Mesajı Okuyun
Old 12-03-2025, 10:04   #3
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

2- Yine anlatımınıza göre; vekalet görevinin kötüye kullanılması da mevzubahis. Vekil olan yeğen babasına devrettiğine göre; baba da vekilin özen borcunu yerine getirmediğini bilebilecek kişilerden sayılır. Burada kesinlikle zamanaşımı yok, bu davayı da belirsiz alacak davası olarak açabilirsiniz.

Her iki ihtimalde de; davayı hem yeğene hem de babasına yönelteceksiniz.

Dava dilekçenizde iki sebebe birlikte dayanabilirsiniz. Yani hem vekalet görevinin kötüye kullanılması hem de ehliyetsizlik nedeniyle tazminat.

Vekalet görevinin kötüye kullanılmasına ilişkin emsal dilekçemizdeki başlıkları, açıklamaları ve yargıtay kararlarını aşağıya ekliyorum.



Vekalet sözleşmesinden kaynaklı alacak davaları 5 yıllık zamanaşımına tabi ise de; vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan davalar herhangi bir zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir. Keza; Anayasal mülkiyet hakkında kaynaklı bu davalarda zamanaşımı olmadığı Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarıyla sabittir.

Aşağıda sunulu kararlardan da görüleceği üzere vekalet görevinin kötüye kullanılmasından doğan herhangi bir zamanaşımı veyahut hak düşürücü süre mevcut değildir. Bu durumda mahkeme karar verirken; müvekkilin yaşamış olduğu mağduriyetini, vekaletname ile vekil tayin olunan müvekkilin akrabaları olan davalıların kötü niyetli tutumlarını ve herhangi bir zamanaşımı veyahut hak düşürücü süre olmadığını göz önünde bulundurmalıdır. Yüksek mahkeme içtihatları da müvekkilin haklı davasını desteklemektedir.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 6752
Karar: 2021 / 5259
"Mahkemece, davacının satış bedelini aldığı ve devre rıza gösterdiği, vekil ile vekil eden arasındaki alacak talebinin ise 5 yıllık zamanaşımına bağlı olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “... davalı ... dava konusu taşınmazlardaki payları 28.11.2006 tarihinde vekaleten dava dışı ...'e temlik etmiş, 19.02.2007 tarihinde aynı payları kendi üzerine devralmıştır. Davalı tanığı olarak dinlenen ara malik ...; taşınmazlardaki payları toplam 6.000,00 TL bedel karşılığında satın aldığını ve aynı bedel ile davalı ...'a sattığını bildirmiştir. Davalı ... ise satış bedeline ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarına göre; ... parsel sayılı taşınmazdaki davacının payının değeri 28.11.2006 tarihinde 121.337,06 TL, 19.02.2007 tarihinde 124.166,43 TL, ... parsel sayılı taşınmazdaki davacının payının değeri ise 28.11.2006 tarihinde 6.042,40 TL, 19.02.2007 tarihinde 6.330,13 TL olduğu bildirilmiştir. Bedeller arasındaki aşırı oransızlık ve davalı ...'ın taşınmaz bedelini davacıya ödediğine ilişkin herhangi bir belge sunamadığı gözetildiğinde, vekil olan davalının vekalet görevini kötüye kullandığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca; davacının öncelikli isteği olan tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tazminat istekleri herhangi bir hak düşürücü ve zamanaşımı süresine tabi olmamasına rağmen, tazminat isteği yönünden zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle ret kararı verilmesi de hatalıdır.” gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak işlem yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 18465
Karar: 2020 / 1954
"Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. ... Somut olaya gelince; mahkemece belirtilen ilkeler göz önüne alınmadan ve gerekli araştırmalar yapılmadan sonuca gidildiği görülmektedir. Hâl böyle olunca; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, yukarıda belirtilen ilkeler de göz önüne alınmak sureti ile gerekli araştırmaların yapılması, delillerin toplanması, işin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, "

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 4627
Karar: 2019 / 873
" Mahkemece, davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil ile ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davalarının hiçbir hak düşürücü ve zamanaşamına tabi olmadığı,."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 8229
Karar: 2015 / 7977
"davada hile hukuksal nedenine değil, vekâletnamenin hile ile alındığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir. Hâl böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 19731
Karar: 2014 / 17338
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147. maddesinden söz edilerek davanın zamanaşımından ötürü reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davadaki istek mülkiyet hakkından kaynaklanmakta olup; Anayasa ile güvence altına alınan ve kişiye bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, kutsal bir hak olan mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramayacağı kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir."



Davalıların baba oğul olması ve yakın akrabalık ilişkisi nedeniyle; davalılardan vekilin babası , vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilecek durumda olduğundan, vekilin eylemlerinden sorumludur.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/ 290
Karar: 2013 / 607
"Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların kardeş oldukları ve anneanneleri olan mirasbırakanları F. İ.'nin malik olduğu 9, 15, 270, 279, 328 ve 355 parsel sayılı taşınmazlarını 13.3.1963 tarihli vekaletnameye istinaden vekil D. aracılığı ile 9.10.1963 tarihlinde vekilin eşi olan davalı M.'ye bağış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır....Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.
Somut olaya gelince, vekil eden F.'nın temlike konu edilen taşınmazların dışında başkaca bir mal varlığının bulunmadığı dosya kapsamı ile sabit olup bir kimsenin sahip olduğu tüm malvarlığını bir anda elinden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Öte yandan, vekil kılınan D. mirasbırakan F.'dan sonra ölen kızı N.'nin damadı olup taşınmazlar kendisine hibe edilen Makbule ise N.'nin kızı ve D.'un da eşidir. Kök mirasbırakanın ve ondan sonra da ara murisin dava açmamış olması vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını göstermez. Ayrıca, vekil kullanılmak suretiyle taşınmazların muris tarafından M.'ye bağış yoluyla temlikini gerektiren bir olgu ve bulguya da rastlanmamıştır.
Hal böyle olunca, somut bu hususlar yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığının kabulü zorunludur."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/ 15004
Karar: 2013 / 3163
"Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır."


Vekaletname ile kazanılan yetkinin kötü niyetle kullanılması ve bu niyetle 3. Kişilere yönelik tasarrufta bulunulması mahkemenin resen gözeteceği hususlardandır. 3. Kişi vekilin vekalet görevini kötüye kullanıldığını biliyor veyahut bilmesi gerekiyorsa veyahut 3. Kişi ve vekil iş birliği içerisindeyse, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması kabul edilmelidir. Yukarıda alıntıladığımız Yargıtay kararlarından da açıkça görüleceği üzere; davalılar baba oğul olmakla, bütün işlemleri bilecek durumda ve aynı şekilde sorumludurlar.





Vekilin Özen borcuna aykırı hareket etmediği, hesap verme borcunun yerine getirdiği ve taşınmazların bedelinin müvekkile ödendiğinin ispat yükü davalı tarafta olup; Yargıtay içtihatları da bu yöndedir. Vekil .........; özen borcuna aykırı hareket etmiş ve müvekkile taşınmazların bedellerini ödememiştir. Vekilin babası olan diğer davalı ................. da, bunu bilecek durumda olduğundan; vekilin eylemlerinden sorumludur. Dolayısıyla ispat yükü her iki davalıdadır.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2020/ 160
Karar: 2020 / 5782
Somut olaya gelince, davalı vekil ...’in, ilk el davalı ...’ın akrabası ve aynı zamanda çalışanı olup, onun talimatı doğrultusunda davacıdan vekaletname alarak satış işlemini gerçekleştirdiği, ancak satış bedeli almadığını ifade ettiği, ilk satıştan çok kısa bir süre sonra taşınmazı edinen ikinci el davalı ... tarafından her ne kadar dava konusu taşınmazın resmi senette gösterilen 114.000 TL satış bedelinin rayice uygun olduğu ileri sürülmüş ise de, bu bedelin dava konusu taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerinden düşük olduğu, kaldı ki davalı ...’ün taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedeli ödediğini de ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda davalı vekilin vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle davacı ...’i zararlandırdığı, ilk el davalının da durumu bilen kişi konumunda olup, davalı vekil ile el ve işbirliği içinde hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Kötüniyet iddiasının 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerektiği kuşkusuzdur. Taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedelini ödediğini ispatlayamayan son kayıt maliki davalı ...’ün ise iyiniyetli olmadığı, TMK 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 6910
Karar: 2023 / 3013
Dairenin 30.11.2020 tarihli ve 2019/3113 Esas, 2020/6337 Karar sayılı kararı ile “… Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalarda kural olarak ispat külfeti davacıya düşmektedir. Vekilden taşınmazı satan alan ...’in vekil ile el ve ... birliği içerisinde vekil edeni zararlandırma kastıyla hareket ettiğini ve ...’ten satın alan ...’nin de ediniminde kötüniyetli olduğunu ispat yükü davacı taraftadır. Vekilin, vekalet verene karşı sorumluluğu çerçevesinde bedeli ödediğini ispat külfeti ise vekildedir.


YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 2088
Karar: 2021 / 4358
Somut olaya gelince, davacının soruşturma dosyasındaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre vekaletin davalı ...'a satış iradesiyle verildiği ve bu iradeye uygun olarak kullanıldığı, başka bir ifadeyle vekilin taşınmazları vekil edenin iradesine uygun olarak sattığı, ne var ki taşınmazların satış bedellerinin vekil edene ödendiğinin ispat edilemediği anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekilin, vekil edeni zararlandırdığı sonucuna varıldığından, taşınmaz bedelinden sorumlu tutulması doğrudur. Bu nedenle davalı ... vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 1739
Karar: 2021 / 11572
Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; tapuda, davacının hissesine düşen bedel toplamı 812.500 TL olup, bu bedelden 503.600 TL ödeme yapıldığı bakiye 308.900 TL kaldığı davacının kabulündedir. Vekilin hesap verme yükümlülüğü bulunduğundan, bu bedeli ödediğini ispat yükü, vekil olan davalıdadır.


Görüldüğü üzere; vekil hesap verme ve özen borcuna istinaden, taşınmaz bedelinin vekil edene ödendiğini ispatlamakla mükelleftir. Bunun yanında; taşınmazı alan kişinin bu durumu bilecek durumda olması halinde; onun da vekilin eylemlerinden sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Bu kertede; her iki davalı da bedelin ödendiğini ispatla yükümlü olup; ispat külfeti davalılardadır.