13-01-2016, 12:33
|
#2
|
|
Sayın Karahan,
Zamanaşımı hesaplanırken fiilin işlendiği tarih esas alınır. Zamanaşımının kesilmesi durumunda süre yeniden işlemeye başlar. Bu gibi durumlarda kesildiği zamanları hesaplamak yerine "kesintili zamanaşımı süresi" hesaplanır. Kesintili zamanaşımı ise dava zamanaşımının en fazla ne kadar uzayabileceğini ifade eder. Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar. (TCK Madde 67)
Yardımcı olması açısından Ceza genel kurulunun bir kararından ilgili bölümü aktarıyorum.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas: 2011/6-483
Karar: 2012/240
Yerel mahkeme hükmünün, Ceza Genel Kurulunca suç niteliğindeki isabetsizlik yönünden bozulmasına karar verilmiş bulunduğu nazara alındığında, hükmün bu yeni durum karşısında dava zamanaşımı yönünden de değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında vurgulandığı üzere, Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılırken, dava zamanaşımı süresinin dolduğunun saptanması durumunda kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekmektedir. İnceleme konusu yapılan olayda, sanığın yukarıda açıklanan ve Ceza Genel Kurulunca 765 sayılı TCY'nın, yaptırım olarak iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasını öngören 492/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçu olarak vasıflandırılan eyleme ilişkin olarak, dava zamanaşımı yönünden lehe olan 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca suçun işlendiği 18.10.2004 tarihinden itibaren 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı 18.04.2012 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, ancak dava zamanaşımı gerçekleşmiş bulunduğundan, sanık hakkında hırsızlık suçundan açılmış bulunan kamu davasının 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
Birinci uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesi sonucunda kamu davasının zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle düşmesine karar verilmiş olması nedeniyle, bu aşamada 765 sayılı TCY’nın 522. maddesinin lehe hükümleri ile 5237 sayılı TCY’nın 145. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
|