Kendi soruma kendim bir Danıştay kararıyla cevap vereyim ki sonradan okuyan meslektaşlara faydası olsun
T.C.
DANIŞTAY
15. DAİRE
E. 2015/3862
K. 2015/7681
T. 17.11.2015
İstemin Özeti : Edirne İdare Mahkemesi'nin 10/02/2015 tarih ve E:2015/122; K:2015/166 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi :2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bir yıllık süre içerisinde yani 08.10.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporundan itibaren bir yıl içerisinde 04.11.2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından, davanın süresinde olduğu, Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava; davacılardan ile 'ın kızı ve ....'ın kardeşi olan .....'ın rahatsızlanması üzerine tedavi altına alındığı Edirne Selimiye Devlet Hastanesi'nde yoğun bakım ünitesinde boş yatak bulunmadığı gerekçesiyle Tekirdağ İli Çorlu İlçesi'nde bulunan bir hastaneye sevk edilmesi sonrasında ambulans ile yolda iken durumunun ağırlaşması üzerine götürüldüğü Havsa Devlet Hastanesi'nde vefat etmesi olayında idarenin hizmet kusurunun olduğu ve gerekli müdahaleler zamanında yapılmayarak hatalı işlemler ile vefat olayına sebebiyet verildiği iddiasıyla, destekten yoksun kalma ve maddi zararlara karşılık olarak ile için ayrı ayrı 12.000,00 TL ve ....için 6.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL maddi tazminat ile, ile için ayrı ayrı 42.000,00 TL ve ... için 16.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; vefat olayı sebebiyle başlatılan adli soruşturma neticesinde iki kamu görevlisi hakkında taksirle ölüme sebep olma suçundan dolayı açılan kamu davasına davacılardan 'ın müdahil olduğu ve bu davada Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 02.07.2012 tarih ve E.2012/139 K.2012/399 Sayılı karar ile sanıklardan birinin taksirle ölüme sebebiyet verdiği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiş olduğu anlaşıldığından, kamu davasının karara bağlandığı 02.07.2012 tarihi itibariyle davacıların davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddia edilen idari eylemden haberdar oldukları, davacılar tarafından 02.07.2012 tarihinden itibaren bir yıl içinde ve en geç 02.07.2013 tarihine kadar davalı idareye başvurularak haklarının yerine getirilmesinin istenmesi ve bu isteğin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava açma süresi içinde tam yargı davası açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra, 06.11.2014 tarihli dilekçeyle davacılara toplam 250.000 TL tazminat ödenmesi istemiyle idareye başvurulduğu, dolayısıyla 26.01.2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle açılan davada süreaşımı bulunduğundan, davanın esasının incelenmesine imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, davanın süresinde olduğu iddiasıyla anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 13. maddesinde; idari eylemler sebebiyle hakları ihlal edilen ilgililerin, eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurup haklarının yerine getirilmesini isteyebilecekleri; bu isteklerin reddi üzerine altmış günlük dava açma süresi içerisinde dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır.
Anılan Yasa hükmünde idareye başvuru için öngörülen, bir yıllık sürenin, idari eylemin tamamlandığı ve yol açtığı zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması gerekmektedir. Esasen, idari eylemin tamamlandığı ve zararın tam olarak ortaya çıktığı tarih dikkate alınmadan bir yıllık sürenin hesaplanması, bazı hallerde dava açma hakkının kullanılamaması sonucunu doğuracaktır. Zararın ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldırır biçimde süre hesabı yapılmasının ise, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.
Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem sebebiyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu sebeple tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır.
Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme, bilirkişi raporu ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu sebeple de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları sebebiyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.
Bu itibarla, 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen sürenin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.
Dava dosyasının incelenmesinden; .....vefatına sebep olan olayların 18.02.2011 tarihinde gerçekleştiği, olay sebebiyle yapılan ön inceleme neticesinde Edirne Valiliği İl İdare Kurulu tarafından verilen 06.04.2011 tarih ve 12 Sayılı kararda Edirne Selimiye Devlet Hastanesi acil polikliniğinde görevli Dr. ....hakkında soruşturma izninin verildiği, ceza yargılaması sonucunda Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 02.07.2012 tarih ve E:2012/139, K:2012/399 Sayılı kararı ile taksirle öldürme suçundan yargılanan sanıklardan ...ın beraatine, ...... Uludere'nin mahkumiyetine karar verildiği, yapılan temyiz incelemesi üzerine de Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarih ve E:2013/23496, K:2014/19353 Sayılı kararı ile Sanık ......'ın beraatine dair hükmün onandığı, Sanık ....'nin mahkumiyetine dair hükme yönelik yapılan inceleme sonucunda ise; mevcut bulgu ve muayene sonuçları ile sanığın göğüs hastalıkları uzmanından görüş almasında ve hastayı entübe ederek ambulansa almasında zorunluluk olup olmadığının, sanığın uygulamalarında tıbbi standartlara aykırılık olup olmadığı varsa bu uygulamalarla hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Yüksek Sağlık Şurasından sorulması, tıbbi uygulamalara aykırı davranışlarının ve bu fillerle ölüm arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde taksirle öldürme, tıbbi standartlarda aykırı davranışla ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunmaması halinde eyleminin TCK'nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle mahkumiyete dair hükmün bozulduğu, bunu üzerine Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 13.01.2015 tarih ve E:2014/569 Sayılı ara kararı ile dava dosyasının Yüksek Sağlık Şurasına gönderilerek uzman görüşü alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Ceza yargılaması sırasında, eylemin idariliğini ortaya koyan inceleme, tespit kararları veya yapılan inceleme sonucu hazırlanmış bilirkişi raporları ya da ceza mahkemesi kararının veya bu kararın onanmasına dair Yargıtay kararının tebliğinden itibaren de 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesindeki 1 yıllık sürenin başlatılabilmesi mümkündür.
Uyuşmazlıkta, ceza yargılaması devam etmekte iken yapılan temyiz incelemesinde Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarihli kararı ile sanığın uygulamalarında tıbbi standartlara aykırılık olup olmadığı varsa bu uygulamalarla hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Yüksek Sağlık Şurasından sorulması gerektiği belirtilerek anılan ceza mahkemesi kararının bu yönüyle bozulduğu, söz konusu kararın davacılara tebliği üzerine 06.11.2014 tarihinde ölüm olayı sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen 100.000,00 TL maddi tazminat ile, 150.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından ödenmesi istemiyle bir başvuru yapıldığı, bu başvurunun cevap verilmeyerek zımmen reddi üzerin de 26.01.2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir.
Bu durumda, davacıların, zarar doğurucu eylemin ne olduğunu ve idareye atfedilebilir (eylemin idariliği) olduğunu Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarihli bozma kararı ile öğrendiğinin, dolayısıyla bu tarihten itibaren 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca 1 yıllık sürenin bu tarihte başladığının kabulü gerekmektedir.
Buna göre, davacıların, eylemi ve eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 02.10.2014 tarihinden itibaren 1 yıl içinde, tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımmen reddi üzerine 26.01.2015 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta olup; İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk görülmemektedir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Edirne İdare Mahkemesi'nin 10/02/2015 tarih ve E:2015/122; K:2015/166 Sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. Burçin Özenli |
 |
|
|
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım,
Bu başlık altında bir soru yöneltmek istiyorum; muris Kasım 2011' de vefat etmiştir; 2011 yılında Savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur; ceza yargılaması halen devam etmektedir; son olarak Mart 2016'da ATK Genel Kurulu'ndan rapor alınmış ve doktor ile hemşirelerin kusur oranları tespit edilmiştir. Kasım 2016'da ölümün üzerinden 5 yıl geçmeden Kamu Hastaneleri Kurumuna manevi tazminat istemli başvuru yapılmıştır; Kurum akabinde açılan davada davanın süre aşımına uğradığı itirazında bulunmuştur. Anlatılan olay silsilesine göre ATK Genel Kurulu raporuyla sürenin başladığı söylenebilir mi? Bu konuda emsal karar olan meslektaşlarımın paylaşmalarını rica ederim.
|
|
 |
|
 |
|