Mesajı Okuyun
Old 14-02-2008, 00:39   #158
juris-tr

 
Varsayılan

Bu konu ile ilgili bütün mesajları okumadım. Aşağıda yazılanlar tekrar niteliği taşıyorsa kusura bakmayın.

Eşcinsellerin dernek kuramaması, bu konuda yayın yapamaması "ayırımcılık" yasağına girer. Onların faaliyetlerinin sadece "eşcinsel" kimliği sebebiyle kısıtlanması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bir uygulamadır. Özel hayat, aile hayatı, toplantı ve örgütlenme haklarının cinse dayalı olarak kısıtlanması kabul edilemez. AİHM'nin verdiği kararlar incelendiğinde, eşcinsellerin Avrupa çapında önemli haklar elde ettikleri saptanıyor.

Şimdi birileri çıkıp "Avrupa'nın ahlakından" dem vurmaya kalkacaktır. Başbakan da Avrupa'nın bilimini değil ama ahlaksızlığını aldığımızı iddia etmişti. Eşcinselliğin türk toplumuna yabancı, Türk toplumunun ahlak yapısına aykırı olduğunu iddia edenler tarih okumamışlar demek ki! Osmanlı edebiyatında eşcinsel ilişkiler konu edinilmiştir. Birçok padişahın, vezirin eşcinsel olduğu bilinmektedir. Bu saptamaya karşı da "ben Osmanlı'dan gelmedim" diyenler olabilir. Padişahların ahlaksızlığının (!) topluma yansıtılamayacağı iddia edilebilir. Onlara bu konu başlığı altında cevap vermek yersiz olacaktır.
Ayrıca medyada, sanat dünyasında birçok eşcinsel gündemde yer alırken, rahmetli bir sanatçımız "Sanat Güneşi" olarak adlandırılıp halkın beğenisini kazanırken; diğer yandan eşcinselliğin toplum yapısına aykırı olduğunu iddia etmek kanımca ikiyüzlülüktür. Elbette bu ifadeden de Türk toplumunun eşcinsel olduğunu iddia etmiyorum. Sadecfe toplumun bu farklılıklara toleranslı olduğunu söylüyorum. Bursa'da dernek binasının önünde yapılan gösteri, eşcinseller yapılan saldırılar tüm toplumun davranışı değildir. Özellikle sağcıların yaptığı bu saldırıların yerindeliği tartışılır. Bu kimselere karşı emniyet güçlerinin de gereken tavrı almaması da ayrıca gözden kaçmamalı.

Ayrıca "askeri hakimler neden eşcinselleri kabul etmiyormuş? Hastalık olmasaymış, kabul ederlermiş". Askeriyenin yapısını topluma indirgemek ve bütün toplumu askeriyenin bakış açısından değerlendirmek bizi çok yanlış sonuçlara götürür. Askeri hakimler, bilimin ışığında değil, eşcinsellerin ordunun içinde yaratacağı infiali engellemek gibi sübjektif bir bakış açısıyla onları askerden muaf tutmaktadırlar.

Eşcinselleri doğrudan doğruya fahişelerle, ölü sevicilerle bağdaştırmak da homofobiden ve cehaletten kaynaklanmaktadır. Bu konuları polis dergilerinden başka kaynaklardan da araştırmakta fayda vardır.

Türklerin Avrupalılar'dan daha ahlaklı olduğunu iddia etmek de ırkçılıktır, şovenliktir. Avrupa'yı sadece televizyondan görmüş insanların, sıfatlarına, mevkilerine bakmadan bu şekilde ahkam kesmeleri de utanç vericidir.

Eşcinsel anne ve/veya babası olanların eşcinsel olacağına dair korku ise asılsızdır. Bu konuda merakı olan hukukçular eşcinsellerle ilgili AIHM kararlarını okuyabilirler. Bu kararlar, Yargıtay’ın uygulamasının aksine, en az 25-30 sayfadan oluşan, bilimsel tartışmalara da yer veren kararlardır. AIHM, Yargıtay gibi sadece “kamu düzeni”, “ahlak” gibi soyut normlara sığınmadan, objektif verilere dayanarak kararlarını gerekçelendirmektedir.

Burada hukukçulara eşcinselliğin toplum, çocuk üzerindeki etkileri üzerine soru soran şahısların, karşılarında eşcinsel hakları uzmanları bulunmadığına dikkat etmelidirler. Eşcinsel haklarını savunanların da eşcinsel olmaları gerekmediği de çok açıktır. Bu listede de gördüğüm kadarıyla, yasakları savunan insanlar, yasaklara karşı koyan hukukçuları, kendi bakış açılarına göre ahlaksız, namussuz, tehlikeli grupla bir tutarak kendilerince özgürlükçü insanları küçük düşürmektedirler. Hukuk eğitimi almış insanların bu yaklaşımdan kaçınmaları gerekir.

Eşcinsellerin dernek kurması ise, özel hayatla ilgili değildir. Düşüncelerini açıklama ve örgütlenme hakkıdır burada tartışılan.

Eşcinseller dernek kurunca, her mahalleye şube açacakları, okul önünden çocuklara servis kaldıracakları düşünülüyor sanırım. Suç dünyası, pornografi sektörü de eli kulağında derneğin açılmasını bekliyor. Siz buna inanıyor musunuz?
Çocuk, eşcinsel arkadaşlarından etkilenirmiş. Bu bir hastalıkmış. Yönetmelik öyle diyormuş. Bu yönetmelik ne zaman hazırlanmış? Hangi bilimsel verilere dayanmış? :Uluslararası konvansiyonları, uluslararası bilimsel çalışmaları, raporları temel almış mı? Bunca Avrupa devleti kendi toplumunu, çocuklarını düşünmüyor mu? Çocukları sokakta başı boş gezen, aileleri tarafından çalıştırılan, kayıtdışı ekonominin can damarı haline getirilen, yurtlarda dayak atılan çocuklar Avrupa’da mı? Türkiye’de aileler, devlet, çocukları ne kadar koruyor, onların gelişimine ne kadar katkı sağlıyor? Eşcinsellik bir sapkınlıksa, Avrupa ve dünya uyuyor mu? Bu gerçeği sadece biz mi biliyoruz? Sadece bir veya birkaç derneğin kurulması, toplumun dibine dinamit koymak anlamına mı geliyor? Açık ve yakın tehlikenin varlığından bahseden üyeler, bunun olasılığını nasıl öngörebiliyorlar? Bu konuda bize somut veri verebilirler mi? Eşcinselliğin konuşulması, çocukların ruhsal gelişimini olumsuz etkiler mi? Olumsuz etkiden bahseden kişiler, namluyu karşı tarafa çevirip “siz olumsuz etkisi olmadığını ispatlayın” demesinler. Genel bir hukuk prensibidir. Usul kanunumuzda da aynen yer alır: Herkes kendi iddiasını ispatlamalıdır. Bu prensibin uygulamasında ise bir başka prensip ortaya çıkmıştır:Bir şeyin var olmadığı ispatlanamaz. Varlığını iddia eden, bunu ispatlamalıdır. Eşcinselliğin yapısı, sebepleri ve toplum üzerindeki etkileri ise “tahmine” dayanmadan tartışılmalı. “Tahminimce” demek hukukçu ciddiyetine yakışmaz.

Hukuka geri dönersek... "Türk toplumunun özel yapısı" gibi gerekçeler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni ikna etmeyecektir. Eşcinsellerin dernek kurma, düşüncelerini ifade etme hakları bulunmaktadır. Onların özel hayatları, aile hayatları da koruma kapsamındadır. Yargıtay, eşcinsel annelerin velayetlerini sona erdirmekte, çocuklarını onlardan almaktadır. Bu uygulama Sözleşme'ye aykırılık teşkil etmektedir. Bir kimsenin sadece eşcinsel olması, velayetin alınması açısından yeterli bir gerekçe değildir. Bununla birlikte, onların evlenme, evlat edinme hakları henüz tüm devletler tarafından tanınmamıştır. AIHM de bu konuda çekingen davranmaktadır. Sebep ise eşcinselliğin iddia edilen zararları değil, AIHS’nin evlilik dışındaki aile modellerinin kurulmasını korumamasıdır. AIHM sadece bir erkekle bir kadının oluşturacağı evlilik birliğinin kurulması açısından kendini yetkili kabul etmektedir. Mahkeme eşcinsellerin evlenme, eşcinsel veya heteroseksüellerin kayıtlı ve kayıt altında olmadan evlilik dışı birlikte yaşam oluşturma haklarını tanımamaktadır. Mahkemeye göre, bir kimsenin evlat edinme hakkı da bulunmamaktadır. Bu sebeple, mahkemenin eşcinsellerin davalarını reddetmesi durumunda, kararın geniş bir yelpazeden incelenmesi gerekir.

Peki neden durmadan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden söz ediyorum? Çoğu hukukçu Anayasa'nın üstünlüğünden, Türk kanunlarından, Türk hukuk uygulamasından dem vuruyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin uygulamasından ya bihaberler ya da kabul etmek istemiyorlar. Ama onlara hatırlatmak gerekir: Anayasa'nın 90. maddesine yapılan ekleme ile, insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin kanunlardan daha fazla hak tanıması durumunda, bu sözleşmelerin ileri sürülebileceği öngörülmüştür. Çoğu avukat henüz bu değişikliğin farkında değil. Olsalardı, Yargıtay kararlarında AIHM'ye yapılan atıfların sayısında azımsanamayacak ölçüde artış olurdu.