Mesajı Okuyun
Old 23-01-2025, 13:46   #2
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Meslektaşım; öncelikle savcılığın " karara karşı istinaf kanun yoluna gidilmeyeceğinden" şeklindeki beyanını feragat yada vazgeçme olarak değerlendirmek mümkün mü ona bakmak lazım. Bunu sanık müdafii vermiş olsaydı; ben öyle değerlendirmezdim. Ancak kanunda; savcılığın kimin lehine kanun yoluna başvurduğu belli değil ise; bunun sanık lehine başvuru olarak değerlendirmesi de olayın başka bir yönü. Ben açıkçası bu açıdan bakınca; taraf belirtilmediyse kanun yolu başvurusunun sanık lehine değerlendirilmesi ve savcılığın her iki taraf açısında da beyanda bulunabilen vede kanun yoluna başvurabilen yönünün olması sebepleriyle savcılığın beyanını bir vazgeçme olarak görüyorum. Ancak aşağıdaki kararda; " temyiz isteminden vazgeçmeden dönme ancak temyiz süresi içerisinde yapılabilir" deniyor, bu açıdan bakınca da süresi içerisinde ise dönme de yapılabilir. Sizin yerinizde olsam; her halükarda; istinafa cevap dilekçemde savcılık tarafından kanun yollarından vazgeçildiğini beyan eder, müşteki idarenin de katılan sıfatı bulunmadığından istinafa başvurma hakkı olmadığını belirtirdim



CMK Madde 266
(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır.



Ceza Genel Kurulu 2019/359 E. , 2020/198 K.

CMK 266
Temyiz başvurusundan vazgeçme veya feragat
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre şartıdır. Genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden hükmün tefhiminden, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliğ tarihinden başlar.

Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir.

Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nın kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde yer alan “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinde; “(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır” şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan sonra mercisi tarafından karar verilinceye kadar başvurudan vazgeçilebileceği, diğer bir deyişle kanun yolu başvurusunun geri alınabileceği kabul edilmiştir.

Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine tâbidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafisinin iradesinin çelişmesi hâlinde asilin değil, müdafinin iradesine üstünlük tanınmıştır.

CMK’da, kanun yolu başvurusunda bulunulduktan sonra bundan vazgeçme (kanun yolu başvurusunun geri alınması) düzenlenmiş fakat kanun yolundan feragat (kanun yoluna başvurma hakkı doğduktan sonra bu hakkın kullanılmayacağının açıklanması) düzenlenmemiştir. Hukukun genel ilkeleri uyarınca hak sahibi, hakkı doğduktan sonra özgür iradesiyle bu hakkını kullanmayacağını diğer bir deyişle hakkından feragat ettiğini açıklayabilir, bu durumda kanun yoluna başvurma hakkından feragate ilişkin açıklamanın ilgili makama ulaştırılmasıyla birlikte karar kesinleşir. Kanun yolundan daha doğru bir ifadeyle kanun yoluna başvurma hakkından feragatin, kararın ilgiliye bildiriminden itibaren kanun yolu için öngörülen sürenin bitimine kadar yapılması gerekmektedir. Kanun yoluna başvurulduktan sonra başvurudan vazgeçme ise mercisi tarafından talep konusunda bir karar verilinceye kadar geçerlidir (Centel-Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 15. Baskı, İstanbul, 2018, s.844) .

Temyiz kanun yolu başvurusunda bulunulduktan sonra, ilgililerin temyiz başvurusundan “feragat” ya da “vazgeçme” vb. içerikli taleplerinin, kanun yoluna başvurma hakkından feragat kapsamında değil yapılan kanun yolu başvurusunun geri alınmasını düzenleyen CMK’nın 266. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve talep içeriğinin açıkça temyiz başvurusunun geri alınması diğer bir deyişle yapılan temyiz başvurusundan vazgeçme iradesini yansıtıp yansıtmadığına bakılması gerekir. İradenin açıkça yapılan temyiz başvurusundan vazgeçmeye yönelik olması hâlinde, temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan “istek” de ortadan kalkmış olacağından vazgeçilen bu temyiz davasından dolayı Yargıtayca temyiz incelemesi yapılamayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; Sanık müdafisi tarafından kararın süresi içinde 01.06.2018 tarihinde temyiz edilmesinden sonra sanığın 22.06.2018 havale tarihli dilekçesinde “…Yargıtay temyiz hakkından feragat ediyorum. Dosyanın mahkemenizce onaylanarak tarafıma bildirilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.” şeklindeki beyanı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın temyiz talebinden vazgeçtiği, 19.03.2019 tarihli dilekçesinin ise yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin olduğu, bu dilekçesinin temyiz isteminden vazgeçmesinden dönme olduğu kabul edilse dahi temyiz isteğinden vazgeçmeden dönülmesinin ancak temyiz süresi içinde mümkün olması, sanık tarafından temyiz süresi içinde verilmiş bir temyiz dilekçesinin de bulunmaması, asilin iradesinin müdafisinin iradesine üstün olması nedeniyle temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan “istek” şartının gerçekleşmediğinin ve sanık müdafisinin 01.06.2018 tarihli temyiz dilekçesine dayalı olarak inceleme yapılamayacağının kabulü gereklidir.