29-09-2015, 11:50
|
#2
|
|
Tanıma ; tek taraflı bir beyan ile gerçekleşebilmekte ve meselâ , nüfus idaresi ; sadece bu beyana dayanarak ( çocuğun başka bir erkekle soy bağı bulunmuyorsa ) çocuğun ; babasının nüfus kaydına ilişiğini yapmaktadır. Görüleceği üzere tanıma ; fiili bir durum olup ; sırf bu durum sebebiyle babanın ; velayete muktedir olduğu anlamını çıkarmak zor olacaktır. Kaldıki siz de zaten velayet davası açmışsınız . Burada sizin talebiniz ile evlat edinmek isteyen ve Aile/Sosyal Politikalar Bakanlığının talebi yarışıyor gibi görünmekte . Ancak Medeni yasanın 309.maddesi ; evlat edinilme hâlinde , küçüğün anne ve babasının rızasının aranması gerektiğini düzenlemektedir. Kanımca burada , anne ve babanın birlikte velayete sahip olması hâli mevcut olup , sizin olayınızdaki gibi velayetin annede olması durumunda , - sizin , velayete yönelik dava açmanız sebebiyle - annenin rızasının yeterli olup olmadığı hususu tartışılmalıdır.Bu açıdan 311.madde yol gösterici gibi görünmektedir. Mezkûr maddeye göre ; küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediği hâllerde , evlat edinilmek için rıza aranmamaktadır. Ama aranamayacak olan rıza ; çocuğa yönelik olarak iradesini ortaya koyan anne olmalıdır. Ortada ; çocuğunu tanıyan , velayetini isteyen , bu uğurda hukuki mücadele eden bir baba vardır. Bakanlığın ; babadan haberdar olmayarak , çocuğun menfaatleri doğrultusunda , koruyucu aileye başvurması normâl hatta gerekli olmasına rağmen ; babanın varlığı ve talebi gözönüne alınmalı ve kanımca çocuk ; tedbiren size biran önce verilmelidir. Zira bu noktada ; süre geçtikçe koruyucu ailenin de çocuğa daha çok bağlanacağı ve ayrılık durumunda ailenin içine düşeceği psikolojik durum gözönüne alınmalıdır.Tâbi , bu değerlendirmeleri yapmakla görevli ve sorumlu olan hakimdir.Bu noktada davanın ıslaha gerek duymadığını ; çocuğun , tedbiren size verilmesi talebinin yeterli olduğunu düşünüyorum .
|