Meslektaşım Teşekkür Ederim.

Yrd.Doç.Dr. Serap KESKİN’in bir makalesini okudum.

Eski bir makale. Malum ceza yasaları değişti ve sık sık içtihat değişiklikleri de oluyor. Onun için mevcut durumu teyit etme ihtiyacı duydum.
İlgili makalede de Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E. 1989/8-268, K. 1989/338 no.lu 6.11.1989 tarihli karar (YKD. 1990-2/282). İlgili kararda çoğunluk vekil ve müdafii arası fark gözetmeksizin bunlar mevcut ise tebligatın mutlaka bunlara yapılması gerektiği; şayet bunlara tebligat yapılamıyorsa o zaman asile yapılabileceğini yönünde. Haliyle müdafiiye yapılan tebligatın ayrıca sanığa yapılmasına gerek olmadığı yönünde.

Azınlıkta kalan üyeler ise sanık ve müdafiinin ayrı süjeler olduğunu , müdafiinin istisnai durumlar hariç sanığa bağımlı olmadığı bu nedenle de kararların her ikisine ayrı ayrı yapılması yönünde. Yrd.Doç.Dr. Serap KESKİN de bu azınlığın görüşüne katıldığını belirterek şu gerekçeye dayanıyor;

7201 sayılı Tebligat Yasasının 11. maddesini değiştiren 6.6.1985 tarih ve 3220 sayılı Yasanın 5.maddesinin gerekçesi, soruna bu konuda tartışmayı ortadan kaldıracak derecede açıklık getirmektedir. Gerekçe aynen şöyledir: ..."Diğer taraftan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun "kararların tefhim ve tebliği "başlığını taşıyan 33.maddesinde, ilgililerin yüzüne karşı verilen kararların tefhim olunacağı ve diğer kararların tebliğ edileceği esası kabul edilmiştir. Görülüyor ki her hükmün ilgiliye bildirilmesi CMUK.'nın ana ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Kanun koyucu bu konuda çok hassas davranmış, ilgililerin kanuni haklarını kullanabilmeleri için sanıkların karar ve hükümlerden haberdar edilmelerini öngörmüştür.

Diğer yandan 3220 sayılı Yasa ile değişik 7201 sayılı Tebligat Yasasının 11.maddesindeki "...Ancak Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır" hükmü ise, söz konusu maddenin gerekçesinden açıkça anlaşılacağı gibi, vekil ile müdafi kavramları arasındaki farkı ortaya koymak için getirilmiştir