Mesajı Okuyun
Old 31-07-2017, 10:31   #4
lawislife

 
Varsayılan

Yargıtayın bir kararına göre ;işverene yapılması gereken tebligatın, işverenin kendine ait işyerinde (esnaf olmamalı) 'daimi' olarak çalışan işçisine yapılması geçerlidir. Fakat daimi olarak çalışmayan bir işçisine tebligatın yapılması usulsüz tebligattır. Fakat işveren bu usulsüz tebligattan haberdar olmuşsa tebliğ geçerli sayılır. Haberdar olduğunu söylediği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Karşı taraf ancak yazılı delille kişinin tebliğden, söylediği tarihten daha önce haberdar olduğunu kanıtlayabilir.Fakat haciz tarihinde öğrendiğini iddia etmesi sizin işinizi kolaylaştırır çünkü borçlu bu tarihten itibaren tebliği öğrenmiş sayılır ve 7 günlük yasal süresi başlar. Eğer bu sürede de itiraz hakkını kullanmadıysa burada hakkını kendisi yitirir engellenmiş olmaz. Bu durumun farkında olan borçlu da menfi tespit davası açma yoluna gitmiş olayda. Burada borçlunun ceza davası açması şart değildir.
HMK’nın 209’uncu maddesinin birinci fıkrasındaki
yeni düzenleme gereğince adi senetteki imza veya yazının inkâr edilmesi halinde, bu mahkemece bir karar verilinceye kadar, o senedin herhangi bir işleme esas alınamayacağı, delil olarak kullanılamayacağı dile getirilmektedir. Borçlu, sahte olduğunu iddia ettiği senet ile alakalı olarak, bu adi senede dayanarak dava açılmasını beklemeden, senedin sahte olduğunun tespiti için hukuki niteliği bakımından bir menfi tespit davası olan sahtelik davası açabilir Bu sahtelik davası, icra takibini kendiliğinden durdurur. Borçlu imza ve yazıdan kaynaklı olarak bir sahtecilik iddiasına dayalı menfi tespit davası açmış ise bu davanın icra takibine etkisi İİK’nın 72’nci maddesine göre değil, “özel hüküm” niteliğindeki HMK’nın 209’uncu maddesine göre değerlendirilmesi gerekir. Yani genel mahkemede yapılacak genel hükümlere göre yapılacak inceleme sonucu verilecek karara göre icra takibi yönlendirilecektir.