Mesajı Okuyun
Old 21-05-2007, 11:16   #2
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,

Bu konuda seçkin kitapevinden bir kitap çımıştı ama yazarı hatırlayamadım. Ankara'ya gittiğimde alacaktım ama son anda vazgeçmiştim.Bir Bakın derim.

Bir içtihat gönderiyorum ama ne kadar yaralı olur bilemem:
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10500
K. 2004/13639
T. 30.11.2004
• İDARi YARGI KARARINI YERİNE GETİRMEMEK ( Maddi Tazminat Talebi - Zararın Başlangıç Tarihinin Saptanması/Kararın İdareye Tebliğinden Başlayarak 30 Günü Geçemeyeceği Kuralı )
• MADDİ TAZMİNAT ( Zararın Başlangıç Tarihinin Saptanması/Kararın İdareye Tebliğinden Başlayarak 30 Günü Geçemeyeceği Kuralı - İdari Yargı Kararını Yerine Getirmemek )
• MANEVİ TAZMİNAT ( İdari Yargı Kararını Yerine Getirmemek - Hakimin Olayın Özelliği Yanında Tarafların Kusur Oranını Sıfatını İşgal Ettikleri Makamı ve Diğer Sosyal ve Ekonomik Durumlarını da Dikkate Alması Gereği )
• ZARARIN BAŞLANGICI ( İdari Yargı Kararını Yerine Getirmemek/Maddi Tazminat Talebi - Kararın İdareye Tebliğinden Başlayarak 30 Günü Geçemeyeceği Kuralı )

ÖZET : Davacı, belediye başkanı olan davalının, idari yargı kararının gereğini yerine getirmediğini ve böylece zarar görmesine yol açtığını belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, saldırı niteliğindeki eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalı; takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir.

İdare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre, idarenin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu ve bu sürenin, kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği kuralı gözetilerek, zararın başlangıç tarihinin saptanması gerekir.

DAVA : Davacı İ. D. vekili Avukat R. G. tarafından, davalı M. K. Ç. aleyhine 11.6.2001 gününde verilen dilekçe ile yargı kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesinin istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece istemin kabulüne dair verilen 22.4.2004 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 30.11.2004 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı asil M. K. Ç. ve vekili Avukat A. O. ile karşı taraftan davacı vekili Avukat R. G. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Diğer temyiz itirazına gelince; davacı, belediye başkanı olan davalının, idari yargı kararının gereğini yerine getirmediğini ve böylece zarar görmesine yol açtığını belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı ise, iddiaların doğru olmadığını ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuş, mahkemece maddi ve manevi tazminat istemleri tümden kabul edilmiştir. Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun'un 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Dava konusu olayda, davacıya ait yere 1990 yılında yapı, 1992 yılında oturma izni verildiği, 1998 yılında davacının yapı iznine aykırı olarak pencere açması nedeniyle inşaat hakkında inşaat mühürleme tutanağı düzenlenerek oturma izninin de iptal edildiği, davacının dava açması üzerine idare mahkemesi tarafından davacıya karşı yapılan işlemlerin iptal edildiği, Danıştay tarafından onanan idare mahkemesi kararının kesinleştiği, ancak davalı tarafından idari yargı kararı gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

Dava konusu olayın gelişimi ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde hüküm altına alınan manevi tazminat fazladır. Davacı yararına daha alt düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere karar bozulmalıdır.

3- Davalının maddi tazminata yönelik temyiz itirazına gelince; dava idari yargı kararının uygulanmaması nedenine dayanmaktadır. Davacı, daha önce davacının projesi onaylanarak yapı ruhsatı verildiğini, binanın son iki katının yapım izninin belediyece iptali üzerine idari yargıda dava açtığını, ruhsatın iptaline yönelik işlemin idare mahkemesince iptal edildiğini, ancak davalının kişisel kusuru nedeniyle yargı kararının uygulanmadığını belirterek tazminat istemiştir.

Gerçekten de dosya kapsamına göre, idare mahkemesince idari işlemin 20.5.1999 gününde iptal edildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, davacının başvurusuna rağmen yapım izni verilmemiştir. Şu durumda, davacının zarar gördüğü kabul edilmelidir.

Zarar kapsamı belirlenirken, idare mahkemesi kararının davalının başkanı bulunduğu idareye tebliğ edildiği tarih belirlendikten sonra 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesinde belirtilen idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu ve bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği kuralı gözetilerek, zararın başlangıç tarihinin saptanması gerekir.

Diğer yandan; inşaatının mühürlenmesi nedeniyle diğer katların yapımının bir süre geciktiği bir maddi olgu ise de, davacının inşaatın yapımında kullanacağı malzemeleri o tarihte almayarak onların parasının yeniden inşaata başladığı güne kadar elinde tutarak faydalandığı gözetilerek bir denkleştirme işlemi yapılmak suretiyle zararın kapsamı belirlenmelidir.

Yerel mahkemece; açıklanan bu yönleri kapsamayan ve zararın idare mahkemesinin karar tarihinde başladığını benimseyen bilirkişi görüşüne değer verilmiş olması yerinde olmadığı gibi davacının istemi bulunmadığı halde dava konusu olay ile ilgisi belli olmayan yıpranma giderine hükmedilmiş olması da usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ve 3 ) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve temyiz eden davalı vekili için takdir olunan 375.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 30.11.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.