12-07-2024, 18:04
|
#9
|
|
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Yücel Kocabaş |
 |
|
|
|
|
|
|
Önceki cevabımda yayınladığım Yargıtay kararından anladığımız husus;
Bir taşınmazın arzına (arsa/arazisine) tapu ile malik olan kişi veya kişiler , aynı zamanda taşınmaz üzerinedeki muhdesatın da arz tapusundaki oranda maliki sayılırlar. Bundan dolayıdır ki muhdesatın aidiyetinin tesbiti davasında , davacının arz tapusundaki oranları aşacak şekilde muhdesat mülkiyetinin aidiyetine karar verilemez. Bu davada ancak “ muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine” şeklinde karar verilebileceği yayınladığım Yargıtay kararında ifade edilmiştir.
“Gerek MK.683 hükmü,gerekse eşya hukukuna ait kuralların bütünü göz önünde tutulursa, mülkiyet eşya üzerinde en geniş yetki sağlayan ayni hak olarak tanımlanabilir.”
( Oğuzman,Seliçi,Oktay-Özdemir, Eşya Hukuku ,2015 sh:272)
Paydaşlardan her birinin muhdesat üzerinde arsa payı oranında mülkiyet hakkı (ayni hak) bulunmasına karşın, paydaşlardan birinin veya birkaçının muhdesatı meydana getirmesi (yapması) halinde leyhlerine doğan hak ise kişisel hak olarak kabul edilmektedir.
Somut olayda , ortaklığın giderilmesine esas arsadaki binaların hak sahipliğinin tespitine ilişkin dava açılmış ve 2009 kesinleşme tarihli asliye hukuk kararında: “dava konusu taşınmaz içinde bulunan giriş katın davacı ve davalı adına yarı yarıya malik olduklarının tespitine” karar verilmiştir. Böylece paydaşların binadaki hak sahipliği ile mülkiyeti arsa payı oranıyla orantılı olarak tespit edilerek karar kesinleşmiştir.
Asliye Hukuk mahkemesinde açılan dava hernekadar “ muhdesatın aidiyeti” davası olarak adlandırılmış olsa dahi, mahkemenin verdiği ve kesinleşen karar, muhdesatın arsa mülkiyetine aykırı düşecek oranda davacı tarafından yapıldığının tespine yönelik bir karar olmayıp , muhdesatın arsa mülkiyetindeki oranlara uygun şekilde paydaşların mülkiyetinde olduğunun tespitine yönelik bir karardır. Mahkeme "bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur" şeklindeki TMK m. 684/1'deki mülkiyet kuralını uygulayarak,davalı bağımsız bölümün anılan madde çerçevesinde mülkiyet durumunu tesbit etmiştir. Nitekim kararda “…giriş katın davacı ve davalı adına yarı yarıya malik olduklarının tespitine” denilerek muhdesat hakkı tespitinin değil mülkiyet hakkı tespitinin yapıldığı açıkça ifade edilmiştir.
Sonuç olarak; Asliye Hukuk ilamının , ayni hak niteliğindeki “mülkiyetin tespiti” ile ilgili olduğundan zamanaşımına tabi olmadan her zaman icrasının istenebileceğini düşünüyorum.
|
|
 |
|
 |
|
Merhaba meslektaşım. İstinaf başvurumuz reddedildi gerekçe ise şu şekilde:
" Takip dayanağı ilam içeriği incelendiğinde ilamın konusunun ortaklığın giderilmesi davasına konu taşınmazdaki, binanın dairelerinin aidiyetinin tespitine yönelik olup uyuşmazlık ana taşınmazın aynıyla ilgi olmadığı anlaşılmaktadır.(Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12.05.2014 tarih, 2014/9860 esas - 2014/9321 karar sayılı ilamı, 04.02.2014 tarih, 2014/1425 esas ve 2014/1639 karar sayılı ilamı, 01.10.2015 tarih, 2015/16685 esas ve 2015/17213 karar sayılı ilamı). Bu durumda ilamdan kaynaklanan alacakların 10 yıllık zamanaşımına tabidir."
İİK m.33/a gereğince 7 gün içinde genel mahkemelerde dava açmazsak kesin hüküm teşkil edecek. Genel mahkemede dava açarsam sonuç alabilir miyim sizce görüşleriniz nedir?
|