Sayın avbusra,
Öncelikle şu hususu açıklığa kavuşturmakta fayda var. Markanın korunmasında "tescil" esas olmakla birlikte, tescilli marka karşısında, tescilsiz - önceki kullanıma dayalı bir "gerçek hak sahibi" var ise ve belli koşullar sağlanmış ise (+ Yargıtay kararları ile yerleşmiş belli süreler geçirilmedi ise)tescilsiz kullanımı olan kişinin, tescilli marka sahibine karşı hükümsüzlük davası açması ve bu davayı kazanması mümkündür. Bu şekilde çokça dava da kazanılmıştır. Hükümsüzlük davaları da bu tip durumlar için var. Zira -sizin müvekkilinizi tenzih ediyorum ama- uyanıklık edip bu marka tescilsizmiş diyip kullanmayacağı halde başkasına ait markayı adına tescil ettiren pek çok kimse de var.
Bunu şöyle düşünün, kimi zaman tescil, "kurucu" etkiye değil sadece "açıklayıcı" etkiye sahiptir.
Örneğin ben 9 yıldır "DELON" markasını ürettiğim gözlüklerde tescilsiz şekilde kullanıyorum, piyasada marka ile özdeşleştim, markamın ticari gelişimi çok iyi gidiyor. Derken bir adam gidip "DELON" markasının tescilsiz olduğunu fark ederek markayı gözlüklerle ilgili sınıfta adına tescil ettirdi. Sizce bu durumda gerçek hak sahibi 9 yıldır markayı kullanan, geliştiren kişi midir, markayı bugün gidip adına tescil ettiren kişi mi? Duruma, bu pencereden de bakmak lazım. Bu tip durumlarda, elbette kanun koyucu gerçek hak sahibini yani markayı 9 yıldır kullanan kişiyi korur. 9 yıldır markayı tescilsiz kullanan DELON markası sahibi, 9 yıl sonra markasını tescil ettirse, bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir.
Marka tescili, sonsuz bir koruma kalkanı değildir. Hükümsüzlük davaları bu tip durumlar için var, aksi takdirde tescil edilen markaya karşı herhangi bir dava yolu da düzenlenmezdi. Zaten siz de göreceksiniz ki marka tecavüzü davanızda, hükümsüzlük davası bekletici mesele yapılacak. Çünkü marka tecavüzü ve hükümsüzlük davasının birarada varolduğu durumlarda hukuk, öncelikle tecavüz iddiasına dayanak edilen marka tescilinin haklı bir tescil olup olmadığını görmek ister.
***
 |
Alıntı: |
 |
|
|
|
|
|
|
|
Sonrasında susmaya dayalı hak kaybının uymayacağını söylemişsiniz fakat biz bir yargıtay kararı ile direk ilişkilendirdik: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1573E. 2015/1055K. İlamında; “..önceki hak sahibinin TMK 2.maddesi uyarınca belirli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, iyiniyetli bir şekilde markayı daha sonra tescil ettiren kişiye karşı hükümsüzlük davası açma hakkını veya sonraki tarihli markanın kullanımını men etme hakkını kaybetmesine sebep olur…”
|
|
 |
|
 |
|
Yukarıda belirttiğiniz kararın uygulamasında, 556 S. KHK döneminde yazılı bir hüküm olmamasına rağmen, Yargıtay kararları ile yerleşmiş 5 yıllık bir süre vardı. Her olay kendi özelliklerine göre değerlendirilir ancak Mahkemelerce çok genel olarak bu 5 yıllık süre esas alındı. (AT Yönergesi nedeni ile bu süre 5 yıl olarak yerleşti ancak bazen farklı kararlar da çıkabiliyor.)
Sizin müvekkilinizin tescil tarihinden bu yana yerleşik Yargıtay kararları ile yerleşen bu hak kaybı süresi geçmiş de değil.
Sessiz kalma nedeni ile hak kaybı oluştuğu yönündeki savunmanız büyük ihtimalle kabul görmeyecektir, bu noktada Sayın cordell'e katılıyorum.
Yukarıdaki açıklamalarımdan sonra, belki başka noktalardan size yardımcı olabiliriz diye şu soruları sormak isterim:
1- Müvekkilinizin markasının "koruma tarihi" tam olarak nedir? (TPE sayfasından görebilirsiniz.)
2- Karşı taraf 10 yıllık kullanıma ilişkin ne tür deliller ortaya koydu?
(Örneğin fatura, ticari defter gibi deliller tek başına markasal kullanımı ispat açısından hiçbir şey ifade etmez. Markasal kullanım ile işletme adı kullanımını birbirine karıştırmamak gerekir. Bu da sıklıkla yapılan bir hatadır. Bazı davaları, karşı tarafın bu noktadaki ayrımı yapamamış olması nedeni ile kazandım.)
3- Karşı tarafın hükümsüzlük davasının gerekçesi tam olarak nedir? 10 yıllık kullanım tamam ama nasıl bir kullanım?
Bilgiler:
* Markayı diğer sınıflarda tescil ettirmiş olması, inşaat ile ilgili sınıfta da hak kazanmasını sağlamaz. Bunun tek istisnası "tanınmış marka" olmasıdır. Tanınmış marka olmak da öyle sanıldığı kadar kolay ispat edilebilen bir şey değildir. (Yukarıda siz de kriterleri yazmışsınız zaten.) Ancak Türkiye'de herkesin markası kendine tanınmış olduğundan, tüm davalarda, tüm markalar tanınmış olduğunu iddia eder.
* Müvekkilinizin tescil tarihi öncesinde kullanımı söz konusu ise dosyaya tescil öncesi dönemdeki tescilsiz kullanıma dair tüm delillerinizi de sunmalısınız. Ek olarak, tanık beyanlarına da başvurabilirsiniz. Fuar katılımları, matbaa sözleşmeleri, kitapçıklar, broşürler, fotoğraflar, internet reklamları, ilanlar, takdir teşekkür belgeleri, ödüller, üzerinde markanızın yazdığı her şey birarada kuvvetli bir argüman oluşturur.
* Tescil esas olmakla birlikte, markayı tescil ettirdiğiniz tarihte karşı yanın markası bilinir ve ayırt edici olmasına rağmen, müvekkiliniz kötü niyetli bir tescil sağlamışsa bu durumda belirttiğiniz Yargıtay kararları devreye girer ve markanız hükümsüz kılınır. İleri sürdüğünüz "onlar çok şikayet alan bir firma" gibi savunmalar çoğu zaman kabul görmez.
*556 S. KHK ve SMK'yı birarada inceleyip değerlendiriniz.