Mesajı Okuyun
Old 03-11-2016, 10:32   #2
Av. Erdem Akçay

 
Varsayılan

Meslektaşım öncelikle keşke, müvekkilin sözüne itimatla yetinmek yerine, doğrudan ilgili dosyayı inceleseymişsiniz. Özellikle karşı yanın ilk dilekçesinden sonra bunu yapsaydınız, dilekçeler safhası daha verimli geçebilirmiş diye düşünüyorum. Malumunuz müvekkiller, konuya hakim olmadıkları için bizleri yanlış yönlendirebiliyorlar.

Asıl konuyla ilgili olarak ise, bence haklısınız. Şu kararda da örnek teşkil edebilecek bir açıklama yapılmış:

Alıntı:
Avukatın iddia ve eleştirileri daima uygar, bilimsel ölçüler içinde kalmak, örnek teşkil edecek incelik ve zarafet düzeyinde olmak zorundadır. Avukatlar ayrıca, dilekçelerinde kullandıkları ifadeleri titizlikle seçme becerisini göstermelidirler. Avukattan, tartışmaya yol açmayacak, karşı taraf özellikle karşı taraf meslektaşını rencide etmeyecek ifadeler kullanmasını beklemek düzeyli ve olgun bir kişiliğin doğal bir sonucudur.

Dilekçelerde karşı yandan bahsederken, "davacı/davalı vekili" yerine "davacı/davalı" denmesi gerektiği kanaatindeyim. Dilekçeyi yazan vekil olabilir ama dilekçenin sahibi asildir. Suç unsuru içermediği sürece dilekçedeki beyanların sahibi asildir. Dolayısıyla cevap da asile verilir. Vekil, taraf değildir.

Eğer avukatın, mesleğin kurallarına aykırı bir davranışı varsa, bunun dile getirileceği yer baronun ilgili kuruludur. Mahkeme değildir. Yani karşı yan meslektaşımız sizi kınayacaksa, bunu baro önünde yapmalıdır. Mahkeme huzurunda değil. Zira mahkemenin bu konuda verebileceği bir karar yok.

Kaldı ki, mahkeme ne sizin ne karşı yanın beyanıyla bağlı değildir. İlgili dava dosyasını zaten getirtip inceleyecektir. Mahkemeyi yanıltmak bu konuda mümkün değildir.

Staj derslerinde kıdemli meslektaşlarımdan 2 hususu sıklıkla duymuştum: 1- Usulü öğrenin, 2- Davaları kişiselleştirmeyin.

Geçmiş olsun meslektaşım.