Mesajı Okuyun
Old 16-04-2002, 10:32   #36
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan 1/2

1. Türkçedeki Çince Unsurlar:

Türkçedeki Çince unsurlar üzerinde henüz çalışılmamıştır. Bu yolda şimdiye kadar yapılan tek şey, Çin yazılı Türkçe kelime ve cümleler, şahıs ve yer adları, kısacası Çin harfleriyle transkripsiyonlanmış Türkçe ile ilgilenmek olmuştur. Türkçeye geçmiş, herhangi bir bölgede, herhangi bir devirde Türkçenin malı olmuş, Türk düşüncesinin yapı taşlarından biri haline gelmiş Çince unsurlar, bilimin ölçüleri içinde araştırılmamıştır. Bu konuda elimizde bulunan, ancak, çeşitli sözlük yazarlarının Türkçedeki varlığını açıklayamadıkları bazı kelimeleri özel bir çaba harcamaksızın Çinceye yakıştırmalarından ibârettir. Meselâ, M. Rä sä nen, sözlüğünde 147 kelimeyi Çince kaynaklı göstermiştir (14); fakat ne bu sözlükte Çince asıllı gösterilen kelimelerin hepsinin Çince oldukları, ne de bu 147 sayısı kesindir. Yeni devirlerin Çincesinden Türkçeye geçmiş unsurları işleyen bir çalışma, 1970 yılında, Moskova'da yayımlandı (15). Tabiî ki diller arasındaki alıntıların tesbiti, yazının yaygınlık kazandığı yeni devirler söz konusu olduğunda, eski devirlerle kıyaslanamayacak kadar kolaydır. Nitekim daha ilk çalışma olmasına rağmen, bugünkü Uygur Türklerinin dilinde 1873 Çince kelime ve şekil tesbit edilmiştir. Bu çalışma, dediğimiz gibi Moskova'da, 1970 yılında Rahimoviç tarafından "Uygur dilinde Çince Unsurlar" adıyla yayımlandı.

2. Çincedeki Türkçe Unsurlar:

Çincedeki Türkçe unsurlar sözü bile maalesef kolay söylenebilen bir söz değildir. Çincede Türkçe unsurların bulunabileceği bir çok araştırmacılarca düşünülmemiştir. Bunun, tabiî ki bazı sebepleri vardır. Bu sebeplerin en önemlisi, elimizdeki en eski yazılı Türkçe belge ile Çinçenin ilk yazıya geçirildiği devir arasında bin yıllık bir sürenin bulunuşudur.

Türkçe-Farsça İlişkileri

Asya ve Avrasya'nın bilinen en eski kavimleri olan ve İranî olup olmadıkları hâlâ tartışılan Kimmerler (m.ö. 12.-8. yy.) ve İskitler (m.ö. 8.-3. yy.) istisna tutulursa, bildiğimiz ilk Türk-İranî kavim ilişkisi, Hunlar ile Alanlar arasında m.s. 370'lerde olmuştur. Bu tarihlerde doğu-batı yönündeki bir Hun akını, Orta Asya bozkırlarındaki İranî kavimlerin hakimiyetine günümüze kadar son verdi. Daha sonra tarih sahnesine çıkan ne Partuşlar, ne Soğdlar, ne de Sâsânîler, Asya bozkırlarında söz sahibi olabildiler.

Çinlilerden sonra en eski komşuluğumuz İranlılarla olmuştur. Sâsânîlerden yirminci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar İran'ın dâimâ bir Türk devleti tarafından yönetildiğini ve bugünkü devletin sınırları içinde yaşayan halkın yarıdan çoğunun Türk olduğunu düşünürsek, bu ilişkinin sadece çok uzun değil, aynı zamanda çok derin bir ilişki olduğunu anlarız. Hele son bin yılda Türklük dünyasının ortasında kalan İranlılar ile Türkler, bu uzun komşuluk ilişkisi sırasında birbirlerinden pek çok şey öğrenmişlerdir.

1. Türkçedeki Farsça Unsurlar:

Sâsânîlerin sonuna kadar sürdüğü kabul edilen Eski ve Orta Farsça ile Sanskritçe, Tohorca, Soğdca gibi diğer Hint-Avrupa dillerinden Türkçeye geçen unsurlar konusu, hemen hemen, Türkçe-Çince ilişkileri kadar zor ve çetin bir konudur.

Türkçe ve Altayca çalışmalarının yetersizliği yüzünden, bugün, bu dillerde ailesi ilk anda göze çarpmayan kelimeleri, bu Hint-Avrupa dillerinden birine maletmek moda haline gelmiştir (16). Bu moda, tabiî olarak, zaman zaman tenkitlere uğramaktadır (17). Hattâ bu modaya çok uyanlardan bile zaman zaman bu tür tenkitler yükselmektedir (18).

Türkçeye yeni Farsçadan geçen unsurlar konusuna gelince, bu konuda da hiç bir çalışmanın yapılmadığını görüyoruz. Bu devir, Farsların Türk dünyasının ortasında kaldıkları, ayrıca Farsların ve Türklerin aynı dini kabul ettikleri ve Araplardan öğrendikleri aynı edebî geleneğin peşine takıldıkları bir devirdir. Dolayısıyla hayatta daha kuvvetli bir iç içelik, bu diller arasında da daha geniş çaplı bir alış veriş söz konusudur. Bu sahada da sözlük yazarlarının çok kısa sürede koydukları teşhisleri kelimelerin yanına işaretlemelerinden başka bir çalışma elde mevcut değildir.

2. Farsçadaki Türkçe Unsurlar:

M. Fuad Köprülü, 1938'deki şarkiyatçılar kongresine sunduğu bildiride bu konunun önemini vurgulamış ve birkaç yüz kelimeyi listeler halinde örnek olarak vermiştir (19). Bundan çeyrek yüzyıl sonra da bu konu geniş ve ayrıntılı bir şekilde Gerhard Doerfer tarafından incelenmiş ve "Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar" adıyla yayımlanmıştır(20). Bu eserde, Türkçeden Farsçaya geçtiği müzakere edilen 2545 kelime yer almaktadır. Bu kabarık sayıya bakarak Farsçadaki Türkçe unsurların belirlenmesinin sona erdiği düşünülmemelidir. Bugün Farsçada kullanılan ve Türkçe oldukları açık olan pek çok kelime bu eserde yer almamaktadır.

Türkçe-Arapça İlişkileri

Sâsânîleri aşıp geçerek Kafkaslardan Şiraz dolaylarına kadar uzanan Avar-Hunlarını veya hanedanlarının adıyla Heftalitleri ayrı tutarsak, ilk Türk-Arap ilişkisi, m.s. 630'larda, bugünkü İran topraklarında başlamıştır. Bu ilişki, coğrafî sebepler yüzünden, Selçuklular devrine kadar Farslar kanalıyla olmuştur. Ayrıca Ruslardan satın aldıkları Türk köleler aracılığıyla Kafkaslar üzerinden gerçekleşmiş sınırlı bir Türk-Arap ilişkisi de söz konusudur.

Arapça, Türkler için sadece bir komşu dili olmaktan daha fazla şeyler ifade etmiştir. Bu dil, Türklerin yeni dinlerinin ve Farslardan öğrendikleri Arap edebî geleneğinin taşıyıcısıydı. Dolayısıyla komşuluğun ötesinde, yöneten ve yönetilenin dili ilişkisi, Farsça-Türkçe arasında olduğu kadar Arapça-Türkçe arasında da mevcuttur.

1. Türkçedeki Arapça Unsurlar:

Gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki Türkçe unsurlar konularında ayrıntılı ve derli toplu bir çalışma bulmak mümkün değildir. Belki bunun sebebi, her iki konunun da geniş ve hacimli olmasıdır.

Karl H. Menges'in "Altaycada Eski Mezopotamca Alıntı Kelimeler"(21) ve N. Poppe'nin "Altay Dilinde Eski Kültür Kelimeleri" (22) adlı yazılarıyla aynı yıllarda temas ettikleri Türkçe ile diğer Altay dillerindeki Arapça unsurlar konusu yanında, Türkçedeki Arapça unsurlar hakkında ilk ayrıntılı çalışma, A. Tietze tarafından 'Anadolu Türkçesine Doğrudan Doğruya Arapçadan Alınmış Kelimeler' (23) adıyla 1958'de yayımlanmıştır. Bu çalışma ise, adından da anlaşılacağı üzere, Türkçedeki Arapça unsurlar gibi oldukça hacimli bir konunun bir dalından ibarettir.

2. Arapçadaki Türkçe Unsurlar:

Bu husus, Türkçedeki Arapça unsurlar konusundan da az işlenmiştir. V.A. Gordlevskiy'nin 1961'de yayımlanan 'Türk Dilinin Arapça Üzerine Tesiri Meselesi Hakkında' (24) adıyla Türkçeye çevirebileceğimiz makalesinden başka bu konuda hiç bir bilim çalışması yapılmamıştır. Ahmet Ateş'in konuyla ilgili çalışması ise, kendisinin de ifade ettiği gibi V.A. Gordlevskiy'in makalesi ile J.B. Belot'un ve H. Wehr'in sözlüklerinden derlenmiş kelime listeleridir (25). Diller arasındaki alış verişlerde, bazen, alıcı dil, aldığı unsur üzerinde öylesine derin ses ve anlam değişiklikleri yapar ve aslî şekil ve anlam ile verildiği dilde aldığı şekil ve anlam birbirinden o kadar uzaklaşır ki herhangi bir sözlük yazarının o kadar işinin içinde verdiği kararlara güvenmek, bizi sık sık yanlışlıklara sürükler.

Türkçe-İslavca İlişkileri

M.S. 4. yüzyıllarda İndo-Germen topluluğundan ayrılan Kuzey ve Güney İslavları, m.s. 6. yüzyıldan itibaren, önce Avarların, sonra Bulgar Türklerinin ziraatçı tebaları olarak daha doğuya çekilmişler ve nihayet m.s. 8. yüzyıllarda bugünkü vatanlarına ulaşmışlardı.

Gerek Kuzey İslavları, gerekse Güney İslavları, bu bin beş yüzyıla yakın süre içinde daima bir Türk kavminin komşusu oldular; dolayısıyla Türkler'in Çinliler ve Farslar'dan sonra en eski komşuları İslavlardır.

1. Türkçedeki İslavca Unsurlar:

Bu konuda ilk çalışma, H.F. Miklosich tarafından 'Türkçedeki İslavca, Macarca ve Romence Unsurlar' adıyla 1889'da yapılmıştır (26). Bu tarih, İslavcadaki Türkçe unsurların araştırılmağa başlandığı tarihlere rastlamasına rağmen, bu yoldaki çalışmalar o kadar heyecan verici bulunmamış olmalı ki İslavcadaki Türkçe unsurlar konusu etrafında cereyan eden meşhur tartışmaları, bu konu etrafında görmüyoruz. Bunun sebebi, H.F. Miklosich ve Snjezana Valjacic'in de ifade ettikleri gibi Türkçedeki İslavca unsurların pek az oluşudur (27). Malzemesi oldukça sınrlı olan bu konu, son olarak 1957'de 'Türk Halk Dilinde İslavca Alıntılar' adıyla Andreas Tietze tarafından incelenmiştir (28).

2. İslavcadaki Türkçe Unsurlar:

İslav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir. Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur(29). Önce Rusların, daha sonra da Güney İslavlarının dilleri üzerinde başlayan bu çalışmaların meyvelerini derli toplu birer sözlük halinde Elizaveta Nikolaevna Şipova'nın ve Abdullah Skaljic'in eserlerinde bulabiliriz(30).

E.N. Şipova'nın 'Rus Dilindeki Türkçe Unsurlar Sözlüğü' adını taşıyan eseri, Alma-Ata'da, 1976 yılında yayımlanmıştır. Bu çalışmada, Rusçaya Türkçeden geçtiği kabul edilen 1507 kelime üzerinde durulmaktadır. Bu sayı, Şipova'dan önce Rusçanın etimoloji sözlüğünü yazmış olan M. Vasmer'in eserindeki Türkçe unsur sayısından epeyce azdır(31). Ruslar'ın bugünkü yeni vatanlarına geldikleri tarihlerden beri süren Türk-Rus ilişkilerine bakarak, yüzün üzerinde makale ve kitabın yayımlandığı bu konuda, daha yeni, daha geniş ve daha ayrıntılı çalışmalar bekleyebiliriz.

A. Skaljic'in eseri ise, Güney İslavları'nın, Sırp-Hırvat dillerinin Türkçe unsurlarını konu edinir. Diller arası alıntılar konusunda dünyanın en ilgi çekici eseri olarak kabul edilen Skaljic'in sözlüğünde, 6878 değişik anlamda 8742 kelime yer almaktadır