmasına dair 29.12.1994 tarih 1984/15710 Esas 1994/17210 sayılı Yargıtay ilamında belirtildiği üzere davalı Hazine tarafından tapu malikinin beyanlar hanesindeki belirtmenin (beyanın), Medeni Kanunun 917. maddesinde öngörülen sorumluluktan kurtulmak amacı yanında sicilinin gerçeğe uygun tutulması ve bir zarara sebebiyet verilmemesi düşüncesiyle yazıldığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki mülkiyet hakkının kullanılmasını olumsuz yönde etkileyecek bu beyanın, amacı ve özelliği de göz önünde tutularak Tapu Sicil Müdürlüğünce sahte işlemden önceki malik veya mirasçılarına haklarını korumaları için gerekli tebligat yapılarak sonucuna göre akibetinin belirlenmesi yerine süresiz ve gereksiz yere korunmaya çalışılması haklı ve yasal bir davranış olarak kabul edilemez.
Ayrıca Medeni Kanunun 918. maddesinde tapu siciline tescili gereken ayni haklar sınırlı olarak sayılmış, tapu sicilinin şerhler hanesinde gösterilecek kişisel haklar 919, 920, 921. maddelerinde aynı şekilde belirtilmiş, beyanlar hanesine işaret edilecek kişisel haklar ise 8.10.1939 tarih 10012 sayılı eski tapu sicil nizamnamesinin 86-90. maddelerinde, 7.6.1994 tarihinde yürürlüğe giren yeni tapu sicil tüzüğünün 60, 64. maddelerinde açıklanmıştır. Böylece, Devletin muntazam tutulmasını üstlendiği, doğru tutulmamasından doğan sorumluluğunu yüklendiği tapu sicilini disipline almak, tapu sicili nedeniyle çıkacak çekişmeleri asgariye indirmek, onu yaz boz tahtasına çevirmemek, lüzumsuz veya zorunlu olmayan, bilgilerin tapu siciline geçirilmesi önlenmek istenilmiştir. Oysa açıklanan türdeki bir beyanın tapu siciline işlenmesine ilişkin anılan nizamname ve tüzükte hiçbir sarahat yoktur.

Öte yandan Hazinenin sorumluluğunu hükme bağlayan Medeni Kanunun 917/1. maddesine dayanan davalarda olayın Borçlar Kanunun 41. maddesinde düzenlenen haksız eylemin bir türü olduğu ve müruruzaman yönünden Borçlar Kanunun 60. maddesinin uygulanması gerekeceği gerek uygulamada gerekse doktirin de ortaklaşa kabul edilmektedir. Söz konusu maddenin 1. fıkrası uyarınca; zararın ve sorumluluğun öğrenilmesi tarihinden itibaren 1 yıl herhalde zararı doğuran eylem veya işlem tarihinden başlayarak 10 yıl geçtikten sonra davanın Zamanaşımına uğrayacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda ise zararı meydana getiren işlem ile dava tarihi arasında on yıllık zamanaşımı süresi de çoktan geçmiştir.
Hal böyle olunca yukarıda değinilen ilke ve olgular göz önünde tutularak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile reddi yönünde hüküm kurulması isabetsizdir, gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden : Davacılar vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
3.9.1986 tarihinde yapılan ilk temliki tasarrufun sahtecilik yoluyla gerçekleştirildiği ve işlemi yapan görevlilerinde görevi ihmal suçundan mahkum oldukları kesindir.
Yine, 29.12.1994 T. ve 1984/15710 E., 1994/17210 K. sayılı Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin ilamında da açıklanıp kabul edildiği üzere, davalı Hazine tarafından tapu malikinin beyanlar hanesindeki belirtmenin MK.nun 971. maddesinde öngörülen sorumluluktan kurtulmak amacı ile ve bir zararın meydana gelmesini baştan önlemeye matuf tedbirli bir düşünce sonucu vaz edildiği de açıktır.(bizde şerh değil dava açtılar..aynı şey)

Şu durum karşısında davaya konu, tapu sicilinde tapu malikinin beyanlar hanesindeki belirtmenin Hazinenin hukuki yararını korumak amacıyla konulup devam ettirildiğinde kuşku ve duraksamaya yer bulunmamaktadır. Esasen bu madde ve hukuki olgular Özel Dairenin de kabulü altındadır.
Özel Dairenin bozmasında egemen olan görüşe; Medeni Kanununun 917. maddesine dayanan davalarda uygulanan BK. 60. maddesindeki zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin zararı meydana getiren işlemin yapıldığı tarih olarak kabul edilmesi olmuştur.(<Bizde ise dava açılmamış sayılmış ve üzerinden 10 yıl geçmiştir.eğer 2. dava açılması mümkünse 1 dava derdesttir..açılamaz..eğer birinci dab-va açılamış sayılacaksa ZA ve HDS ler geçmiş hazinen bir hukuki yararı kalmamıştır İki halde de hazinenin açtığı davaların reddi gerekir!!!!!!!!!!)

O nedenle öncelikle bu konunun aydınlanması gerekir. Hemen belirtelim ki; öğreti ve uygulamada MK. 917. maddesinden kaynaklanan davalarda uygulanacak Zamanaşımına ilişkin yasa maddesi BK.nun 60. maddesidir. MK.nun 917. maddesi gereğince Hazinenin sorumlu tutulabilmesinin koşulları, tapu sicilinin tutulmasından zarar doğmuş bulunması, memurun hukuka aykırı eylemi olması zarar ile eylem arasında illiyet bağı bulunmasıdır.
O nedenle, zarar doğmadıkça Hazinenin sorumluluğundan söz edilemeyeceği kuşkusuzdur. Diğer bir anlatımla tapu kaydının düzeltilmesi mümkün bulundukça zarardan söz edilmeyecek ve Hazineye karşı açılacak tazminat davası dinlenemeyecektir.
Yine mülkiyet hakkına dayanılarak açılacak bir davada zamanaşımı da söz konusu değildir. MK.nun 933. maddesi uyarınca haklı bir neden olmaksızın yapılan bir tescil mülkiyet hakkını sona erdiren salt yeterli bir delil olarak kabul edilemez. O nedenle sahteciliğe dayanan bir tescil karşısında eski malik tapu tashihi davası sonuçlanıp kesinleşinceye kadar taşınmazın mülkiyetini henüz hukuken kaybetmiş sayılamaz, öte yandan tapudaki yanlışlık başlı başına hukuki bir varlık ifade etmez, ancak neden olduğu zarar itibariyle hukuki bir sonuç yaratır
(Bkz. 16.5.1956 T. E.1, K.7; 13.5.1944 T. 1943/13 E. 1944/8 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları ve ( HGK. 20.1.1982 T. 1979/4-458 E. 1982/46 K.).
Hal böyle olunca, MK. 917. maddesinden kaynaklanan davalarda uygulanacak BK.nun 60. maddesindeki zamanaşımı süresinin tapu kaydının düzeltilmesi davasının reddine ilişkin kararın kesinleşme tarihinden başlayacağı açıktır. Bu kabul altında somut olayı ve delillere bakıldığında, anılan zamanaşımı süresi dolmadığı gibi esasen başlamadığı da çok açıktır.(bizim davada açılmamış sayılırsa dolmuş!!!açılmamış sayılmazsa 2.davası red edilmeli derdestlik!!!) Öyleyse tapudaki belirtmenin kaldırılmamasında Hazinenin önceden varolan hukuki yararının devam ettiğinin kabulü kaçınılmazdır. Açıklanan nedenler ve yerel mahkemenin dayandığı gerekçelerle direnme kararı usule ve yasaya uygundur. Bu nedenle onanmalıdır.

Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), gerekli ilam harcı peşin alınmış olduğundan, başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 21.4.1999 gününde oyçokluğuyla karar verildi.