Mesajı Okuyun
Old 20-04-2008, 18:58   #11
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

http://www.turkhukuksitesi.com/showt...=3044&page=249. :

25.mesaj

A.İ.H.Mahkemesi kararı;

TEKELİ/TÜRKİYE KARARI

Mahkeme, AİHS nin 14. maddesinin sözleşmenin diğer maddeleriyle bahşedilen hakların da ayrımcılık olmadan uygulanabilmesi için bir koruma sağladığını ama hükümetlerin uygulamalarındaki her farklılığın bu maddenin ihlali anlamına gelmediğini; yalnızca benzer ve ya aynı statüde olan kişilere farklı veya bir tarafa imtiyazlı şekilde uygulamanın ayrımcılık yaratabileceğini belirtmektedir. (not: ilgili kararlara atıflar yapılmış)

50. : Mahkemenin içtihadına göre kişilere karşı farklı uygulamanın ayrımcılık yaratmaması için bunun gerçek ve objektif gerekçelere dayandırılması gerekmektedir. Bu şekilde bir gerekçenin ise değerlendirilmesinde demokratik toplumlarda hakim olan ilkeler gözönüne alınmalıdır. AİHS tarafından kişilere bahşedilen bir hakkın uygulanmasında farklı bir uygulamanın sadece “yasal gerekçe”lere dayandırılması yetmez, ayrıca 14. maddenin ihlal edilmediğinden bahsedebilmek için “hükümetin kullandığı vasıtaların (sınırlamaların) hedeflenen amaçla ORANTILI olması” gerekmektedir. (not: ilgili kararlara atıflar yapılmış)

51.
: Diğer bir deyişle, ayrımcılık olgusu, haklı bir gerekçe olmadan bir kişi veya gruba diğer kişi veya gruplardan daha dezavantajlı bir uygulama, eğer diğerleri lehine daha avantajlı olan uygulama AİHS sözleşmesi tarafından özellikle belirtilmemişse, yapılması durumlarını da kapsar.( not: ilgili karara atıf yapılmış) .Ama, 14. madde, hükümetlerce kişilere karşı farklı uygulamaların - eğer bunlar objektif bir değerlendirmeyle gerçekten farklı reel şartlardan doğmakta ve kamu yararı baz alındığında kamunun haklarının korunmasıyla sözleşme tarafından bahşedilen hakların korunmasında adil bir denge sağlamaktaysa - yasaklanmasını gerektirmez.

52. Sözleşmeci devletler, hukukun uygulanmasında benzer durumlarda farklı uygulamaların gerekli olup olmadığı ve eğer gerekliyse bunun oranının saptanması hususunda belirli bir takdir hakkını haizdir. Bu takdir hakkının kapsamı her somut olaya ve olayın şartlarına göre değişecektir. (not: ilgili kararlara atıflar yapılmış)

53. : Yine de , yalnızca cinsiyet sebebiyle yapılacak olan farklı uygulamanın Sözleşmeye uygun olabilmesi için hükümetlerce “SON DERECE HAKLI ( ÖNEMLİ) GEREKÇELER” gösterilmesi gerekir.

54. : AİHS’nin ön planda ve öncelikle insan haklarının korunması için bir sistem öngörmesi sebebiyle, Mahkeme yine de sözleşmeci devletlerdeki değişik şartlara dikkat etmeli ve konu hakkında ulaşılacak ortak bir uzlaşmaya değer vermelidir.( not: ilgili karara atıf yapılmış)



b. (Aynı statüdeki kişilere farklı uygulama yapılıp yapılmadığı )
55. : Davacının iddiası, kadınların evlendiklerinde resmi anlamda yalnızca kendi kızlık soyadlarını kullanamamaları ve erkeklerin evlenseler dahi kendi aile isimlerini kullanabildikleri gerçeğine dayanmaktadır. Bu hiç kuşkusuz, “BENZER DURUMLARDAKİ KIŞILERE CINSIYETLERI SEBEBIYLE YAPILAN FARKLI BIR UYGULAMA”yı ifade etmektedir.

-56. : Evli kadın ve erkek gruplarının, hükümetçe belirtildiği gibi farklı sosyal statüde olmaları ve ekonomik bağımsızlık niteliklerinin farklı olması Mahkemenin bu konuda farklı bir sonuca varmasında yeterli değildir. Gerçekten, olayın esas noktasında “davaya konu olan bu farklı uygulama meşru anlamda gerekçelendirilebilebilecek mi” sorusu yatmaktadır.


c. (Nesnel ve haklı bir gerekçenin olup olmadığı)

57. : Hükümetin savunmasında, ilgili sınırlamanın erkeğin soyadının kullanılmasıyla aile birliğini korumak ve bu şekilde kamu düzenini tesis etmek olduğu ileri sürülmüştür.Davacı bu iddiayı reddetmiştir.

58. : Mahkeme, hernekadar sözleşmeci devletlerin aile birliğini korumaları noktasında kişilere sınırlama koyarken AİHS’den doğan bir takdir haklarının olduğunu kabul etse de, 14. Madde böyle bir sınırlamanın prensip olarak erkek ve kadına eşit ve haklı olarak uygulanmasını ve bunun aksine bir durumun ancak mücbir sebeplerle (Gerekçelerle) aklanabileceğini öngörmektedir.
OLAYIMIZDA, MAHKEME BU NEVİ GEREKÇELERİN VAROLDUĞUNA KANAAT GETİRMEMİŞTİR.

59. : Mahkeme öncelikle, günümüzde Avrupa Konseyi üyelerinin esaslı hedeflerinden birinin de cinsiyetler arası eşitliğin sağlanması olduğunu düşünmektedir. Bakanlar Kurulunun (78) 37 Sayı ve 27 Eylül 1978 tarihli “Medeni Hukukta Eşler Arası Eşitlik” başlıklı Kararı ve R (85) 2 sayı ve 5 Şubat 1985 tarihli “Cinsiyet Ayrımcılığın Önlenmesinde Yasal Korunma” başlıklı Tavsiye kararları bu hedefin somutlaştırılğı metinlerdir. Bu belgeler, üye devletlere, soyadının seçilmesi gibi bir konu da da cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi görevini vermektedir.Bu hedef Meclis toplantısı (bkz yukarıdaki 19-22 paragraflar ) ve yasal işbirliği konusunda Avrupa Komitesi (bkz yukarıdaki 23-27 paragraflar) çalışmalarında da da belirtilmiştir..

60. : Uluslararası düzeydeki BM gelişmeleri de eşlerin soyadının seçimi konusunda eşit haklara sahip olmaları ve/veya her eşin kendi soyadını kullanabilmesi noktasında bu tür bir cinsiyetler arası eşitlik düşüncesine yönelim olduğunu göstermektedir.

61. ahası, Mahkeme, Avrupa Konseyi üyesi sözleşmeci devletler arasında, eşlerin kendi soyadlarının seçimi konusunda eşit bir düzeyde olmaları gereği noktasında bir uzlaşmanın doğmakta olduğunu da belirtir.
Avrupa Konseyi üyesi devletler içinde yalnızca Türkiye, kadına bu tür bir sınırlama koymaktadır. Evli kadınlar Türkiye’de, taraflar aksi şekilde bir karara varsalar dahi, kızlık soyadlarını yalnız başına kulllanamamaktadır.22 Kasım 2001 tarihli yasal değişiklik de bu uygulamayı değiştirememiştir.Evlilik statüsünün kendi isimlerini değiştirmesini istemeyen kadınların hakları bu şekilde gözardı edilmektedir.

62. :Mahkemenin gözlemine göre Türkiye kendisini erkek ve kadını aynı kefeye koyan eşitlikçi düşünce eğiliminin dışında görmemektedir. İlgili yasal değişikliklerden -özellikle 22 Kasım 2001 değişikliği - önce, erkeğin aildeki statüsü baskındı.Bu zamana kadar yasa koyucu, ailevi birliğin korunmasında erkeğin soyadının kullanılması opsiyonunun geleneksel aile görüşüne tekabül ettiğini düşünmekteydi. 2001 reformlarının amacı, eşlerden kadını ailede kararların alınması , ekonomik işlemler ve çiftin temsili gibi hususlarda erkekle eşit statüye getirmekti.Kocanın aile reisliği rolü ortadan kaldırıldı ve evliliğin her iki tarafı da evlilik birliğini temsil etmeye yetkili kılındı. Ama, 2001 MK yasalaşmasına rağmen, evli kadının yalnızca kendi soyadını kullanabilmesi konusunda bir değişiklik olmamıştır.

63. : Mahkemenin eldeki olayda ilk değerlendireceği husus, kocanın soyadı sayesinde aile birliğinin temsil edilmesinin davada karara etkili olup olmadığıdır.Esasen, bu gelenek erkeğin ailedeki eski tarihlerden gelen başat rolü ve kadının nıspeten ikinci planda kalmasından doğmaktadır. Günümüzde, Türkiyenin de içinde olduğu Avrupa Konseyi üye ülkelerindeki gelişen kadın ve erkek eşitliği fikri ve özellikle ayrımcılığın önlenmesi prensibine verilen önem sözkonusu devletleri evli kadınlara bu nevi bir geleneğin dayatılmasını yasaklamaktadır.

64. : Bu bağlamda, hatırlatmak gerekir ki, evlilikte erkeğin soyadının kullanılması ne kadar aile birliğini temsil ediyorsa, aynı aile birliği, kadının soyadının kullanılmasıyla veya eşler tarafından ortak bir soyadının seçilmesi suretiyle de temsil edilebilir.


65.: Mahkemenin yanıtlaması gereken ikinci sorun ise aile birliğinin ortak bir soyadıyla temsil edilip edilmediği veya ortak isim konusunda eşler arasında bir anlaşmazlık olduğunda bir tarafın soyadının diğerine dayatılıp dayatılamayacağıdır.

66. :Mahkemenin fikrine göre, bu anlamda, Sözleşmeci devletlerin uygulamaları da dikkate alındığında , evli eşlerin ortak bir soyadı seçmemesi halinde dahi aile birliğinin tam olarak korunabileceği fikri hiç kuşkusuz akla yatkındır.Avrupadaki uygulanan sistemlerin gözlemlenmesinden de bu sonuç çıkartılabilir.Hükümet eldeki davada, ortak bir soyadı vesilesiyle aile birliğinin temsil edilememesinin evli eşler veya 3. kişiler için herhangi bir zorluk doğuracağı veya kamu adına ortaya çıkaracağı olası zarar konusunda somut ve esaslı gerekçe gösterememiştir.BU KOŞULLAR ALTINDA, MAHKEME, EVLİ KADINA - KENDI SOYADINI KOCASININ SOYADININ ÖNÜNDE RESMEN KULLANBİLSE DAHI- KOCASININ SOYADININ DAYATILMASI UYGULAMASININ NESNEL VE HAKLI GEREKÇELERI OLMADIĞINA KANAAT GETIRMIŞTIR.


67. :Mahkeme, kocanın soyadının baskın olduğu geleneksel sistemden ortak bir soyadının seçildiği veya her iki tarafın da kendi soyadlarını kullanabildiği sisteme geçilmesinin her halükarda nüfus, evlilik ve ölüm kayıtlarının tutulmasında önemli etkiler doğuracağını gözardı etmemektedir. Buna rağmen, Mahkemenin görüşüne göre toplum, bu noktada oluşacak olumsuz etkileri (zorlukları) kişilerin öz saygınlığının tesis edilmesi bağlamında sağduyulu bir şekilde tolere edecektir ve bu da kişilerin kendi isimlerini seçmeleri gibi önemli bir konu için değecektir. (karara atıf var)

68. : Sonuç olarak, ortak bir soyadi ile aile birliğinin temsil edildiği gerekçesi davaya konu cinsel farkliliğa dayali uygulama için yeterli bir açiklama ve sebep oluşturmamaktadir.

BUNA GÖRE , DAVA KONUSU HÜKÜMET UYGULAMASI AİHS’NIN 8. MADDESIYLE BIRLIKTE DEĞERLENDİRİLEN 14 .MADDESINE AYKIRIDIR.