03-06-2024, 15:06
|
#3
|
|
Medenî yargılama usûlüne hâkim olan ilkelerden taleple bağlılık ilkesinin yargılama safhalarına yansıyan çeşitli görünümlerinden biri de "aleyhe değiştirme (bozma) yasağı"(Reformatio in peius)'dır.
Bu yasak dolayısıyla, bir hüküm yalnızca kanun yoluna başvuran tarafın lehine bozulabilir/kaldırılabilir. Kaldırma/bozma kararı, kanun yoluna başvuran aleyhine ve başvurmayan taraf lehine sonuç doğuramaz. Esasında bu durum, içtihatlarla geliştirilmiş ve kabul edilmiş bir müessese ise de normatif dayanağı da istinaf kanun yoluna ilişkin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 355. maddesi hükmüdür. Burada istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Aleyhe bozma yasağının sonraki aşaması ise aleyhe hüküm verme yasağıdır. Buna göre, bir hüküm taraflardan yalnızca birinin kanun yoluna başvurması sonucu kaldırılmış/bozulmuş ise kaldırma/bozma kararına uyulması hâlinde yeni kurulacak hükmün kanun yoluna başvuran tarafın durumunu ağırlaştıramamasını gerektirmektedir. Çünkü bu durumda, bozulan/kaldırılan ilk hüküm, kanun yoluna başvuran taraf lehine usulî kazanılmış hak oluşturur.
Çok basit bir mantıkla, kanun yoluna başvuran taraf, eğer kanun başvurmamış olsa idi karar ilk haliyle kesinleşecekti ve nihayet bu sonuca katlanacaktı. Kanun yoluna başvurmayan tarafın kanun yolunun olumlu sonuçlarından istifade etmesi beklenemez.
Sorunuza gelince, mahkemenin kaldırma öncesi ilk kararına karşı kanun yoluna başvurmamış olmanız, ilk hükmün davalı yararına usulî kazanılmış hak oluşturmasına sebep olmuştur. Bu nedenle kaldırma sonrası alınan bilirkişi raporuna göre talebinizi artırmamanızı tavsiye ederim.
|